Askeri Yargıtay 2. Daire 2015/346 Esas 2016/67 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 2. Daire
Esas No: 2015/ 346
Karar No: 2016 / 67
Karar Tarihi: 27.01.2016


(1632 S. K. m. 47, 66, Ek. m. 8, 10) (5237 S. K. m. 7, 62) (5271 S. K. m. 219, 222) (353 S. K. m. 217, 221) (Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliği m. 7)

 

Askeri Mahkemenin 30.9.2009 tarihli, 2009/265-950 Esas ve Karar sayılı hükmü ile, hükümlünün; 23.3.2008-23.5.2008 tarihleri arasında firar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 66/1-a ve TCK’nın 62’nci maddeleri uyarınca on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm, Dairemizin 11.4.2012 tarihli, 2012/529-517 Esas ve Karar sayılı ilamıyla onanmak suretiyle kesinleşmiştir.

 

İnfaz aşamasında, Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı kararıyla, ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, ASCK’nın Ek 8’inci maddesinin ve ASCK’nın Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olması karşısında, öncelikle infazın durdurulmasına verilmiş,

 

Daha sonra duruşma açılıp, taraf teşkili sağlanmak suretiyle yeniden yapılan uyarlama yargılaması sonunda Askeri Mahkemenin temyize konu uyarlama hükmü ile, hükümlünün; 23.3.2008-23.5.2008 tarihleri arasındaki firar suçundan dolayı, ASCK'nın 66/1-a, TCK’nın 62, 50 ve 52'nci maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 

Uyarlama hükmü; hükümlü tarafından sebepsiz olarak; müdafi tarafından ise, esasa ve uygulamaya yönelik nedenler ileri sürülerek temyiz edilmiştir.

 

Müdafiin temyiz hakkının bulunup bulunmadığı yönünden yapılan incelemede: Av. …’nin, CMK’nın 74/2’nci maddesi kapsamında sanık (hükümlü) hakkında adli gözlem kararı alınması üzerine zorunlu müdafi olarak görevlendirilmiş olduğu (Dz.337), hükmün kesinleşmesinden sonra hükümlüyle Av. … arasında müdafilik veya vekâlet ilişkisini ortaya koyan bir sözleşmenin bulunmadığı, yapılan uyarlama yargılamasında ise, Askeri Mahkemenin tensip kararı ile müdafi olarak çağrılan, ancak duruşmalara katılmayan Av. …'ın uyarlama hükmünü temyiz ettiği anlaşılmaktadır.

 

Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 7’nci maddesinde, kovuşturma evresinde görevlendirilen zorunlu müdafiin görevinin, hükmün kesinleşmesi ile sona erdiği belirtilmektedir.

 

Uyarlama yargılaması sırasında hükümlünün müdafi istemediğini beyan etmesi nedeniyle zorunlu müdafi görevlendirilmemiş olduğu ve hükümlü ile müdafi olarak kabul edilen avukat arasında hükmün kesinleşmesinden sonra müdafilik veya vekâlet ilişkisi olduğunu ortaya koyan bir sözleşmenin bulunmadığı dikkate alındığında, Av. …'nin müdafilik görevinin hükmün kesinleştiği 11.4.2012 tarihinde sona erdiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 24.12.2009 tarihli 2009/126-130 sayılı ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 6.3.2007 tarihli, 2007/6-13-54 sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.

 

Buna göre, Av. …'nin hükmün kesinleşmesinden sonra müdafi olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından, temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

 

Üye …; Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri İle Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 7'nci maddesi gereğince, müdafiin görevi hükmün kesinleşmesi ile sona ermekte ve hükümlü uyarlama yargılaması sırasında müdafi talep etmediğini beyan etmiş ise de; hükümlünün bu talebinin, varlığından haberdar olduğu müdafiin azline yönelik olmadığını, kovuşturmanın aşamalarında, müdafii yardımından faydalandırıldığını bilen ve açıkça müdafiini azletmeyen hükümlünün yararına olarak, savunma hakkının temini açısından, müdafiin temyiz isteminin kabulü gerektiğini belirterek, çoğunluk kararına katılmamıştır.

 

Esas yönünden incelemede:

 

1) Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 18.12.2008 tarihli, 2008/208-202 Esas ve Karar sayılı kararı kararında ayrıntıları ile izah edildiği üzere;

 

Uyum ve kararlılık gösteren Askeri Yargıtay ve Yargıtay kararlarında benimsenip, vurgulandığı gibi; kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (Uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp, hükmün kesinleşmesinden sonra yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisinin bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir.

 

Bu bağlamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı kendine özgü bir yargılamadır. Bu yargılamada asli ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılamayacak, karardaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olunduktan sonra, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması hâlinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecek, aksi saptandığında ise “Önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına”, başka bir ifade ile uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekecektir.

 

Önceki kesinleşmiş hükmü yeniden ele almaya olanak tanıyan bu istisnai yetki, hükmü veren hâkim veya mahkemeye sadece lehe kanun konusuyla sınırlı bir uyarlama yetkisi vermekte, bu yolla gerek olağan gerekse olağanüstü kanun yolu denetimine konu olabilecek hukuka aykırılıkların giderilmesi mümkün görülmemektedir. Uyarlama yargısı için kesin hükmün yeniden ele alınmasına olanak tanıyan bir kanun hükmü bulunmadıkça, talep vukuunda hükme el atılması, kesin hüküm dokunulmazlığı ilkesi ile bağdaşmaz. Hükümlülerin hukuki durumlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi işleminin uyarlama davası adı verilen tali davada ele alınmasının ön şartı ise, lehe yasa değişikliğinin mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra gerçekleşmiş olmasıdır.

 

Sonraki kanunun lehe olup olmadığı konusunda yapılan yargılama faaliyeti esnasında, suç olduğu evvelce saptanan eylemin sübutu, vasfı ve kanuni unsurlarıyla ilgili bir değerlendirmeye lüzum ve ihtiyaç bulunmadığı gibi, esasen bu yönde bir uygulamanın kesin hüküm dokunulmazlığı ilkesine aykırı düşeceği de ortadadır.

 

Ceza yargılamasının temel işlevi, yargılamaya esas maddi gerçeğin açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu faaliyet çerçevesinde, suç teşkil eden eylemin tarihi, niteliği, mağduru, işlendiği yer gibi ayırt edici ve tamamlayıcı kriterlerin detaylı bir biçimde araştırılması ve hükme yansıtılması gerekmektedir.

 

Oysa, sonraki kanunun lehe olup olmadığı konusunda yapılan yargılama faaliyetinin ceza muhakemesi hukukunun yukarıda açıklanan klasik işlevinden farklı olduğu, maddi gerçeğin araştırılmasından öte, kesinleşmiş cezanın infazına yönelik yargılama faaliyeti niteliği taşıdığı konusunda duraksama yoktur.

 

Bu itibarla; sadece hükmün infazını ilgilendiren bir konu hakkında karar verilirken, önceki hükmün içeriğini tartışılır hâle getiren ve sabit görülen eylemle ilgili yeniden ve tekrar hüküm tesis edildiği izlenimini uyandıracak uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir.

 

Yapılan açıklamalar ışığında temyiz konusu olaya dönüldüğünde; Askeri Mahkemece uyarlama yargılaması sonunda kurulan 28.2.2014 tarihli, 2013/762 Esas ve 2014/141 Karar sayılı hüküm ve bu kapsamda gerekçeli karar incelendiğinde; sadece “Gereği Düşünüldü” bölümünde, daha önce verilen 30.9.2009 tarihli, 2009/265-950 Esas ve Karar sayılı hükmün 5237 sayılı TCK.nın 7/2’nci maddesi uyarınca lehe Kanun değerlendirmesi yapılması amacıyla yeniden duruşma açıldığı yolunda açıklamanın yer aldığı;

 

Hükmün, başka hiçbir yerinde önceki mahkûmiyet hükmünün, lehe kanun değerlendirilmesine tabi tutulduğuna dair bir açıklamaya yer verilmediği, kısa karar içeriğinde de, önceki hükmün lehe kanun kapsamında değerlendirmeye tabi tutulduğu ve infazın hükümde yazılı olduğu şekilde yapılmasına yönelik bir karar tesis edilmediği, hükmün başlık kısmında hükümlünün sanık olarak nitelendirildiği, delillerin yeni baştan değerlendirmeye tabi tutulduğu, bu kapsamda, dosyada mevcut tüm sözlü ve yazılı delillerin değerlendirmesinin yapıldığı anlaşılmaktadır.

 

Kanunda açık bir biçimde öngörülmediği sürece, Askeri Mahkemenin temyiz edilmemek suretiyle kesinleşen bir eylemle ilgili olarak, yeniden delilleri tartışıp hukuki değerlendirmede bulunması, eylem hakkında yeni baştan hüküm tesis etmesi, kesin hükmün bağlayıcılığı ve dokunulmazlığı ilkesine aykırı düşmektedir.

 

Bu itibarla; Anayasa Mahkemesinin 17.1.2013 tarihli, 2012/80 Esas ve 2013/16 Karar sayılı iptal kararı kapsamında, sınırlı olarak yapılması gereken önceki hükümde değişiklik yargılamasının, kanunun amacına aykırı bir biçimde sürdürülmesi ve önceki hükmün içeriğini belirsiz ve tartışılır hâle getirebilecek, infazda karışıklığa yol açabilecek, dolayısıyla da hukuki istikrarı zedeleyebilecek bir uygulamaya sebebiyet verilmesi usule aykırı bulunmuştur.

 

2) Dava dosyasının incelenmesi neticesinde; 28.2.2014 tarihinde yapılan hüküm duruşmasına ait tutanağın üçüncü sayfasının, Tutanak Kâtibi tarafından imzalanmadığı görülmektedir (Dz.889).

 

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun;

 

219’uncu maddesi, “(1) Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır....”,

 

222’nci maddesi de, “(1) Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir.” şeklinde duruşmanın icrasına ilişkin düzenlemeler içermektedir.

 

Buna göre, hükümlünün mahkûmiyetine ilişkin uyarlama hükmünün kurulduğu duruşmaya ilişkin tutanağın üçüncü sayfasının Tutanak Kâtibi tarafından imzalanmamış olmasının, CMK’nın 219 ve 222’inci maddesine göre kesin hukuka aykırılık niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

 

Bu nedenlerle, uyarlama yargılaması sonucunda tesis edilen mahkûmiyet hükmünün usul yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

 

Sonuç Ve Karar: Açıklanan nedenlerle;

 

Av. V. Ş.'nin uyarlama hükmünü temyiz etme hakkı bulunmadığından, 353 sayılı Kanun'un 217/1’inci maddesi gereğince, temyiz isteminin REDDİNE, Üye …'nin karşı oyu ve oy çokluğu ile,

 

Hükümlünün temyizine atfen ve resen, 353 sayılı Kanun’un 221/1’inci maddesi gereğince, lehe kanun uyarlamasına ilişkin mahkûmiyet hükmünün usul yönünden BOZULMASINA,

 

27.1.2016 tarihinde, tebliğnamedeki görüşe uygun olarak, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy