Askeri Yargıtay 1. Daire 2013/453 Esas 2013/521 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2013/ 453
Karar No: 2013 / 521
Karar Tarihi: 27.03.2013

(5237 S. K. m. 43, 50, 52, 62) (1632 S. K. m. 82, 85) (353 S. K. m. 12, 17, 209, 214)

Askeri Mahkemece sanık Em.J.Yb.Ş.Ç.’nin;

1) Temmuz 2008 ayı içinde J.Er M.A.D.'ye karşı asta müessir fiil suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK’nın 117/1’nci maddesi ile TCK’nın 62, 50/3, 50/1-a ve 52’nci maddeleri uyarınca 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına;

2) 10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında zincirleme erleri kanuna muhalif olarak hizmetçiliğe vermek suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK’nın 114/3’üncü maddesi ile TCK’nın 43/1, 62 ve 50’inci maddeleri uyarınca 1.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına;

3) 10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında zincirleme askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK’nın 130/1’inci maddesi ile TCK’nın 43/1, 62, 50/a ve 52’nci maddeleri uyarınca 1.860 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına;

4) 2008 yılı Nisan veya Mayıs aylarında mağdur J.Kd.Alb. D.K.'ye karşı amire hakaret suçunu işlediği kabul edilerek ASCK’nın 85/1’inci maddesinin birinci cümlesi ile TCK’nın 62’nci maddeleri uyarınca iki ay onbeş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına;

5) 06.11.2008 tarihinde mağdur J.Kd.Alb. D.K.'ye karşı amiri tehdit suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK’nın 82/2 (Birinci cümlesi) ile TCK’nın 62’nci maddesi uyarınca beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına;

Karar verilmiştir.

Mahkûmiyet hükümleri; müdafii ve sanık tarafından; emekli olan sanık hakkında askeri mahkemenin görevinin sona erdiği, Askeri Mahkemenin söz konusu suçlarla ilgili olarak yargılama yapmaya yetkili ve görevli olmadığı, 353 sayılı Kanun’un 12’nci ve 17’nci maddelerinin Anayasaya aykırı olduğu bunun için iptal edilmeleri maksadıyla Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiği, kararların gerekçesiz olduğu, noksan soruşturmayla sonuca gidildiği, lehe olan tanık beyanlarına neden itibar edildiğinin Gerekçeli Hükümde açıklanmadığı, suç tarihlerinin net olarak belirlenmediği, sübuta esas alınan tanık beyanları arasında çelişkinin mevcut olduğu, hapis cezasına hükmedilen suçlar açısından tayin edilmiş cezaların adli para cezasına çevrilmemesinin, ertelenmemesinin ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmemesinin hukuka aykırı olduğu, ileri sürülerek ayrı ayrı temyiz edilmiştir.

Askeri Mahkemenin; 27.04.2012 tarihli ve 2012/85-39 Müt. E.K. sayılı duruşmasız işlere ait karar ile sanığın, 353 sayılı Kanun’un 209/1’inci maddesinde yazılı bir haftalık temyiz süresinin sona ermesinden sonra temyiz dilekçesini verdiği kabul edilerek, 353 sayılı Kanun’un 214/1’inci maddesi gereğince yasal süresi dışında yapılan temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Sanık hükmün tefhimi tarihinde müdafi tarafından verilen ve aynı tarihte kayda alınan süre tutum dilekçesi nedeniyle mahkûmiyet hükümlerini süresinde temyiz etmiş olduğunu, dosyaya sunduğu ek temyiz layihasında artık süre koşulunun aranmaması gerektiğini ileri sürerek temyiz isteminin süre yönünden reddine dair duruşmasız işlere ait karara itiraz etmiştir.

Tebliğnamede; sanık temyizinin süresinde kabul edilerek duruşmasız işlere ait kararının, kaldırılması; asta müessir fiil, zincirleme erleri kanuna muhalif olarak hizmetçiliğe vermek ve amire hakaret suçlarına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin ayrı ayrı onanması, zincirleme askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün usûl (Gerekçesizlik), amiri tehdit suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün ise; esas (Sübut) yönünden ayrı ayrı bozulması yönünde görüş bildirilmiştir.

Sanık hakkında mağdur Ter.J. Er İ.N.'ye karşı işlediği iddia olunan asta müessir fiil ve kendisi hakkında yürütülen soruşturmadan kurtulmak maksadıyla J.Erler O.Y., Ç.Y. ve Y.G.'ye yazdırdığı dilekçeleri alarak İl J.Komutanına vermek suretiyle oluştuğu iddia olunan Memuriyet Nüfuzunun Sair Suretle Kötüye Kullanılması suçundan verilen beraat kararları ile kışla içerisinde bilgisayar bulundurmak suretiyle işlediği iddia olunan "Emre itaatsizlikte ısrar" suçundan verilen görevsizlik kararı, taraflarca temyiz edilmediğinden inceleme dışı tutulmuştur.

Olayın mağduru olan Ter.J.Er İ.N. soruşturma aşamasında sanıktan şikayetçi olmuş ise de (Dz.54-56,861); Askeri Savcı tarafından alınan ifadesinde sanıkla uzlaşmak istediğini söylediği (Dz.871); kovuşturma aşamasında Çatalca Asliye Ceza Mahkemesinde alınan ifadesinde kendisine CMK’nın 234’üncü maddesindeki davaya katılma hakkının anlatılıp açıklandığı, mağdurun haklarını öğrenmesine rağmen CMK’nın 238/1 inci maddesi uyarınca katılma istemini içerir bir talepte bulunmadığı anlaşıldığından (Dz.1233); gerekçeli hükmün mağdur Ter.J. Er İ.N.’ye tebliğ edilmemiş olmasında bir isabetsizlik görülmemiştir.

Sanığın temyiz talebinin süresinde olup olmadığına ilişkin olarak yapılan incelemede;

CMK’nın 2’nci maddesinde müdafi, "Şüpheli ve sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı" şeklinde tanımlanmış, aynı Kanun’un, “Şüphelinin veya sanığın müdafi seçimi” başlıklı 149’uncu maddesi, “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.” hükmü ile, hukuki yardımın muhakemenin tüm evresini kapsadığı belirtildiğinden hüküm kesinleşinceye kadar sanık adına müdafiin, tüm yasal işlemleri yapma hak ve yetkisine sahip olduğunda ve sanığın açıkça karşı çıkmadığı işlemlerin de geçerli olduğunda tereddüt bulunmamaktadır.

353 sayılı Kanun’un 209’uncu maddesine göre temyiz süresi karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise tebliğinden itibaren bir haftadır.

Hükmün, sanık veya müdafii tarafından süresinde temyiz edilmesi halinde, temyiz sebeplerini gösteren dilekçe, beyan veya layihaların ya da ilave dilekçelerin bir haftalık yasal süre içinde verilmesi zorunluluğu bulunmadığından Askeri Yargıtayda inceleme başlayıncaya kadar temyiz dilekçesine ek layihalar verilmesine engel bir usûl kuralı bulunmamaktadır.

Buna göre, müdafi tarafından süresinde temyiz edilen bir mahkûmiyet hükmü ile ilgili olarak; ister hükmü bizzat temyiz eden müdafii, ister sanık veya isterse sanık tarafından yeni tutulacak müdafilerin temyiz incelemesi sonuçlanana kadar temyize katılma ve Askeri Yargıtayda delil sunma hakkı bulunduğundan, bu kişiler tarafından verilecek dilekçe ve layihaların süresinde verilmiş olduğu kabul edilmektedir (Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 30.06.2011 tarihli ve 2011/66/70 E.K. sayılı; Askeri Yargıtay 1’inci Dairesinin 20.07.2011 tarihli ve 2011/659-656 E.K. sayılı, 14.03.2007 tarihli ve 2007/416-433 E.K. sayılı; 14.03.2007 tarihli ve 2007/416-433 E.K. sayılı; 2’nci Dairesinin 17.01.2007 tarihli ve 2007/53-51 E.K. sayılı; 14.03.2007 tarihli ve 2007/370-406 E.K. sayılı; 3’üncü Dairesinin 20.12.2011 tarihli ve 2011/829-824 E.K. sayılı; 14.12.2010 tarihli ve 2010/2109-2104 E.K. sayılı; 05.10.2010 tarihli ve 2010/1971-1966 E.K. sayılı; 21.04.2009 tarihli ve 2009/1026-1010 E.K. sayılı; 01.07.2008 tarihli ve 2008/1835-1830 E.K. sayılı; 27.10.2009 tarihli ve 2009/2712-2710 E.K. sayılı, 27.10.2009 tarihli ve 2009/2712-2710 E.K. sayılı; 4’üncü Dairesinin 25.09.2012 tarihli ve 2012/952-949 E.K. sayılı; 08.01.2008 tarihli ve 2008/81-70 E.K. sayılı; 14.02.2006 tarihli ve 2006/254-253 E.K. sayılı; 02.09.2010 tarihli ve 2010/2139-2118 E.K. sayılı; 03.03.2009 tarihli ve 2009/443-439 E.K. sayılı; 02.09.2010 tarihli ve 2010/2139-2118 E.K. sayılı; kararları da bu yöndedir).

Somut olayda; sanığın yokluğunda yapılan 23.11.2011 tarihli duruşmada müdafiin yüzüne karşı tefhim edilen hükmün, müdafi tarafından aynı gün 23.11.2011 tarihinde verilen süre tutum dilekçesi (Dz.1420) ile yasal süresi içerisine temyiz edilmiş olması karşısında, sanığın, gerekçeli hükmün kendisiyle birlikte oturan babasına 02.12.2011 tarihinde tebliğ edilmesi (Dz.1421) üzerine 02.01.2012 tarihinde kayda alınan temyiz isteminin (Dz.1433-1440) süresinde olduğu kabul edildiğinden sanığın, temyiz isteminin süre yönünden reddine ilişkin 27.04.2012 tarihli ve 2012/85-39 Müt. E.K. sayılı duruşmasız işlere ait kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Görev yönünden yapılan incelemede:

Sanık ve müdafii; 19.01.2009 tarihinde emeklilik kararı onaylanan ve 16.02.2009 tarihinde emeklilik nedeniyle ilişiği kesilen sanık hakkında Askeri Mahkemenin görevinin sona erdiğini, 353 sayılı Kanun’un 12’nci ve 17’nci maddelerinin Anayasaya aykırı olduğunu bunun için iptal edilmeleri maksadıyla Anayasa Mahkemesine başvurulması gerektiğini ileri sürmüş iseler de;

Suçu işlediği sırada asker kişi olan fakat yargılandığı tarihte bu sıfatı bulunmayanların, Askeri Mahkemede yargılanmasına imkan tanındığı, bu durumun sivil kişilerin Askeri Mahkemelerde yargılanması sonucunu doğurduğu, bu sebeple kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 36., 37. ve 145. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmesi üzerine Anayasa Mahkemesinin ayrıntıları 21.07.2012 tarihli ve 28360 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 11.04.2012 tarihli ve 2011/108 E. ve 2012/55 K. sayılı kararında açıkladığı üzere;

353 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinin itiraz konusu birinci cümlesinde, askeri mahkemelerde yargılanmayı gerektiren ilginin kesilmesinin, daha önce işlenen suçlara ait davalara bu mahkemelerin bakma görevini değiştirmeyeceği, ikinci cümlesinde ise suçun askeri bir suç olmaması ve askeri bir suça bağlı bulunmaması halinde askeri mahkemenin görevinin sona ereceğinin düzenlendiği;

Buna göre, suçu işlediği sırada asker olan kişinin bu sıfatının kalkması, önceden işlediği ve askeri yargıya tabi bir suçtan dolayı askeri mahkemede dava açılmasına veya davanın görülmesine engel olmayacağı, ancak bu kişinin işlediği suç askeri suç değilse veya askeri suça bağlı değilse askeri mahkemenin görevi sona ereceği anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 07.05.2010 tarihli ve 5982 sayılı Kanun’un 15’inci maddesiyle değiştirilen 145’inci maddesinin birinci fıkrasında, “Askeri yargı, askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler; asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevlidir...” denilmek suretiyle askeri mahkemelerin görev alanı belirlenmiş, ikinci fıkrasında ise “Savaş hali haricinde, asker olmayan kişiler askeri mahkemelerde yargılanamaz.” denilmek suretiyle askeri mahkemelerde savaş hali haricinde sivillerin yargılanamayacağı hüküm altına alınmıştır.

Ceza yargılaması hukukunda kişilerin hangi mahkemelerde yargılanacağının belli bir sıfatı taşımaya bağlandığı durumlarda, söz konusu sıfatın suçun işlendiği sırada bulunması gerekmektedir. Bu sıfatın suçun işlenmesinden sonra bir şekilde kaybedilmesi, kişilerin tabi bulunduğu mahkemenin görevinde herhangi bir değişikliğe neden olmamaktadır. Çünkü kanun koyucu bir suçu ele alırken suçun işleneceği sıradaki koşulları gözeterek suçun cezasının niteliğini, ağırlığını ve kovuşturulacağı mahkemeyi belirlemektedir.

Anayasa’nın 145’inci maddesinde yer alan ve asker olmayan kişilerin savaş hali dışında askeri mahkemelerde yargılanamayacağını düzenleyen kural, suçun işlendiği sırada asker kişi olmayanlara ilişkindir. Bu kuralın, suçun işlendiği sırada asker olan kişilerin suçu işledikten sonra bu sıfatlarını kaybetmeleri halinde askeri mahkemelerde yargılanmalarını yasaklayan bir yönü bulunmadığını belirterek 353 sayılı Kanun’un 17’nci maddesinin Anayasa’nın 145’inci maddesine aykırı bulunmadığını ve ayrıca bu kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 36. ve 37’nci maddeleri ile de bir ilgisinin görülmediğine karar verilmiş olduğu, bahsi geçen Anayasa Mahkemesi kararında görülmektedir.
Gerek, Anayasa’nın 152/4’üncü maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmi Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamayacağı hükmü, gerekse görevle ilgili farklı bir düzenlemeyi içeren 353 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinin; Anayasa’nın Başlangıç 2., 10., ve 145’inci maddelerine aykırı olduğuna yönelik sanık ve müdafiinin aykırılık iddialarını içeren temyiz talepleri Dairemizce ciddi görülmediğinden Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulmayarak, görevli ve yetkili bulunan askeri mahkeme tarafından verilen hükümlerin esas yönünden incelenmesine geçilmiştir.

1) Temmuz 2008 ayı içinde J.Er M.A.D.'ye karşı işlenen asta müessir fiil suçu ile ilgili olarak yapılan incelemede;

Sanığın Temmuz 2008 ayı içerisinde J.Er M.C.G.'nin sevk ve idaresinde bulunan askeri araç ile nizamiyeden çıkış yapmakta olduğu sırada tıraş tarağını almadığından bahisle J.Er M.A.D.'ye kızdığı ve ardından yumrukla mağdurun yüzünün sol tarafına vurduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Sanık savunmasında asta müessir fiil teşkil edecek eylemde bulunmadığını beyan etmiş ve sanık ile müdafii temyiz sebeplerinde tanıkların gerçek dışı beyanlarda bulunduğu, mağdurun araçtan atlamasının ise hayatın doğal akışına aykırı olduğunu ileri sürmüş iseler de;

Mağdur J.Er M.A.D.'nin anlatımlarını (Dz.1055) doğrulayan tanıklar M.C.G. (Dz.990) ve V.A.'nin (Dz.1015) yeminli beyanlarında mağdura yumruk vurulması ve unutulan tarağın alınması maksadıyla aracın durdurulduğu sırada araçtan inerek karargah binasına giden mağdur J.Er M.A.D.'nin sanığın tarağını alarak geri geldiği anlaşıldığından, eylemin sübutunda ve hukuki vasfının tayininde, keza; zamanaşımı ve mevcut lehe yasalar kapsamında atılı suç açısından önem taşımayan suç tarihinin, sanık aleyhine bir durum yaratmayacak ve dosya içeriğine uygun düşecek şekilde belirlenmesinde, suç tarihinde asker kişi olarak işlediği askeri suçla ilgili olarak yargılamanın Askeri Mahkemede yapılmış olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından; noksan soruşturmaya ve sübuta yönelen temyiz sebepleri kabul edilmemiştir.

Askeri Mahkemece yapılan yargılama sonunda, toplanan delillere ve oluşan vicdani kanaate göre yasal ve yeterli gerekçeler gösterilmek suretiyle; sanığın, Temmuz 2008 ayı içinde astı konumunda bulunan J.Er M.A.D.'ye yönelik asta müessir fiil suçunu işlediğinin kabul edilmesinde, alt sınırdan tayin edilen temel ceza üzerinden takdiri indirim uygulanarak belirlenen hapis cezasının, adli para cezasına çevrilmek suretiyle cezalandırılmasında; usûl, sübut, vasıf ve takdir yönlerinden herhangi bir hukuka aykırılık, bulunmamakla birlikte;

23.01.2013 tarihli ve 28537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli ve 2012/80 E. ve 2013/16 K. sayılı kararıyla;

ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının 4551 sayılı Kanun’un 12’nci maddesiyle değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...” ibaresinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

Söz konusu kararın yürürlüğe girmesi ile, Askeri Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlardan verilen iki yıl ve daha az hapis cezalarının, yasal şartların oluşması halinde, TCK’nın 51’inci maddesi uyarınca ertelenmesi, CMK’nın 231’inci maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ayrıca bir yıldan kısa süreli olarak tayin olunan hapis cezalarının da TCK’nın 50’inci maddesi uyarınca adli para cezasına veya maddede yazılı diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi mümkün hale gelmiştir.

J.Gnl.K.lığı ve adli sicilde mahkumiyetine dair bir sabıkası bulunmayan (Dz.965,967,1171) sanık hakkında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması” konusunda, Askeri Mahkemece bir değerlendirme yapılmasına imkan sağlamak üzere mahkûmiyet hükmünün uygulama yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

2) 10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında işlenen zincirleme erleri kanuna muhalif olarak hizmetçiliğe vermek suçu ile ilgili olarak yapılan incelemede;

Sanığın, askeri hizmetlerin yürütülmesi amacıyla görevlendirilmiş olan erleri, görev yaptığı dönem olan 10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında ve bir suç işleme kararının icrası kapsamında olmak üzere askerliğin geleneksel hizmet ve yardım görevlerinden öte özel hizmetlerinde kullandığı bu kapsamda J.Er İ.N., J.Er M.A.D. ve J.Er V.A. isimli erlere, kişisel eşyalarını katlattırdığı, özel işlerinde kullandığı, yiyecek masası hazırlattığı, J.Erler İ.N., M.A.D., V.A. ve M.C.G.’ye omuz, sırt, bacak ve ayaklarına masaj yaptırdığı;

Dosya içerisindeki delilerden anlaşılmaktadır.

Sanığın mağdur erlere askeri usûl ve kurallar dışında tamamen kişisel hizmetlerini yaptırması erleri Kanun’a muhalif olarak hizmetçiliğe vermek suçunu oluşturmaktadır. Sanığın bu eylemlerini değişik zamanlarda birden çok özel işlerini yaptırmak suretiyle gerçekleştirdiği anlaşıldığından, eylemlerin zincirleme suç kapsamında kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Her ne kadar sanık ve müdafii tarafından, tanık beyanlarının çelişkili olduğu, bu beyanlara itibar edilerek eylemlerin sübuta erdiğinin kabul edildiği, somut ve kesin delil bulunmadığı, eylemlerin işlendiğinin şüpheli olduğu, “Şüphenin sanık lehine yorumlanması” genel kuralı gereğince zincirleme erleri kanuna muhalif olarak hizmetçiliğe vermek suçundan beraatına karar verilmesi gerektiğine yönelik temyiz sebepleri ileri sürülmüş ise de;

Mağdurlar J.Er İ.N. (Dz.1233), J.Er M.A.D. (Dz.1055), M.C.G. (Dz.990) ve katılan V.A.’nın (Dz.1015) birbiriyle örtüşen ve tanıklar Ö.K. (Dz.1020), H.M. (Dz.1245), Y.G. (Dz.1346) ile O.Y.’nin (Dz.1003, 1363) yeminli beyanlarıyla doğrulanan anlatımlarının yer, zaman ve eylemlerin nelerden ibaret olduğuna yönelik hususlarda uyum gösterdiği, müsnet suçun oluşumunda her hangi bir tereddüt bulunmadığından zamanaşımı ve mevcut lehe yasalar kapsamında atılı suç açısından önem taşımayan suç tarihinin, sanık aleyhine bir durum yaratmayacak ve dosya içeriğine uygun düşecek şekilde belirlenmesinde, suç tarihinde asker kişi olarak işlediği askeri suçla ilgili olarak yargılamanın Askeri Mahkemede yapılmış olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından; noksan soruşturmaya ve sübuta yönelik sanık ve müdafiinin temyiz sebepleri kabule değer bulunmamıştır.

Askeri Mahkemece yapılan yargılama sonunda, toplanan delillere ve oluşan vicdani kanaate göre yasal ve yeterli gerekçeler gösterilmek suretiyle; sanığın, görev yaptığı dönem olan 10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında ve bir suç işleme kararının icrası kapsamında olmak üzere zincirleme erleri kanuna muhalif olarak hizmetçiliğe vermek suçunu işlediğinin kabul edilmesinde, tayin edilen temel ceza üzerinden belirlenen hapis cezasından zincirleme suç hükümleri uyarınca artırım yapıldıktan sonra takdiri indirim uygulanmasında, cezanın seçenek yaptırımlardan birine çevrilmek suretiyle cezalandırılmasında; usûl, sübut, vasıf ve takdir yönlerinden (Aşağıda tenkit edilen husus dışında), herhangi bir hukuka aykırılık, bulunmamakla birlikte;

23.01.2013 tarihli ve 28537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli ve 2012/80 E. ve 2013/16 K. sayılı kararıyla;

ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının 4551 sayılı Kanun’un 12’nci maddesiyle değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...” ibaresinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

Söz konusu kararın yürürlüğe girmesi ile, Askeri Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlardan verilen iki yıl ve daha az hapis cezalarının, yasal şartların oluşması halinde, TCK’nın 51’inci maddesi uyarınca ertelenmesi, CMK’nın 231’inci maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ayrıca bir yıldan kısa süreli olarak tayin olunan hapis cezalarının da TCK’nın 50’inci maddesi uyarınca adli para cezasına veya maddede yazılı diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi mümkün hale gelmiştir.

J.Gnl.K.lığı ve adli sicilde mahkumiyetine dair bir sabıkası bulunmayan (Dz.965,967,1171) sanık hakkında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması” konusunda, Askeri Mahkemece bir değerlendirme yapılmasına imkan sağlamak üzere mahkûmiyet hükmünün uygulama yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

Sanığın bir çok eri görev süresi boyunca kişiye özel nitelikte bulunan işlerinde çalıştırması ve eylemin işleniş şekli ile niteliği gözetilerek temel cezanın teşdiden belirlenmesi gerekirken alt sınırdan tayini hukuka aykırı olmakla birlikte aleyhe temyize gelinmediğinden bu husus bozma sebebi olarak görülmeyip hataya işaret edilmiştir.

3) 10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında işlenen zincirleme askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçu ile ilgili olarak yapılan incelemede;

10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında sanık E.J.Yb.Ş.Ç.'nin görev için emrine tahsis edilmiş olan 770001 plakalı Kartal marka askeri araç ile görev yaptığı tarihler arasında ve bir suç işleme kararının icrası kapsamında müteaddit defalar askeri aracı özel menfaatinde kullandığı;

Bu kapsamda;

Şoförlüğünü J.Er İ.N.'nin yaptığı 770001 plakalı askeri araç ile, sanığın, şahsi ihtiyaçlarını karşılamak için ayda üç dört defa pazara gittiği ve erlere kendisini çarşıda beklemelerini söylediği, alış veriş sonrası aldıkları malzemelerle tekrar Birliğe geri döndükleri Alay-Lojman-Beyaz Kent Mahallesi-Cumartesi Pazarı-Alay-Lojman arasındaki mesafenin 17,6 km. olduğu,

Mayıs 2008 ayı içersinde J.Er İ.N.'nin kullandığı 770001 plakalı Kartal marka askeri aracın sanığın bulunduğu lojmana geldiği, sanığın kendi özel aracında eşi ve çocukları olduğu halde askeri aracın kendisini takip etmesini söylediği, beraberce Beyazkent Mahallesine kadar gittikleri, burada sanığın özel aracını eşine bırakarak sivil kıyafetli olduğu halde askeri araca binerek çarşıya geldiği, sanığın bu arada araçta bulunan J.Lv.Bçvş.H.M.C.'ye Birliğe geri dönmesini araç komutanı olarak bir çavuşun aynı araç ile gelerek kendisini pazar girişinden almasını söylediği, aracın Birliğe dönerek J.Çvş.S.D.'yi araç komutanı olarak aldığı, daha sonra sanığı pazardan alarak Birliğe getirdiği, Alay-Lojman-Beyazkent Mah.- Cumartesi Pazarı- Alay -Cumartesi Pazarı arası mesafenin 17,06 km olduğu;

16.07.2008 tarihinden itibaren 12 gün süre ile J.Er M.C.G.'nin 770001 plakalı aracın şoförlüğünü J.Er M.A.D.'nin de muhafızlığını yaptığı, bu dönemde farklı günlerde sanığın iki kez şehir merkezinde bulunan Yaparlar Alışveriş merkezine ve yanında bulunan sebzecilere götürülüp getirildiği, Alay-Yaparlar Market-Alay arasındaki mesafenin 6,2 km. olduğu;

03.11.2008-07.11.2008 tarihleri arasında J.Er V.A.'nın 770001 plakalı aracın şoförlüğünü yaptığı, muhafız olarak J.Er M.A.D.'nin görevlendirildiği, sanığın …İl merkezinde bulunan Kazım Karabekir Kapalı Spor Salonuna askeri araç ile götürüldüğü; ancak, terliğini banyo havlusunu ve saç kurutma makinesini unuttuğu için sanık tarafından askeri aracın içindeki personeli ile birlikte bu malzemeleri alarak geri gelmeleri için Birliğe geri gönderildiği, erlerin askeri araç ile gidip gelerek malzemeleri getirdikleri, İl Jandarma Komutanlığı-Kazımkarabekir Spor Salonu-İl Jandarma Komutanlığı arasındaki mesafenin 17,2 km. olduğu;
Böylece; sanığın yukarıda açıklanan tarihlerde ve ayrıca ayda üç dört defa olacak şekilde askeri araç ile pazara gittiği, pazar alışverişlerinde güzergah üzeri olduğundan özel akaryakıt harcamasının bulunmadığı anlaşılmakla birlikte, yukarıda hususi kullanım tarihleri belirtilen eylemler sonucu, 17,90 TL. tutarında Hazine zararına sebebiyet vermek suretiyle zincirleme olarak askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçunu işlediği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

ASCK'nın 130'uncu maddesinde düzenlenen askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçu, askeri hizmet için tahsis edilmiş eşyanın tahsis gayesi dışında, kişisel çıkar sağlamak amacıyla kullanılması ile oluşmaktadır. Askeri Yargıtayın istikrarlı ve yerleşik içtihatları gözetildiğinde; sanığın askeri aracı tahsis gayesi (Resmi görev ve servis hizmeti) dışında, usul ve mevzuata aykırı olarak kişisel çıkar sağlamak amacıyla kullandığı açık olduğundan askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçunu işlediğinde hiçbir tereddüt bulunmamaktadır.

Sanık suçlamayı kabul etmemekte, aracın İl J. K.’nın bilgisi içinde emrine verildiği aynı zamanda servis amacıyla kullanıldığı, lojman güzergahında yol üstünden alışveriş yapıldığı, karargah çevresinde alışveriş imkanın olmadığı, bu nedenle şehir merkezinden alışveriş yapmak zorunda kaldığını savunmalarında belirtmekte ise de; olay tanıkları M.C.G., O.Y., H.M.C., M.A.D., İ.N. ve H.M.'nin birbirini tamamlayan beyanları doğrultusunda yerinde görülmediği, tanık S.D.’nin bu konuda bir bilgisi olmadığını belirtmesinin de mevcut tanıklar karşısında suçun sübutunu etkilemeyeceği, yine; zamanaşımı ve mevcut lehe yasalar kapsamında atılı suç açısından önem taşımayan suç tarihinin, sanık aleyhine bir durum yaratmayacak ve dosya içeriğine uygun düşecek şekilde belirlenmesinde, suç tarihlerinde asker kişi olarak işlediği askeri suçla ilgili olarak yargılamanın Askeri Mahkemede yapılmış olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından; noksan soruşturmaya ve sübuta yönelen sanık ve müdafiinin temyiz sebepleri yerinde görülmemiştir.

Tebliğnamede sanığın eylemleri ile ilgili iddianameden kesit sunulduğu ve mevcut deliller ile ulaşılan sonuç arasında hukuki bir bağ kurulmadığı belirtilerek iddia edilen olayların ne zaman ve ne şekilde gerçekleştiğine dair kabulün makul ve dosya içeriğine uygun düşecek gerekçelerle izah edilmemesinin, usule aykırılık (Gerekçesizlik) oluşturduğu belirtilerek hükmün bozulması yönünde görüş bildirilmiş ise de;

Gerekçeli hükümde; iddia konusu olayların açıklandığı şekilde oluştuğunun kabul edildiği, tanık beyanlarında belirtildiği şekilde sanığın askeri aracı güzergah üzeri pazar alışverişlerinde kullandığı gibi ayrıca güzergah dışı spor salonuna ve Yaparlar Markete gidip gelmekte de kullanmak suretiyle askeri aracı özel menfaatinde kullandığı, olaylara ilişkin görgüye ve bilgiye sahip bulunan tanık beyanlarına yer verildiği ve suç tarihlerinin de sanığın görev süresini kapsayacak şekilde olduğu dosya içeriğindeki delillerden anlaşıldığından ve bu delillere gerekçeli kararda yeterli düzeyde yer verildiğinden tebliğnamede ki usul yönünden bozmaya ilişkin görüşe iştirak edilmemiştir.

Askeri Mahkemece yapılan yargılama sonunda, toplanan delillere ve oluşan vicdani kanaate göre yasal ve yeterli gerekçeler gösterilmek suretiyle; sanığın, görev yaptığı dönem olan 10.09.2007-19.01.2009 tarihleri arasında tüm eylemlerinin bir bütünlük içinde ve bir suç işleme kararının icrası kapsamında zincirleme olarak askeri eşyayı özel menfaatinde kullanmak suçunu işlediğinin kabul edilmesinde, tayin edilen temel ceza üzerinden belirlenen hapis cezasından zincirleme suç hükümleri uyarınca artırım yapıldıktan sonra takdiri indirim uygulanmasında, cezanın seçenek yaptırımlardan birine çevrilmek suretiyle cezalandırılmasında; eylemleri nedeniyle sebebiyet verdiği 17,90 TL Hazine zararının sanıktan tazmin ve tahsiline de karar verilmesinde usûl, sübut, vasıf ve takdir yönlerinden herhangi bir hukuka aykırılık, bulunmamakla birlikte;

23.01.2013 tarihli ve 28537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli ve 2012/80 E. ve 2013/16 K. sayılı kararıyla;

ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının 4551 sayılı Kanun’un 12’nci maddesiyle değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...” ibaresinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

Söz konusu kararın yürürlüğe girmesi ile, Askeri Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlardan verilen iki yıl ve daha az hapis cezalarının, yasal şartların oluşması halinde, TCK’nın 51’inci maddesi uyarınca ertelenmesi, CMK’nın 231’inci maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ayrıca bir yıldan kısa süreli olarak tayin olunan hapis cezalarının da TCK’nın 50’inci maddesi uyarınca adli para cezasına veya maddede yazılı diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi mümkün hale gelmiştir.

Sanık hakkında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması” konusunda, Askeri Mahkemece bir değerlendirme yapılmasına imkan sağlamak üzere mahkûmiyet hükmünün uygulama yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

4) 2008 yılı Nisan veya Mayıs aylarında işlenen amire hakaret suçu ile ilgili olarak yapılan incelemede;

Sanığın 2008 yılı Nisan veya Mayıs aylarında İl Jandarma Komutanlığı Karargah Binasının Asayiş Şube Müdürlüğü odasının önünde iken amiri konumundaki J.Kd.Alb. D.K.'yi hedef alarak "Komutanı tamamen sıkıştırdım, kucağıma aldım, yaptığım faaliyetlerinin ucu girdi, kıpırdadıkça batıyor" şeklinde sözler sarf ettiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Tanık F.K.’nin; “...2008 yılında ay olarak tam hatırlamadığım ilkbahar aylarında Alayın içinde bulunan Asayiş Şube Müdürünün odasının önünde J.Yb. Ş.Ç. yanında bir kısım personelle konuşuyorlardı, biz de diğer maliyeci M.M. ile birlikte oradan geçerken ‘İl Jandarma Komutanını sıkıştırdım, kucağıma oturttum, kıpırdadıkça batacak’ dediğini duydum, bunu Alay Komutanımızı kastederek söylediğini anladım...” şeklindeki yeminli beyanı (Dz.973);

Tanık M.M.’nin; “...2008 yılı Nisan veya Mayıs ayında …İl Jandarma Komutanlığının ikinci katında bulunan Asayiş Şube Müdürlüğünün ana koridora bakan kapısının önünden birlikte çalıştığım Jandarma Ordonat Başçavuş F.K. ile birlikte geçerken hemen kapının önünde sanığın şu an hatırlamadığım yanındaki birkaç kişiye ‘komutanı tamamen sıkıştırdım kucağıma aldım, kıpırdadıkça batıyor’ dediğini duydum. Bu sözleri Fatih Başçavuşta duydu... şeklindeki yeminli beyanları (Dz.1008);

Tanık Haluk M.C.’nin “...2008 yılı yaz aylarında bir grup personelle sohbet ederken sanığın sohbet esnasında ‘İl Jandarma Komutanını sıkıştırdım, kıpırdadıkça giriyor’ şeklinde sözler söylediğini bizzat duydum...” şeklindeki yeminli beyanları (Dz.1011) karşısında; eylemin sübutunda ve hukuki vasfının tayininde, keza; zamanaşımı ve mevcut lehe yasalar kapsamında atılı suç açısından önem arz etmeyen suç tarihinin, sanık aleyhine bir durum yaratmayacak ve dosya içeriğine uygun düşecek şekilde belirlenmesinde, suç tarihinde asker şahıs sıfatına haiz olması nedeniyle yargılamanın Askeri Mahkemede sürdürülmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır.

Sanık ve müdafiin temyiz sebeplerinde; olay tanığı H.M.C.’nin ihale komisyonundaki nedenlerden dolayı sanığa olan kasti tutum ve davranışlarının etkisiyle sanık aleyhine ifade verdiği, bu tanığın diğer tanık Astsubayların da üstü ve amiri olduğu, tanık astsubayların subay düşmanı olup sanığı çekemediği ve birlikte yanlı hareket ettikleri, ifadeler arasında da çelişki bulunduğu ve sanığın konuştuğu kişilerin kimler olduğunu dahi hatırlayıp söyleyemedikleri bunun ise eksiklik olduğu, hükmün noksan soruşturma, sübut ve gerekçesizlik yönlerinden bozulması gerektiği ileri sürülmüş ise de;

Sanığın somut olarak tanıklar ile husumet içinde olduklarına dair bir delil ileri süremediği, varsayımlara dayalı sübjektif kanaatlerin tanık beyanlarını etkisiz kılmayacağı, tanık beyanlarının bir biri ile tutarlı olduğu, tanıkların yeminli beyanlarında sanığın yanında konuştukları kişileri hatırlayamamış olmalarının da bu sözlerin söylenmiş olması gerçeğini ortadan kaldırmayacağı, söylenen sözlerin Albay rütbesindeki mağdurun namus, onur ve haysiyetine saldırı niteliğini taşıdığı açık olduğundan, sanık ve müdafiinin tüm temyiz sebepleri kabul edilmemiştir.

Askeri Mahkemece yapılan yargılama sonunda, toplanan delillere ve oluşan vicdani kanaate göre yasal ve yeterli gerekçeler gösterilmek suretiyle; sanığın, amire hakaret suçunu işlediğinin kabul edilmesinde, tayin edilen temel ceza üzerinden belirlenen hapis cezasından takdiri indirim uygulanmak suretiyle cezalandırılmasına karar verilmesinde usûl, sübut, vasıf ve takdir yönlerinden herhangi bir hukuka aykırılık, bulunmamakla birlikte;

23.01.2013 tarihli ve 28537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli ve 2012/80 E. ve 2013/16 K. sayılı kararıyla;

ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının 4551 sayılı Kanun’un 12’nci maddesiyle değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...” ibaresinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

Söz konusu kararın yürürlüğe girmesi ile, Askeri Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlardan verilen iki yıl ve daha az hapis cezalarının, yasal şartların oluşması halinde, TCK’nın 51’inci maddesi uyarınca ertelenmesi, CMK’nın 231’inci maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ayrıca bir yıldan kısa süreli olarak tayin olunan hapis cezalarının da TCK’nın 50’inci maddesi uyarınca adli para cezasına veya maddede yazılı diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi mümkün hale gelmiştir.

Sanık hakkında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ve erteleme” konularında, Askeri Mahkemece bir değerlendirme yapılmasına imkan sağlamak üzere mahkûmiyet hükmünü uygulama yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

5) 06.11.2008 tarihinde işlenen amiri tehdit suçu ile ilgili olarak yapılan incelemede:

…İl Jandarma Komutanlığından emekli olan J.Kd.Bçvş. E.Ç.’nin emekli olduğu komutanlığın bazı uygulamalarını eleştiren yazısını Jandarma Genel Komutanlığına gönderdiği, yine mağdur Ter. J.Er İ.N.'nin da iki günlük disiplin cezasının infazı için 05.11.2008 tarihinde disiplin ceza odasına kapatıldığı sırada sanık J.Yb.Ş.Ç. hakkındaki soruşturmayı başlatan ve mağduriyetini ifade eden üç sayfalık şikayet dilekçesini yazdığı, bu olayları incelemek ve Birliği denetlemek isteyen …Jandarma Bölge Komutanı Tuğg.E.K.’nin 06.11.2008 tarihinde …İl Jandarma Komutanlığına geldiği, İl Jandarma Komutanı mağdur J.Alb. D.K.'nin o sırada disiplin cezasını çekmekte olan şikayetçi J. Er İ.N. ile Bölge Komutanının görüşebileceğini değerlendirerek, bu askeri ceza odasından çıkarıp komutanın görebileceği bir alanda beklettiği, sanık J.Yb.Ş.Ç.’nin de ceza odasından çıkan bu askeri görmesi ile hakkındaki şikayet dilekçesinin bu asker tarafından verildiğini ve J.Alb. D.K.'nin bu konuyu Komutana bildirerek hakkında soruşturma açılmasını sağlatacağını anladığı, Jandarma Bölge Komutanı Tuğg.E.K.’nin şikayetçi J.Er İ.N. ile görüşmeden denetlemesini bitirerek aynı gün Birlikten ayrıldığı, İl Jandarma Komutanı mağdur J.Alb. D.K.'nin beraberinde sanık, J.Yzb. A.Ç. ve J.Yzb. M.Y.G. olduğu halde Bölge Komutanını uğurladıktan sonra spor alanında dolaşmaya başladıkları, hakkında soruşturma yapılacağını bu soruşturmanın da J.Alb. D.K. tarafından tahrik ve vaat ile şikayet etmesini sağladığı J.Er İ.N.’nin dilekçesi ile başlatıldığını ve olayın başında İl Jandarma Komutanı mağdur J.Alb. D.K.'nin bulunduğunu düşünen sanığın amirini sindirmek ve soruşturmaya engel olmak amacıyla "Birilerini vururum, öldürürüm, içerde de yatarım, ancak çocuklarına acıyorum" dediği, tanık J.Yzb. A.Ç.'nin "Komutanım ne demek istendi anlamadım" demesi üzerine sanığın bu kez; "Yani insanlar birbirini vurur, herkesin çoluğu çocuğu var. Birileri hapiste yatar, birileri mezara girer, yazık olur." şeklinde sözlerini tekrarladığı, sanığın bu sözlerle mağdur J.Alb. D.K.’yi hedef alarak amirini tehdit suçunu işlediği, sanığın aynı zamanda 06.11.2008 tarihli ve J.Alb. D.K. hakkında şikayetlerini içeren dilekçe yazdığı, dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

“Amir veya üstünü herhangi bir suretle tehdit...” edenlerin ASCK’nın 82/2’nci maddesinin birinci cümlesi uyarınca cezalandırılacağı belirtilmektedir.

Yargıtay ve Askeri Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında belirtildiği üzere “Tehdit” suçu, TCK’nın 106/1’inci maddesinde; “Bir başkasını kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden...” şeklinde tanımlanmaktadır.

Tehdit suçunun maddi unsuru, başkasının ağır ve haksız bir zarara uğratılacağının mağdura bildirilmesi, mağdurda olası tehlikenin doğurabileceği huzursuzluğun meydana gelmesi ile oluşur. Suçun koruduğu hukuki yarar, ferdin iç huzurunun korunmasıdır. Tehdit bir tehlike suçu olduğundan, belirli bir neticesinin meydana gelmiş olması da şart değildir. Mağdurun bir hakkının veya meşru menfaatinin ihlal edileceği duygusu, suçtaki zarar kavramını meydana getirir. Suç, tehdidin mağdurun bilgisine ulaştığı anda tamamlanmış sayılır.

Tehdidin objektif olarak ciddi bir mahiyet arz etmesi gerekir. İstenilenin yerine getirilmemesi halinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarf edilen sözler, gerçekleştirilen davranış, muhatap alınan kişi üzerinde ciddi bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemeyecektir.

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olayın incelenmesine geçildiğinde;

Sanık savunmalarında ve temyiz sebeplerinde suçlamayı kabul etmediğini J.Yzb.A.Ç.’nin emekli olan J.Kd.Bçvş.E.Ç. hakkında şerefsiz, pislik adam demesi üzerine İl Jandarma Komutanı J.Alb.D.K.'nin dikkatini çekerek gerginliğe müdahale etmesini sağlamak için “Burası kışla insanlar bir birini vurur” diyerek J.Yzb.A.Ç.’nin hatasını belirtmek istediğini, zaten J.Yzb. A.Ç.'nin geçmiş dönemde şahsına yapmış olduğu saygısızlık ile ilgili şikayette bulunduğunu, bu kişi ile aralarında husumet olduğunu, tanıklığını kabul etmediğini, amirine karşı tehdit kastının olmadığını ileri sürmektedir.

Olayla ilgili olarak J.Alb. D.K., J.Yzb. A.Ç. ve J.Yzb. M.Y.G. 06.11.2008 tarihli tutanağı tutmuşlardır (Dz.582). Bu tutanakta sanığın iddialarıyla ilgili herhangi bir husus bulunmamaktadır.

Aynı günün akşamı J.Alb. D.K.'nin sanık J.Yb.Ş.Ç. ile birlikte sivil memurların yemeğine katıldıkları, yemek öncesi yolda giderlerken sanığın Alay Komutanı olarak kendisi ile ilgili belgeli şikayette bulunduğunu dosyanın Jandarma Bölge Komutanlığına ulaştığını, astsubayların oyununa gelmeyin benim dosyayı kapatın bende size olan şikayetimi çekeyim dediğini, aksi takdirde terhis olan erlerin ne ifade vereceklerinin bilinemeyeceğini, bu davadan Komutanların zarar göreceğini bu davanın dört beş yıl süreceğini bir sonuç çıkmayacağını söylediği, şeklindeki konuşma, mağdur J.Alb. D.K. tarafından tutanak haline getirilerek ifadesine eklenmiştir (Dz. 583).

Mağdur J.Alb. D.K.'nin soruşturma aşamasındaki beyanlarında; sanığın ileri sürdüğü şekilde J.Yzb. A.Ç.’nin emekli olan J.Kd.Bçvş. E.Ç. hakkında şerefsiz, pislik gibi bir konuşmasının geçmediğini (Dz.507) tehdit içeren bu sözlerin, başta komutan olarak kendisi ve hakkında şikayet konusu olaylarla ilgili ifade verebilecek her personeli kastettiğini belirttiği (Dz.880);

Yine, J.Alb. D.K.'nin kovuşturma aşamasında verdiği ifadesinde; sanığın şikayet edildiğini öğrenmesi üzerine sinirlenerek kendisi hakkında tehdit sözlerini söylediği kanaatine ulaştığını, biraz tedirgin olduğunu, zaten soruşturmaya başlayacağı için olay yerinden ayrıldığını, sanığın hangi ruh hali ile bu sözleri söylediğini bilmediğini, belirttiği görülmektedir (Dz.1044).

Tanık J.Yzb. A.Ç.’nin soruşturma aşamasındaki muhakkike verdiği ifadesinde;

Sanığın İl Jandarma Komutanı mağdur J.Alb. D.K. ile sürtüşme içerisinde olduğu, Komutanı sevmediği, ondan nefret ettiği yaptığı tüm işleri tenkit ettiği ve personeli İl Jandarma Komutanına karşı kışkırttığı için tehdit içeren sözleri J.Alb. D.K.’ye karşı söylediği kanaatinde olduğunu beyan ettiği (Dz.882);

Kovuşturma aşamasında istinabe suretiyle tespit olunan yeminli beyanlarında; sanığın söz konusu sözleri ortalığa söylediğini, kime karşı sarf ettiğini bilmediğini, hatta kendisinin de mağdura “Bu tehdidi kime yapıyor” diye sorduğunu, ancak tam olarak cevap alamadığını, soruşturma aşamasındaki muhakkike verdiği ifadesinin de doğru olduğunu beyan etmiştir (Dz.1108);

Tanık J.Yzb. M.Y.G.’nin yeminli anlatımlarında özetle; olay günü sanık ile mağdurun yanlarına gittiğinde aralarında emekli bir astsubayın şikayet dilekçesi hakkında konuştuklarına şahit olduğunu, sanığın bir ara “İnsanlar birbirini vurur, mahkemelere düşer herkesin çoluk çocuğu var” şeklinde sözler söylediğini, tanık J.Yzb. A.Ç.’nin sanığa bu sözlerin ne manaya geldiğini sorması üzerine sanığın; “İnsanlar birbirini vurur, olaylar çıkar, herkesin çoluk çocuğu var, birileri hapiste yatar, birileri mezara girer, yazık olur” şeklinde beyanlarda bulunduğunu, sanık ile mağdur J.Alb. D.K. arasında devam eden bir sürtüşme bulunduğunu beyan etmiştir (Dz.974, 1331);

Tanık J.Er M.A.D.’nin yeminli ifadesinde özetle; haberci olarak görev yapmasından dolayı devamlı sanığın yanında bulunduğunu, olay tarihinde sanığın, yukarıda isimleri belirtilen mağdur ve tanıkların bulunduğu bir ortamda “Birilerini vururum, öldürürüm, içeride yatarım ancak çocuklarına acıyorum” şeklinde sözler söylediğini, bu sözleri aynı ortamda bulunan mağdur ve diğer tanıkları kast ederek söylediğini, daha doğrusu kendisinin bu şekilde anladığını beyan etmektedir (Dz.1054).

Olaydan bir gün önce (05.11.2008 tarihinde) sanık hakkında şikayet dilekçesi vermiş olan J.Er İ.N.'nin bekar olduğundan çocuğunun bulunmadığı ve tehdit içeren sözlerin muhatabı olmadığı açıktır. J.Er İ.N.'nin tek başına kendisini şikayet edemeyeceğini, J.Alb. D.K.'nin erken terhis vaadiyle kandırarak J.Er İ.N.'ye yalan şikayet yaptırdığını, diğer bir deyişle hakkındaki soruşturmanın başlatılmasını J.Alb. D.K.'nin sağlattığını belirten sanığın, aynı zamanda mağdurla aralarında geçmişe dayalı husumet ve sürtüşmenin de bulunduğu gözetildiğinde; tehdit sözlerinin muhatabının ilk amiri olan J.Alb. D.K.’nin olduğu açıktır. Sanığın sarf ettiği “Birilerini vururum, öldürürüm, içerde de yatarım, ancak çocuklarına acıyorum” diyerek, öldürmekle tehdit ettiği kişinin çocukları olduğunu, ancak çocuklarına acıdığını belirtmektedir. Sözlerinin muhatabı olan mağdur J.Alb. D.K.'nin iki çocuğunun olduğu ve sanığın ilk amiri olarak hakkında soruşturma yapmakla yetki ve görevi bulunduğu için tehditin hedefi olduğu anlaşılmaktadır.

Yine sanığın diğer tanık J.Yzb. M.Y.G. ve J.Er M.A.D. ile de aralarında bir husumet olmadığından bu kişileri tehdit etmesini gerektirecek bir durum da bulunmamaktadır.

Sanık, J.Yzb. A.Ç. ile aralarında husumet olduğunu belirtmiş ise de; daha önceden şikayet ettiği bu tanığı ayrıca tehdit etmesi de hayatın olağan akışına aykırıdır. Kaldı ki, mağdur J.Alb. D.K. soruşturma aşamasındaki beyanlarında, Jandarma erin şikayetini Bölge Komutanına anlatıp soruşturmayı başlatan olarak, sanığın kendisine husumet duyduğundan soruşturmayı kapatması için kendisini tehdit ettiğini belirtmesi, kovuşturma aşamasındaki beyanlarında da bu sözlerden tedirgin olduğunu ifade etmesi sanığın sözlerinden hemen sonra olay yerinden ayrılması da tehdit içeren sözlerden etkilendiğini ve iç huzurunun bozulduğunu göstermektedir. Mağdurun akşam saatlerinde sanıkla yaptığı görüşmede, sanığın üstü örtülü olarak tehdidini devam ettirdiği, soruşturmanın kapatılması halinde kendisinin de J.Bölge Komutanına gönderdiği şikayetini geri alacağını ifadesinde belirtmiş olması da, tehdidin mağdur J.Alb. D.K.’ye karşı yapıldığını göstermektedir.

Tanık beyanları arasındaki bazı anlatım farklılıklarına rağmen, sanığın olay tarihinde sarf ettiği tehdit içerikli sözler ile mağduru muhatap aldığında hiçbir tereddüt bulunmamaktadır.

Sanığın geçmiş dönemi incelendiğinde (Dz.53) hakkında benzer iddialarla ilgili soruşturma yapıldığı görülmektedir. Bunları bilen mağdur, sanığın tehdit sözlerini gerçekleştirebilecek imkan ve kabiliyete sahip olduğunu, görevi gereği silah taşıdığını ve yakın ortamda çalıştığını, tehdit içeren sözlerin söyleniş yeri, zamanı, şekli ve içeriği ile söyleyen kişinin durumu gözetildiğinde ağır ve haksız bir zarara uğratılacağı tehlikesini doğurabilecek ve ferdin iç huzurunu bozabilecek objektif nitelikte bulunduğundan, sanığın dava konusu sözleri söyleyerek amiri tehdit suçunu işlediğinin kabulünde ve suç tarihinde asker kişi olarak işlediği askeri suçla ilgili olarak yargılamanın Askeri Mahkemede yapılmış olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından; aksi yöndeki sanık ve müdafiinin temyiz sebepleri kabul edilmemiştir.

Mağdurun sonradan sanık ile aralarında bu olay nedeniyle bir husumet doğmadığını belirtmesi de suçun oluşumunu engellemeyecektir. Bu kapsamda mağdur davaya katılmak istememiş ise de şikayetçi olup olmama konusunda kararsız kalmış ve şikayetçi olup olmama hususunu bilmiyorum demiştir (Dz.1043),

Tebliğnamede tehdit içerikli sözlerin muhatabının belli olmadığı, eylemin şüpheli kaldığı, oluşan şüphenin sanık lehine yorumlanarak beraatına hükmedilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmasının hukuka aykırı olduğu ve mahkûmiyet hükmünün esas (sübut) yönünden bozulması görüşü ileri sürülmüş ise de;

Yukarıda açıklanın nedenlerle, bu sözlerin mağdur İl J.Komutanını hedef aldığı anlaşıldığından tebliğnamedeki bozma görüşüne iştirak edilmemiştir.

Askeri Mahkemece yapılan yargılama sonunda, toplanan delillere ve oluşan vicdani kanaate göre yasal ve yeterli gerekçeler gösterilmek suretiyle; sanığın, amiri tehdit suçunu işlediğinin kabul edilmesinde, tayin edilen temel ceza üzerinden belirlenen hapis cezasından takdiri indirim uygulanmak suretiyle cezalandırılmasına karar verilmesinde usûl, sübut, vasıf ve takdir yönlerinden herhangi bir hukuka aykırılık, bulunmamakla birlikte;

23.01.2013 tarihli ve 28537 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 17.01.2013 tarihli ve 2012/80 E. ve 2013/16 K. sayılı kararıyla;

ASCK’nın 47’nci maddesinin birinci fıkrasının 4551 sayılı Kanun’un 12’nci maddesiyle değiştirilen (A) bendinin birinci ve ikinci cümlelerinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 8’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ile ...” ibaresinin, 5329 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle ASCK’na eklenen Ek 10’uncu maddesinin ikinci fıkrasının, Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

Söz konusu kararın yürürlüğe girmesi ile, Askeri Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçlardan verilen iki yıl ve daha az hapis cezalarının, yasal şartların oluşması halinde, TCK’nın 51’inci maddesi uyarınca ertelenmesi, CMK’nın 231’inci maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması, ayrıca bir yıldan kısa süreli olarak tayin olunan hapis cezalarının da TCK’nın 50’inci maddesi uyarınca adli para cezasına veya maddede yazılı diğer seçenek yaptırımlardan birine çevrilebilmesi mümkün hale gelmiştir.

Bu nedenle, sanık hakkında “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar ve erteleme” konularında, Askeri Mahkemece bir değerlendirme yapılmasına imkan sağlamak üzere mahkûmiyet hükmünü uygulama yönünden bozulmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy