Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2008/26 Esas 2008/24 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2008/ 26
Karar No: 2008 / 24
Karar Tarihi: 21.02.2008

(5271 S. K. m. 231) (647 S. K. m. 6) (765 S. K. m. 47) (5237 S. K. m. 32) (353 S. K. m. 221)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın İzmir Asker Hastanesi Psikiyatri Servisinde müşahedesi sonunda düzenlenen 7.9.2005 tarihli adli raporun, sanığın cezai ehliyetinin tespiti açısından yeterli olup olmadığı konusuna ilişkin ise de;

İtiraz aşamasında, 8.2.2008 tarihli ve 26781 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 562'nci maddesiyle, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 231'inci maddesinin 5 ve 14'üncü fıkralarında değişiklik yapılarak Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin uygulama alanının genişletilmesi ve dava dosyasının da bu kapsamda görülmesi üzerine, Kurulda, bu değişikliğe göre dava dosyasının mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi açısından, Askeri Yargıtay’ca hiçbir inceleme yapılmaksızın hükmün öncelikle bu yönden bozulması gerektiğine dair görüş ileri sürmesi karşısında, bu konuda yapılan inceleme ve müzakere sonucunda;

5728 sayılı Kanun'un 562'nci maddesiyle değişik, 5271 sayılı CMK'nın 231'inci maddesinin 5-14 fıkralarında düzenlenen Hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesinin; Ceza Muhakemesi Kanun'unda düzenlenmiş olmasına rağmen, mülga 647 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesinde düzenlenen Cezaların ertelenmesi müessesesine kısmen benzediği, madde içeriği ve sonuçları itibarıyla kişi özgürlüğü ile doğrudan ilişkili bulunduğundan, maddi ceza hukukunu da ilgilendiren bir müessese olduğu, bu nedenle CMK'nın 231'inci maddesinin 14'üncü fıkrasında belirtilen suçların haricinde kalan bir suçtan dolayı, 8.2.2008 tarihinden önce askeri mahkemelerce tesis olunan, sonuç olarak iki yıl veya daha az hapis veya adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyiz edilmesi halinde, Askeri Yargıtay’ca yapılacak temyiz incelemesinin her yönden (Görev, usul, sübut, vasıf, takdir, uygulama yönlerinden) yapılması gerektiği, örneğin; askeri mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gereken bir davada görevsizlik dışında bir hüküm kurulmuşsa, usul hukukuna ilişkin mutlak bozma sebebi sayılan kurallara aykırı davranılmışsa, mahkumiyet için yeterli delil olmadığı veya zamanaşımı söz konusu olduğu halde mahkumiyet kararı verilmişse, suç vasfı yanlış belirlenmişse ya da ceza tayin edilirken sanığın kişiliğine ve dosya içeriğine uygun düşmeyecek şekilde ve derecede ceza tayin edilmişse, Askeri Yargıtay’ca hükmün öncelikle bu yönlerden bozulacağı kuşkusuzdur. Bu itibarla, temyiz incelemesi sırasında, CMK'nın 231'inci maddesinde yapılan söz konusu değişiklikten önce kurulmuş olan iki yıl veya daha az hapis ya da adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükümlerinde usul, sübut, vasıf, takdir ve uygulama yönlerinden bir isabetsizliğin görülmemesi halinde, bu aşamada gündeme gelen Hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunun takdir ve değerlendirilmesinin, hüküm mahkemesince yapılabilmesi bakımından, hükmün bozulması gerekeceği sonucuna varıldığından, ileri sürülen söz konusu usul meselesi; Kurulda işin esasına girilmeden, hükmün CMK'nın 231 inci maddesinde yapılan değişiklik karşısında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunun mahkemesince teemmülü bakımından, hükmün öncelikle bu yönden bozulması gerektiğine ilişkin görüşler nedeniyle aşıldıktan sonra sürdürülen incelemede;

Daire, sanık hakkında, müşahedesi sonunda düzenlenen adli raporun yeterli olduğunu kabul ederek, toplu asker karşısında amire fiilen taarruz ve hizmet esnasında amire hakaret suçlarından kurulan mahkumiyet hükümlerini onarken,

Başsavcılık, sanığın müşahedesi sonunda düzenlenen adli raporun kendi içinde çeliştiğini, 765 sayılı TCK'nın 47'nci maddesinde düzenlenen halin, 5237 sayılı TCK'nın 32'nci maddesinin hangi fıkrasına uyduğu konusunda ek adli rapor alınarak, elde edilecek sonuca göre lehe kanun değerlendirmesi yapılıp hüküm kurulması gerekirken, çelişkili ve yetersiz rapora istinaden hükme varılmasının noksan soruşturma teşkil ettiğini ileri sürerek, Daire kararına süresinde itiraz etmiştir.

İtiraz konusu dışında Daire ile Başsavcılık arasında usul ve esas yönlerinden bir ihtilaf bulunmadığı gibi, Daireler Kurulunca da bir isabetsizlik görülmemiştir. Söz konusu adli raporda;

'Tartışma: Sanığın hayat öyküsünden adli dosyasının incelenmesinden ve klinikte yattığı süre içerisindeki muayenesinden, suç tarihlerinde Borderline Kişilik Bozukluğu denilen ruhsal hastalığa muzdarip olduğu ve işlediği suç esnasında sıkıntı, öfke çaresizlik duyguları içinde olduğu, (önemli boyuttaki ailevi ve sosyal sorunları da göz önünde bulundurulduğunda) anlaşılmaktadır. Böyle kişilik bozukluklarında, bazen kısa-uzun süreli psikotik ataklar görülebilmektedir. Sanığın bahse konu suçu böyle bir psikotik tablo içinde işlediği düşünülmektedir. Sebep sonuç ilişkisini tam olarak değerlendiremediği, realitenin kısmen bozulduğu anlaşılmaktadır. Bu hastalık nedeniyle sanığın şuur ve hareket serbestisinin, ceza ehliyetinin önemli derecede azaldığı, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını sağlıklı algılayamadığı, yine işlediği fiil kapsamında davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azaldığı, dolayısıyla sanığın suç tarihlerinde 5237 sayılı TCK'nın 32'nci maddesinin 2'nci fıkrasında (Eski TCK'nın 47'nci maddeye uyar iki madde arasında denklik vardır) yararlanabileceği kanaatine varılmıştır.

Sonuç: ...sanık terhisli J.Er M.G. hakkında;

1)...

2) Suç tarihlerinde saptanan Borderline Kişilik Bozukluğu denilen ruhsal tablonun sanığın müsnet suçu işlediği tarihte şuur ve hareket serbestisini önemli derecede ortadan kaldıracak nitelikte olduğu, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını sağlıklı algılamasını engelleyeceği, suç esnasında davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacağı, dolayısıyla 5237 sayılı TCK'nın 32'nci maddesinin 2'nci fıkrası kapsamında mütalaa edilebileceğini ...

Şeklinde tıbbi kanaat bildirilmiştir.

Bu raporun gerek tartışma, gerekse sonuç bölümlerinde; suç tarihlerinde sanığın Borderline Kişilik Bozukluğu denilen bir ruhsal tablo içerisinde olduğuna, bu ruhsal tablonun sanığın suçu işlediği tarihte şuur ve hareket serbestisini (Ceza ehliyetini) önemli derecede ortadan kaldıracak nitelikte olduğuna dair (765 sayılı TCK'nın 47'nci maddesindeki Fiili işlediği zaman şuurunun veya harekatının serbestisini ehemmiyetli derecede azaltacak surette akli maluliyete müptela olan ... keza, 5237 sayılı TCK'nın 32'nci maddesinin 1'inci fıkrasındaki Akıl hastalığı nedeniyle, ... veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan ... şeklindeki tanımlara uygun düşer şekilde) bir tespit yapıldıktan sonra, devamında aynı ruhsal tablonun sanığın işlediği fiil kapsamında davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacağına, 5237 sayılı TCK'nın 32'nci maddesinin 2'nci fıkrasından yararlanacağına dair tıbbi kanaat bildirilmesi kendi içerisinde çelişmektedir.

5237 sayılı TCK'da, 765 sayılı TCK'daki tam-kısmi akıl hastalığı ayırımından vazgeçilip, Akıl hastalığı başlığı altında düzenlenen 32'nci maddenin 1'inci fıkrasında; ... işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan ... şeklinde bir düzenlenme getirilmiştir. Akıl hastası olan bir sanığın bu madde hükmünden yararlanabilmesi için, madde gerekçesinde de tekrarlandığı üzere, ruhsal rahatsızlığının bu fıkrada belirtilen iki halden birinin kapsamına girmesi yeterlidir. Maddenin ikinci fıkrasından yararlanmak için ise sanığın, sadece işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olması yeterli olmaktadır.

Madde gerekçesinde izah edildiği üzere, kişinin akıl hastası olup olmadığının, hastalığının algılama ve irade yeteneği üzerinde ne gibi etkileri olabileceğinin ve davranışlarını ne suretle etkilediğinin tespit ve belirlenmesi tıbbi bir konu olup, uzman bilirkişi bu hususu ortaya koyduktan sonra, her somut olayda işlenen fiille bağlantılı olarak kişinin bu akıl hastalığı nedeniyle algılama veya irade yeteneğinin etkilenmiş olup olmadığını, akıl hastalığının somut olay açısından kişinin bu yeteneklerini ne ölçüde etkilendiğini ceza hukuku kurallarına göre belirleme görevi hakime aittir.

Adli raporda, sanığın suçu işlediği tarihte sergilediği ruhsal tablonun; önce şuur ve hareket serbestisini (Ceza ehliyetini) önemli derecede ortadan kaldıracak nitelikte olduğu şeklinde bir tespit yapılıp, devamında aynı ruhsal tablonun sanığın işlediği fiil kapsamında davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacağına, 5237 sayılı TCK'nın 32/2'nci madde ve fıkrasından yararlanacağına dair tıbbi kanaat bildirilerek çelişkiye düşüldüğü, ayrıca, 5237 sayılı TCK'nın 32/2'nci madde ve fıkrasında düzenlenen halin, 765 sayılı TCK'nın 47'nci maddesinde düzenlenen duruma denk olduğu şeklinde, bilimsel tartışmadan uzak, soyut bir değerlendirme yapıldığı anlaşıldığından,

Öncelikle adli rapordaki teşhis ile tıbbi kanaat arasındaki mevcut çelişkinin giderilmesi, keza, 765 sayılı TCK'nın 47'nci maddesinde düzenlenen kısmi akıl hastalığının, 5237 sayılı TCK'nın 32'nci maddesinin l'inci fıkrası mı yoksa 2'nci fıkrası mı kapsamına girdiği konusundaki tereddütlerin ortadan kaldırılması ve uygulama birliğinin sağlanması için, bu konuda en yetkili merci olan Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesinden (Gerekirse sanık adli gözlem altına alınarak) rapor alınması ve bunun sonucuna göre lehe kanun değerlendirmesi yapılarak hüküm kurulması gerektiği sonucuna varıldığından, Askeri Yargıtay Başsavcılığının itirazının kabulüyle, Askeri Yargıtay 4'üncü Dairesinin mahkumiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kararının kaldırılmasına, müdafiin temyizine atfen ve resen sanık hakkında toplu asker karşısında amire fiilen taarruz ve hizmet esnasında amire hakaret suçlarından, yetersiz ve çelişkili adli rapora istinaden kurulan mahkumiyet hükümlerinin, 353 sayılı Kanun'un 221/1'inci maddesi uyarınca noksan soruşturma nedeniyle ayrı ayrı bozulmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy