Askeri Yargıtay 3. Daire 2016/213 Esas 2016/250 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 3. Daire
Esas No: 2016/ 213
Karar No: 2016 / 250
Karar Tarihi: 26.04.2016

(5271 S. K. m. 74, 174, 188)

Sanığın, 3.11.2014 tarihinde Birliğini izinsiz olarak terk ettiği, bir süre firar durumunda kaldıktan sonra, 1.12.2014 tarihinde kendiliğinden Birliğine katıldığı, böylece 3.11.2014-1.12.2014 tarihleri arasında firar suçunu işlediği anlaşılmaktadır.

Yargılama sırasında, Askeri Mahkemece 10.6.2015 tarihinde yapılan duruşmada, sanığın adli gözlem altına alınmasına karar verileceği gerekçesiyle Baro Başkanlığından müdafi görevlendirilmesine karar verilip duruşmaya ara verildiği, müteakiben duruşmanın bırakıldığı, 24.6.2015 tarihinde yapılan duruşmada, …Barosu tarafından sanık için görevlendirilen müdafiin katılımıyla duruşmanın icra edildiği ve CMK’nın 74’üncü maddesi gereğince, sanığın suç tarihlerinde askerliğe elverişli olup olmadığının ve cezai ehliyetinin tespiti amacıyla adli gözlem altına alınmasına karar verilerek duruşmanın 14.10.2015 tarihine bırakıldığı;

14.10.2015 tarihinde yapılan duruşmaya, (daha önce talebi doğrultusunda duruşmalardan bağışık tutulan) sanığın ve müdafiin gelmedikleri, adli gözlem işlemi sonucunda, sanık hakkında düzenlenen adli raporun duruşmada okunduğu, müteakiben, yine sanığın ve müdafiin yokluğunda yapılan 24.12.2015 tarihli duruşmada, sanık hakkında düzenlenen sağlık kurulu raporu okunarak, aynı duruşmada yargılamanın sonlandırıldığı ve incelemeye konu mahkûmiyet hükmünün verildiği görülmektedir.

Tebliğnamede, müdafiin adli gözlem süreci ile ilgili olarak tayin edildiği, adli gözlem sonunda düzenlenen adli rapor ve sağlık kurulu raporunun değerlendirilmesinin de bu sürecin bir parçası olduğu, söz konusu belgelerin dosyaya ithali üzerine, bu raporlara karşı müdafiin beyanlarının tespit edilmemiş olmasının, müdafi atanmasının amacına hizmet etmeyeceği, CMK’nın 188’inci maddesi uyarınca duruşmalara katılması zorunlu olan müdafiin, duruşmalara mazeretsiz olarak katılmaması üzerine, duruşmalara katılmayan veya görevlerini yerine getirmediği belirlenen müdafiin yerine derhal başka bir müdafi görevlendirilmesi, gerektiği takdirde bu maksatla duruşmanın ertelenmesi ve her hâlde bu şekilde bir zorunlu müdafiin katılımıyla yargılama yapılması ve hüküm kurulması gerektiği, CMK’nın 74’üncü maddesi hükmü gereğince, sanığın, cezai ehliyetinin ve askerliğe elverişlilik durumunun tespiti için adli gözlem altına alınmasına karar verilmesi nedeniyle görevlendirilen müdafiin, duruşmada hazır bulundurularak, adli gözlem sonucu hazırlanan raporlarla ilgili savunmasını yapabilme imkânı sağlanmadan hüküm verilmesinin, savunma hakkının kısıtlanması anlamında, 353 sayılı Kanun’un 207/3-H maddesine göre hukuka mutlak olarak aykırılık teşkil ettiği, bu nedenlerle mahkûmiyet hükmünün öncelikle usul yönünden bozulması gerektiği ileri sürülmüştür.

Ancak, CMK’nın 74’üncü maddesi uyarınca, sanığın adli gözlem altına alınmasına Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra karar verileceğinin hüküm altına alınmış olması dikkate alındığında, bu aşamada müdafii olmayan sanığa mahkemenin istemi üzerine Baro tarafından müdafi görevlendirilmesi, sanığın adli gözlem altına alınması işlemiyle sınırlı bir görevlendirme olduğundan, bu şekilde görevlendirilen müdafiin görevinin de sınırlı olduğu açıktır. Bazı örneklerdeki (ve somut olaydaki) fiili durumlar sebebiyle müdafiin bu sıfatının sonraki aşamalarda da devam ettiğini kabul eden kararlar, aksi bir görüşü dile getirmemekte ve ortaya koymamaktadır. Diğer yandan, bu şekilde atanan müdafiin, CMK’nın 188’inci maddesinde belirtilen ve duruşmalara katılması zorunlu kimselerden olmadığı açıktır. Bu durumun istisnasını, adli gözlem süreci sonunda sanığın TCK’nın 32/1-2’nci maddesi kapsamında ruhsal rahatsızlığı bulunduğunun belirlenmiş olması oluşturmaktadır. Zira bu hâlde, CMK’nın 150/2’nci maddesi kapsamında, tüm soruşturma ve kovuşturma süresince sanığın müdafi yardımından yararlanması yasal zorunluluk oluşturmaktadır.

Somut olayda ise, adli gözlem sonunda düzenlenen adli rapor ve sağlık kurulu raporu içeriğinden anlaşılacağı üzere sanığın cezai ehliyeti tam olup, CMK’nın 150/2’nci maddesi kapsamında müdafi yardımından yararlanmasını gerektirecek bir hâl bulunmadığı, buna göre esasen müdafiin görevinin, adli gözlem altına alınmaya dair karar aşamasının ve adli gözlem sürecinin tamamlanmasıyla son bulduğu, bu anlamda, adli raporun ve sağlık kurulu raporunun gelmesinden sonraki duruşmalara katılmamış olmasının usule aykırılık oluşturmadığı, ancak fiili olarak görevini sürdürmüş ve kendisine yapılan tebligat üzerine hükmü temyiz etmiş olması karşısında, bu özel durumdan kaynaklanan sebeplerle müdafilik sıfatının ve görevinin devam ettiği sonucuna varılmıştır. Nitekim Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 23.6.2011 tarihli ve 2011/71-68 sayılı, 24.11.2011 tarihli ve 2011/110-108 sayılı kararlarında da bu görüşlere yer verilmiştir.

Yine, tebliğnamede sanık hakkında düzenlenen …Asker Hastanesinin 10.9.2015 tarihli, 7165 sayılı Sağlık Kurulu Raporunda; “Disosyal kişilik bozukluğu (antisosyal kişilik bozukluğu)” tanısı ile “17/B/1, barışta askerliğe elverişli değildir. Seferde görev yapar, askerliğe elverişsizlik hâli suç tarihlerini kapsamaz.” kararı verildiği, rapor içerisinde; sanığın 22.1.2013 tarihinde işlediği hırsızlık suçundan …Asliye Ceza Mahkemesinin 4.6.2013 tarihli, 2013/169-461 E.K. sayılı kararı ile 9 ay 10 gün hapis cezası aldığı, söz konusu cezasının 10.09.2013 tarihinde kesinleştiği ve 08.10.2014 tarihinde infaz edilerek şartla tahliye edildiğine dair bilgilere yer verildiği ve bu bilgilerin dosya kapsamıyla da uyumlu olduğu, keza söz konusu sağlık kurulu raporunun Sağlık Komutanlığınca onaylı bir suretinin dava dosyasında bulunmadığı hususları dikkate alındığında; bu raporun onaylı bir sureti getirtilerek, raporun Sağlık Komutanlığınca onaylı olup olmamasına göre, hakkında antisosyal kişilik bozukluğu tanısı bulunan sanığın, askerliğe elverişsizlik durumunun mevcut infaz edilmiş bir hapis cezası karşısında neden suç tarihlerini kapsamadığı hususunda yeterli ve bilimsel görüş içeren ek sağlık kurulu raporu ile belirlenmesinden sonra, sonucuna göre sanık hakkında bir karar verilmesi gerektiği, bu nedenlerle mahkûmiyet hükmünün ayrıca noksan soruşturma yönünden de bozulması gerektiği ileri sürülmüştür.

Ancak, …Asker Hastanesi Sağlık Kurulunun 10.9.2015 tarihli ve 7165 sayılı Raporuyla, sanığın askerliğe elverişsiz olduğunun ve elverişsizlik hâlinin suç tarihlerini kapsamadığının belirtilmiş olması, sağlık kurulu raporunda ve bu raporla bağlantılı olarak düzenlenen 14.9.2015 tarihli adli raporda, TSK SYY hastalık ve arızalar listesinin 17’nci maddesindeki şartlar açısından inceleme yapılarak, bu koşulların suç tarihlerinde mevcut olmaması sebebiyle elverişsizlik hâlinin suç tarihlerini kapsamadığının belirtilmiş olması karşısında; öncelikle bu raporun ve kararın yeterli tıbbi gerekçeyi ihtiva etmediğini ileri sürmeye imkân görülmemiş ve yeni bir sağlık kurulu raporu alınmasına gerek olmadığı sonucuna varılmıştır.

Son olarak, TSK sağlık mevzuatı çerçevesinde askerliğe elverişsizlik raporlarının üst makam onayından geçmesi zorunlu olup, bu şekilde onaylanmamış elverişsizlik raporlarının sonuç doğurmaya elverişli olmadığı, buna göre, ceza yargılamasını ilgilendiren boyutuyla, sanığın suç tarihlerinde askerliğe elverişli olmadığını belirten sağlık kurulu raporlarının, delil olarak hükme esas alınması açısından, onaylı olmasının zorunlu olduğu aşikârdır. Bu hâllerde, raporun onaylı olmasını aramak maddi gerçeğe ulaşmada kesin ve hukuken geçerli delillerin dikkate alınması açısından gerekli ve zorunludur. Fakat, somut olayda olduğu gibi, sanığın suç tarihlerinde askerliğe elverişli olduğunu, elverişsizlik hâlinin ileriye yönelik olduğunu belirten askerliğe elverişsizlik raporunun onaylanmış olmasını aramaya lüzum bulunmamaktadır. Zira, ceza yargılaması bakımından önemli olan ve delil niteliği taşıyan husus, suç tarihlerine yönelik tespittir ki, bu tespit askerliğe elverişsizliğe dair bir kanaat ve karar içermediğinden, bunun onaylanmasının zorunlu olmadığı sonucuna varılmıştır. Askeri Yargıtay 1’inci Dairesinin 10.2.2016 tarihli ve 2016/89-107 sayılı ilamında da benzer açıklamalara yer verilmiştir.

Askeri Mahkemece; cezai ehliyetinin tam olduğu ve askerliğe elverişsizlik hâlinin suç tarihlerini kapsamadığı hususları sağlık kurulu raporu ve adli raporla ortaya konan sanık hakkında, haklı ve inandırıcı gerekçelerle, atılı suçu işlediği kabul edilerek alt sınırdan ceza tayin edilip, kanuni ve takdiri indirim hükümleri uygulanmak suretiyle mahkûmiyet kararı verilmesinde, yasal imkânsızlık sebebiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve cezanın ertelenmesine yer olmadığına karar verilerek hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesi suretiyle cezalandırılmasında usul, sübut, vasıf, takdir ve uygulama yönlerinden hukuka aykırılık görülmemiştir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

Sanığın ve müdafiin kabul değer görülmeyen temyiz sebeplerinin, 353 sayılı Kanun'un 217/2’nci maddesi uyarınca REDDİNE;

Usul ve esas yönlerinden hukuka uygun bulunan mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA;

26.4.2016 tarihinde, tebliğnameye aykırı olarak ve oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy