Askeri Yargıtay 2. Daire 2016/79 Esas 2016/118 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 2. Daire
Esas No: 2016/ 79
Karar No: 2016 / 118
Karar Tarihi: 10.02.2016


(1632 S. K. m. 47, 66) (5237 S. K. m. 7, 50, 52, 62) (ANY. MAH. 17.1.2013 T. 2012/80 E. 2013/16 K.)

 

Lehe kanun uyarlamasına dair önceki duruşmasız işlere dair kararın kaldırılmasına ve hükümlü hakkında lehe kanun hükümlerinin değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılmasına ilişkin Dairemizin 29.1.2014 tarihli, 2014/177-175 Esas ve Karar sayılı ilamından sonra duruşma açılarak yapılan yargılama sonucunda Askeri Mahkemece; hükümlünün, 7.12.2006-19.10.2007 tarihleri arasında firar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 66/1-a, TCK’nın 62, 50 ve 52’nci maddeleri uygulanmak suretiyle altı bin Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın aylık taksitler hâlinde ve yirmi dört eşit taksitte tahsiline, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmın tamamının tahsiline, hüküm kesinleştikten sonra infaz mercii tarafından yapılacak tebligata rağmen otuz gün içerisinde hükmedilen tedbir gereğinin yerine getirilmemesi durumunda hükmedilen hapis cezasının tamamen infazına, bir daha suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmadığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına, cezanın tedbire çevrilmiş olması nedeniyle de ertelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

 

Hüküm, hükümlü tarafından, sebep gösterilmeden temyiz edilmiştir.

 

Tebliğnamede, hükmün usul yönünden bozulmasına karar verilmesi gerektiği yönünde görüş bildirilmiştir.

 

Yapılan incelemede;

 

… Askeri Mahkemesinin 24.9.2009 tarihli, 2009/1021-761 Esas ve Karar sayılı hükmü ile, hükümlünün, 7.12.2006-19.10.2007 tarihleri arasında firar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 66/1-a ve TCK’nın 62’nci maddeleri uygulanmak suretiyle on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm, taraflarca temyiz edilmeyerek 25.11.2009 tarihinde kesinleşmiştir.

 

İnfaz aşamasında, Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı kararıyla, ASCK’nın 47/1-A madde, fıkra ve bendinin birinci ve ikinci cümleleri ile Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasının “... kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile …” bölümünün ve Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmesi karşısında, Askeri Savcılığın talebi üzerine, 18.1.2013 tarihli, 2009/1021 Evrak ve 2013/193 DİAK Karar sayılı duruşmasız işlere dair karar ile infazın durdurulmasına karar veren Askeri Mahkemece; 15.5.2013 tarihli, 2009/1021 Evrak ve 2013/519 DİAK Karar sayılı duruşmasız işlere dair karar ile, hükümlü hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hapis cezasının ertelenmesine ve seçenek yaptırımların uygulanmasına yer olmadığına, Askeri Mahkemenin 24.9.2009 tarihli, 2009/1021-761 Esas ve Karar sayılı hükmün infazının kaldığı yerden devamına karar verilmiştir.

 

Askeri Savcı tarafından, karara itiraz edilmesi üzerine, Dairemizin 29.1.2014 tarihli, 2014/177-175 Esas ve Karar sayılı ilamı ile; Askeri Savcının itirazının kabulü ile, … Askeri Mahkemesinin 15.5.2013 tarihli, 2009/1021 Evrak ve 2013/519 DİAK Karar sayılı duruşmasız işlere dair kararının kaldırılmasına ve hükümlü hakkında lehe kanun hükümlerinin değerlendirilmesi amacıyla duruşma açılmasına karar verilmesini müteakip … Askeri Mahkemesinin lağvedilmesi nedeniyle dosyanın gönderildiği … Askeri Mahkemesince, duruşma açılmak suretiyle yapılan yargılama sonucunda, temyize konu 10.12.2014 tarihli, 2014/540-1329 Esas ve Karar sayılı hükmün tesis edildiği anlaşılmaktadır.

 

Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay ve Yargıtay kararlarında benimsenip, vurgulandığı gibi; kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (Uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp, hükmün kesinleşmesinden sonra yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir. Bu bağlamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı kendine özgü bir yargılamadır. Bu yargılamada asli ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılamayacak, karardaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması hâlinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecek, aksi saptandığında ise “Önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına”, başka bir ifade ile uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekecektir.

 

Önceki kesinleşmiş hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan bu istisnai yetki, hükmü veren hâkim veya mahkemeye sadece lehe kanun konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi vermekte, bu yolla gerek olağan gerekse olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi mümkün görülmemektedir. Uyarlama yargısı için kesin hükmün yeniden ele alınmasına olanak tanıyan bir kanun hükmü bulunmadıkça, talep vukuunda hükme el atılması, kesin hüküm dokunulmazlığı ilkesi ile bağdaşmaz. Hükümlülerin hukuki durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi işleminin uyarlama davası adı verilen tali davada ele alınmasının ön şartı ise, lehe yasa değişikliğinin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.

 

Sonraki kanunun lehe olup olmadığı konusunda yapılan yargılama faaliyeti esnasında, suç olduğu evvelce saptanan eylemin sübutu, vasfı ve kanuni unsurlarıyla ilgili bir değerlendirmeye lüzum ve ihtiyaç bulunmadığı gibi, esasen bu yönde bir uygulamanın kesin hüküm dokunulmazlığı ilkesine aykırı düşeceği de ortadadır.

 

Ceza yargılamasının temel işlevi, yargılamaya esas maddi gerçeğin açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu faaliyet çerçevesinde, suç teşkil eden eylemin tarihi, niteliği, mağduru, işlendiği yer gibi ayırt edici ve tamamlayıcı kriterlerin detaylı bir biçimde araştırılması ve hükme yansıtılması gerekmektedir.

 

Oysa, sonraki kanunun lehe olup olmadığı konusunda yapılan yargılama faaliyetinin ceza muhakemesi hukukunun yukarıda açıklanan klasik işlevinden farklı olduğu, maddi gerçeğin araştırılmasından öte, kesinleşmiş cezanın infazına yönelik yargılama faaliyeti niteliği taşıdığı konusunda duraksama yoktur.

 

Bu itibarla; sadece hükmün infazını ilgilendiren bir konu hakkında karar verilirken, önceki hükmün içeriğini tartışılır hâle getiren ve sabit görülen eylemle ilgili yeniden ve tekrar hüküm tesis edildiği izlenimini uyandıracak uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir (Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 18.12.2008 tarihli, 2008/208-202; 12.2.2009 tarihli, 2009/5-14; 11.6.2009 tarihli, 2009/82-78 ve 28.10.2010 tarihli, 2010/98-104 Esas ve Karar sayılı ilamlarında da aynı görüşlere yer verilmiştir).

 

Yapılan açıklamalar ışığında temyiz konusu olaya dönüldüğünde; Askeri Mahkemece uyarlama yargılaması sonunda kurulan 10.12.2014 tarihli, 2014/540-1329 Esas ve Karar sayılı hüküm ve bu kapsamda gerekçeli karar incelendiğinde; hükmün, hiçbir yerinde önceki mahkûmiyet hükmünün, lehe kanun değerlendirilmesine tabi tutulduğuna dair bir açıklamaya yer verilmediği, kısa karar içeriğinde de, önceki hükmün lehe kanun kapsamında değerlendirmeye tabi tutulduğu ve infazın hükümde yazılı olduğu şekilde yapılmasına yönelik bir karar da tesis edilmediği, aksine hükmün “İddia” bölümünde, daha önce ... Askeri Mahkemesince tesis edilen 24.9.2009 tarihli, 2009/1021-761 Esas ve Karar sayılı hükmün, Dairemizin 29.1.2014 tarihli, 2014/177-175 Esas ve Karar sayılı ilamı ile uygulama yönünden bozulması üzerine dava dosyasının esasa kaydedildiği yolunda açıklamanın yer aldığı, hükmün başlık kısmında, içeriğinde ve kısa kararda hükümlünün sanık olarak nitelendirildiği, delillerin yeni baştan değerlendirmeye tabi tutulduğu, bu kapsamda, dosyada mevcut tüm sözlü ve yazılı delillerin değerlendirmesinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

 

Kanunda açık bir biçimde öngörülmediği sürece, Askeri Mahkemece temyiz edilmemek suretiyle kesinleşen bir eylemle ilgili olarak, yeniden delilleri tartışıp hukuki değerlendirmede bulunması, eylem hakkında yeni baştan hüküm tesis etmesi, kesin hükmün bağlayıcılığı ve dokunulmazlığı ilkesine aykırı düşmektedir.

 

Bu itibarla; Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı iptal kararı kapsamında, sadece iptal kararında belirtilen konularda inceleme ve değerlendirme ile sınırlı olarak yapılması gereken önceki hükümde değişiklik yargılamasının, kanunun amacına aykırı bir biçimde sürdürülmesi ve önceki hükmün içeriğini belirsiz ve tartışılır hâle getirebilecek, infazda karışıklığa yol açabilecek, dolayısıyla da hukuki istikrarı zedeleyebilecek bir uygulamaya sebebiyet verilmesi usule aykırı olduğundan, uyarlama yargılaması sonucunda tesis edilen mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmiş, bozma sebebi karşısında diğer yönlerden inceleme yapılmamıştır.

 

Sonuç Ve Karar: Açıklanan nedenlerle;

 

Hükümlünün temyizine atfen ve resen, lehe kanun uyarlamasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün, 353 sayılı Kanun’un 221/1’inci maddesi gereğince usul yönünden BOZULMASINA,

 

10.2.2016 tarihinde, tebliğnamedeki görüşe uygun olarak, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy