Askeri Yargıtay 2. Daire 2016/203 Esas 2016/241 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 2. Daire
Esas No: 2016/ 203
Karar No: 2016 / 241
Karar Tarihi: 05.04.2016

(1632 S. K. m. 117) (5237 S. K. m. 50, 52, 62) (5271 S. K. m. 277, 297)

Sanık hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, Dairemizin 5.6.2013 tarihli, 2013/953-940 Esas ve Karar sayılı ilamıyla noksan soruşturma yönünden bozulmasını müteakiben yapılan yargılama sonunda, Askeri Mahkemece; sanığın, 12.1.2007 tarihinde asta müessir fiil suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 117/1 (teşdiden), TCK’nın 62, 50 ve 52’nci maddeleri gereğince 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, adli para cezasının yirmi eşit aylık taksitler halinde sanıktan tahsiline karar verilmiştir.

Hüküm; müdafi tarafından, hükmün gerçeğe, olayın oluş biçimine, kanuna ve adalete aykırı olduğu ileri sürülerek temyiz edilmiştir.

1) Müdafiin temyiz isteminin katılan ve vekiline tebliğinin gerekip gerekmediği konusunda yapılan incelemede:

353 sayılı Kanun’un 196’ncı maddesinde, kanun yollarının askeri savcı, sanık, katılan, suçtan zarar gören ve teşkilatında askeri mahkeme kurulu kıta komutanı veya askeri kurum amirine açık olduğu belirtildikten sonra, aynı Kanunun 212/2’nci maddesinde, sadece teşkilatında askeri mahkeme kurulu kıta komutanı veya askeri kurum amiri ile askeri savcının temyiz layihasının ilgililere tebliğ edileceği hüküm altına alınarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’ndan ayrık bir düzenlemeye yer verilmiş olduğundan, müdafiin temyiz isteminin katılan ve vekiline tebliğine gerek bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Üye …; süre ve istek koşuluna bağlı olarak açılan temyiz davasında, “Silahların eşitliği” ilkesi kapsamında, tarafların haberdar olmalarını sağlamak amacıyla, 1412 sayılı CMUK’nın 316’ncı, 5271 sayılı CMK’nın 277 ve 297’nci maddeleri de nazara alınarak, tarafların temyiz isteminin birbirlerine tebliğ edilmesi gerektiği düşüncesiyle, çoğunluğun görüşüne katılmamıştır.

2) Temyiz incelemesinde:

…-…. İlçe Jandarma Komutanlığına bağlı … Jandarma Karakol Komutanı olan sanık J.Bçvş. Y.K.'un, 12.1.2007 tarihinde saat 7:45 sıralarında, Karakol bahçesinde sabah içtimasını aldığı, yapılacak olan denetlemeye hazırlık için askerlere denetlemede sorulabilecek soruları sorduğu, mağdur J.Er N.Ç.'e sıralı Komutanların isimlerini sorduğunda, mağdurun sadece İlçe Jandarma Komutanının ve Karakol Komutanının adını söyleyebilmesi üzerine, mağdura “Neden söyleyemiyorsun?” diye sorduğu, mağdurun "Komutanım benim kafam almıyor, bu kadar alıyor" diye cevap verdiği, sanığın "Hastaneye gitmek istiyorsun göndermiyor muyuz, Devlet sana burada yemek veriyor, yatacak yerini veriyor, sen niye görevini yapmıyorsun?" diyerek yüksek sesle bağırarak kızdığı, soruları bilemeyen bazı askerlere de kızan sanığın, sinirlenerek Karakol binasındaki odasına gittiği, İlçe Jandarma Komutanının telefonla araması üzerine, santralde görevli J.Er Y.T.'in sanığa haber vererek odasına telefonu bağladığı, bu sırada mağdurun silah bakımı için hazırlanan personelin arasından kalkarak, Karakol binasına doğru gittiği, 10 dakika kadar sonra Jandarma Karakol santral görevlisi J. Er Y.T.'nin karakol binasının ikinci katında temizlik yaparken, ıslak bezi sıkmak için santral odasının camını açtığında, mağduru binanın arka tarafında yerde kanlar içinde yatar vaziyette gördüğü ve olayı haber vermesi üzerine mağdurun … Tıp Fakültesi Hastanesine götürüldüğü, yapılan ilk müdahaleden sonra, mağdurun … Asker Hastanesine ve … Eğitim Hastanesine sevk edildiği, burada Plastik Cerrahi ve Psikiyatri servisinde tedavisi devam eden mağdur hakkında, anılan Hastanenin 03.12.2007 tarih ve 4832 Bil.No: 485493 nolu raporu ile “Algonörodistrofi, Ayak ve Ayak bileği, Anksiyete bozukluğu, Tanımlanmamış teşhisi ve A/58-F5-B/16-F 1 Askerliğe Elverişli Değildir.” kararı verildiği,

Sanığın ifadesinde, kesinlikle mağdura vurmadığını beyan ettiği; olay sırasında içtima alanında bulunan ve haklarında yalan yere tanıklık etmek suçundan kamu davası açılan P.Er İ.A., P.Er H.C., P.Er E.L., P.Er A.K., P.Er M.M., P.Er Y.A., P.Er M.E., P.Er T.A. ile P.Er O.S.G.'nin yeminli ifadelerinde, sanığın, mağdura bağırarak kızdığını, ancak darp etmediğini beyan ettikleri; mağdurun ise ifadesinde, sanığın kendisine kızarak, tekme ve tokat vurmak suretiyle dövdüğünü, ondan sonrasını hatırlayamadığını beyan ettiği; mağdurun darba maruz kaldığı yönündeki ifadesi, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığında Öğretim Üyesi olarak görevli Doç.Dr. B.Ç.’nin bilirkişi beyanıyla uyumlu olduğundan, bilirkişi mütalaasına da itibar edilerek; sanığın, içtima alanında astı olan J.Er N.Ç.'yi vücudunda tahribatı mucip olacak şekilde dövmek suretiyle asta müessir fiil suçunu işlediği iddiasıyla ASCK’nın 118/1'inci maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,

Yapılan yargılama sonucu, Askeri Mahkemece; sanık, mağdur, tanık beyanları ve raporlar birlikte değerlendirildiğinde, mağdurdaki yaralanmaların ne şekilde meydana geldiği tüm açıklığıyla ortaya konulamamakla birlikte, mağdurun olaya ilişkin hatırladıklarına dair beyanları, İl Jandarma Komutanı tanık J.Kur.Alb. Y.E.'nin, sanığın, mağdurun yanağına hafif bir tokat attığını itiraf ettiğine dair yeminli ifadesi, bilirkişi ve Adli Tıp Kurumunun mağdurdaki yaralanmaların tamamının sadece yüksekten veya merdivenden düşme sonucu meydana gelmesinin tıbben mümkün olmayacağı, yaralanmaların tamamının veya bir kısmının darp neticesi meydana gelmiş olduğu yönündeki mütalaaları birlikte değerlendirildiğinde, somut delillerle ortaya konulamayan ve şüpheli kalan hususların sanık lehine değerlendirilmesi suretiyle; sanığın, içtima alanında sinirlenerek mağdurun muhtelif yerlerine birden fazla kez vurmak suretiyle darp ettiği, mağdurun bu darp esnasında aldığı bir darbe neticesi geçici hafıza kaybı yaşadığı, sanığın içtima alanından ayrılmasının ardından mağdurun da bilinçsiz bir şekilde içtima alanından ayrılarak binanın üst katından veya çatı katından kendisini boşluğa bıraktığı, mağdurdaki yaralanmaların bir kısmının sanığın darp eylemi neticesinde, bir kısmının mağdurun yüksekten düşmesi neticesinde meydana geldiği, böylece sanığın, içtima alanındaki darp eylemi nedeniyle asta müessir fiil suçunu işlediği kabul edilerek yazılı olduğu şekilde mahkûmiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Dosya kapsamındaki deliller incelendiğinde;

Mağdurun aşamalardaki ifadelerinde, kısmi çelişkiler bulunmakla birlikte, sanığın, içtima alanında kendisini darp ettiğini, sonrasını hatırlamadığını, gözünü açtığında hastanede olduğunu beyan ettiği (Dz. 23, 101, 110, 183, 287),

Sanığın tüm aşamalardaki savunmalarında ise, olay günü mağduru dövmediğini ifade ettiği (Dz. 21, 72, 286, 435),

Yalan yere tanıklık etmek suçundan haklarında kamu davası açılan terhisli Jandarma Erler; İ.A., H.C., E.L., A.K., M.M., Y.A., M.E., T.A. ve O.S.G.’nin savunmalarında, sanığın içtima alanında mağdura kızdığını, ancak dövmediğini, beyan ettikleri (Dz. 76-84, 211),

Bozma ilamı doğrultusunda yapılan araştırma sonucu, adı geçen kişilerle ilgili yapılan yargılama sonucunda, … 6'ncı Asliye Mahkemesinin 7.8.2014 tarihli, 2014/55-600 Esas ve Karar sayılı hükmü ile, atılı suçu işlediklerine ilişkin delil bulunmadığından adı geçen kişilerin ayrı ayrı beraatlerine karar verildiği (Dz.329); ayrıca bu davanın tanıkları konumunda olmaları nedeniyle bu kişilerin tanık sıfatıyla tespit edilen yeminli beyanlarında, sanığın içtima alanında mağduru dövmediğini, beyan ettikleri (Dz.245, 274, 283, 308, 339, 359, 408, 425, 463),

Olay günü Karakolda bulunan santral görevlisi J.Er Y.T.'nin, görgüye dayalı bilgisinin olmadığı (Dz.80, 293, 460),

Olay tarihinde Kocaeli İl Jandarma Alay Komutanı olan tanık J.Kur.Alb.Y.E.’nin aşamalardaki yeminli anlatımlarında, olayı müteakip Karakola gelerek olay yerini incelediğini, askerleri dinlediğini, erbaş ve erlerin sanık Y.K.'nin, mağduru darp ettiğine dair bir beyanda bulunmadıklarını, sanığa sorduğunda, mağdurun yanağına hafifçe vurduğunu, ancak kesinlikle vücudunda tahribatı mucip olacak şekilde dövmediğini kendisine söylediğini, beyan ettiği (Dz.113, 228, 288),

Bununla birlikte, bozma ilamı doğrultusunda tanık sıfatıyla yeminli beyanı tespit edilen ve İl Jandarma Komutanı ile birlikte karakola gelerek inceleme yaptığı anlaşılan J.Bçvş. O.Ş.’nin, sanığın, olay günü mağdura vurduğunu kabul ettiğine yönelik bir beyanını hatırlamadığını (Dz.410); İl Jandarma Komutanını Karakola getiren askeri aracın sürücüsü terhisli Er E.K.'nin ise, bu konuya ilişkin bilgisinin bulunmadığını, mağdurun yüksekten düşerek yaralandığını duyduğunu (Dz.463), beyan ettikleri, dolayısıyla sanığın, içtima alanında veya sonrasında mağduru darp ettiğine ilişkin görgüye dayalı bir tanık beyanının bulunmadığı görülmektedir.

Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 2’nci İhtisas Kurulunca hazırlanan 29.6.2011 tarihli raporda; olay tarihli tıbbi belgelerde tarif edilen yaralanmanın niteliği, lokalizasyonu ve kırıkların radyolojik görünümü dikkate alındığında, iddia edildiği gibi merdivenden düşme sonucu bu ağırlıkta ve lokalizasyonda yaralanmanın görülmesinin tıbben varit olmadığı, yine iddia edildiği gibi 8 metre civarında yüksekten düşmelerde de yalnızca yüz ve ayak bölgeleri ile sınırlı lezyonlardan ziyade, diğer vücut bölgelerindeki travmatik bulgulara rastlanılması gerektiği, dolayısıyla merdivenden veya yüksekten düşme ile kişide bu türden bir yaralanmanın oluşmasının tıbben beklenmediği; tüm dosya kapsamından elde edilen verilere göre tanımlanan yaralanmanın, bu vücut bölgelerine sert ve kunt bir cisim, iddia edildiği gibi yumruk yada tekmenin doğrudan havalesi sonucu oluşmuş olduğunun kabulünün uygun olacağı, bu tür fiillerden sonra oluşan beyin dokusu harabiyetlerinde olayda tarif edildiği şekilde hafıza kayıpları yaşanabileceği şeklinde görüş bildirildiği (Dz.423),

Soruşturma aşamasında bilirkişi olarak tayin edilen Doç.Dr. B.Ç.’nin 11.12.2007 tarihli yeminli mütalaasında (Dz.190); ayak ve yüz bölgesindeki yaralanmaların şekil ve bölge olarak yüksek bir yerden düşme neticesinde tümünün husule gelmesinin birbiriyle uyum göstermediği, bu nedenle mağdurun yaralanmasında darba da maruz kaldığı yönünde beyanda bulunduğu görülmekle birlikte,

Askeri Mahkemenin talebi üzerine düzenlenen Kasımpaşa Asker Hastanesinin 2.2.2010 tarihli Adli Raporunda; mağdurda meydana gelen yaralanmaların tamamının asta müessir fiil eyleminden mi yoksa beton zemine düşme sonucu mu kaynaklandığının tespit edilemediğinin belirtildiği (Dz.348),

Bunun üzerine kovuşturma aşamasında yeniden dinlenilen Doç.Dr. B.Ç.’nin 12.7.2010 tarihli yeminli mütalaasında; yaralanmaları meydana getirecek düşme yüksekliğinin veya düşme bölgesinin belirlenmesinin tıbben mümkün olmadığı, mağdurun kafasına ve çenesi ile boğazı arasına vurulmasıyla yaralanmanın meydana gelebileceği gibi, düşmekle de bu yaralanmanın oluşabileceği yönünde beyanda bulunduğu(Dz.359), dolayısıyla söz konusu bilirkişi beyanı ile Adli Tıp Kurumu Raporuna dayanılarak, sanığın, mağdura yönelik eylemi gerçekleştirdiği hususunda kesin bir kanaate ulaşmanın mümkün olmadığı görülmektedir.

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 14.7.2011 tarihli, 2011/84-84 Esas ve Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere, ceza muhakemesinin amacı, uyuşmazlığa konu olan maddi gerçeğin adil yargılama kuralları çerçevesinde araştırılarak, sabit görülen ihlallerin hukuki kalıplar içerisinde yaptırıma bağlanmasıdır. Ceza muhakemesinde asıl olan, öncelikle maddi vakanın doğru bir şekilde ortaya konulması, bilahare hukuki niteleme yoluna gidilmesidir.

Vicdani delil sisteminde, mahkûmiyet kararı verilebilmesinin temel ölçütü, maddi gerçeğin belirlenmesi noktasında her türlü şüpheden arınmış vicdani kanaattir. Vicdani kanaat, hâkimin duygu ve düşünceleriyle değil, somut, objektif, makul, mantıklı ve amaca elverişli gerçek deliller üzerine inşa edilebilir. Bunda başarılı olunamaması hâlinde, şüpheden sanık yararlanacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay tekrar ele alındığında; mevcut delillere nazaran, mağdurun, sanık tarafından dövüldüğüne ilişkin doğrudan görgüye dayalı bir delilin bulunmadığı, nitekim, haklarında yalancı tanıklıktan işlem yapılmasına rağmen içtima alanında bulunan Erlerin tamamının, yargılamanın her aşamasında sanığın, mağdura kızdığını, ancak dövmediğini beyan ettikleri; aşamalarda kısmi farklılık gösteren bilirkişi mütalaası ile Adli Tıp Kurumu raporunun yoruma dayalı, tanık J.Kur.Alb. Y.E.’nin ifadesinin ise duyuma dayalı olduğu gözetildiğinde; sanığın suça konu fiili gerçekleştirdiğini her türlü şüpheden arındırılmış olarak, açık ve kesin bir şekilde söylemek mümkün görülmemektedir.

Bu itibarla, Askeri Mahkemece, sanık hakkında beraat hükmü verilmesi gerekirken, mahkûmiyet kararı verilmesinde isabet görülmediğinden, mahkûmiyet hükmünün sübut yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

Sonuç Ve Karar: Açıklanan nedenlerle;

Müdafiin temyiz istemine atfen ve resen, 353 sayılı Kanun’un 221/1’inci maddesi gereğince, mahkûmiyet hükmünün sübut yönünden BOZULMASINA;

5.4.2016 tarihinde, tebliğnamedeki görüşe uygun olarak, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy