Askeri Yargıtay 3. Daire 2013/1136 Esas 2013/1083 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 3. Daire
Esas No: 2013/ 1136
Karar No: 2013 / 1083
Karar Tarihi: 17.09.2013

(5271 S. K. m. 38/A, 219)

CMK’nın 219/1’inci maddesine göre, duruşma tutanağının, mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

6352 sayılı Kanunla eklenen CMK’nın “Elektronik İşlemler” başlıklı 38/A maddesinin 8’inci bendinde; “Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hallerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek, hakim, Cumhuriyet savcısı veya görevlendirilen yetkili kişi tarafından imzalanır ve mühürlenir.” hükmü yer aldığından, sanığın beyanlarının tespit edildiği istinabe duruşma tutanağının, hakim veya görevlendirilen yetkili kişi tarafından “Güvenli elektronik imzalı aslı ile aynıdır” şerhi düşülerek imza ve mühür ile onaylanarak gönderilmesi gerekmektedir.

Kesinleşmiş önceki hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (Uyarlama) yargılaması, hükmü veren hakim veya mahkemeye sadece lehe kanun konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi vermekte, bu yolla gerek olağan gerekse olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi mümkün görülmemektedir. Uyarlama yargısı için kesin hükmün yeniden ele alınmasına olanak tanıyan bir kanun hükmü bulunmadıkça, talep vukuunda hükme el atılması, kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesi ile bağdaşmaz.

Sanığın, lehe kanun değerlendirmesi hususundaki beyanlarının tespit edildiği Kars 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 14.01.2013 tarihli duruşma tutanağının Hakim ve Tutanak Katibi tarafından e-imza ile imzalandığı, yetkili bir kişi tarafından, duruşma tutanağına “Güvenli elektronik imzalı aslı ile aynıdır.” şeklinde bir onay işlemi yapılmayıp, sadece tutanağın gönderilmesine ilişkin üst yazıya yazı işleri müdürü tarafından şerh düşüldüğü görülmektedir.
CMK’nın 219/1’inci maddesine göre, duruşma tutanağının, mahkeme başkanı veya hakim ile zabıt katibi tarafından imzalanması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

6352 sayılı Kanunla eklenen CMK’nın “Elektronik İşlemler” başlıklı 38/A maddesinin 8’inci bendinde; “Elektronik ortamdan fiziki örnek çıkartılması gereken hallerde tutanak veya belgenin aslının aynı olduğu belirtilerek, hakim, Cumhuriyet savcısı veya görevlendirilen yetkili kişi tarafından imzalanır ve mühürlenir.” hükmü yer almaktadır.

Sanığın beyanlarının tespit edildiği istinabe duruşma tutanağının, hakim veya görevlendirilen yetkili kişi tarafından “Güvenli elektronik imzalı aslı ile aynıdır” şerhi düşülerek imza ve mühür ile onaylanmadan gönderildiği ve bu tutanak üzerinden yargılamaya devamla hüküm verildiği anlaşıldığından, mahkûmiyet hükmünün usûl yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

Tebliğnamede, sanığın gönderildiği dağıtım iznine ilişkin izin belgesinin aslının bulunmayıp sadece onaysız fotokopilerinin dava dosyasına eklenmiş olması ve sanığın 24.02.2006 tarihinde polisler tarafından yakalandığına ilişkin belgenin de dava dosyasında bulunmaması sebepleriyle sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün noksan soruşturma yönünden bozulması gerektiği yönünde görüş bildirilmiş ise de; ayrıntıları Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 18.12.2008 tarihli, 2008/208-202 Esas ve Karar sayılı kararında belirtildiği üzere, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (Uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra ve ancak infazın tamamlanmasından önce yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir. Bu bağlamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı, kendine özgü bir yargılamadır. Bu yargılamada asli ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılmayacak, karardaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması halinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecek, aksi saptandığında ise “Önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına”, başka bir ifade ile uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekecektir.

Kesinleşmiş önceki hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan bu istisnai yetki, hükmü veren hakim veya mahkemeye sadece lehe kanun konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi vermekte, bu yolla gerek olağan gerekse olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi mümkün görülmemektedir. Uyarlama yargısı için kesin hükmün yeniden ele alınmasına olanak tanıyan bir kanun hükmü bulunmadıkça, talep vukuunda hükme el atılması, kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesi ile bağdaşmaz.

Hükümlülerin hukuki durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi işleminin uyarlama davası adı verilen tali davada ele alınmasının ön şartı ise, lehe yasa değişikliğinin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.

Bu açıdan bakıldığında; Anayasa Mahkemesinin, sonradan yürürlüğe giren lehe kanunla aynı hukuki sonuçları doğuran iptal kararı sebebiyle yapılan yargılama faaliyeti esnasında, suç olduğu evvelce saptanan eylemin sübut, vasıf ve kanuni unsurlarıyla ilgili bir değerlendirmeye ve araştırmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığı gibi, esasen bu yönde bir uygulamanın kesin hükmün dokunulmazlığı ilkesine aykırı düşeceği de ortadadır.

Ceza yargılamasının temel işlevi, yargılamaya esas maddi gerçeğin (Ceza muhakemesi hukukunun öngördüğü yöntemler dahilinde) açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu faaliyet çerçevesinde, suç teşkil eden eylemin tarihi, niteliği, mağduru, işlendiği yer gibi ayırt edici ve tamamlayıcı kriterlerin detaylı bir biçimde araştırılması ve hükme yansıtılması gerekmektedir.

Oysa, HAGB kararı verilip verilmeyeceği, hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilmeyeceği yahut ertelenip ertelenmeyeceği konusunda yapılan yargılama faaliyetinin ceza muhakemesi hukukunun yukarıda açıklanan klasik işlevinden farklı olduğu, maddi gerçeğin araştırılmasından öte, kesinleşmiş suça ilişkin uygulamaya yönelik yargılama faaliyeti niteliği taşıdığı açık olduğundan, sübuta ilişkin noksan soruşturma hususunda tebliğnamede yer alan görüşe iştirak edilmemiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy