Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2007/32 Esas 2007/39 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2007/ 32
Karar No: 2007 / 39
Karar Tarihi: 26.04.2007

(1632 S. K. m. 82) (477 S. K. m. 47) (765 S. K. m. 191) (5237 S. K. m. 106)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunda çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin, Askeri Ceza Kanununun ASCK'nın 82/2'nci maddesinde yer alan amiri tehdit veya 477 sayılı Kanunun 47'nci maddesinde düzenlenen üste saygısızlık suçundan hangisine vücut verdiğine ilişkindir.

Daire; sanığın sarf ettiği sözlerin; muhatabının iç huzurunu bozucu, onu korku ve endişeye sevk edici, yöneltildiği kişi üzerinde ciddi bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun olmadığı dikkate alındığında, sanığın üzerine atılı amiri tehdit suçunun unsurlarının gerçekleşmediği, bu nedenle söz konusu suçun oluşmadığı, ancak unsurlarının bulunması hâlinde 477 sayılı Kanunun 47'nci maddesinde düzenlenen üste saygısızlık şeklindeki disiplin suçunu oluşturabileceğini kabul ederken;

Başsavcılık, Sanığın, sarf ettiği tehdit içeren bu sözlerinin, bir gün önceki olay ve sonrasındaki davranışları ile birlikte bir bütünlük içinde değerlendirildiğinde; sanığın bu sözlerini mağdura yönelik olarak sarf ettiği, onun iç huzurunu bozmayı ve endişeye sevk etmeyi (huzur ve sükûnunu bozmayı) amaç edindiği, eyleminin üste saygısızlık disiplin suçunun sınırlarını aştığı, amiri tehdit suçunun tüm unsurları itibarıyla sübuta erdiği görüş ve düşüncesindedir.

Amiri veya üstü tehdit suçunu düzenleyen ASCK'nın 82/2'nci maddesi; Amir veya üstünü herhangi bir suretle tehdit edenlere, ...cezası verilir... düzenlemesini içermekte, maddede suçun unsurları konusunda herhangi bir açıklık bulunmadığı görülmektedir. Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay kararlarında, ASCK'nın 82/2'nci maddesinde yazılı tehdit suçunun unsurlarının TCK'nın ilgili maddesinde (Mülga TCK 191, YTCK 106) aranması gerektiği kabul edilmektedir.

Tehdit, mülga 765 sayılı TCK'nın 191'nci maddesinde Bir kimsenin... başkasını ağır ve haksız bir zarara uğratacağını bildirmesi' biçiminde tanımlanmış; 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 106/1'inci maddesi ile doktrin ve uygulamada belirlenen anlam ve kapsama uygun olarak Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden veya mal varlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit etme... biçiminde değiştirilmiştir.

5237 sayılı TCK'nın Tehdit başlıklı 106'ncı maddesinin gerekçesinde;

Tehdidin koruduğu hukuki değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile, insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.

Tehdit, çoğu zaman başka bir suçun unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, bu suç tanımında, tehdidin kendisi bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan tehdit suçu, genel ve tamamlayıcı bir suçtur.

Tehdit hâlinde, gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır.

Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir.

Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddi bir mahiyet arz etmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarf edilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddi bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddi şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddi bir mahiyet arz eden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddi bir mahiyet arz eden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddi olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz. şeklindeki gerekçelerle tehdit suçunun tanımlamasının yapıldığı ve unsurlarının belirtildiği görülmektedir.

Objektif olarak ciddi bir mahiyet arz eden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart olmadığı gibi, failin objektif olarak ciddi bir mahiyet arz eden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemesine rağmen, mağdurun bu söz ve davranışları ciddiye almamış olması da suçun oluşumuna engel değildir (İ. Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, Üçüncü Bası, Ocak 2006, s:808, 809; Prof. Dr. M.E. ARTUK - Doç. Dr. A.Gökcen - Yrd. Doç. Dr. A. C. Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6'ncı Bası, Ankara-2005, s: 100, 101).

Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay ve Yargıtay kararlarında, söylenen sözlerin tehdit içerip içermediğinin failin ve mağdurun içinde bulundukları ortama, söylenen sözlere, söylenme nedenine ve söylendiği koşullara göre değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmektedir.

Dosya içeriğine göre; sanık J.Er Ç.E.'nin, Erzurum/Yenişehir J.Bölge K.Kh. ve Srv. Bl. K.lığı emrinde askerlik hizmetini yapmakta iken, J.Er Ö.Ş. ile birlikte kışlaya yiyecek siparişi vermeleri üzerine, 24.9.2005 tarihinde saat 23:00 dolaylarında Bölge K.lığı nizamiyesine sivil bir minibüsün yanaştığı, kışla nöbetçi amiri mağdure J.Ecz.Tğm. B.Ü. tarafından öncelikle dışarıdan yemek siparişi vermenin gerek kendi sağlıkları ve güvenlikleri açısından, gerekse kışla emniyet talimatları gereği mümkün olamayacağı belirtildikten sonra, sanığın ve J.Er Ö.Ş.'nin koğuşlar bölgesine gönderildiği, sivil aracın da bölgeden uzaklaştırıldığı, gayri ciddi ve umursamaz tavırlarla koğuşlar bölgesine dönerken nöbetçi amiri olan mağdureye duyuracak şekilde yüksek sesle Hayret bir şey ya ve bu ne böyle şeklinde sözler sarf eden sanığın, ertesi sabah, 25.9.2005 günü saat 07:45'te, kışla nizamiyesi önünde, kurmay başkanını bekleyen ve bir gece önce kendisinin dışarıdan yiyecek almasına engel olan kışla nöbetçi amiri mağdure J.Ecz.Tğm. B.Ü.'nün önünden, gözlerine bakarak selâm vermeden geçtiği, mağdurenin, durumu, yanında bulunan nizam karakol Nöb.Astsb. J.Mu. Kd.Çvş. E.G.O.'ya anlatırken, sanığın, bu defa sesini duyuracak şekilde amiri durumundaki kışla nöbetçi amiri mağdure J.Ecz.Tğm. B.Ü.'yü kastederek, En adiyim, ne yapacağımı biliyorum şeklinde bağırdığı, kendisini uyarmak maksadıyla yanına gelen J.Mu. Kd.Çvş. E.G.O.'ya onunla ilgili bir problemi olmadığını, Berna Teğmen ile ilgili problemi olduğunu beyan etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın bu sözlerinin, mağdurenin iç huzurunu bozacak ve onu endişeye sevk edebilecek nitelikte olduğu, bu suretle, amiri tehdit suçunun tüm unsurları yönünden sübuta erdiği sonucuna varıldığından, yerinde görülen Başsavcılık itirazının kabulü ile, Askeri Yargıtay 1'inci Dairesinin 14.2.2007 tarih ve 2007/234-229 sayılı; hükmün suç vasfına bağlı olarak görev yönünden bozulmasına ilişkin kararının kaldırılmasına; diğer yönlerden (uygulama) inceleme yapılmak üzere dava dosyasının Daireye iadesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy