Askeri Yargıtay 1. Daire 2013/607 Esas 2013/605 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2013/ 607
Karar No: 2013 / 605
Karar Tarihi: 10.04.2013

(AİHS. m. 5, 6) (2709 S. K. m. 38) (5271 S. K. m. 217)

Askeri Mahkemece, sanığın 12.08.1997-16.07.2008 tarihleri arasında firar suçunu işlediği kabul edilerek mahkûmiyet hükmü kurulmuş ise de;

Sanığın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesinde 1994/543 Esas sayılı dava dosyası üzerinden yürütülen firar suçuna ilişkin yargılamada 04.07.1994 tarihinde tutuklandığı, 23.08.1994 tarihinde tahliye edildiği (Dz. 208,209), tahliyesini müteakip Mamak Askerlik Şubesi tarafından 24.08.1994 tarihinde Konya’daki Birliğine sevk edildiği (Dz.13), yapılan sevke rağmen Birliğine katılmayarak firar ettiği (Dz.17), Şırnak Asliye Ceza Mahkemesince nüfus cüzdanında sahtecilik suçundan 12.06.1997 tarihinde tutuklandığı (Dz.198), Şırnak Ağır Ceza Mahkemesinin 08.07.1997 tarihli kararı ile tahliyesine karar vedildiği (Dz.198), ancak tahliye edilmeyip hakkında kesinleşmiş olan Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 08.11.1994 tarihli ve 1994/543-373 E.K. sayılı firar suçuna ilişkin on bir ay yirmi gün hapis cezasının infazına geçildiği (Dz.198), infazın tamamlanmasını müteakip Şırnak Asliye Ceza Mahkemesinin 04.08.1997 tarihli kararı ile 09.08.1997 tarihinden itibaren şartla tahliye edildiği (Dz.210), müsnet firar suçundan hakkındaki yakalama emrine istinaden 08.11.2010 tarihinde yakalandığı (Dz. 80-87) tüm dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

Askeri Mahkemece, sanığın 09.08.1997 tarihinde şartla tahliye olmasını müteakip, Şırnak ile Birliğinin bulunduğu Ankara arasında iki günlük yol süresi tanınarak 12.08.1997 tarihinden itibaren firara başladığı ve bu tarihin suç başlangıç tarihi olduğu kabul edilmiş ise de; sanığın 23.08.1994 tarihinde firar suçundan tahliyesini müteakip, 24.08.1994 tarihinde Ankara/Mamak Askerlik Şubesi tarafından Konya’da bulunan o zamanki Birliğine sevk edilmesine rağmen, Ankara-Konya illeri arasın tanınacak bir günlük yol süresi sonunda Birliğine katılmaması, 12.06.1997 tarihinde adli suç sebebiyle tutuklanıp tahliye olmasının ardından genel cezaevinde, daha önce kesinleşmiş firar suçunun infazının yapılması, 09.08.1997 tarihinde infazın tamamlanmasını müteakip herhangi bir askeri kurum veya Birliğe teslim edilmemesi ve herhangi bir askeri kurum veya Birliğe katılmayan sanığın 26.08.1994 tarihinde başlayan firar eylemine ilişkin kastını devam ettirmesi hususları bir bütün halinde değerlendirildiğinde, suç başlangıç tarihinin 26.08.1994 olarak tespit edilmesi gerekirken 12.08.1997 olarak belirlenmesi hukuka aykırı bulunmaktadır.

Yargılama sırasında Askeri Mahkemece alınan karar üzerine Adana Asker Hastanesinde yapılan adli gözlem işlemleri sonucunda, Sağlık Kurulunun 28.07.2011 tarihli ve 1711 sayılı Raporu ile sanığa “Antisosyal kişilik bozukluğu” tanısı konularak, 16.07.2008 tarihine kadar askerliğe elverişli olduğuna, bu tarihten itibaren ise askerliğe elverişsiz olduğuna karar verildiği, Askeri Mahkemenin de hukuka uygun olarak, suç temadisini sanığın askerliğe elverişsizlik halinin başlama tarihi olan 16.07.2008 olarak kabul ettiği görülmektedir.

Soruşturma aşamasında sanık hakkında GATA Sağlık Kurulunun 24.11.2010 tarihli ve 5205 sayılı Raporu ile sanığa “DiyabetusMellitus” tanısı konularak askerliğe elverişli olmadığının tespit edildiğinin öğrenilmesi üzerine GATA’dan Ek Rapor istenildiği, GATA Sağlık Kurulunun 19.01.2011 tarihli ve 21 sayılı Ek Raporu ile sanık hakkında “DiabetusMellitus tanısı Kasım 2010 tarihinde konmuştur. Tnk.Er Rahmi TEKİN’in 1997 yılına ait herhangi bir tetkiki mevcut değildir. Bu sebeple hastanın 1997 yılında DiabetusMellitus olduğu mevcut haliyle belirtilemez.” kararı verildiği;

Askeri Mahkemece kovuşturma aşamasında dinlenilen Bilirkişi dahiliye uzmanı Tbp.Yb. M.K. yeminli mütalaasında, “ …Dosya incelendiğinde, sanığın askerliğe elverişsizlik raporunda belirtilen tahliller dışında bu rahatsızlığının olduğuna ilişkin rapor ve tahlil bulunmamaktadır. Şeker hastalığı genellikle 40’lı yaşlardan sonra çıkan bir hastalık olsa da çocukluktan itibaren de görülebilmektedir. Ancak kesin tespitinin kan tahliline dayanması nedeniyle hastanın anemnezinde (Hikayesinde) belirttiği soyut beyanlar hastalığın teşhisinde belirleyici faktör değildir. Dosyada bulunan sanığın beyanları incelendiğinde, askerliğe elverişsizlik raporu öncesinde bu rahatsızlığa ilişkin herhangi bir teşhis ve tedavide bulunmadığı, özellikle askerliğe elverişsizlik raporu öncesinde kendisini halsiz hissetmesi sonucu ilk olarak rahatsızlığının tespit edilmesi nedeniyle sanıkta suç tarihlerinde şeker hastalığının bulunup bulunmadığını söylemek mümkün değildir. Bu durum GATA Sağlık Kurulunun 19 Ocak 2011 gün ve 21 sayılı ek raporunda da belirtilmiştir. Dosya içeriğinde belirtilen rapor ve tahliller dışında başka bir belge olmaması, bunun yanında sanığın da rahatsızlığına ilişkin başkaca tahlil ve rapor sunulamaması nedeniyle suç tarihlerinde bu rahatsızlığın var olduğuna ilişkin bir bilgi bulunmamaktadır.” şeklinde açıklamalarda bulunduğu;

Askeri Mahkemenin Bilirkişinin mütalaasına dayanarak sanığın suç tarihlerinde “DiabetusMellitus” hastalığı yönünden askerliğe elverişli olduğunu kabul ettiği ve sanığın mahkumiyetine karar verdiği;

Görülmektedir.

Askeri Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, mahkûmiyet hükmünün tesisi için, sanıkların suç işlediklerinin her türlü şüpheden uzak, maddi delillerle ispat edilmesi gerekir. Bunda başarılı olunamaması hâlinde, şüpheden sanık yararlanacaktır. En ufak bir şüphenin varlığı hâlinde, bu şüphenin sanık lehine yorumlanması evrensel hukuk ilkesidir. Ceza yargılamasında amaç maddi gerçeği bulmak olduğuna göre her türlü delil dikkate alınmalıdır. Ceza yargılamasında sanıkların masumiyetlerini ispat etme yükümlülüğü olmayıp, onların suçluluğunu ispat etmek yargı makamlarının görevidir. Vicdani ispat sisteminde mahkûmiyet kararı verilebilmesinin temel ölçütü, maddi gerçeğin belirlenmesi noktasında her türlü şüpheden arınmış vicdani kanaattir. Bu zorunluluğun hukuki temelleri ise, Anayasa’nın 38/4 ve 138/1; CMK’nın 217 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5 ve 6/2’nci maddelerinde açıkça ifade edilmiştir. (Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 14.10.2004 tarihli ve 2004/158-135 E.K.; 10.03.2005 tarihli ve 2005/25-25 E. K. sayılı kararları)

Firar suçu, sırf askeri suçlardan olması nedeniyle askerliğe elverişsiz olan bir kişinin firar suçunu işleyebilmesi mümkün olmadığından askerliğe elverişsizlik halinin suç tarihlerini kapsaması halinde firar suçu, “İşlenemez suç” niteliğinde olacak ve sanığın beraetine karar verilmesini gerektirecektir. Bu nedenle, sanığın, asker kişi sıfatının tam olarak ortaya konulamadığı ve şüpheli kaldığı durumda; başka bir deyişle, sanığın, askerliğe elverişsizlik hâlinin suç tarihlerini kapsayıp kapsamadığı konusunda “Vicdani kanaat” oluşmadığı zaman, hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması mümkün değildir.

Sanık, istinabe suretiyle, 15.04.2011 tarihinde yapılan sorgusunda, diyabet hastası olduğunu ilk defa cezaevine girdiğinde hastaneye sevki sonrasında öğrendiğini, ancak çok öncesinde sürekli ağız kuruluğu yaşadığını, sık sık su içtiğini, maddi olanaksızlıklar nedeniyle hastaneye gidemediğini, hastalığının tam olarak ne zaman başladığını bilemediğini belirtmiştir.

Askeri Mahkemece, sanığın diyabet hastalığının ilk olarak nerede tespit edildiği hususu araştırılmış, Seyhan İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından 17.03.2011 tarihinde alınan ifadesinde sanık, hastalığının 2010 yılında cezaevindeyken GATA’da yapılan muayenesi sonucunda diyebet olduğunun ortaya çıktığını, daha önceden de rahatsız olduğunu, ancak hastalığının ne olduğunu bilmediğini belirtmiştir.

Sanığın, Seyhan İlçe Emniyet Müdürlüğünde ve istinabe mahkemesince yapılan sorgusundaki beyanlarında diyabet hastalığının 2010 yılında GATA’da tespit edilmiş olmasına rağmen şikayetlerinin çok daha önceden beri var olduğunu, ancak hastalığının ne olduğunu bilmediğini ileri sürmesi; GATA Sağlık Kurulunun 19.01.2011 tarihli ve 21 sayılı Ek Raporunda sanığın suç başlangıç tarihinde “DiabetusMellitus” olduğunun belirlenemeyeceğinin belirtilmiş olması; Bilirkişi dahiliye uzmanı Tbp.Yb. M.K.’nin yeminli mütalaasında şeker hastalığının genellikle 40’lı yaşlardan sonra çıkan bir hastalık olsa da çocukluktan itibaren de görülebilmekte olduğunu, sanıkta suç tarihlerinde şeker hastalığının bulunup bulunmadığını söylemenin mümkün olmadığını belirtmiş olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın, kendisini askerliğe elverişsiz hâle getiren bu rahatsızlığa 26.08.1994-16.07.2008 olan suç tarihlerini de kapsayacak şekilde eskiden beri duçar olmasının, ancak herhangi bir tedavi görmemiş olmasının da ihtimal dâhilinde bulunması karşısında; sanığın askerliğe elverişsizlik hâlinin suç tarihlerini kapsayıp kapsamadığı hususunda şüpheli bir durum bulunduğu, oluşan şüphenin giderilemediği ve sanığın suç başlangıç tarihi olan 26.08.1994 tarihinden itibaren asker kişi sıfatını haiz olduğu tam olarak ortaya konulamadığından, Askeri Mahkemece; “Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereğince sanığın beraatına karar verilmesi gerekirken, mahkumiyetine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldığından, hükmün esas yönünden bozulmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy