Askeri Yargıtay 2. Daire 2016/37 Esas 2016/87 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 2. Daire
Esas No: 2016/ 37
Karar No: 2016 / 87
Karar Tarihi: 03.02.2016


(2709 S. K. m. 141) (1632 S. K. m. 115, 134) (353 S. K. m. 207, 218, 221) (5271 S. K. m. 34, 212, 225, 230) (5237 S. K. m. 43) (AYDK 14.01.2010 T. 2010/3 E. 2010/1 K.) (AYDK 18.02.2010 T. 2010/18 E. 2010/17 K.) (AYDK 23.12.2010 T. 2010/126 E. 2010/125 K.)

 

1) Sanığın temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede:

 

353 sayılı Kanun’un 218’inci maddesi; “On yıl veya daha fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde Askeri Yargıtay incelemesini, sanığın veya katılanın temyiz başvurusundaki istemi üzerine veya re'sen duruşmalı olarak yapar. İncelemenin duruşmalı yapılması, bir yıldan fazla hapis cezasına ilişkin hükümlerde Askeri Yargıtay’ın lüzum görmesine bağlıdır. Duruşma gününden sanığa, katılana, müdafi ve vekile haber verilir. Sanık duruşmada hazır bulunabileceği gibi vekâletnameye sahip bir veya birkaç müdafi ile kendisini temsil ettirebilir. Şu kadar ki; 85’inci madde hükmü saklıdır. Sanık tutuklu ise duruşmada bulunmasını isteyemez.” hükmünü içermektedir.

 

Askeri Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre (Askeri Yargıtay 1’inci Dairesinin 7.10.1981 tarihli, 1981/358-354; Dairemizin 20.3.1975 tarihli, 1975/ 61-59; 21.10.2009 tarihli, 2009/2128-2129 Esas ve Karar sayılı kararları) sanık ve müdafiin yüzlerine karşı verilen hükümden ya da gıyapta verilen hükmün bu kişilere tebliğinden sonra bir haftalık temyiz süresi içinde duruşmalı temyiz incelemesi talebinde bulunulmadığı takdirde duruşmalı temyiz incelemesi isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir.

 

Sanığın ve müdafiin yüzlerine karşı 10.3.2015 tarihinde tesis edilen mahkûmiyet hükümlerini temyiz ettiklerine ilişkin, 10.3.2015 tarihinde Askeri Mahkemenin kaydına giren dilekçelerinde duruşmalı temyiz incelemesi talebinde bulunmadıkları (Dz.580, 582), sanığın 24.4.2015 tarihinde Askeri Mahkemenin kaydına giren ayrıntılı temyiz dilekçesinde duruşmalı temyiz incelemesi talebinde bulunduğu (Dz. 621), görülmektedir. Bu durumda, sanığın 24.4.2015 tarihli dilekçesindeki duruşmalı temyiz incelemesi talebinin, 10.3.2015 tarihinde tesis edilen mahkûmiyet hükümleri yönünden bir haftalık yasal süre geçtikten sonra yapılması nedeniyle süresinde olmadığından, sanığın bu konudaki isteminin reddine karar verilmiştir.

 

2) Usul yönünden yapılan incelemede;

 

Askeri Mahkemece; sanığın, atılı suçları işlediği kabul edilerek, yazılı olduğu şekilde ayrı ayrı cezalandırılmasına karar verilmiş ise de;

 

1) Anayasanın 141/3’üncü maddesi; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”;

 

5271 sayılı CMK’nın 34/1’inci maddesi; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu madde göz önünde bulundurulur. ...” hükmünü içermekte olup;

 

CMK’nın “Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230’uncu maddesinin birinci fıkrasında da; “(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:

 

(a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.

 

(b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.

 

(c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62’nci maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirlerinin belirlenmesi,

 

(d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.” denilmektedir.

 

Bu düzenlemelere göre; hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ile hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesinin yanında, iddia ve savunmanın bu delillere göre irdelenmesi, gerek sanığın ortaya koyduğu savunmaların, gerekse iddia makamının istemlerinin ne ölçüde ve hangi sebeplerle kabule değer bulunup bulunmadığı hususunun temyiz incelemesine imkân verecek yeterlilikte açıklanarak, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiilinin ortaya konulması ve bu fiilin nitelendirmesinin yapılması gerekmektedir. Bu nitelikteki bir gerekçeli hükmün, kamunun bilgilenmesini, tarafların ikna olmalarını, temyiz denetiminin kolaylaşmasını, yargılamanın güvenilirliğini ve adil yargılanma ilkesinin gerçekleşmesini sağlayacağı açıktır. Yasal ve yeterli unsurları içermeyen bir gerekçeyle hüküm kurulması kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açabilir. Yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması da, hükmün gerekçeden yoksun olmasıyla aynı sonucu doğurmaktadır (Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 14.1.2010 tarihli, 2010/3-1; 18.2.2010 tarihli, 2010/18-17; 23.12.2010 tarihli, 2010/126-125 Esas ve Karar sayılı kararları da bu yöndedir).

 

Ceza Hukukunda yasadaki tarife uygun her eylem ve netice, kural olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmişse, o kadar suç işlemiş sayılarak, her bir suç nedeniyle ayrı bir yaptırıma maruz kalır. Ancak bazı hâllerde değişik neticelerden dolayı faile tek bir ceza uygulanması ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hâllerden biri de zincirleme suçtur.

 

TCK'nın 43/1'inci maddesinde "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak, bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." hükmüne yer verilmiş, madde gerekçesinde de, zincirleme suç hâlinde, aynı suçun birden fazla işlenmiş olmasının söz konusu olduğu, ancak, bu suçların, aynı suç işleme kararı kapsamında işlenmesi nedeniyle, aralarında sübjektif bir bağ bulunduğundan, kişiye bu suçların her birinden ayrı ayrı değil, tek bir ceza verildiği, fakat cezasının bir miktar artırıldığı, açıklamasına yer verilmiştir.

 

Zincirleme suçun söz konusu olabilmesi için aranan ilk şart, birden çok fiilin bulunması ve bu fiillerden her birinin aynı suçu oluşturması gerekmektedir. Kural olarak, mağduru farklı kişiler olan suçlarda zincirleme suç hükümleri uygulanamayacak ise de, Kanun Koyucu, TCK'nın 43/1'inci maddesinin son cümlesinde "Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır." hükmü ve aynı maddenin ikinci fıkrasında "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda birinci fıkranın uygulanacağını", düzenlemek suretiyle istisnalara yer vermiştir.

 

CMK'nın 225/1'inci maddesinin, "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve fail hakkında verilir." ve TCK'nın 43/1'inci maddesinin, "... Ancak, bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır...." hükümleri karşısında, iddianamede bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda işlendiği iddia edilen suçlardan hangilerinin sabit görülüp, hangilerinin sabit görülmediğinin, gerekçeli hükümde, açık bir şekilde ortaya konulması gereklidir (Dairemizin 30.9.2015 tarihli, 2015/109-441 Esas ve Karar sayılı ilamı da bu yöndedir).

 

Bu açıklamalar ışığında, Askeri Mahkemenin gerekçeli kararı incelendiğinde;

 

Zincirleme yalan yere şikâyet suçuna ilişkin olarak;

 

“Somut olayımızda sanığın J.Kur.Alb.E.F. ve J.BIg.K.Tümgeneral M.K. hakkında doğru olmadığını bildiği hâlde çeşitli iddialarla şikayete kalkışmak suretiyle müsnet yalan yere şikâyet suçunu işlediği hususunda tanıkların önceki ifadeleriyle uyumlu yeminli beyanları, mağdurların beyanları, sanık tarafından yapılan başvuruya dair belgeler, müfettiş raporu ve dosyada mevcut tüm deliller ışığında, tam bir vicdani kanaate varıldığından sanığın, maddi ve manevi unsurları itibariyle gerçekleşen müsnet suçtan eylemine uyan As.C.K.nun 84/1’inci maddesi uyarınca cezalandırılması yoluna gidilmiştir.

 

Sanık ve müdafiinin aşamalarda yapmış oldukları tüm yazılı ve sözlü savunmaları mahkememizce ayrı ayrı değerlendirilmiş, ancak tanıkların önceki ifadeleriyle uyumlu yeminli ve net beyanları ile mağdurların beyanları ve dosyada mevcut tüm diğer deliller karşısında müsnet suçun tüm unsurları itibarıyla oluştuğu kanaatine varıldığından savunmalara itibar edilmemiştir. Ayrıca sanık lehine ifade veren tanıkların önceki ifadeleriyle de uyuşmayan beyanlarına diğer tanıkların yeminli beyanları ve müfettiş raporu dikkate alınarak itibar edilmemiştir.” şeklinde bir gerekçeye yer verildiği;

 

Zincirleme memuriyet nüfuzunu sair suretle kötüye kullanmak suçuna ilişkin olarak;

 

“Somut olayımızda sanığın, kendi astlarına hazırlamış olduğu tutanaklara imza atmalarını emretmek ve imzalatmak suretiyle müsnet memuriyet nüfuzunu sair surette kötüye kullanmak suçunu işlediği hususunda tanıkların önceki ifadeleriyle uyumlu yeminli beyanları, mağdurların beyanları, sanık tarafından hazırlanan tutanaklar, müfettiş raporu ve tüm dosya kapsamından tam bir vicdani kanaate varıldığından, eylemine uyan As.C.K.115/1 maddesi uyarınca cezalandırılması yoluna gidilmiştir.

 

Sanık ve müdafiinin aşamalarda yapmış oldukları tüm yazılı ve sözlü savunmaları mahkememizce ayrı ayrı değerlendirilmiş, ancak tanıkların önceki ifadeleriyle uyumlu yeminli ve net beyanları ile mağdurların beyanları ve dosyada mevcut tüm diğer deliller karşısında müsnet suçun tüm unsurları itibarıyla oluştuğu kanaatine varıldığından savunmalara itibar edilmemiştir. Ayrıca sanık lehine ifade veren tanıkların önceki ifadeleriyle de uyuşmayan beyanlarına diğer tanıkların yeminli beyanları ve müfettiş raporu dikkate alınarak itibar edilmemiştir.” şeklinde bir gerekçeye yer verildiği;

 

Zincirleme hakikate muhalif evrak tanzim etmek suçuna ilişkin olarak;

 

“Somut olayımızda sanığın gerçeğe aykırı şekilde tutanaklar hazırlamak suretiyle müsnet hakikate muhalif evrak tanzim etmek suçunu işlediği hususunda tanıkların önceki ifadeleriyle uyumlu yeminli beyanları, mağdurların beyanları, sanık tarafından hazırlanan tutanaklar, müfettiş raporu ve tüm dosya kapsamından tam bir vicdani kanaate ulaşıldığından eylemine uyan As.C.K.nun 134/1’inci maddesi uyarınca cezalandırılması yoluna gidilmiştir.

 

Sanık ve müdafiinin aşamalarda yapmış oldukları tüm yazılı ve sözlü savunmaları mahkememizce ayrı ayrı değerlendirilmiş, ancak tanıkların önceki ifadeleriyle uyumlu yeminli ve net beyanları ile mağdurların beyanları ve dosyada mevcut tüm diğer deliller karşısında müsnet suçun tüm unsurları itibarıyla oluştuğu kanaatine varıldığından savunmalara itibar edilmemiştir. Ayrıca sanık lehine ifade veren tanıkların önceki ifadeleriyle de uyuşmayan beyanlarına, diğer tanıkların yeminli beyanları ve müfettiş raporu dikkate alınarak itibar edilmemiştir.” şeklinde bir gerekçeye yer verildiği;

 

Görülmektedir.

 

Askeri Mahkemece; zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle her bir mahkûmiyet hükmünün tesis edildiği göz önünde bulundurularak, sanığın lehine ve aleyhine olan delillerin her bir suçlamaya ilişkin ayrı ayrı ele alınarak değerlendirilmesi, hangi tanık beyanına hangi gerekçeyle itibar edildiğinin veya edilmediğinin açıkça belirtilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesinin yanında, sanığın ve müdafiin savunmalarında ileri sürdükleri hususların ve iddianamede yer alan iddiaların, dava dosyasındaki delillere göre ayrıntılı olarak değerlendirilip irdelenmesi, gerek sanığın ve müdafiin ortaya koyduğu savunmaların, gerekse iddia makamının istemlerinin ne ölçüde ve hangi sebeplerle kabule değer bulunup bulunmadığı hususunun temyiz incelemesine imkân verecek yeterlilikte açıklanarak, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiilinin ortaya konulması ve bu fiilin nitelendirmesinin yapılması gerekirken, belirtilen hususları içermekten uzak, soyut gerekçelerle hükme varıldığı, bu durumun tüm mahkûmiyet hükümleri yönünden Anayasanın 141/3, CMK’nın 34/1, 230 ve 353 sayılı Kanun’un 207/3-G maddelerine aykırılık oluşturduğu sonucuna varılmıştır.

 

2) Öte yandan, CMK’nın 212/1’inci maddesinde, tanık bir hususu hatırlayamadığını söylerse önceki ifadesini içeren tutanağın ilgili kısmı okunarak hatırlamasına yardım edileceği düzenlenmiştir. Tanık J.Kd.Bçvş. H.C.’nin istinabe mahkemesince ifadesinin tespiti sırasında (Dz. 296), talimata ekli hazırlık ifadesinin kendisine okunduğunu ve bu ifadesini aynen tekrar ettiğini beyan ettiği, bunun dışında dava konusu olaylara ilişkin bir beyanının istinabe duruşma tutanağında bulunmadığı, bu uygulamanın, tanıkların ne şekilde dinleneceğine dair usul hükümlerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

 

3) Bununla birlikte; tanıklardan J.Uzm.Çvş.F.A.’nın müfettiş tarafından tespit edilen ifadesinde (Dz. 70); “…İmzaladığım tutanakları V. Ütğm. ile amir memur ilişkisi bulunduğundan, istemeyerek de olsa imzalamak zorunda kaldım…” şeklinde, Askeri Mahkemece istinabe olunan … Asliye Ceza Mahkemesince tespit edilen ifadesinde ise (Dz. 315); “…Bölük Komutanı V.E. bu askerlere nöbet tutturulmadığı için tutanak tuttu. Ben ve A.K. isimli arkadaş bu tutanağı imzaladık. Benim olaya ilişkin bilgim ve görgüm bunlardan ibarettir. …” şeklinde beyanda bulunduğu, müfettiş tarafından tespit edilen ifadesinde geçen yukarıda yer alan hususla ilgili herhangi bir beyanda bulunmadığı, tanığa soruşturma safhasında tespit edilen ifadesinin okunmaması nedeniyle, ifadeleri arasında mevcut olan bu çelişkinin giderilmediği görülmektedir.

 

Maddi vakanın ne şekilde gerçekleştiği, sanığın, J.Uzm.Çvş.F.A.’nın imzasının bulunduğu tutanakları imzalaması için baskı yapıp yapmadığı, üstlük veya memuriyet nüfuzunu kullanıp kullanmadığı hususunda mevcut olan çelişkinin CMK’nın 212’nci maddesi gereğince giderilmesi gerekirken, giderilmemesi de usule aykırılık teşkil etmektedir.

 

Belirtilen sebeplerle, mahkûmiyet hükümlerinin usul yönünden ayrı ayrı bozulmasına karar verilmiştir.

 

3) Esas yönünden yapılan değerlendirmede;

 

1) Zincirleme yalan yere şikâyet suçuna ilişkin olarak;

 

Sanığın … Komutanlığına gönderdiği dava konusu şikâyet dilekçesinin faks çıktısı olması nedeniyle (Dz. 153-154), gerekli araştırma yapılıp … Komutanlığından sorulmak suretiyle, bu dilekçenin aslının veya onaylı fotokopisinin, mevcutsa getirtilip dava dosyasına ithalinin gerektiği;

 

Tanık J.Ulş. K.D.’nin dosya dizi 219’da bulunan onaysız fotokopi terhis belgesinde, adı geçenin 8.1.2013-4.2.2013 tarihleri arasında izin kullandığına dair bir kayıt bulunmadığı görüldüğünden, adı geçenin terhis belgesi ile askerlik hizmeti süresince kullandığı izinlere ilişkin izin belgelerinin ve izin bildirim çizelgelerinin asıllarının veya onaylı suretinin dava dosyasına getirtilmesi,

 

Tanık J.Kd.Bçvş. Y.G.’nin 10.12.2013 tarihli duruşmada tespit edilen ifadesinde (Dz. 340); A.K., Kurmay Başkanının emri ile şoför K.D.’nin izin kâğıdını yırttığını kendisine söylediği yönünde beyanda bulunduğundan, terhisli J.Er A.K.’den; bu beyanın doğru olup olmadığı, Kurmay Başkanının şoför K.D.için hazırlanan izin kâğıdını yırtmasını kendisine söyleyip söylemediği, söylemiş ise bunu hangi tarihte, nerede söylediği, bu olaya tanık olan olup olmadığı, kendisinin söz konusu izin kâğıdını yırtıp yırtmadığı hususlarının sorulması suretiyle ifadesinin tespit edilmesi,

 

Sanığın savunmalarında; Kurmay Başkanının yönergeye aykırı olarak 24 saat sıcak su verilmesini emrettiği yönündeki beyanının araştırılarak, suç tarihinde yürürlükte olan yasal mevzuata göre olayın meydana geldiği Birlikte, günde ne kadar süreyle sıcak su verilmesinin mümkün olduğunun (gerekirse bilirkişi mütalaasına başvurularak) ortaya konulması gerektiği sonucuna varıldığından, mahkûmiyet hükmünün noksan soruşturma yönünden de bozulmasına karar verilmiştir.

 

2) Zincirleme memuriyet nüfuzunu sair suretle kötüye kullanmak ve zincirleme hakikate muhalif evrak tanzim ve ita etmek suçlarına ilişkin olarak;

 

İddianamede; sanığın memuriyet nüfuzunu kötüye kullanarak astlarına emir vermek suretiyle hakikate muhalif olarak tanzim ettirdiği iddia edilen tutanaklarda imzası bulunan Uzm.J.VII.Kad.Çvş.İ.D., J.Er A.K. ve J.Ulş.Er O.M.’nin atılı suçlara ilişkin Askeri Mahkemece ifadelerinin tespit edilmemiş olmasının noksan soruşturma teşkil ettiği sonucuna varıldığından, mahkûmiyet hükümlerinin noksan soruşturma yönünden de ayrı ayrı bozulmasına karar verilmiştir.

 

Sonuç Ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

 

1) Sanığın, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteminin, 353 sayılı Kanun’un 218’inci maddesi gereğince REDDİNE;

 

2) Sanığın ve müdafiin temyizlerine atfen ve resen, 353 sayılı Kanun’un 221/1’inci maddesi gereğince, mahkûmiyet hükümlerinin usul ve noksan soruşturma yönlerinden ayrı ayrı BOZULMASINA,

 

3.2.2016 tarihinde, tebliğnamedeki görüşe sebepte kısmen farklı, sonuçta uygun olarak, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy