Askeri Yargıtay Daireler Kurulu 2006/160 Esas 2006/160 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: Daireler Kurulu
Esas No: 2006/ 160
Karar No: 2006 / 160
Karar Tarihi: 13.07.2006

(1632 S. K. m. 85, 92) (765 S. K. m. 51) (5237 S. K. m. 29)

Daire ile Başsavcılık arasında ortaya çıkan ve Daireler Kurulunda çözümlenmesi gereken uyuşmazlığın, sübutunda kuşku bulunmayan olay nedeniyle, dava dosyasında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması yönünden, noksan soruşturma bulunup bulunmadığına ilişkin olduğu görülmektedir.

Daire, mağdurun yakın zamanlarda sanığa küfür edip etmediğinin, sanığa özel eşyalarını taşıması ve dolabını temizlemesi için görev verip vermediğinin, bu isteklerinin ve elbisesini ütületmesi için emir vermiş olmasının askerlik görevinin icabından olup olmadığının ve sanığın görevleri yapması gerekip gerekmediğinin araştırılması ve bu eylemlerin tahrik sebebi olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varmış; Başsavcılık ise, olay öncesinde mağdurdan kaynaklanan ve sanık yönünden haksız tahrik oluşturabilecek herhangi bir söz ve davranışın bulunmadığının belirlenmiş olması karşısında, sanığın genel nitelikteki iddialarının araştırılmasına ve tartışılmasına gerek bulunmadığı görüşü ile Daire ilamına itiraz etmiştir.

Mülga 765 sayılı TCK'nın 51'inci maddesi; "Bir kimse haksız bir tahrikin husule getirdiği gazap veya şedit elemin tesiri altında bir suç işler ve bu suç... mahkum olur. Sair hallerde işlenen suçun cezasının dörtte biri indirilir.

Tahrik ağır ve şiddetli olursa... cezası verilir.

Sair cezaların yansından üçte ikisine kadarı indirilir." düzenlemesini içermekte iken;

5237 sayılı TCK'nın 29'uncu maddesi ile; "Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye... cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir." şeklinde yeni düzenleme yapılmıştır.

Bir kimsenin dıştan gelen haksız eylem sonucu kışkırtılarak suç işlemesi, ceza hukuku yönünden haksız tahrik olarak tanımlanmaktadır.

Haksız tahrik Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 25.12.1997 tarihli ve 1997/169-170 E.K. sayılı kararında; "Failin haksız bir fiilin doğurduğu öfke ve elemin tesiri altında kalarak suç işlemesi" olarak ifade edilmektedir.

Gerek mülga 765 sayılı TCK'nın 51'inci ve gerekse 5237 sayılı TCK'nın 29'uncu maddeleri düzenlemeleri gözetildiğinde, haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;

1) Tahrik teşkil eden bir fiilin bulunması,

2) Fiilin haksız olması,

3) Bu haksız fiilin failde hiddet (gazap) veya şiddetli elem meydana getirmesi,

4) İşlenen suçun bu ruhî durumun tepkisi niteliğinde olması gerekmektedir.

Hangi fiillerin haksızlık unsuru içerdiği, ne mülga 765 sayılı TCK ne de 5237 sayılı TCK düzenlemelerinde açıklanmamıştır. Doktrinde ve uygulamada, hukuka aykırı her türlü davranışın haksız fiil oluşturacağı kabul edilmiş bulunmaktadır. Fiilin haksız olup olmadığı toplumda geçerli olan sosyal değer ölçüleri, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri, tahrik edenle failin hal ve davranışları dikkate alınarak değerlendirilmelidir.

ASCK'nın 92'nci maddesinin, "Bir amir veya üst, askeri nizamlara ve askerlik kaidelerine mugayir muamelede bulunmak yahut makam ve mevkiinin salahiyetini tecavüz etmek suretiyle, astı tahrik eyler ve ast bu tahrik sebebiyle...85...inci maddelerde yazılı suçlardan birini hemen yaparsa Türk Ceza Kanununun 51'inci maddesine göre astın cezası hafifletilir." şeklindeki düzenlemesiyle, haksız fiilin askerî suçlar yönünden "askeri nizamlara ve askerlik kaidelerine aykırı yahut makam ve mevkiinin salâhiyetini tecavüz" niteliğinde bir fiil olması şartını aradığı görülmektedir.

Maddede yazılı "hemen" terimi, "derhâl, vakit geçirmeden, çabucak" gibi anlamlan ifade etmekte ise de; uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay karalarından bunun "hemen arkasından" veya "o anda" şeklinde anlamamak gerektiği "hemen" sözcüğünün maruz kalınan haksız tahrikin doğurduğu öfke ve elem ortadan kalkmadan suçun işlenmesi şeklinde değerlendirilmesi, değerlendirmede kişinin ruhsal yapısının ve olayın özelliğinin göz önünde bulundurulmasının zorunlu olduğu kabul edilmektedir. (Drl.Krl.'nun 15.2.1963 tarihli ve 3506-10 sayılı, 21.5.1992 tarihli ve 73-72 sayılı kararlan bu doğrultuda bulunmaktadır).

Bu bağlamda, küfür ve hakaretin haksız tahrik oluşturduğu yönünde herhangi bir duraksama yoksa da; sanığın olay günü sabah mağdurun kendisine küfür ve hakaret ettiğine ilişkin somut iddiasının savunma tanığı Ç.O. tarafından doğrulanmadığı, Silahlı Kuvvetlerde makam ve rütbe sahibi olan mağdurun şahsi dolabını sanığa temizletmesi, elbisesini ütületmek üzere terzihaneye göndermesi gibi, erleri hizmetçilikte kullanma aşamasına varmayan davranışlarının askeri nizamlara ve askerlik kaidelerine aykırı, yahut makam ve mevkiinin salahiyetinin tecavüzü niteliğinde telakki edilemeyeceği gözetilerek; sanığın soyut iddiasının araştırılmasına gerek olmadığı sonucuna varılmış, Başsavcılığın itirazının kabulüne, Daire ilamının kaldırılması ve dava dosyasının diğer yönlerden incelemeye devam edilmek üzere Dairesine iadesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy