Askeri Yargıtay 2. Daire 2016/84 Esas 2016/123 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 2. Daire
Esas No: 2016/ 84
Karar No: 2016 / 123
Karar Tarihi: 10.02.2016


(2709 S. K. m. 38) (1632 S. K. m. 132) (5271 S. K. m. 206, 217, 223) (353 S. K. m. 96, 217)

 

Askeri Mahkemece; sanıkların 4.10.2014 tarihinde arkadaşının bir şeyini çalmak suçunu işledikleri iddiasıyla açılan kamu davasında, sanıkların atılı suçu işlediklerine dair şüpheden uzak yeterli delil elde edilemediğinden CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince ayrı ayrı beraatlerine, karar verilmiştir.

 

Hüküm; Adli Müşavir tarafından atılı suçun unsurları itibarıyla oluştuğu ileri sürülerek sanıklar aleyhine, temyiz edilmiştir.

 

Tebliğnamede; hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiği yönünde, görüş bildirilmiştir.

 

Yapılan incelemede, sanıkların, … İlçe Jandarma Komutanlığı emrinde görevli oldukları, 4.10.2014 tarihinde katılan J.Er İ.D.'nin kendisine ait olan telefonu çay ocağına şarja taktıktan sonra kapıyı kapatıp devriyeye çıktığı, sanıkların Uzm.J.IV.Kad.Çvş. S.D.'nin kendilerinden su istemesi üzerine çay ocağına gittikleri, kapalı olan çay ocağını açtıklarında içeride şarjda bulunan katılana ait telefonu gördükleri ve telefonu alarak çay ocağından dışarı çıktıkları, daha sonra sanık F.B.'nin söz konusu telefonu kaloriferhane girişinde bulunan elektrik panosuna koyduğu, bir süre sonra çay ocağına gelen katılanın telefonunun yerinde olmadığını fark ettiği, durumu aynı birlikte görevli arkadaşlarına anlattığı, akabinde J.Er N.A.'nın telefonu elektrik panosunun içinde bularak nöbetçi astsubayına teslim ettiği, böylece sanıkların üzerlerine atılı arkadaşının bir şeyini çalmak suçunu işledikleri iddiasıyla açılan kamu davasının yürütülen yargılaması sonucunda Askeri Mahkemece delil yetersizliğinden sanıkların beraatlerine karar verildiği, anlaşılmaktadır.

 

Anayasanın 138/1’inci maddesinde, “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler”;

 

5271 sayılı CMK’nın 217/1’inci maddesinde de, “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir.”;

 

Hükümleri yer almaktadır.

 

Vicdani delil sisteminde mahkûmiyet kararı verilebilmesinin temel ölçütü, maddi gerçeğin belirlenmesi noktasında her türlü şüpheden arınmış vicdani kanaattir. Vicdani kanaat, hâkimin duygu ve düşünceleriyle değil, somut, objektif, makul, mantıklı ve amaca elverişli gerçek deliller üzerine inşa edilebilir. Bunda başarılı olunamaması hâlinde, şüpheden sanık yararlanacaktır.

 

353 sayılı Kanun’un 96/3’üncü maddesi de, “Sanık suçunu itiraf etse bile, öz vakıanın soruşturulması gerekir.” hükmünü amirdir. Ceza muhakemesinde, soyut ikrarın, somut delillerle desteklenmedikçe, mahkûmiyete elverişli bir delil olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

 

Ayrıca, ayrıntıları Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 10.12.2015 tarihli, 2015/106-11 Esas ve Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; Türk Ceza Muhakemesi hukukunda, delil yasaklarının uzak etkisi, Anayasa’nın 38/6, CMK’nın 217/2 ve 206/2-a maddelerinde düzenlenmiş olup, Türk hukukunda zehirli ağacın meyvesinin de zehirli olduğu kabul edilmekte, bu durumda dolaylı bir hukuka aykırılığın var olduğu belirtilerek, hukuka aykırı bir delilden hareketle elde edilmiş delillerin yargılamada delil olarak kullanılmaması gerekmektedir. Bu kapsamda, elde edilmesinde herhangi bir hukuk kuralına aykırı davranılmamış olsa da, dolaylı hukuka aykırılık bağı nedeniyle söz konusu deliller de hukuka aykırı delillerin kullanılması ve değerlendirilmesi yasağının uygulama alanına girmekte olup ilk hukuka aykırılığın değerlendirme dışarı bırakılması ancak buna dayanan diğer aykırılıklara izin verilmesi halinde bu delillerin muhakemede kullanılmasının söz konusu olması ve delil yasaklarına ilişkin düzenlemenin arkasına dolanılmış olması söz konusu olacaktır.

 

Somut olaya bakıldığında; hukuka aykırı şekilde elde edilen ses kaydından sonra sanıkların müsnet suçu işledikleri kanaatine varılarak Birlik içerisindeki diğer askerlerin sanıkları suçlarını itirafa zorladıkları ve böylece sanıklar hakkındaki soruşturmanın başladığı, ses kaydına dayanarak alınan sanıkların aşamalardaki ikrar niteliğindeki ifade ve savunmalarının ve Birlik komutanlığınca tespit edilen tanık beyanlarının hukuka aykırı olmaları nedeniyle hükme esas alınamayacakları izahtan varestedir.

 

Bu bağlamda; sanıkların, katılana ait cep telefonunu bulunduğu yerden, şaka veya telefonun rütbeli personelce yakalanması hâlinde katılanı ceza almaktan korumak amaçlarıyla, aldıklarını ifade etmelerinin başlı başına yüklenen suçu işlediklerine dair doğrudan bir ikrar olarak kabul edilemeyeceği, zira sübut delili olduğu iddia edilen sanıkların ses kayıtlarının hukuka uygun bir şekilde elde edilmemesi, olayın bu ses kaydına dayanılarak ortaya çıkarılıp soruşturmanın inşa edilmesi ve olayı gören başkaca bir tanığın da bulunmadığı dikkate alındığında, sanıkların atılı suçu işlediklerinin her türlü şüpheden uzak bir şekilde ispatlanamaması ve mevcut delil durumu itibarıyla sanıkların atılı eylemi gerçekleştirdikleri hususunun kesin olarak ortaya konulamadığı gerekçeleriyle, "şüpheden sanık yararlanır" ceza hukuku genel ilkesi gereğince verildiği anlaşılan sanıklar hakkındaki beraat hükümlerinin ayrı ayrı onanmasına, karar verilmiştir.

 

Sonuç Ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

 

Adli müşavirin kabule değer görülmeyen temyiz sebeplerinin, 353 sayılı Kanun’un 217/2’nci maddesi uyarınca REDDİNE;

 

Usul ve esas yönlerinden hukuka uygun bulunan, her iki sanık hakkında tesis edilmiş, beraat hükümlerinin ayrı ayrı ONANMASINA;

 

10.2.2016 tarihinde, tebliğnamedeki görüşe uygun olarak, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy