Askeri Yargıtay 4. Daire 2013/1299 Esas 2013/1279 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 4. Daire
Esas No: 2013/ 1299
Karar No: 2013 / 1279
Karar Tarihi: 12.11.2013

(AİHS m. 6) (2709 S. K. m. 40) (1632 S. K. m. 49, 66) (353 S. K. m. 162, 197, 209, 220, 251, Ek m. 1) (5237 S. K. m. 7, 59) (765 S. K. m. 2, 102, 103, 104) (5728 S. K. Geç. m. 2) (5271 S. K. m. 34, 223, 231, 232) (YCGK 30.01.2007 T. 2007/3-9 E. 2007/18 K.) (AYİBK 09.06.1995 T. 1995/1 E. 1995/1 K.)

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 10.12.2001 tarihli, 2001/1104-822 Esas ve Karar sayılı kararıyla; hükümlü hakkında, 09.08.2000-18.08.2001 tarihleri arasında işlediği kabul edilen izin tecavüzü suçundan, Askeri Ceza Kanununun 66/1-b ve Türk Ceza Kanununun 59/2’nci maddeleri uyarınca on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına; nezarette, yolda ve tutuklulukta geçirdiği sürenin 353 sayılı Kanunun 251’inci maddesi gereğince cezasından indirilmesine karar verildiği; 22.01.2002 tarihinde kesinleştirilen kararın, infaz için 22.01.2002 tarihinde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığına verildiği;

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığının 11.02.2013 tarihli yazısıyla infazın durdurulmasının istenilmesi üzerine; Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 15.02.2013 tarihli ve 2013/162 Müt. sayılı duruşmasız işlere ait kararıyla özetle; “…Askeri Savcılık tarafından Çatalca Cumhuriyet Başsavcılığından hükmün infaz edilip edilmediği, infaz edilerek mi, yoksa bila infaz mı iade edildiği sorularak ve hükümlünün adli sicil ve arşiv kaydı istenerek hükmün yerine getirilmesine ilişkin kayıt olup olmadığı konusu açıklığa kavuşturulduktan sonra değerlendirme yapılması uygun görülmüştür…." denilmek suretiyle, hapis cezasının infazının durdurulması talebinin reddine karar verildiği;

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından hükmün infaz edilip edilmediği araştırıldıktan sonra, 02.08.2013 tarihli ve 2002/86 İlm. sayılı yazıyla, hükmün infaz edilmediği bildirerek bir kez daha infazın durdurulmasının istenilmesi üzerine;

Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 14.08.2013 tarihli, 2013/1104-470 Esas ve Müt. sayılı duruşmasız işlere ait kararıyla; özetle; “…D.Y.'nin 09.08.2000-10.08.2001 tarihleri arasında işlediği izin tecavüzü suçundan önce iki ayrı kasıtlı suçtan verilmiş mahkumiyet kararlarının bulunması nedeniyle, izin tecavüzü suçundan dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi ve mahkumiyet hükmünün ertelenmesi mümkün değildir ve sabıkalı kişiliği, daha önce hapis cezası aldığı halde yeniden suç işlemiş olması karşısında, hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesinin yeterli yaptırım olmayacağı kanısına varıldığından hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilmesi de uygun görülmemiştir. …” denilmek suretiyle; Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin, 10.12.2001 tarihli, 2001/1104-822 Esas ve Karar sayılı kararıyla verilen on ay hapis cezasının infazının durdurulması için Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Savcılığının yaptığı talebin reddine karar verildiği;

Hükümlünün, 03.09.2013 tarihinde işleme alınan dilekçesi ile bu karara yasal süresi içinde itiraz ettiği anlaşılmaktadır.

Hüküm ve kararların kesinleşme ve geçerlilik yönünden incelenmesi:

5728 sayılı Kanun’un geçici 2’nci maddesi uyarınca uyarlama yargılaması yapılabilmesi için, uyarlanacak hükmün kesinleşmesi gerekmektedir. Bu nedenle, öncelikle uyarlama yargılamasına konu edilen Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 10.12.2001 tarihli, 2001/1104-822 Esas ve Karar sayılı mahkûmiyet hükmünün kesinleşip kesinleşmediği incelenmelidir.

İncelenen dosya içeriğine göre; sanığın yüzüne karşı verilen kararda, yasa yolu bildiriminin aynen; “kanun yol ve süresi anlatıldı” şeklinde olduğu, ardından, hükmün taraflarca temyiz edilmediği belirtilerek 11.02.2002 tarihinde kesinleştirildiği görülmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 40/2’nci maddesinde; "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve merciilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır" hükmüne yer verilmiş, bu düzenlemeye paralel olarak CMK’nın: 34/2’nci maddesinde; "Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir", 231/2’nci maddesinde; "Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir" ve 232/6’ncı maddesinde; "Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir" şeklinde emredici düzenlemeler yer almıştır. CMK’da yer alan bu düzenlemeler, 353 sayılı Kanun’un Ek-1’inci maddesi yollamasıyla askeri yargı içinde geçerlidir.

Ayrıca, 353 sayılı Kanun’un 197’nci maddesinde; “Kanun yollarına başvurma, bundan feragat veya vazgeçme hakkındaki istemlerde merci, taarruz edilen kararı veren veya bu karara aracılık eden askeri savcılık ve eğer taarruz bir mahkeme kararına karşı ise, o mahkemedir. Kanun yoluna başvurma dilekçe ile olur. Ancak, askeri mahkeme veya askeri savcılık tutanak kâtibine bu hususta bir tutanak düzenlenmesi için yapılacak bir beyan ile de olabilir. Bu tutanak askeri savcı veya kıdemli askeri hâkim tarafından onaylanır. Asker kişiler tarafından en yakın askeri birlik komutanına veya askeri kurum amirine bir beyanda bulunmak suretiyle de kanun yoluna başvurulabilir. Bu hususta bir tutanak düzenlenir. Kanuni mehillere uyulmuş olmak için tutanağın bu mehiller içinde düzenlenmiş olması gereklidir.” ve 209’uncu maddesinin birinci fıkrasında; “Temyiz istemi karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde olur.” şeklinde emredici düzenlemeler de yer almaktadır.

CMK’nın 40’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2’nci fıkrasında ise, kanun yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı açıkça belirtilmiştir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.01.2007 gün ve 9-18 sayılı kararında, yukarıda belirtilen hükümlerle birlikte Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil Yargılanma Hakkını" düzenleyen 6’ncı maddesi ile bu hakkın kapsamına yeni bir yorum getiren Sözleşmeye Ek 7 No.lu Protokolün 2’nci maddesine de dayanılarak kanun yoluna başvuru şeklinin gösterilmemiş olması açıkça eski hale getirme nedeni olarak kabul edilmiştir.

Anılan hükümlerden, hak sahibi olanlar bakımından hüküm ve kararlarda kanun yolu bildiriminin; kanun yolu, mercii, şekli ve süresini de kapsayacak şekilde açıkça anlaşılabilir nitelikte olması, keza her türlü yanıltıcı ifadeden uzak bulunması gerektiği hiçbir kuşkuya yer bırakmaksızın ortaya çıkmaktadır.

Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde; Askeri Mahkeme kararındaki kanun yolu bildiriminde, kanun yolunun türü, süresi, mercii ve başvuru şeklinin yazılmadığı, bunun yerine “kanun yol ve süresi anlatıldı” şeklinde bildirimde bulunulduğu; anılan kanun hükümlerinin öngördüğü doğrultuda bir bilgilendirme yapılmadan, yapılan bildirimin ve tebliğin geçerliliğinden ve buna bağlı olarak verilen kararın kesinleştiğinden söz edilemeyecektir.

Bu itibarla, kesinleşmeyen hüküm hakkında uyarlama yargılaması yapılamayacağından; uyarlama yargılaması kapsamında verilen, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin, 14.08.2013 tarihli, 2013/1104-470 Esas ve Müt. sayılı duruşmasız işlere ait kararı yok hükmünde bulunduğu gibi; somut olayda, kanun yoluna başvuru şekline ilişkin eksik bildirim, açıklanan yasal düzenlemelere açıkça aykırılık oluşturduğundan; sanık tarafından verilen, 03.09.2013 havale tarihli dilekçe, temyiz talebini içermese bile; öğrenme üzerine, süresinde verilen temyiz dilekçesi olarak kabul edilmiş ve Kuzey Deniz Saha Komutanlığı Askeri Mahkemesinin, 10.12.2001 tarihli, 2001/1104-822 Esas ve Karar sayılı, (kesinleşmediği anlaşılan) hükmünün, temyiz incelemesine geçilmiştir.

Hükmün dava zamanaşımı yönünden incelenmesi:

Sanığın, 18.07.2000 tarihinde iki gün yol süresi verilerek 22 gün süre ile memleket iznine gönderildiği, 08.08.2000 tarihinde birliğine katılması gerekirken, katılmadığı; bilahare,18.08.2001 tarihinde yakalandığı; böylece, 09.08.2000-18.8.2001 tarihleri arasında izin tecavüzü suçunu işlediği sabit görülerek; yukarıda yazılı olduğu şekilde mahkûmiyetine karar verilmiş ise de;

Öncelikle; bir dava şartı olan, zamanaşımı süresi bakımından, hükmün değerlendirilmesi gerekmektedir.

Mülga 765 sayılı TCK’nın 2/2’nci maddesi ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 7/2’nci maddesinde; suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failinin lehine olan kanunun uygulanacağı ve infaz olunacağı hükmüne yer verilmiştir.

Zamanaşımı konusunda, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, önceki kanuna göre, lehe hükümler içermediğinden; aynı Kanun’un 7/2’nci maddesi ve suç temadi bitim tarihi de dikkate alındığında, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun zamanaşımına ilişkin hükümlerinin incelemede esas alınması gerektiği açıktır.

ASCK’nın 49’uncu maddesi gereğince, bu maddede sayılan suçlar dışında kalan askeri suçlarda, dava zamanaşımının koşulları, 765 sayılı TCK’nın 102 ve 104’üncü maddeleri hükümlerine tâbi bulunmaktadır. Dolayısıyla dava zamanaşımı süresi TCK’nın 102 ve 104’üncü maddelerinde yazılı sürelere göre hesaplanacaktır.

Diğer yandan, mülga 765 sayılı TCK’nın 103’üncü maddesinde, dava zamanaşımı süresinin, tamamlanmış suçlarda suçun işlendiği tarihten itibaren, teşebbüs aşamasında kalan suçlarda son hareketin yapıldığı tarihten itibaren, mütemadi ve müteselsil suçlarda ise temadi ve teselsülün bittiği tarihten itibaren başlayacağı düzenlenmiştir. Bu durumda, izin tecavüzü suçuna ilişkin zamanaşımı süresinin temadinin son bulduğu tarihten itibaren başlatılıp, suç tarihlerinde yürürlükte olan, mülga 765 sayılı TCK’nın 102/4 ve 104’üncü maddeleri uyarınca hesaplanması gerektiği açıktır.

Dava zamanaşımının kesilme sebepleri ise TCK’nın 104’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında (Mahkûmiyet hükmü, yakalama-tevkif, celp veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar ve Cumhuriyet savcısı tarafından mahkemeye yazılan iddianame olarak) sayılmıştır. Kesme sebeplerinin gerçekleşmesi hâlinde, aynı maddenin 2’nci fıkrası hükmüne göre, zamanaşımı kesilme gününden itibaren yeniden başlamaktadır. Eğer zamanaşımını kesen sebepler birden fazla ise zamanaşımı bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeye başlayacak, ancak bu süre TCK’nın 102’nci maddesinde belirtilen süreye yarısının ilavesinden fazla olamayacaktır.

Bu bağlamda, temyiz olunan izin tecavüzü suçunun, mülga 765 sayılı TCK’nın 102/4’üncü maddesi uyarınca, beş yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, mülga TCK’nın 104’üncü maddesine göre, dava zamanaşımını kesen işlemler dikkate alındığında; dava zamanaşımı süresinin, en fazla, yedi yıl altı ay olabileceği hususunda duraksama bulunmamaktadır.

Ayrıca, 353 sayılı Kanun’un mülga 162/4 ve CMK’nın 223/9’uncu maddeleri uyarınca sanığın derhal beraat etmesini gerektirir nedenlerin var olması halinde düşme kararı verilemeyeceği açık olmakla birlikte; Askeri Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu’nun, 09.06.1995 tarihli ve 1995/1-1 sayılı kararında; derhal beraat kararı verilebilecek haller, sayılmış olup; bunlar, iddianamede sanık olarak gösterilen kimsede sanık sıfatının bulunmaması; açıkça tanımlanan şekliyle, eylemin, suç teşkil etmemesi ve eylemin suç olmaktan çıkarılmış olması, şeklinde, sınırlı durumlara münhasır olup; bu kapsamda, sanık hakkında derhal beraat kararı verilmesini mümkün ve gerekli kılan yasal koşulların bulunmadığı da açıktır.

Somut olayda, sanık hakkındaki suça konu dava zamanaşımı süresinin, temadinin son bulduğu 18.08.2001 tarihinde işlemeye başladığı, bu tarihten sonra zamanaşımını kesen usul işlemlerinin, 28.08.2001 tarihinde tutuklama kararı verilmesi, 11.09.2001 tarihinde iddianame düzenlenmiş olması, 12.10.2001 tarihinde sanığın sorgusunun tespit edilmiş olması ve en son olarak ta 10.12.2001 tarihinde mahkûmiyet hükmü tesisi olduğu; bu durumda, zamanaşımı süresinin son işlemden itibaren yeniden işlemeye başladığı buna göre de 10.12.2006 tarihinde tamamlanmış bulunduğu görülmektedir. Bu itibarla; tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmeyerek, sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün dava zamanaşımı süresinin 10.12.2006 tarihinde dolması nedeniyle bozulmasına ve hakkındaki kamu davasının, mülga 765 sayılı TCK’nın 102 ve 104’üncü maddelerine istinaden, 5271 sayılı CMK’nın 223/8 ve 353 sayılı Kanun’un 220/C maddeleri uyarınca düşürülmesine karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy