Askeri Yargıtay 3. Daire 2016/119 Esas 2016/139 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 3. Daire
Esas No: 2016/ 119
Karar No: 2016 / 139
Karar Tarihi: 01.03.2016


(1632 S. K. m. 47, 66, Ek m. 8, 10) (5237 S. K. m. 50, 62) (5271 S. K. m. 147, 191) (353 S. K. m. 217) (ANY. MAH. 17.01.2013 T. 2012/80 E. 2013/16 K.) (YCGK 17.06.2008 T. 2008/1-142 E. 2008//171 K.) (AYDK 06.03.2014 T. 2014/12 E. 2014/15 K.)

 

…Askeri Mahkemesinin, 15.4.2010 tarihli ve 2010/287-203 sayılı kararı ile, hükümlünün, 19.12.2006-28.05.2009 tarihleri arasında firar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 66/1-a (teşdiden) ve TCK’nın 62/1’inci maddeleri gereğince, sonuç olarak on ay yirmi beş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün, Dairemizin 28.9.2010 tarihli ve 2010/1935-1946 sayılı kararıyla onanmak suretiyle kesinleştiği;

 

İnfaz aşamasında, Anayasa Mahkemesi’nin 17.1.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı kararı doğrultusunda Askeri Savcılığın talebi üzerine, Askeri Mahkemece 25.1.2013 tarihli ve 2013/229 Esas sayılı tensip kararı ile hükümlü hakkındaki mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulmasına karar verildiği,

 

Duruşma açılıp taraf teşkili yapılmak suretiyle yapılan uyarlama yargılaması sonucu, …Askeri Mahkemesince verilen, 28.3.2013 tarihli ve 2013/229-134 sayılı uyarlama mahkûmiyet hükmünün, Dairemizin 16.6.2015 tarihli ve 2015/340-348 sayılı kararıyla usul yönünden bozulmasına karar verildiği;

 

Askeri Mahkemece; bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde temyize konu uyarlama mahkûmiyet hükmünün verildiği,

 

Anlaşılmaktadır.

 

23.1.2013 tarihli ve 28537 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı kararıyla; ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “... kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile...” ibaresinin ve ASCK’nın Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu kabul edilerek iptaline karar verilmiş olduğundan, yasal şartların oluşması hâlinde, ASCK’nın 66/1-a maddesinde düzenlenen firar suçundan tayin olunan iki yıl ve daha az süreli hapis cezasına dair mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılması, ertelenmesi, ayrıca bir yıldan kısa süreli hapis cezalarının da adli para cezasına veya diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi mümkün hâle gelmiştir.

 

Hükümlünün, suç tarihinden önce 26.4.2004 tarihinde işlediği hırsızlık suçundan, …15’inci Asliye Ceza Mahkemesinin 22.11.2005 tarihli ve 2005/515-1135 sayılı kararı ile beş ay 21 gün hapis cezasıyla cezalandırıldığı, 30.11.2005 tarihinde kesinleşen hükmün, 20.5.2006 tarihinde infaz edildiği, bu mahkûmiyet hükmünün atılı suç tarihi itibariyle adli sicilden silinme şartlarının oluşmadığı, bu hâliyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin uygulanması konusunda objektif engel bulunduğu açıktır.

 

Askeri Mahkemece; hükümlünün suç tarihinden önce işlenen kasıtlı suçlardan adli para ve hapis cezasına dair mahkûmiyetleri olduğu gözetilerek objektif ve sübjektif şartların oluşmamasından dolayı hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasında, objektif engel bulunmasına karşın kısa kararda cezanın adli para cezasına çevrilmiş olması, gerekçeli hükümde ise ileride suç işlemeyeceği kanaatine varılamadığı ileri sürülüp subjektif değerlendirme ile hapis cezasının ertelenmemesinde, şahsi ve ekonomik durumu gözetilip, TCK’nın 50’nci maddesi gereğince çevirmeye esas para miktarı kanunun öngördüğü alt sınırdan takdir edilmek suretiyle hapis cezasının adli para cezasına dönüştürülerek taksitlendirilmesi suretiyle cezalandırılmasına karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından, uyarlama yargılamasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün onanmasına karar verilmiştir.

 

Tebliğnamede; istinabe mahkemesince hükümlünün beyanları tespit edilirken iddianamenin ve bozma ilamının tebliği ile duruşma günü arasında bir haftalık yasal süre geçmeden, bu durum hükümlüye hatırlatılarak duruşmanın tehir veya talikini istemeye hakkı olduğu bildirilmeden beyanlarının tespit edilmesinin ve bu beyanları esas alınarak hakkında mahkûmiyet hükmü verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde ve mutlak bozma nedeni teşkil ettiği belirtilerek, hükmün usule aykırılık nedeniyle bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de;

 

…Asliye Ceza Mahkemesinde 11.9.2015 günü yapılan duruşmada, hükümlünün kimliği saptandıktan sonra, iddianame, Askeri Yargıtay bozma ilamı ve gerekçeli kararın okunduğu, devamında duruşmalardan bağışık tutulmayı talep eden hükümlüye CMK’nın 147 ve 191’inci maddeleri gereğince hakları hatırlatıldıktan ve hükümlünün de “Üzerime atılı suçlamayı anladım, yasal haklarımı biliyorum, adresim ve kimliğim hakkında doğru beyanda bulundum, avukat istemiyorum, savunmamı kendim yapacağım” şeklinde beyanda bulunmasından sonra ifadesinin tespit edildiği, bu esnada hükümlünün herhangi bir süre talebinde bulunmadığı görülmektedir.

 

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 26.3.2015 tarihli ve 2015/25-39 sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, hükümlünün Askeri Yargıtay bozma kararına karşı beyanlarının tespit edilmesinden önce bir haftalık yasal bekleme süresinin hatırlatılmamasının usule aykırılık oluşturmadığı açıktır.

 

Bununla birlikte, Dairemizin 16.6.2015 tarihli ve 2015/340-348 sayılı bozma ilamının, hükümlünün cezaevinde bulunmasına karşın adresinde bulunamadığı kabul edilerek diyecekleri tespit edilmeden verilmiş olması nedeniyle verilmiş olduğu gözetildiğinde, bozma ilamı sonrasında hükümlünün uyarlama yargılamasına ilişkin olarak diyeceklerinin tespit edilmesinin gerektiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

 

Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay ve Yargıtay kararlarında benimsenip vurgulandığı gibi; kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (Uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra ve ancak infazdan önce yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir.

 

Niteliği itibarıyla uyarlama yargılamasında, asıl ceza yargılamasının esasları ancak zorunlu olduğu ölçüde uygulanacaktır. Dolayısıyla, genel yargılama kurallarının bütünüyle uygulanması söz konusu değildir. Nitekim sanığın sorguya çekilmesi, gelmeyen sanık hakkında duruşmaya devam olunamaması, sanığın beraberinde getireceği tanıkların dinlenmesinin zorunlu olması gibi bir çok kural hükümlüler hakkında uygulanmayabilecek, keza gerektiğinde duruşma açılmaksızın evrak üzerinden inceleme yapılarak karar verilebilecektir. Ayrıca, esas itibariyle yargılamanın yenilenmesine konu olabilecek biçimde yeni kanıt ileri sürülmesi ve toplanması da mümkün olmadığından, olay yargılamasının zorunlu olduğu durumlar dışında sübut sorunu da çözümlenemeyecek, sadece hukuki değerlendirme yapılabilecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.6.2008 tarihli, 2008/1-142 Esas ve 2008//171 Karar sayılı ve Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 6.3.2014 tarihli ve 2014/12-15 sayılı kararları da benzer niteliktedir).

 

Somut olayda, hükümlü hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hükümlerinin uygulanması konusunda objektif engel bulunduğundan, uyarlama yargılamasının konusu, hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilip çevrilmeyeceğine, seçenek yaptırıma çevirmeye karar verildiğinde ise seçenek yaptırımlardan hangisinin tercih edileceğine ilişkin olup bu değerlendirme ise olay yargılamasına ilişkin bulunmamaktadır.

 

Kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesi ve kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılamasının esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyeti olması ve uyarlama yargılamasında, asıl ceza yargılamasında kabul edilen esasların ancak zorunlu olduğu ölçüde uygulanacağı gözetildiğinde, uyarlama ile ilgili diyeceklerinin tespiti öncesinde gerekmediği hâlde iddianamenin okunmasının yeni bir sorgu tespiti anlamına gelmediği, haklarının hatırlatılması üzerine, haklarını anladığını savunmasını kendisinin yapacağını bildiren hükümlünün herhangi bir süre talebinde bulunmadığı, istemi hâlinde süre verilebileceği ve uyarlama yargılamasına karşı diyeceklerinin tespit edilmiş olması karşısında savunma hakkının kısıtlandığından, dolayısıyla bu hususun bozmayı gerektirdiğinden söz edilemeyeceği sonucuna varılmıştır.

 

Her ne kadar gerekçeli hükümde hükümlünün TC kimlik numarasının yanlış olarak yazılması hatalı ise de; dosyada nüfus müdürlüğünden getirtilmiş nüfus kayıt örneğinin bulunması (Dz.310) ve istinabe mahkemesinde tespit edilen kimliği ile ilgili diğer tüm bilgilerin doğru ve dosya muhteviyatı ile uyumlu olması karşısında (Dz.358) mevcut hatanın sanığın kimliğinde ciddi tereddüt doğuracak ve hükmün bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı değerlendirildiğinden ve infazda tereddüt doğması hâlinde bu hususun, mahkemeden alınacak bir karar ile düzeltilmesi mümkün olduğundan, bozma sebebi yapılmayan bu hataya işaret edilmiştir.

 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle;

 

Hükümlünün kabule değer görülmeyen sebepsiz temyiz isteminin, 353 sayılı Kanun’un 217/2’nci maddesi gereğince REDDİNE;

 

Usul ve esas yönlerinden hukuka uygun bulunan uyarlama mahkûmiyet hükmünün ONANMASINA;

 

1.3.2016 tarihinde, tebliğnamedeki görüşe aykırı olarak ve oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy