Askeri Yargıtay 1. Daire 2016/105 Esas 2016/128 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2016/ 105
Karar No: 2016 / 128
Karar Tarihi: 17.02.2016


(2709 S. K. m. 141) (1632 S. K. m. 62, 87) (353 S. K. m. 207, 221, 243) (5237 S. K. m. 61, 62) (5271 S. K. m. 34, 230, 231, 232) (YCGK. 05.05.2015 T. 2014/8-145 E. 2015/145 K.) (YCGK. 28.02.2012 T. 2011/4-522 E. 2012/71 K.)

 

Askeri Mahkemece, 05.11.2007 tarihli ve 2007/570-529 E.K. sayılı hüküm ile, sanığın, 07.06.2007 tarihinde emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK’nın 87/1 (Birinci cümle) ve 62'nci maddeleri gereğince neticeten yirmi beş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, karar verilmiştir.

 

Bu hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizin 05.11.2008 tarihli ve 2008/2715-2733 E.K. sayılı ilamı ile, uygulama ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönlerinden bozulmasına karar verilmiştir.

 

Bozmaya uyan Askeri Mahkemece, 18.12.2008 tarihli ve 2008/878-672 E.K. sayılı kararla, sanığın, 07.06.2007 tarihinde emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK’nın 87/1 (Birinci cümle) ve 62'nci maddeleri gereğince neticeten yirmi beş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231/5-6’ncı maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, CMK'nın 231/8'inci maddesi gereğince sanığın takdiren herhangi bir yükümlülüğe tabi tutulmadan beş yıl denetim süresine tabi tutulmasına, CMK'nın 231/10, 11'inci maddesi gereğince denetim süresi içerisinde sanık tarafından kasten yeni bir suç işlendiği takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılacağının ve düşme kararı verileceğinin, aksi takdirde hükmün açıklanacağının sanığa ihtarına, karar verilmiştir.

 

Taraflarca süresi içinde itiraz edilmeyen bu karar, 08.01.2009 tarihinde kesinleşmiştir.

 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kesinleşme tarihi olan 08.01.2009 tarihinden sonra, sanığın,  30.06.2011 tarihinde işlemiş olduğu kasten yaralama suçu nedeniyle … Sulh Ceza Mahkemesinin 09.03.2012 tarihli ve 2011/368 E. 2012/117 K. sayılı hükmüyle üç bin Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar verilmiştir.

 

Yine, 17.08.2011 tarihinde işlemiş olduğu tehdit suçu nedeniyle … 8'inci Sulh Ceza Mahkemesinin 11.09.2012 tarihli ve 2012/405-718 E.K.  sayılı hükmüyle bin beş yüz  Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar verilmiştir.

 

Askeri Mahkemece, 06.03.2013 tarihli ve 2013/389-77 E.K. sayılı kararla, 1412 sayılı CMUK'un 305/son maddesi gereğince kesin olarak verilen ve tekerrüre esas alınamayan mahkûmiyet hükümlerinin, 5271 sayılı CMK'nın 231/11'inci maddesinde belirtildiği şekilde "Kasten işlenmiş yeni bir suç" olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, aksi düşüncenin, adil yargılanma hakkının, kanun önünde eşitliğin, kişi hürriyeti ve güvenliğinin, hakkaniyetin, demokratik hukuk devletinin, hak arama özgürlüğünün ihlali anlamına geleceği, bu nedenle, sanık hakkında açıklanması geri bırakılan mahkûmiyet hükmünün açıklanmasına yer olmadığına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın infazının devamına, karar verilmiştir.   

 

 … 08.12.2014 tarihli ve MAİY: 51393309-9010-3390-14/As.Adlt.İşl. Rap.Tet. ve İşl.Ş.(26.B-228-14) sayılı yazısıyla; sanığın adli sicil kaydına göre denetim süresi içerisinde 30.06.2011 tarihinde işlediği kasten yaralama suçu ile 17.08.2011 tarihinde işlediği tehdit suçlarından mahkûm olduğu anlaşıldığından, mahkemece CMK'nın 231/11'inci maddesi uyarınca hükmün açıklanması gerekirken tekrar hükmün açıklanmasının geri bırakılması  kararı verilmesinin hukuka aykırılık oluşturduğunu belirterek, kararın, kanun yararına bozulması isteminde bulunmuştur.

 

Dairemizin 04.03.2015 tarihli ve 2015/187-175 E.K. sayılı ilamıyla, …kanun yararına bozma isteminin kabulü ile, sanık hakkında …. Askeri Mahkemesince verilen 06.03.2013 tarihli ve 2013/389-77 E.K. sayılı açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına yer olmadığına ilişkin kesinleşmiş kararın kanun yararına bozulmasına, dava dosyası ile ilgili olarak, 353 sayılı Kanun’un 243/4-A madde ve bendi gereğince, Askeri Mahkemece, duruşma açılarak, bu konuda yeniden bir karar verilmesine, oy çokluğuyla karar verilmiştir.

 

Askeri Mahkemece, 20.08.2015 tarihli, 2015/148-265 E.K. sayılı hükümle, açıklanması geri bırakılan 18.12.2008 tarihli ve 2008/878-672 E.K. sayılı hükmün açıklanmak suretiyle, sanığın, 07.06.2007 tarihinde emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK’nın 87/1 (Birinci cümle) ve 62'inci maddeleri gereğince neticeten yirmi  beş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, karar verilmiştir.

 

Bu hüküm, sanık tarafından, sebep belirtilmeksizin temyiz edilmiştir.

 

Tebliğnamede, hükmün usul yönünden bozulması görüşü bildirilmiştir.       

 

Yapılan incelemede;

 

Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir hüküm değildir.

 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi hâlinde, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması durumunda (açıklandığında veya düştüğünde) olağan ve/veya olağanüstü kanun yolları denetimine konu olabilmektedir.

 

CMK’nın 231/11’inci maddesi “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.” hükmünü içermektedir.

 

O hâlde, açıklanması gereken tüm yönleri ile bir hüküm olup, hüküm mahkemece taraf teşkili sağlanarak devam olunacak yargılama sonunda açıklanmalı ve gerekçesi de oluşturulmalıdır.

 

CMK’nın “Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar” başlıklı 230’uncu maddesinde; hükmün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ile hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi; iddia ve savunmanın delillere göre irdelenmesi sonucunda ulaşılan kanaatin açıklanarak, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiilinin ortaya konulması ve bu fiilin nitelendirilmesinin yapılması, TCK’nın 61 ve 62’nci maddelerinde belirtilen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi gerektiği hususları düzenlenmiştir.     

 

Ayrıca, Anayasanın 141/3 ve CMK’nın 34/1’inci maddelerinde, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı belirtilmiştir.

 

İncelemeye konu mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde ise, açıklanması geri bırakılan ve denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlenmesi nedeniyle açıklanan kararda gösterilen gerekçelerin gösterilmediği, savunma ile hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmediği, tartışılmadığı ve değerlendirilmediği, iddia ve savunmanın delillere göre irdelenmesi sonucunda ulaşılan kanaatin açıklanmadığı ve sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiilinin ortaya konulmadığı, maddi olayın açıklanmadığı ve fiilin nitelendirilmesinin de yapılmadığı görülmüştür.

 

CMK’nın 34/1, 230/1-a-b-c, 232’nci maddelerine aykırı olan ve 353 sayılı Kanun’un 207/3-G maddesine göre hukuka kesin aykırılık teşkil eden bu durum nedeniyle mahkûmiyet hükmünün usul yönünden bozulmasına karar verilmiştir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.05.2015 tarihli ve 2014/8-145 E. ve 2015/145 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır).

 

Bu aşamada, Askeri Mahkemece yapılan uygulamaya göre, suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan sabıkası bulunmayan sanık hakkında neticeten hükmolunan yirmi  beş gün hapis cezasının TCK’nın 50/3’üncü maddesinin amir hükmü gereğince, aynı maddenin birinci fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesinin zorunlu olduğuna işaret olunmuştur.

 

Üye …; Sanık hakkında denetim süresi içinde işlediği kasten yaralama ve tehdit suçlarından kesin olarak verilen adli para cezalarına ilişkin hükümlerin, tekerrüre esas alınmaması nedeniyle, aynı ceza kararnameleri (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.12.2012 tarihli, 2012/10-1258 E, 2012/1830 K. sayılı, 28.02.2012 tarihli, 2011/4-522, 2012/71 K. sayılı ilamlarındaki yaklaşım gözetilerek) gibi sanık hakkında Askeri Mahkemece açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasını gerektirmeyeceği, bu nedenle, hükmün aynı zamanda bu yönden de bozulması gerektiği görüşü ile çoğunluğun bozma kararına ayrışık gerekçe ile katılmıştır.

 

Üye …; Usule aykırılık bulunmadığı ve incelemeye devam edilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluğun kararına katılmamıştır.

 

Sonuç Ve Karar: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

 

Sanığın temyizine atfen ve resen, 353 sayılı Kanun’un 221/1’inci maddesi gereğince hukuka aykırı bulunan mahkumiyet hükmünün usûl yönünden BOZULMASINA;

 

Tebliğnameye uygun olarak, 17.02.2016 tarihinde, Üye …’in ayrışık oyu ve  Üye …’ın karşı oyuyla ve oyçokluğuyla karar verildi.

 

KARŞI OY GEREKÇESİ

 

5271 sayılı CMK'nın 231/11'inci fıkrası ise "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması hâlinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir." düzenlemesini içermektedir.

 

Bu hükme göre, kasıtlı bir suç işlenmesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranılması halinde, Askeri Mahkemece, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklandığı belirtildikten sonra, hüküm açıklanacaktır. Sanığın durumu değerlendirerek, cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı hâlinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilerek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurulacaktır.

 

Daha önce, sübut, vasıf ve takdire yönelik değerlendirmeler yapıldığından, bu aşamada ayrıca bir değerlendirme yapılmayacaktır. Sadece,  seçenek yaptırım, erteleme ve cezanın kısmen infaz edilip edilmeyeceği hususları değerlendirilerek, gerekçelendirilecektir.

 

Aksi düşünce, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun amacı ile çelişir. Zira, heyet veya hakim değişikliği nedeniyle, sübut yokluğu, noksan soruşturma, suç vasfı değişikliği,  yeniden ceza takdiri gibi sonuçlar ortaya çıkar ki, bu durumda da, açıklanması geri bırakılan hükmün açıklandığından söz edilemez.

 

Kural bu olmakla birlikte, yeni delil araştırma niteliğinde bulunmayan ve delil takdirini de gerektirmeyen kimi hallerde, dosyaya yansıyıp da mevcut hali ile doğruluğu halinde suçun unsurlarının oluşumunu engelleyen (sanığın, suç tarihlerinde askerliğe elverişli olmadığını gösterir rapor sunması gibi) veya davanın düşmesi ( şikayete bağlı suçlarda, suçtan zarar görenin şikayetten vazgeçmesi gibi) yahut davanın reddi sonucunu doğuracak haller (aynı fiille ilgili olarak sanık hakkında verilmiş bir hükmün varlığının anlaşılması gibi) ve benzeri durumlarda, taraflarca ileri sürülen veya resen dikkate alınan delillerle ilgili yeniden araştırma yapılabileceğini de kabul etmek gerekir. Zira, aksinin kabulü halinde, beraat edeceği muhakkak olan bir kimsenin cezalandırılması yahut dava şartının gerçekleşmemesi veya ortadan kalkması nedeniyle cezalandırılmayacak bir kimsenin cezalandırılması sonucu ortaya çıkar ki, bu durum, başta hukuk devleti olmak üzere, ceza sorumluluğunun temel esasları ile bağdaşmaz.  Ancak, bu istisnanın, gerekçe de dahil olmak, genişletilmemesi gerekir.

 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması  kararı ile açıklanan hüküm bir bütün olarak ele alınmalıdır. Somut olayda, açıklanması geri bırakılan  hükümde, iddia, savunma, deliller, delil değerlendirmesi, ulaşılan kanaat, suç oluşturduğu kabul olunan fiil ve bu fiiilin nitelendirilmesi gösterildiğinden, keza, açıklanan hükümde de, açıklanması geri bırakılan hükmün ele alınarak açıklandığı belirtildiğinden, bunların açıklanan hükümde tekrarlanması gerekmemektedir.

 

Bu nedenle, şekil itibariyle gerekçede usule aykırılık bulunmadığı, hükmün esasının incelenmesi gerektiği görüşünde olduğumdan, çoğunluğun bozma kararına katılmadım.

 

AYRIŞIK OY GEREKÇESİ

 

5320 sayılı kanunun 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nun 305/2. maddesine göre üç bin (3000) TL'ye kadar para cezalarına ilişkin olan hükümlerin kesin olduğu ve olağan kanun yollarına başvurulamayacağı düzenlenmiştir. Bu kararlara karşı ancak kanun yararına bozma yoluna başvurmak mümkündür. CMUK'nun 305/son maddesine göre kesin olarak verilen hükümler tekerrüre esas olamaz ancak haklarında anılan kanunun 343. madde hükümleri dairesinde Yargıtaya başvurulabilir.

 

5271 sayılı CMK'nun 272/3-a maddesine göre de hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen üç bin (3000) TL dahil adli para cezasına mahkumiyet hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı düzenlenmiştir.

 

CMK'nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler usule ilişkin normlardan olup kıyas yapmak mümkündür. Nitekim; CMK'nun 231/6-a maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesine 'Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış olması bulunması' gerekmekte olup Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/02/2009 tarih 2008/11-250 E 2009/13 K sayılı kararında özetle; kasıtlı bir suçtan mahkumiyetten anlaşılması gereken hususların tartışılması sırasında 5237 sayılı TCK'nun 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması açısından gerekli sürelerin geçmiş olduğu mahkumiyetlerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel oluşturmayacağını kabulde zorunluluk bulunduğu belirtilmiştir. Görüldüğü üzere kıyas ve yorum yapmak suretiyle bu sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.

 

Dosyaya konu olayla ilgili hukuki problemin çözümünde ışık tutabilecek nitelikte olan Ceza Kararnamelerine ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 tarihli 2011/4-522 E., 2012/71 K. sayılı kararında özetle '...1412 sayılı CMUK'da yer alan düzenlemelere göre ceza kararnamesi ile verilen ve usulüne uygun olarak kesinleşmiş bulunan mahkumiyetlerin son karar niteliğinde bir hüküm olduğunda kuşku bulunmamakta ise de, genel yargılama kurallarından farklı ve kendine özgü istisnai bir yargılama yöntemiyle verilmiş olmaları, temyize tabii olmamaları nedeniyle tekerrüre esas alınmamaları, doğurduğu sakıncalar nedeniyle bu kuruma 5271 sayılı CMK'da yer verilmemesi, AİHM tarafından bu yöntemin adil yargılama ilkesine aykırı olduğuna karar verilmesi gibi hususlar gözönüne alındığında, Ceza Kararnamesi ile verilen mahkumiyetlerin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel oluşturmayacaklarının kabulü hakkaniyete uygun düşecektir...' şeklinde sonuca varılmıştır.

 

Bu genel kurul kararının gerekçesinde belirtildiği üzere Ceza Kararnamesi temyiz yasa yoluna değil , 1412 sayılı CMUK'nun 190. maddesi uyarınca itiraz yoluna tabidir. İtiraz edilmeyen ve süresinde yapılan itirazın reddedilmesi halinde kesinleşen ceza kararnameleri 'Son Karar' niteliğini aldığından hükmün sonuçlarını doğuracak ve infaz edilecektir. Kesin olarak verilen adli para cezalarında ise itiraz yolu dahil (Olağanüstü kanun yolu olan Kanun Yararına Bozma yolu hariç) herhangi bir kanun yoluna tabi olmadığı verildiği anda kesinleşmekte ve derhal infaz edilmektedir. Yine aynı genel kurul kararında; Ceza Kararnamesinin Anayasanın 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine uygun bir düzenleme olmadığına yer verilmiştir.  Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu öngörülmüştür.

 

Anayasanın 90. maddesi uyarınca iç hukuk kuralı haline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde adil yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Nitekim AİHM Ülkemiz aleyhine açılmış olan birçok davada (Piroğlu ve Karayaka/Türkiye, no:36370/02; Dağlı/Türkiye, no:28888/02; Karahanoğlu/Türkiye, no:74341/01; Mevlüt Karaya/Türkiye no:1383/02; Taner/Türkiye, no:38414/02; Yeşilyurt ve Tutar/Türkiye, No:829605; Oyman/Türkiye, no:39856/02; Nurhan Yılmaz/Türkiye, no:16741/04; Akbulut/Türkiye, no:7076/05) aynı yöndeki başvuruları inceleyerek; '...Mahkeme, olay zamanında yürürlükte olan ilgili iç hukuk kurallarına uygun olarak başvuranın yargılanması sırasında açık duruşmaya yer verilmediğini gözlemler...Başvurana, davasını gören mahkemeler önünde kendisini bizzat ya da avukatı vasıtasıyla savunma imkanı tanınmamıştır. Bu nedenle mahkeme, başvuranın cazayi kovuşturmaya aktif olarak katılamadığı kanaatindedir. Yukarıda belirtilenler ışığında mahkeme,adli merciler tarafından usulün başvuranın savunma haklarını tam olarak kullanmasını engellediği ve dolayısıyla yargılamayı adil olmayan bir hale getirdiğine karar vermiştir.' gerekçesiyle ceza kararnamesi ile verilen hükümlerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6/1. maddesinin ihlal edilmiş olduğuna karar vermiştir. AİHM'in bu gerekçeleri verildiği anda kesinleşen ve olağan yargı yolu kapalı olan kesin nitelikteki adli para cezaları içinde geçerli ve kabul edilebilecek niteliktedir.

 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ek 7 nolu protokolunun 2. maddesinde düzenlenen iki dereceli yargılanma hakkına ilişkin düzenlemede,'1. Bir mahkeme tarafından cezai bir suçtan mahkum edilen herkişi, mahkumiyet ya da ceza hükmünü daha yüksek bir mahkemeye yeniden inceletme hakkına haiz olacaktır. Bu hakkın kullanılması, kullanabilme gerekçeleri dahil olmak üzere, yasayla düzenlenir.2. Bu hakkın kullanılması, yasada düzenlenmiş haliyle önem derecesi düşük suçlar bakımından ya da ilgilinin birinci derece mahkemesi olarak en yüksek mahkemede yargılandığı veya beraatini müteakip bunun temyiz edilmesi üzerine verilen mahkumiyet hallerinde istisnaya tabi tutulabilir.' kuralı getirilmiştir.

 

Kesin nitelikteki adli para cezalarının diğer mahkumiyet hükümleri gibi hükmün açıklanması için yeterli kabul edilmesi halinde mahkeme açıklanması geri bırakılan hükmü açıklayacaktır. 5271 sayılı CMK'nun 231/11. maddesindeki 'Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir.' şeklindeki düzenlemeye göre denetim süresi içerisinde yeni bir suç işlendiğini kabul ederek daha önce karara bağladığı hapis cezasını açıklayacaktır. Bunun sonucunda yargısal denetimden geçmemiş ve bu nedenle kişiye üst mahkemelere başvurma hakkı tanımamasından dolayı savunma hakkı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına göre kısıtlanmış olan bir karara göre sanık (açıklanması geri bırakılan kararda tespit edilen) hapis cezası ile karşılaşacaktır.

 

Açıklanması geri bırakılan hükmün denetimli serbestlik şartlarına uyulmaması sebebiyle açıklanması halinde mahkemece hüküm açıklanmadan önce denetimin ihlali hususu denetlenebildiği gibi denetim ihlalin mevcut olduğu kanaatine varıldığında yeniden hüküm kurulurken kişiselleştirmeye ilişkin 5237 sayılı Yasanın maddeleri uygulanabilecektir. Oysa denetim süresince suç işlendiğinin kabulü halinde kesin hükme konu olan suçun gerçekten işlenip işlenmediği hükmü açıklayacak olan mahkemece denetlenmediği gibi açıklanması geri bırakılan hapis cezasına kişiselleştirmeye ilişkin hükümlerde uygulanamayacaktır. Bu durumda sanık sübutu ve suç niteliği denetlenmemiş kesin hüküm niteliğindeki bir karar nedeniyle doğrudan hapis cezasının açıklanmasıyla karşı karşıya kalacaktır.

 

Yukarıda belirtilen Anayasa hükmü, AİHM'nin kendine özgü yargılama yöntemlerine ilişkin kararlarla ilgili vermiş olduğu kararların gerekçeleri, Ceza Genel Kurulunun 28.02.2012 tarihli 2011/4-522 E. , 2012/71 K. , 04.12.2012 tarihli 2012/10-1258 E., 2012/1830 K. sayılı kararların gerekçeleri ve yukarıda sunulan diğer nedenler birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikteki adli para cezasına ilişkin hükümlerin ihbara esas alınması durumunda maddi hukuka ilişkin sonuç doğurabilecek yani sanığın hapis cezası ile cezalandırılması sonucunu doğurabilecek neticeleri doğurması, bunun da adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmesi nedeniyle, kesin nitelikteki kararların, hükmün açıklanmasına dayanak teşkil edilemeyeceği kanaatinde olduğumdan, çoğunluğun açıklanan hükümle ilgili usul yönünden bozma kararına ayrışık gerekçe ile katıldım.                                                                                      (¤¤)

 


Full & Egal Universal Law Academy