Askeri Yargıtay 4. Daire 2010/2337 Esas 2010/2324 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 4. Daire
Esas No: 2010/ 2337
Karar No: 2010 / 2324
Karar Tarihi: 03.11.2010

(AİHS m. 6) (1632 S. K. m. 66) (5271 S. K. m. 147, 176, 191) (353 S. K. m. 256)

Askeri Mahkemece; sanığın, 17.7.2007-13.5.2008 tarihleri arasında izin tecavüzü suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK'nın 66/1-b maddesi gereğince bir yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş; hüküm, sanık tarafından özetle, ailevi sorunları sebebiyle zamanında dönemediği, bu durumun mazeret olarak görülmesi gerektiği, ayrıca cezasından takdiri indirim yapılmadığı ileri sürülerek, süresinde temyiz edilmiştir.

Yapılan incelemede;

13.7.2007 tarihinde dört gün süre ile kanuni izne gönderilen sanığın, 17.7.2007 tarihinde birliğine dönmesi gerekirken dönmediği ve 13.5.2008 tarihinde birliğine katıldığı, bu suretle 17.7.2007-13.5.2008 tarihleri arasında izin tecavüzü suçunu işlediği kabul edilerek, cezalandırılması yoluna gidildiği görülmektedir.

Sanığın, sorgu ve savunmasının tespit edilememesi üzerine hakkında yakalama emri çıkarılarak arandığı, 24.11.2009 tarihinde Uşak 3'üncü Asliye Ceza Mahkemesine getirilmesi üzerine, Askeri Mahkemenin talimatı ve ekindeki belgelerin istinabe mahkemesine ulaştırıldığı, Uşak 3'üncü Asliye Ceza Mahkemesinde aynı gün yapılan duruşmada; kimliği tespit edilen sanığa iddianame ve ekleri okunduktan ve CMK'nın 147 ve devamı ile 191 ve devamı maddeleri gereğince yasal haklan açıklandıktan sonra müdafii talep etmesi halinde ve mahkumiyeti halinde müdafii ücreti ödemesi hususunun hatırlatıldığı ve sanık tarafından müdafi talep edilmemesi üzerine, müdafi bulunmaksızın sorgu ve savunmasının tespit edildiği anlaşılmaktadır.

Sanığın istemi üzerine, baro tarafından müdafi atandığı takdirde, müdafie ödenecek ücretin yargılama giderlerinden olduğu kuşkusuzdur.

353 sayılı Kanun'un 256'ncı maddesinde, Askeri mahkemelerde görülecek davaların ve askeri makamlar aracılığı ile uygulanacak cezaların giderleri, Milli Savunma Bakanlığı bütçesinden ödenir. hükmü öngörülmüştür. Dolayısıyla, ileride mahkûmiyetine karar verilecek olması durumunda, müdafie ödenecek ücretin, sanıktan alınması mümkün değildir.

Bu nedenle, Mahkûmiyeti halinde müdafie yapılacak ödemenin kendisinden tahsil edileceği vurgulanarak müdafi isteme hakkının sanığa bildirilme yöntemi ve şekli 353 sayılı Kanun'un 256'ncı maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6'ncı maddesinde, sanıkların kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek hakkına sahip olduğu vurgulanmaktadır.

Sanığa, müdafi istemesi halinde hiçbir şart ve yükümlülüğe bağlı olmaksızın müdafi atanabileceğinin bildirilmesi, aynı zamanda silahların eşitliği ilkesine de uygun olacaktır.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 4.3.2010 tarihli ve 2010/26-20, 4.3.2010 tarihli ve 2010/40-22; 1'inci Dairesinin 17.3.2010 tarihli ve 2010/740-729; 2'nci Dairesinin 14.4.2010 tarihli ve 2010/1059-1050, 31.3.2010 tarihli ve 2010/937-929; 3'üncü Dairesinin 20.4.2010 tarihli ve 2010/1098-1090, 30.3.2010 tarihli ve 2010/871-865; 4'üncü Dairesinin 21.4.2010 tarihli ve 2010/1183-1175 Esas ve karar sayılı kararında da kabul edildiği üzere;

Sanığa, Baro tarafından görevlendirilecek müdafie yapılacak ödemenin yargılama giderlerinden sayılıp mahkûmiyeti halinde kendisinden tahsil edileceği şeklinde ve 353 sayılı Kanun'un 256'ncı maddesine aykırı düşecek tarzda müdafi görevlendirilmesini isteme hakkının hatalı ve yanıltıcı bir biçimde bildirilmesi nedeniyle, bu hakkını kullanmaktan çekinebileceği dikkate alındığında, müdafii yardımından yararlanma hakkının bu şekilde kendisine duyurulması savunma hakkını kısıtlayıcı nitelikte usule aykırı bulunmuştur.

Ayrıca, dosya içeriği belgelerden; ikamet adresinin Uşak Merkez Karahasan Köyü olduğu, sorgusunun saptanması için bu adresine 28.10.2008 tarihinde yazılan talimatın, 25.11.2008 tarihli tebliğ kaydı ve Uşak'ta oturuyor. Açık adresi bilinmiyor. şerhi ile iade edildiği; Sosyal durum araştırması sırasında düzenlenen 11.11.2008 tarihli tutanak ile sanığın, Cumhuriyet Mahallesi .... Bulvarı No:xx Kat 1 Merkez/Uşak adresinde oturduğunun belirlendiği; ancak, köy adresine 27.2.2009 tarihinde yeniden yazılan adli gözlem altına alma ile ilgili talimatın, sanık bu adresten temin edilerek. 9.4.2009-10.4.2009 tarihleri arasında İzmir Asker Hastanesinde verine getirildiği; buna rağmen bu adrese sorgu ve savunmasının tespiti için yeniden talimat yazılmadığı ve yeni talimatın Uşak Cumhuriyet Mahallesi'ndeki adresine 7.4.2009 tarihinde yazıldığı, talimatın 15.7.2009 tarihli tebliğ kaydı ve Adres bırakmadan ayrılmış. Yeni adresi bilinmiyor. şerhi ile iade edilmesi üzerine, sorgu ve savunmasının saptanması için yakalama kararı çıkarıldığı ve 23.11.2009 tarihinde, kasten yaralama suçundan tutuklu bulunduğu Uşak E Tipi Cezaevinden tahliyesi sırasında yakalama emrinin ve talimatın gereğinin yerine getirildiği anlaşılmaktadır.

Dolayısıyla, 27.2.2009 tarihinde köy adresine yazılan adli gözlem işlemi ile ilgili talimatın, bu adresten temin edilerek, 9.4.2009-10.4.2009 tarihleri arasında yerine getirilmiş olması nedeniyle, sorgu ve savunmasının tespiti için bu adresten araştırılması gerekirken; gerek bu tarihten önceki bir tarih olan 25.11.2008 tarihli kayda ve gerekse jandarma tarafından belirlenen ikinci bir adresine yazılan talimat kapsamındaki 15.7.2009 tarihli kayda itibar edilerek kaçak kabul edilmesi ve hakkında yakalama karan çıkartılması hukuka aykırı bulunmuştur.

Askeri Savcılık tarafından yazılmış olan talimat ekinde bulunan yakalama emrinde sanık süresinden feragat ederse sorgusuna başlanması, yasal savunma süresini kullanmak istediği taktirde sevk tutuklaması ile mahkememize sevk edilmesi yönünde açıklama yapılmış olması nedeniyle; yukarıda açıklandığı üzere kaçak durumunda bulunmayan sanığın, yasal süre talebi olmadığını belirtmiş olmasına karşın, süre istemesi halinde tutuklanacağını öğrenmiş olmasının kendisini endişeye düşüreceği ve iradesini olumsuz yönde etkileyebileceği dikkate alındığında, yasal savunma süresi isteme hakkının usulüne uygun olarak bildirilmemiş olmasının da savunma hakkını kısıtlayıcı nitelikte usule aykırılık teşkil ettiği sonucuna varılmıştır.

Bu sebeplerle, mahkûmiyet hükmünün usul yönünden bozulmasına karar verilmiş; sanığın diğer temyiz sebepleri bu aşamada incelenmemiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy