Askeri Yargıtay 3. Daire 2007/68 Esas 2007/68 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 3. Daire
Esas No: 2007/ 68
Karar No: 2007 / 68
Karar Tarihi: 16.01.2007

(5271 S. K. m. 74, 150, 223, 253) (1632 S. K. m. 66, 73) (5237 S. K. m. 32, 57, 62, 63) (353 S. K. m. 120, 130, 162, 207) (5275 S. K. m. 16) (Yargıtay 1 CD 28.06.1995 T. 1995/1866 E. 1995/2064 K.)

Sanığın 17.12.2000-05.1.2001 tarihleri arasında firar suçunu işlediğinden bahisle cezalandırılmasına ilişkin ilk hükmün, sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi ve Dairemizin 14.12.2004 tarihli ve 2004/1227-1211 E.K. sayılı ilamı ile usule aykırılık ve noksan soruşturma yönlerinden bozulması üzerine, bozma ilamına uymak suretiyle yargılamaya devam eden askeri mahkemece, sanığın belirtilen tarihler arasında firar suçunu işlediği kabul edilerek ASCK'nın 66/1-a, 73 ve TCK'nın 62/1'inci maddeleri gereğince, sonuç olarak beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, gözlem altında tutulduğu 22.12.2003-6.1.2004 tarihleri arasındaki sürenin TCK'nın 63'üncü maddesi uyarınca hükümlülük süresinden indirilmesine karar verilmiştir.

Sanık müdafileri hükmü süresinde temyiz ederek, özetle; sanığın en son raporunun sadece HBV yönünden olduğunu akıl ve beden sağlığı yönünden muayene ve değerlendirme yapılmadığını, sanığın mahkeme huzurundaki halinin (konuşamamasının ve el işaretleriyle beyanda bulunamayacağının tespitinin) belirlenmesi üzerine savunmasının dahi alınmadığını, 353 sayılı Kanunun 162'nci maddesi dikkate alınarak, sanığın akıl hastalığına tutulduğunun sabit görülmesi halinde duruşmanın tatiline karar verilmesi gerektiğini belirterek, hükmün bozulmasını talep etmişlerdir.

Tebliğnamede, hükmün usule aykırılık ve noksan soruşturma nedeniyle bozulması görüş ve düşüncesi bildirilmiştir.

Sanığın Kayseri'de bulunan birliğinden 17.12.2000 tarihinde izinsiz olarak ayrıldığı ve 5.1.2001 tarihinde kendiliğinden gelerek kıta’sına katıldığı dosyada mevcut delillerden anlaşılmakta olup, mahkemenin kabulü de bu yöndedir.

Dairemizin 14.12.2004 tarihli, 2004/1227-1211 sayılı bozma ilamında; askeri mahkemece ilk hüküm kurulmadan önce yapılan yargılama sırasında, sanığın sorgu ve savunmasının tespiti için yazılan talimata, iddianamenin sanığa tebliği ile sanığın duruşmadan vareste tutulmasını talep etmesi halinde sorgu ve savunmasının tespitinin istenmesine rağmen, sanığın savunmasının tespiti sırasında 353 sayılı Kanunun 120 ve 130/3'üncü maddelerinin dikkate alınması gerektiği hususunun yazılmadığı, istinabe mahkemesindeki duruşmada, iddianamenin tebliğ edilmemiş olması nedeniyle, huzurda okunmasından sonra anılan yasa maddelerinde yer alan hakların sanığa hatırlatılmadığı, askeri mahkemece yeniden talimat yazılmasına rağmen, bu gereğin yerine getirilmediği, böylece 353 sayılı Kanunun 207/3-H maddesi anlamında savunma hakkının kısıtlandığı sonucuna ulaşılarak, hükmün bahse konu bu usule aykırılık nedeniyle bozulması gerektiği hususu yanında,

Dosyada bulunan sanık hakkındaki sağlık kurulu raporları da gözetilerek; Kayseri Asker Hastanesinin 16.1.2001 tarihli, SMK 6 ay hava değişimine ilişkin raporunu müteakip, sanık hakkında ne gibi bir işlem yapıldığının araştırılması Etimesgut Hava Hastanesinin 11.10.2002 tarihli askerliğe elverişsizlik raporunun sağlık kurulunca verilmiş olan aslının ya da onaylı bir suretinin getirtilerek, raporlar arasında çelişki bulunması halinde, çelişkilerin giderilmesi ve daha sağlıklı bir değerlendirme yapılması, keza sanığın askerliğe elverişsizliği söz konusu ise, bunun suç tarihlerini kapsayıp kapsamayacağının tespiti açısından dosyanın GATA Profesörler Kuruluna gönderilerek, gerekirse sanığın müşahede altına aldırılması suretiyle bir sonuca ulaşılması gerektiği hususu noksan soruşturma niteliğinde görülerek, hükmün usule aykırılık ve noksan soruşturma nedenleriyle bozulması yönünde karar verilmiştir.

Askeri mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sırasında, bozma ilamında istenilen hususların tespiti, raporlar arasında var olan çelişkilerin giderilmesi amacıyla, GATA Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalına sevk edilen sanığın, heyet huzurunda yaptırılan tetkikler sonucunda, HBV enfeksiyonu ile hiç karşılaşmadığı, HBV yönünden sağlam olduğu, suç tarihlerinde (17.12.2000-5.1.2001) ve halen askerliğe elverişli olduğu belirlenmiş, ardından bu rapor yeterli görülerek, önceki hükümde olduğu şekilde, sanığın belirtilen tarihler arasında firar suçunu işlediği kabul edilip cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Dosyada bulunan Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinin sanıkla ilgili Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü raporunda, 22.10.2002-17.12.2002 tarihleri arasında hastanede yatan sanığın travmatik beyin yaralanması nedeniyle konuşamadığı ve sol tarafını kullanmakta güçlük çektiği, 14.5.2002 tarihinde paraşütten düşme sonucu geçirdiği SVA sonucu 28 gün komada ve 3,5 ay yatağa bağımlı kaldığı, nörolojik rehabilitasyon uygulanıp önerilerde bulunularak taburcu edildiği, Konya 100 Yataklı Asker Hastanesinin 16.3.2004 tarihli adli raporunda, hastanın halen konuşamadığı, ailesinden alınan anamnezden, askerde paraşüt eğitimi sırasında düşmesi sonucu korkarak üç kez firar ettiği, ilk iki firarından ötürü aldığı on aylık hapis cezasını çekmekte iken SVA geçirmesi sonucu sol tarafının tutmadığı ve konuşamadığının anlaşıldığı, durumunun HBV yönünden sağlam, SVA sonrası Motor Afazi, Sağ Hemiparezi, suç tarihlerinde askerliğe elverişlidir, halen cezai ehliyeti yoktur şeklinde belirlendiği, görülmüştür. Bozma ilamından sonra, sanığın bozma ilamına karşı diyeceklerinin tespiti için yazılan talimat gereği Konya 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 1.6.2005 tarihli istinabe duruşma tutanağında, sanığın huzurdaki durumunun tespit edildiği, halen konuşamayacak derecede rahatsız olduğunun, keza el işaretleri ile beyanda bulunamayacağını ve vekilinin beyanda bulunmasını istediğinin anlaşıldığı, Cumhuriyet savcısının, sanığın bu hali ile savunması ve bozma ilamına karşı diyeceklerinin tespitinin mümkün olmadığını, bu nedenle vekilinin diyeceklerinin tespit olunmasının uygun olduğunu belirtmesi üzerine, müdafiin bozma ilamına uyulması konusundaki talebinin tutanağa geçirildiği görülmektedir.

Sanık müdafilerinden Av. M.ǒnin temyiz dilekçesine eklediği Konya Numune Hastanesi Sağlık Kumlunun 15.9.2005 tarihli raporunda da, sanığın fiziksel rahatsızlığı özetlenerek, çalışarak hayatını kazanamayacağı hususu belirtilmiştir.

Kamu davasının açılabilmesini ve açılmış olan dava hakkında yargılama yapılabilmesini sağlayan koşulların tümüne birden doktrinde ceza muhakemesi şartları denilmektedir. Söz konusu şartlar bir diğer yönüyle muhakeme engeli olarak da nitelenebilmektedir. Zira şartın gerçekleşmemesi durumunda ya dava açılamamakta ya da yargılama yapılamamakta, kısacası muhakemeye engel olunmaktadır.

Konu doktrinde Doç. Dr. Veli Özer Özbek tarafından, Ceza muhakemesinin şartlarını dava şartları ve yargılama şartları olarak iki gruba ayırmak ve incelemek mümkündür. Yargılama şartları hukukumuzda genel nitelikleri ile; sanığın hazır bulunması, sanığın akıl hastası olmaması, duruşma ehliyetinin bulunması bekletici meselenin çözümü, yasama dokunulmazlığının bulunmaması, uzlaşma bulunmaması, şikayetten vazgeçilmemesi, madde bakımından yetkinin varlığı şeklinde sıralanmaktadır. Gerçekten suç işledikten sonra akıl hastalığına tutulan sanık hakkında dava açılır. Bu durumda, kural olarak, yapılamayan yargılamadır.

Akıl hastalığının yargılamaya engel olabilmesi için iki şartın gerçekleşmesi aranmaktadır.

1- Hastalık suç işledikten sonra ortaya çıkmalıdır.

2- Hastalık savunmanın esaslı bir şekilde yapılmasına engel oluşturmalıdır.

Hakim, yargılama engeli oluşturan akıl hastalığı konusunda hastalığın savunmanın yapılmasına esaslı bir şekilde engel oluşturup oluşturmadığını, gerektiğinde uzman bilirkişilere başvurmak suretiyle araştırmalıdır.

Yargılama şartının gerçekleşmediği anlaşılırsa, mahkemece şartın gerçekleşmesini beklemek üzere, durma kararı verilir (CMK. 223/8) (Ceza Muhakemesi Hukuku. Doç. Dr. V.Ö.Özbek. Kasım 2006, s. 142, 145).

Prof. Dr. Nur Gentel ve Doç. Dr. Hamide Zafer tarafından, duruşma ehliyeti, sanığın duruşmada veya duruşma dışında, yapılan muhakemeye ilişkin savunmaları algılama, gerekli açıklamaları yapma, makul ve anlaşılır bir şekilde savunmayı yürütebilme ve kendi çıkarlarını gözetebilme yeteneğidir. Suçu işlediği sırada kusur yeteneği ve dolayısıyla ceza sorumluluğu bulunan kişi, sonradan akıl hastası olarak duruşma ehliyetini kaybedebilir.

Ceza muhakemesindeki duruşma ehliyeti kavramı, medeni muhakemedeki dava ehliyetinden farklıdır. Sanığın duruşma ehliyeti, onun bir yurttaş olarak fiil ehliyetine sahip olmasını gerektirmez, Bu ehliyetsizlik, suçu işlediği sırada kusur yeteneğinin bulunmaması durumundan da farklıdır. Suçu işlediği sırada kusur yeteneği bulunmayan kişiler cezalandırılamaz (TCK 32/1). Dolayısıyla, bu kişilerin ne ceza, ne de duruşma ehliyeti vardır. Buna karşılık, fiilden sonra akıl hastalığına tutulmanın ceza ehliyetine herhangi bir etkisi olmaz.

Yasada fiilden sonra ceza ehliyetini tamamen veya önemli derecede azaltan bir akıl hastalığına tutulan kişinin ceza yargılamasına tabi olup olmayacağı konusunda açık bir düzenleme yoktur. Ancak, CMK md. 74'de, fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için, uzman hekimin önerisi üzerine gözlem altına alınmasına karar verileceği belirtilmiş ve gözlem altına alma ile ilgili kurallar düzenlenmiştir. CMK md. 74/5'de Bu madde hükmü, 223'üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hallerde de uygulanır denilmektedir. Bu hüküm, fiilden sonra duruşma ehliyetinin kaybedildiği hallerde de şüpheli veya sanığın gözlem altına alınacağı, başka bir anlatımla, duruşma ehliyetinin de bir muhakeme şartı olduğu anlamına gelmektedir.

Duruşma ehliyetini kaybeden kişilerin yargılanarak cezalandırılması, cezanın amaçları açısından bir anlam taşımamaktadır. Öğretide, fiil esnasında veya fiilden sonra yakalanılan ve ceza ehliyetini tamamen veya önemli derecede ortadan kaldıran (tam) akıl hastalığının kovuşturma engeli olduğu kabul edilmektedir.

Fiilden sonra hastalığa yakalanma duruşma ehliyetini ortadan kaldırır. Failin ceza ehliyeti bulunmakla birlikte, duruşma ehliyeti ortadan kalkmışsa, mahkemenin durma kararı vermesi gerekir. Fail iyileştiğinde, duruşmaya kaldığı yerden devam edilir. Akıl hastalığının iyileşmesi mümkün değilse düşme kararı verilmelidir. Alman hukukunda bu konu açıkça düzenlenmiş olup, duruşma ehliyeti olmayan kimselerin bu ehliyetsizliği daimi ise haklarında ceza muhakemesi yapılamaz. Onlar hakkında da fiili işlediği esnada kusur yeteneği bulunmayanlar gibi emniyet tedbiri muhakemesi yapılabilir.

Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 28.6.1995/1866-2064 E.K. sayılı (YKD Ekim-1995 s: 1622-1623) ilamında; işlediği iddia edilen suçlara karşı ceza ehliyeti tam olan, ancak, akıl hastalığına yargılama sürecinde yakalanmış bulunan sanık hakkında muhakemeye devama ve neticelerini algılamaktan aciz bulunacağı cezalar tertip etmeye yasal olanak bulunmadığından, muhakemenin durmasına hükmedilmeli, sanık bir akıl hastalıkları hastanesinde muhafaza, gözlem ve tedaviye tabi tutulmalı, amaca uygun aralıklarla salaha ulaşıp ulaşmadığı sorulup tıbben saptanmalı, hakkında kurulacak ceza yaptırımı hükmünün nedeni ve sonuçlarını algılama derecesinde salaha kavuştuğu bildirildiğinde durma işlevine son verilip yargılanması başlatılmalı, iyileştiğinin tıbbi raporla belirlenmesini takiben, sanığın hukuki durumu değerlendirilerek hüküm kurulmalıdır. Bu merasime uymayan ve tam akıl hastalığının yargılamaya ve hükümlendirmeye engel olduğunu gözetmeyen yerel mahkemenin mahkumiyet kararının usule aykırı olduğu kabul edilmiştir. (Ceza Muhakemesi Hukuku, Gentel/Zafer, 2005, s: 462-463);

Prof. Dr. Feridun Yenisey ve Doç. Dr. Ayşe Nuhoğlu tarafından, Sanığın akıl hastası olduğu duruşmada anlaşılırsa muhakemenin durması kararı verilir (CMK 223). O zamana kadar toplanmış delillere göre sanık lehinde bir karar verilebilecekse, lehte karar verilebilir. Kanun sadece beraattan söz etmiş ise de, (CMK 253), düşme kararı verilmemesi için bir sebep yoktur.

Akıl hastalığının duruşma ve sorgu engeli olması için, duruşma ve sorgu yapılmasını imkansız kılacak, yani sanığın kendini makul şekilde müdafaa edemeyecek derecede olması lazımdır. Tercümanla bile anlaşmaya imkan vermeyecek derecede sağır-dilsizlik halinde de kıyas yolu ile akıl hastalığı hükümleri uygulanacaktır. (Ceza Muhakemesi Hukuku, Kunter/Yenisey/Nuhoğlu 2006, s: 96)

Prof. Dr. M. Emin Artuk, Doç. Dr. Ahmet Gökçen ve Yrd. Doç. Dr. Caner Yenidünya tarafından, Akıl hastalığının fiilin işlenmesinden sonra, soruşturma veya kovuşturma safhasında gerçekleşmesi kamu davasının açılmasına, dava açılmış ise kovuşturmanın devamına engel teşkil eder. Kişi kamu davasının açılmasından sonra akıl hastalığına uğramışsa, CMK'nın 223'ncü maddesine göre mahkeme hastalığın iyileşmesine kadar davanın durmasına karar verir (CMK. 74/5). Akıl hastalığının iyileşmeyeceği anlaşılırsa davanın düşmesi kararı verilir (CMK. 223/8), Hapis cezasına ilişkin kararın kesinleşmesinden veya infaza başlandıktan sonra hükümlünün akıl hastalığına tutulması halinde, cezasının infazı geriye bırakılır ve hükümlü iyileşinceye kadar TCK 57'nci maddede belirtilen sağlık kurumunda koruma ve tedavi altına alınır. Sağlık kurumunda geçen süreler ceza evinde geçmiş sayılır (CGTİHK Md. 16/1). (5237 sayılı yeni TCK’ ya Göre Hazırlanmış Ceza Hukuku Genel Hükümler; Artuk-Gökcen-Yenidünya, 2006, s: 644). şeklinde açıklanmaktadır.

5271 sayılı CMK'nın 150/2'nci maddesi, müdafii bulunmayan, kendisini savunamayacak derecede malul şüpheli veya sanığın istemi aranmaksızın bir müdafii görevlendirileceği, 5275 sayılı CGTİHK'nın 16/1 'inci maddesi de, akıl hastalığına tutulan hükümlünün cezasının infazının geriye bırakılacağı düzenlemelerini içermektedir.

Yukarıda ayrıntılı olarak belirtildiği şekilde, somut olayda yargılama sırasında ortaya çıkan ve sanığın cezai ehliyetini tamamen ortadan kaldıran rahatsızlığı nedeniyle yargılama şartı ortadan kalkmaktadır. Bu durumda yargılamanın durmasına karar verilmesi gerekirken, mahkumiyet kararı verilmiş olması kanuna aykırı bulunarak hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Tebliğnamede yazılı, sanığın iddianameye karşı 353 sayılı Kanunun 120 ve 130'uncu maddesinde düzenlenen hakları hatırlatılmadan savunmasının alınmasının usule aykırı olduğu, bozma ilamına karşı diyecekleri tespit edilmesine rağmen iddianameye karşı savunmasının usulüne uygun tespit edilemediği, diğer taraftan sanıkta suç işlediği tarihlere yakın tarihte ortaya çıkan Hepatit-B rahatsızlığı ile ilgili olarak yeterli araştırma ve soruşturma yapılmadığı için GATA Profesörler Kurulunca sağlık raporu aldırılması gerektiği noktalarından hükmün bozulmasına ilişkin görüşe, yargılama şartının bulunup bulunmadığının öncelikle tespiti gerektiği dikkate alınarak iştirak edilmemiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy