Askeri Yargıtay 4. Daire 2016/208 Esas 2016/225 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 4. Daire
Esas No: 2016/ 208
Karar No: 2016 / 225
Karar Tarihi: 12.04.2016

(1632 S. K. m. 87, Ek m. 8) (5237 S. K. m. 50, 52, 62) (5271 S. K. m. 193) (ANY. MAH. 17.01.2013 T. 2012/80 E. 2013/16 K.) (YCGK 17.6.2008 T. 2008/1-142 E. 2008/171 K.) (AYDK 06.03.2014 T. 2014/12 E. 2014/15 K.)

Askeri Mahkemece, 4.10.2012 tarihli ve 2012/153-387 E.K. sayılı hüküm ile;

1. Terhisli P.Onb. Ü.G., terhisli P.Er K.Ö., terhisli P.Er Ş.T. ve terhisli P.Er Y.O.Y.'nin askeri aracı hususi menfaatinde kullanmak suçundan dolayı ayrı ayrı beraatine;

2. Terhisli P.Er Y.O.Y., terhisli P.Er K.Ö. ve terhisli P.Er Ş.T.'nin emre itaatsizlikte ısrar suçundan dolayı ayrı ayrı mahkûmiyetlerine;

Karar verildiği, sadece terhisli P.Er Y.O.Y. tarafından temyiz edilen, bu hükümlerin, terhisli P.Er Y.O.Y. dışındakiler açısından kesinleştiği;

Terhisli P.Er Y.O.Y.'nin temyizi üzerine yapılan inceleme sonucunda, Dairemizin 25.3.2014 tarihli ve 2014/339-328 E.K. sayılı kararı ile, P.Er Y.O.Y. hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün noksan soruşturma yönünden bozulmasına karar verildiği; ayrıca, sanık terhisli P.Onb. Ü.G. hakkında, emre itaatsizlikte ısrar suçundan kamu davası açılmasına rağmen, bir hüküm kurulmamış olduğuna, söz konusu eylem hakkında, zamanaşımı süresi doluncaya kadar yargılamaya devam edilebileceğine ve hüküm kurulabileceğine işaret edildiği;

Bu sırada, terhisli P.Er K.Ö. ve terhisli P.Er Ş.T. haklarında emre itaatsizlikte ısrar suçundan verilen mahkûmiyet hükümlerini etkileyecek şekilde, 23.1.2013 tarihli ve 28537 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 tarihli, 2012/80 E. 2013/16 K. sayılı kararıyla; ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümleleri ile, Ek-8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile …” ibaresinin ve Ek-10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildiği;

Bu gelişmeleri dikkate alınarak, sanık terhisli P.Er Y.O.Y. açısından Dairemizin bozma ilamı sonrası yargılamaya devam edilmesi; sanık terhisli P.Onb. Ü.G. açısından yargılamaya devam edilmesi ve hükümlüler terhisli P.Er Ş.T. ve terhisli P.Er K.Ö. açılarından lehe kanun değerlendirmesi yapılması amacıyla dava dosyası yeniden esasa kaydedilip, duruşma açıldığı ve Askeri Mahkemece;

1. Yapılan uyarlama yargılaması sonucunda;

a. Hükümlü terhisli P.Er Ş.T.'un, 7.7.2010 tarihinde emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 87/1 (verilen emri hiç yapmayanlar cümlesi), TCK’nın 62, 50/3 ve 52'nci maddeleri gereğince, 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına; hükmolunan adli para cezasının dört eşit aylık taksitler halinde sanıktan tahsiline; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına;

b. Hükümlü terhisli P.Er K.Ö. hakkında, emre itaatsizlikte ısrar suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına;

2. Yapılan yargılama sonucunda;

a. Sanık terhisli P.Onb. Ü.G.'nin, 7.7.2010 tarihinde emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 87/1 (verilen emri hiç yapmayanlar cümlesi), TCK’nın 62, 50/3 ve 52'nci maddeleri gereğince, 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına; hükmolunan adli para cezasının dört eşit aylık taksitler halinde sanıktan tahsiline; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve hükmolunan hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına;

b. Sanık terhisli P.Er Y.O.Y. hakkında, emre itaatsizlikte ısrar suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına;

Karar verildiği;

Bu hükümlerin; hükümlü terhisli P.Er Ş.T. tarafından, sebep gösterilmeksizin; sanık terhisli P.Onb. Ü.G. tarafından, esasa yönelik sebepler ileri sürülerek, yasal süresi içinde ayrı ayrı temyiz edildiği;

Tebliğnamede; sanık terhisli P.Onb. Ü.G. hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün, sübut yönünden; hükümlü terhisli P.Er Ş.T. hakkında verilen uyarlamaya ilişkin mahkûmiyet hükmünün, usul yönünden bozulması görüşünün bildirildiği;

Görülmekle; aynı hüküm ile, terhisli P.Er K.Ö. ve terhisli P.Er Y.O.Y. haklarında emre itaatsizlikte ısrar suçundan tesis edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları, temyize tabi olmayan kararlardan olduğundan, inceleme dışında tutularak, temyiz incelemesine geçilmiştir.

1. Sanık terhisli P.Onb. Ü.G. hakkında verilen mahkûmiyet hükmü açısından yapılan incelemede;

Askeri Mahkemece; sanık terhisli P.Onb. Ü.G.'nin "kışla içerisinde içki içmenin ve bulundurmanın yasak olduğuna" ilişkin emirlere aykırı olarak, kışlaya gizlice alkollü içki soktuğu, böylece, emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, yukarıda yazılı olduğu şekilde mahkûmiyetine karar verilmiş ise de;

Emre itaatsizlikte ısrar suçunun oluşabilmesi için;

1. Üst veya amir tarafından, hizmete ilişkin bir emrin verilmesi;

2. Astın bilerek ve isteyerek verilen emri;

a. Hiç yapmaması veya,

b. Emrin yerine getirilmesini söz veya fiili ile açıkça reddetmesi ya da,

c. Emir tekrar edildiği hâlde emri yerine getirmemesi,

Gerekmektedir.

Olay tespit tutanağı (dizi 11) ile sanıklar P.Er K.Ö. (dizi 19-20, 155-156), P.Er Ş.T. (dizi 21-22, 287) ve P.Er Y.O.Y.'nin (dizi 261-262) beyanları ve tanıklar P.Tğm. A.K. (dizi 50-51, 137) ve P.Uzm.Çvş. Ş.A.'ın (dizi 51-52, 259) ifadelerinden, 7.7.2010 tarihinde saat 17.25 sıralarında, Ani Müdahale Mangası (AMM) tarafından, sanıklar P.Er K.Ö., P.Er Ş.T. ve P.Er Y.O.Y.'nin 8 No'lu nöbet kulesi yakınında ellerinde poşet ve poşet içerisinde çiğ köfte, bira ve dürüm olduğu halde yakalandığı anlaşılmakla, sanık Ü.'in kışlaya gizlice alkollü içki sokulmasına yönelik doğrudan bir eyleminin söz konusu olmadığı açıktır.

Sanık Ü.'nün, kışlaya gizlice alkollü içki sokulması eylemine iştirakinin söz konusu olup olmadığı irdelendiğinde;

Tanık P.Tğm. A.K.'nin Askeri Savcılık ifadesinde (dizi 50); "…hatırladığım kadarıyla söz konusu şahıslardan K.Ö., Ş.T. ve O.Y.'nin kışla dışına çıktıklarını, tekrar döndüklerinde de Ü.G.'nin araçla onları … Viyadüğü alt kısmından alacağını söylediler." şeklindeki; Askeri Mahkeme ifadesinde (dizi 137); "…Aracı kullanan hangisiydi onu hatırlamıyorum, ancak ona neden araçla oraya gittiğini sorunca da arkadaşlarını oradan almaya gittiğini kabul etti." şeklindeki beyanları ile sanık P.Er K.Ö.'nün Askeri Mahkeme ifadesinde (dizi 155); "…Land görmedim. Ü.G. Land ile beraber bunları almaya gelecekmiş ben de aralarında olduğum için dolaylı olarak beni de almış olacaktı, gelmeden yakalanmış, benim Land olayından az önce dediğim gibi haberim yoktu…" şeklindeki beyanlarından; sanık Ü.'in, amacının, viyadük yakınlarındaki tel örgülere gelecek olan P.Er K.Ö.'ın yakınları ile görüşmeye giden P.Er K.Ö., P.Er Ş.T. ve P.Er Y.O.Y.'yi viyadüğün alt kısmından araçla almak olduğu anlaşılmaktadır.

Sanık Ü.'in, P.Er K.Ö., P.Er Ş.T. ve P.Er Y.O.Y.'yi viyadüğün alt kısmından araçla alacak olması, kışlaya gizlice alkollü içki sokulması eylemine iştirak ettiği anlamına gelmediğinden, bu durumun ayrıca ispatlanması gerekmektedir.

Sanığın savunmalarında (dizi 17-18, 228, 518), bira ısmarlanması ve alınması olayından haberi olmadığını ısrarla beyan ettiği; sanık P.Er Ş.T.’nin Birlik Komutanlığı ifadesinde (dizi 21-22); "…P.Onb. Ü.G. ve P.Er U.B.'nin dışarıdan yiyecek ve bira sipariş ettiğimizden haberi yoktu. Onlar çöp dökeceğimizi biliyordu. Biz onları çöpü döktükten sonra bırakarak viyadük bölgesindeki P.Er K.Ö.'ın ailesinin yanına gittik. P.Onb. Ü.G. viyadüğe gitmememizi, vukuatımızı 'Tb.Nöb.Sb'na, rütbelilere söylerim' dedi. Biz onu dinlemeyerek P.Er K.Ö., P.Er O.Y. ve ben viyadüğe gittik." şeklinde; Askeri Mahkeme ifadesinde (dizi 287); "…K.Ö. doğru söylemiyor, bira ve dürümleri tel örgüye K.Ö.'nün yakınları getirdi. Üçümüz de tel örgüden alıp içeriye doğru yürüdük. Sanık Ü.G.'nin ve Y.O.Y.'nin ifadeleri doğrudur."; şeklinde beyanda bulunduğu ve tanık P.Er U.B.'un Birlik Komutanlığı ifadesinde (dizi 15), "…konuşmaları çok fazla hatırlamıyorum. Yalnızca tartışma olduğunu ve P.Onb. Ü.G.'nin yanıma geldiğinde 'beni dinlemediler, P.Er K.Ö.'nün annesinin yanına gittiler' dediğini hatırlıyorum." şeklinde; Askeri Savcılık ifadesinde (dizi 49); "… ben Ü.'e 'neden bağrışıyorlardı' diye sordum, Ü.K.'in annesi gelecekmiş, gitmemesini söyledim' diyerek geçiştirdi." şeklinde; Askeri Mahkeme ifadesinde (dizi 194); "…Ü. tekrar araca bindi, Ü.'e neden bağırarak konuşmalar yaşandığını sordum, Ü. ise bana 'K.'in annesi gelecekmiş gitmemesini söyledim' diyerek lafı geçiştirdi, sonrasında komutanların da içinde bulunduğu devriye aracı gelerek bizi durdurdu…" şeklinde beyanda bulunduğu dikkate alındığında; sanık Ü.'in, P.Er K.Ö., P.Er Ş.T. ve P.Er Y.O.Y.'nin, viyadük bölgesindeki tel örgülere gelecek P.Er K.Ö.'nün yakınları ile görüşmeye gideceklerini bildiği, kışlaya alkollü içki sokulması olayından haberdar olmadığı, dolayısıyla kışlaya alkollü içki sokulması olayına iştirakinin söz konusu olmadığı, en azından sanık Ü.'in, kışlaya alkollü içki sokulması olayından haberdar olduğu ve bu olaya iştirak ettiği hususlarının şüpheli kaldığı sonucuna varılmıştır.

Bu konuda tanık P.Üçvş. Y.G. ifadelerinde (dizi 54, 311); "…poşetteki yiyecek ve içeceklerin kime ait olduğunu sorduğumuzda, hepsi birden, söz konusu yiyeceklerle biranın kendilerine ait olduğunu, beraber yiyip içmek için aldıklarını söylediler…" şeklinde beyanda bulunmuş ise de; tanığın ifadesinde atıfta bulunduğu sanık Ü.’nün ve P.Er K.Ö., P.Er Ş.T. ve P.Er Y.O.Y.'nin dava dosyasındaki ifadelerinde, tanığın bu beyanlarını teyit eden hiçbir ibarenin yer almadığı, aksine P.Er Ş.T.'un, Mahkeme huzurunda teyit ettiği Birlik Komutanlığı ifadesindeki (dizi 21-22); "…P.Onb. Ü.G. ve P.Er U.B.'un dışarıdan yiyecek ve bira sipariş ettiğimizden haberi yoktu. Onlar çöp dökeceğimizi biliyordu." şeklindeki açık beyanı karşısında, tanık P.Üçvş. Y.G.'in ifadelerine itibar edilmemiştir.

Bunun gibi, soyut ve hiçbir geçerli dayanağı bulunmayan, vaka kanaat raporundaki (dizi 23); "…Her ne kadar bilgisinin olmadığını söylese de suça ortak olduğu" şeklinde kanaate de itibar etmek mümkün değildir.

Bu açıklamalar doğrultusunda, sanık terhisli P.Onb. Ü.G.'nin, kışlaya alkollü içki sokulması olayından haberdar olmadığı ve bu olaya iştirakinin söz konusu olmadığı, en azından bu hususların mevcudiyetinin şüpheli kaldığı anlaşılmakla, üzerine atılı emre itaatsizlikte ısrar suçunun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı, bu nedenle, sanık terhisli P.Onb. Ü.G.'nin beraatine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından, hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün sübut yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

2. Sanık terhisli P.Er Ş.T. hakkında verilen uyarlamaya ilişkin mahkûmiyet hükmü açısından yapılan incelemede;

Askeri Yargıtay ve Yargıtay kararlarında açıklandığı üzere; kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra ve ancak infazdan önce yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir.

Bu bağlamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı kendine özgü bir yargılamadır. Bu yargılamada asli ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılmayacak, karardaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması hâlinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecek, aksi saptandığında ise “önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına”, başka bir ifade ile uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekecektir.

Önceki kesinleşmiş hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan bu istisnai yetki, hükmü veren hâkim veya mahkemeye sadece lehe kanun konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi vermekte, bu yolla gerek olağan, gerekse olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi mümkün görülmemektedir. Uyarlama yargılaması yapılabilmesi için, kesin hükmün yeniden ele alınmasına olanak tanıyan bir kanun hükmü bulunmadıkça, talep vukuunda hükme el atılması, kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesi ile bağdaşmaz. Hükümlülerin hukuki durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi işleminin uyarlama davası adı verilen tali davada ele alınmasının ön şartı ise, lehe yasa değişikliğinin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.

Uyarlama yargılaması faaliyeti esnasında, suç olduğu evvelce saptanan eylemin sübut, vasıf ve kanuni unsurlarıyla ilgili bir değerlendirmeye lüzum ve ihtiyaç bulunmadığı gibi, esasen bu yönde bir uygulamanın kesin hükmün dokunulmazlığı ve önleyiciliği ilkelerine aykırı düşeceği de ortadadır.

Ceza muhakemesinin temel işlevi, yargılamaya esas maddi gerçeğin (ceza muhakemesi hukukunun öngördüğü yöntemler dâhilinde) açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu faaliyet çerçevesinde, suç teşkil eden eylemin, tarihi, niteliği, mağduru, işlendiği yer gibi ayırt edici ve tamamlayıcı kriterlerin detaylı bir biçimde araştırılması ve hükme yansıtılması gerekmektedir.

Oysa, paraya çevirme, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması konularında yapılan yargılama faaliyetinin; ceza muhakemesi hukukunun yukarıda açıklanan klasik işlevinden farklı olduğu, maddi gerçeğin araştırılmasından öte, kesinleşmiş suçun infazına yönelik yargılama faaliyeti niteliği taşıdığı konusunda duraksama yoktur.

Bu itibarla; sadece hükmün infazını ilgilendiren bir konu hakkında karar verilirken, önceki hükmün içeriğini tartışılır hâle getiren ve sabit görülen eylemle ilgili yeniden ve tekrar hüküm tesis edildiği izlenimini uyandıracak uygulamalardan da kaçınılması gerekmektedir.

Bunun gibi, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.6.2008 tarihli ve 2008/1-142 E.- 2008/171 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, yukarıda sayılan özellikleri itibarıyla uyarlama yargılamasında, asıl ceza yargılamasının esasları ancak zorunlu olduğu ölçüde uygulanacaktır. Dolayısıyla, genel yargılama kurallarının bütünüyle uygulanması söz konusu değildir. Nitekim, hükümlünün sorguya çekilmesi, gelmeyen hükümlü hakkında duruşmaya devam olunamaması, hükümlünün beraberinde getireceği tanıkların dinlenmesinin zorunlu olması gibi bir çok kural hükümlüler hakkında uygulanmayabilecek; keza, gerektiğinde duruşma açılmaksızın evrak üzerinden inceleme yapılarak karar verilebilecektir. Ayrıca, esas itibariyle yargılamanın yenilenmesine konu olabilecek biçimde yeni kanıt ileriye sürülmesi ve toplanması da mümkün olmadığından; olay yargılamasının zorunlu olduğu durumlar dışında, sübut sorunu da çözümlenemeyecek; sadece, hukuki değerlendirme yapılabilecektir.

Uyarlama yargılamasına hâkim olan ilkeler bu şekilde belirlendikten sonra, hükümlünün duruşmada hazır edilip dinlenmesinin gerekip gerekmediği sorunun çözülmesi gerekmektedir.

Uyarlama yargılamasının yukarıda açıklanan özellikleri gözetildiğinde, olay yargılaması yapılmayan ve salt yeni yasal düzenlemenin daha lehe sonuç doğurup doğurmadığını saptamakla sınırlı olan bu yargılama faaliyetinde; hükümlü, duruşmaya davet edilecek; davetiye tebliğine rağmen gelmediğinde ya da aramalara rağmen bulunamadığında veya tebligat yapılamaması halinde, yokluğunda duruşmaya devam edilerek, karar verilebilecektir. Ancak, olay yargılaması yapıldığı hallerde, savunma hakkının kısıtlanamayacağı ilkesi gözetilerek, hükümlünün duruşmada hazır edilip dinlenmesi söz konusu olacaktır (Askeri Yargıtay Daireler Kurulu'nun 6.3.2014 tarihli ve 2014/12-15 E.K. sayılı kararında da aynı yönde karar verilmiştir).

Bu açıklamalar doğrultusunda, somut olaya bakıldığında;

Gerekçesi 23.1.2013 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan, Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 tarihli ve 2012/80 E. ve 2013/16 K. sayılı kararı ile, ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının 4551 sayılı Kanun’un 12’nci maddesi ile değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, ASCK’nın Ek 8’inci maddesinin “Sırf askeri suçlar ile bu Kanunun Üçüncü Babının Dördüncü Faslında yazılı suçlar hakkında, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile...” bölümünün ve ASCK’nın Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmesi nedeniyle, firar suçundan tayin olunan iki yıl ve daha az hapis cezalarının, yasal şartların oluşması hâlinde, CMK’nın 231’inci maddesi gereğince, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, TCK’nın 51’inci maddesi gereğince ertelenmesi, ayrıca bir yıldan kısa süreli olarak tayin olunan hapis cezalarının da TCK’nın 50’inci maddesi gereğince, adli para cezasına veya maddede yazılı diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi mümkün hâle gelmiştir.

Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında, hükümlü hakkında Askeri Mahkemece 4.10.2012 tarihli ve 2012/153-387 E.K. sayılı hüküm ile verilmiş ve kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünün yeniden ele alınmasını ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararının lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanmasını gerektiren hukuki bir durumun mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

Bu bağlamda, Askeri Mahkemece, dava dosyası yeniden esasa kaydedilip, lehe kanun değerlendirmesi amacıyla duruşma açılmış ve uyarlama yargılaması yapılmış olmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Ancak;

Askeri Mahkemece, hükümlü terhisli P.Er Ş.T. hakkında … Asliye Ceza Mahkemesine yazılan talimata hükümlünün cezaevinde tutuklu olduğundan bahisle bila ikmal cevap verilmesi ve … Askeri Mahkemesine yazılan talimata cevap verilmemesi üzerine, adli sicil kaydındaki hükümler dikkate alınarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanma olanağı bulunmadığı belirtilerek, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilişkin beyanlarının tespitine dair ara karardan vazgeçilmesine karar verildiği ve sanığın yokluğunda duruşma yapılarak hüküm verildiği görülmektedir (dizi 535).

Ceza yargılamasında esas kural yargılamanın sanığın yüzüne karşı yapılmasıdır. “Vicahilik ilkesi” adını taşıyan bu kural, 5271 sayılı CMK’nın 193’üncü maddesinde “Hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz” şeklinde açıklanmıştır. Bu düzenlemeye göre, yargılamanın sanığın yokluğunda yürütülüp sona erdirilmesi istisna oluşturmakta ve ancak yasanın öngördüğü koşullarda mümkün bulunmaktadır.

Taraf teşkili amacıyla; hükümlü için, … Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazılmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak, somut olayda, uyarlama yargılamasının konusunu oluşturan, hapis cezasının, seçenek yaptırımlardan hangisine çevrileceğine dair değerlendirme, olay yargılamasına ilişkin bulunmamakta ise de; … Asliye Ceza Mahkemesi tarafından, hükümlünün cezaevinde tutuklu olduğu belirtilerek, bila ikmal cevap verildikten sonra; hükümlünün, bulunduğu cezaevinin tespit edilip, duruşmaya davet edilmemiş veya bulunduğu yer Asliye Ceza Mahkemesine talimat yazılmamış olması karşısında; hükümlünün yokluğunda duruşmaya devam edilerek karar verilmesi için gerekli ön şartlar olan, hükümlünün davetiye tebliğine rağmen gelmemesinden ya da aramalara rağmen bulunamamasından veya tebligat yapılamamasından bahsetmek mümkün bulunmamaktadır.

Dolayısıyla, cezaevinde tutuklu olarak bulunduğu öğrenilmesine rağmen; hükümlünün, hapis cezasının, seçenek yaptırımlardan hangisine çevrileceğine dair değerlendirmeye esas diyeceklerinin, tespiti amacıyla, duruşmaya davet edilmemiş veya bilinen adresine talimat yazılmamış olmasının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.

Bunun yanında, incelemeye konu olan uyarlamaya ilişkin mahkûmiyet hükmü incelendiğinde; kısa karar ile gerekçeli kararın hüküm fıkrasında; önceki mahkûmiyet hükmüne atıf yapılmadığı gibi, gerekçeli hükmün tamamında hükümlüden "sanık" olarak bahsedildiği, önceki hükme konu olan iddiadan bahsedilmediği, söz konusu hükmün ne zaman ve ne şekilde kesinleştiğinin de belirtilmediği, sadece gerekçeli kararın "İddia ve Yargılama Safahatı" bölümünde "…sanıklar K.Ö. ile Ş.T. bakımından ise lehe hüküm değerlendirmesi amacıyla esasa kaydedilerek (Dz.354) yeniden yapılan yargılama sonunda Askeri Savcı esas hakkındaki mütalaasında iddia ve talep tekrarlanmıştır." şeklinde bir ibareye yer verildiği dikkate alındığında; uygulamada mahkûmiyet hükümlerinin infazı hüküm fıkrasına göre yapıldığından; hükümlü hakkında mevcut bulunan ve hukuken infaz edilebilir olduğu hususunda herhangi bir tereddüt bulunmayan her iki hükmün ayrı ayrı infaz edilmesinin söz konusu olabileceği ve bu hususun infazda karışıklığa ve tereddüte yol açabileceği sonucuna varılmıştır.

Bu nedenlerle, hükümlü terhisli P.Er Ş.T. hakkında verilen uyarlamaya ilişkin mahkûmiyet hükmünün, usul yönünden hukuka aykırılıklar nedeniyle, bozulmasına karar verilmiştir.

Sonuç Ve Karar: Açıklanan nedenlerle;

1. Sanık P.Onb. Ü.G.'nin temyizine atfen ve resen, 353 sayılı Kanun’un 221/1’inci maddesi gereğince, mahkûmiyet hükmünün sübut yönünden BOZULMASINA;

2. Hükümlü P.Er Ş.T.'nin temyizine atfen ve resen, 353 sayılı Kanun’un 221/1’inci maddesi gereğince, uyarlamaya ilişkin mahkûmiyet hükmünün usule ilişkin hukuka aykırılıklar yönünden BOZULMASINA;

12.4.2016 tarihinde, tebliğnameye uygun olarak ve oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy