Askeri Yargıtay 1. Daire 2013/1211 Esas 2013/1184 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2013/ 1211
Karar No: 2013 / 1184
Karar Tarihi: 31.10.2013

(5237 S. K. m. 50, 51, 62) (353 S. K. m. 196, 197, 209, 211, 212)

Askeri Mahkemece; sanığın, 04.11.2010 tarihinde emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK’nın 87/1 (birinci cümle) ve TCK’nın 62/1’inci maddeleri uyarınca yirmi beş gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, ASCK’nın Ek-8’inci maddesi uyarınca sanık hakkında hükmolunan netice cezanın TCK’nın 50 ve 51’inci maddeleri doğrultusunda seçenek yaptırımlara çevrilmesine ve ertelenmesine yer olmadığına, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kuralının uygulanmasına kanuni imkansızlık nedeniyle yer olmadığına, karar verildiği;

Bu hükmün, Askeri Savcı tarafından; sübuta, sanık tarafından; sübuta ve uygulamaya ilişkin sebepler ileri sürülerek ayrı ayrı temyiz edildiği, tebliğnamede; hükmün usul ve noksan soruşturma yönlerinden bozulması yönünde görüş bildirildiği;

Anlaşılmaktadır.

Askeri Savcının temyiz istemi ile ilgili yapılan incelemede;

353 sayılı Kanun’un “Kanun yollarına başvurma” başlığını taşıyan 196’ncı maddesinde, “Kanun yolları, Askeri Savcı, şüpheli, sanık ve katılan, katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar ile teşkilatında Askeri Mahkeme kurulan kıta komutanı ve askeri kurum amirine açıktır. Askeri Savcı ile teşkilatında Askeri Mahkeme kurulan kıta komutanı veya askeri kurum amiri şüpheli veya sanık lehine de Kanun yollarına başvurabilir.”;

“Kanun yollarına başvurma mercii” başlığını taşıyan 197’nci maddesinde, “Kanun yollarına başvurma, bundan feragat veya vazgeçme hakkındaki istemlerde merci, taarruz edilen kararı veren veya bu karara aracılık eden Askeri Savcılık ve eğer taarruz bir mahkeme kararına karşı ise, o mahkemedir...”;

“Temyiz isteminin süresi ve şartları” başlığını taşıyan 209’uncu maddesinde, “Temyiz istemi karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise, tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde olur...”;

“Temyiz layihası ve içinde bulunması gereken hususlar” başlıklı 211’inci maddesinde; “Temyiz eden taraf hükmün hangi yönden ve neden dolayı bozulmasını istemekte, kural olarak temyiz dilekçesinde veya beyanında veyahut layihasında gösterir. Temyiz için dayanılan sebeplerde yargılama usulü ile ilişkin bir kurala mı yoksa kanuni diğer hükümlere mi aykırılık bulunmasından dolayı başvurulduğu gösterilir. Birinci halde Kanun’a aykırı olan hususlar açıklanır.”;

“İsteme bağlı temyiz layihası ve tebliği” başlıklı 212’nci maddesinde; “Temyiz dilekçesinde veya beyanında temyiz sebepleri gösterilmemiş ise, temyiz dilekçesi için belirli olan sürenin bitmesinden veyahut hükmün gerekçesi henüz tebliğ edilmemiş ise, tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan mahkemeye bu sebepleri kapsayan bir layiha da verilebilir.

Teşkilatında askeri mahkeme kurulan kıt'a komutanı veya askeri kurum amiri veya askeri savcı, temyiz yoluna başvurma nedenlerini sanığın leh ve aleyhine olduğunu belirtmek suretiyle gerekçeleri ile birlikte yazılı isteminde açıkça gösterir. Bu istem ilgililere tebliğ edilir. İlgililer, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde bu husustaki cevaplarını bildirebilirler”.

Şeklinde yasa hükümleri bulunmaktadır.

Askeri Mahkemece, 12.06.2012 tarihli celsede sanık hakkındaki hükmün tefhim edilmesini müteakip, Askeri Savcı tarafından, 13.06.2012 tarihinde kayda giren “Süre tutum” konulu dilekçenin verildiği (Dz.77), 11.07.2012 tarihli yazıyla gerekçeli hükmün gönderilmesini müteakip (Dz.81) ise 18.07.2012 tarihinde kayda giren 17.07.2012 tarihli temyiz dilekçesiyle temyiz ettiği hükmü ve temyiz sebeplerini bildirdiği görülmektedir (Dz.87).

Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 03.10.2013 tarihli ve 2013/101-92 E.K. sayılı kararında belirtildiği üzere; temyiz süresinin bir hafta olduğu, tefhim veya tebliğden itibaren bir hafta içerisinde hükmün, yazılı veya sözlü müracaatla temyiz edilebileceği, hükmün temyiz edildiğinden bahsedilmesi için müracaat eden tarafın, bu yöndeki iradesini açık şekilde yansıtan bir beyanda bulunması gerektiği, temyiz iradesini açık bir şekilde yansıtmayan “Süre tutum” konulu dilekçelerin hukuki dayanağının bulunmadığı, hükme karşı kanun yoluna başvurmaya yetkisi bulunan kimselerin, temyiz süresi işlemeye başladıktan sonra temyiz iradelerini açıkça ortaya koyarak hükmü temyiz ettiklerini bildirmeleri gerektiği, gerekçeli kararın kendilerine tebliğinden sonra ise gerekli gördükleri görüşlerini ve ayrıntılı temyiz sebeplerini bildirebilecekleri, 353 sayılı Kanun’un 211’inci maddesinde belirtilen temyiz layihasının; hükmün ilk defa temyiz edildiği bir irade açıklamasını değil, daha önce temyiz edilen hükümle ilgili olarak temyiz sebeplerinin ayrıntılı biçimde mahkemeye sunulmasını ifade edeceği; bu kapsamda Askeri Savcının “… kararı temyiz edebileceğimizden süresi saklı tutulmak suretiyle yazılacak olan gerekçeli hükümden bir adedinin askeri savcılığımıza gönderilmesini arz ederim.” şeklindeki dilekçesinin temyiz iradesini yansıtan geçerli bir temyiz dilekçesi olarak kabulünün mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

Dava konusu olaya dönüldüğünde; Askeri Savcının 13.06.2012 tarihinde kayda giren “Süre tutum” konulu dilekçesinde “Askeri Mahkemenizin 2012/344 esas sayılı dosyası üzerinden 12.06.2012 tarihinde yapılan duruşmada sanık Bkm.Er O.D. hakkında EMRE İTAATSİZLİKTE ISRAR suçundan verilen kararı temyiz edebileceğimizden yazılacak gerekçeli karardan bir suretinin Askeri Savcılığımıza gönderilmesini arz ederim.” şeklinde beyanda bulunarak, gerekçeli kararın gönderilmesi istemekle birlikte, tefhim edilen hükmü öğrenmesini müteakip hükmü temyiz edip etmediğini açık bir şekilde bildirmediği, temyiz iradesini her hangi bir tartışmaya veya şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koymadığı görülmektedir.

353 sayılı Kanun’un 209’uncu maddesine göre, temyiz isteminin karar veya hükmün tefhiminden, tefhim sanığın yokluğunda yapılmış ise; tebliğinden itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerektiği düzenlenmiş olduğundan verilen hükme yönelik olarak kanun yoluna müracaat etme iradesi var ise, bunun tefhimden itibaren yedi gün içerisinde, tereddüde mahal vermeyecek biçimde Askeri Mahkemeye bildirilmesi gerekmektedir.

Gerekçeli kararı görmedikleri için hükmü temyiz edip etmemekte kararsız olan tarafların, ancak yedi günlük yasal süre içerisinde hükmü açık bir temyiz iradesi ile temyiz etmeleri, gerekçeli hükmü gördükten sonra bu isteklerinden vazgeçmeyi düşünenlerin ise ancak diğer koşulların da bulunması şartıyla (Örneğin Askeri Savcının sanık lehine yaptığı bir temyizi geri almasının sanığın muvafakatine bağlı olması hali) süresinde yaptıkları temyiz başvurusunu geri almaları mümkündür.

Bu itibarla, 12.06.2012 tarihinde katıldığı son celsede yapılan tefhim ile hükümden haberdar olan, yasa yol yöntem ve süresini bilen Askeri Savcının 13.06.2012 tarihinde kayda giren “Süre tutum” konulu dilekçesinin hükmün temyiz edildiğine yönelik açık bir temyiz iradesi içermediğinden, 353 sayılı Kanun’un 209’uncu maddesi gereğince temyiz süresinin 19.06.2012 günü bitiminde sona ermesi, 17.07.2012 tarihli temyiz dilekçesinin de süresinden sonra verilmiş olması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.

Sanığın temyiz istemi ile ilgili yapılan incelemede;

Askeri Mahkemece; sanığın, 04.11.2010 tarihinde emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği kabul edilerek mahkûmiyetine karar verilmiş ise de;

353 sayılı Kanun’un 5530 sayılı Kanun ile değişik Ek 1’inci maddesinin atıfta bulunduğu 5271 sayılı CMK’nın “Kamu davasının açılması” başlıklı 170’inci maddesinde, iddianamede nelerin yer alacağı düzenlenmiş; aynı Kanun’un 225/1’inci maddesinde de, “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.

Askeri Yargıtay’ın ve Yargıtay’ın yerleşik kararlarında, hükmün konusunun iddianamede gösterilen eylem olduğu, yani iddianamede açıklanan ve ferdileştirilmiş olan eylem/fiil olduğu, iddianamenin dışına çıkılarak karar verilmesinin, açılmayan ve mevcut olmayan bir dava nedeniyle karar verilmesi sonucunu doğuracağı, bir olayın açıklanması sırasında başka bir olaydan söz edilmesinin o olay hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği, dava konusu yapılacak eylemin bağımsız olarak açıklanması gerektiği kabul edilmektedir (Askeri Yargıtay

Daireler Kurulunun 23.12.2010 tarihli ve 2010/126-125 E.K.; 11.06.2009 tarihli ve 2009/83-79 E.K.; 19.04.2007 tarihli ve 2007/42-37 E.K.; 19.01.2006 tarihli ve 2006/14-11 E.K.; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.05.2006 tarihli ve 2005/7-173 E., 2006/145 K. sayılı kararları bu doğrultudadır).

Mahkeme, hüküm verirken iddianamede gösterilen eylemi değiştiremez; ancak, duruşma sırasında ortaya konulan delillere göre eylemin nitelendirilmesinde, işleniş biçiminde, yer ve zamanında değişiklik yapabilir.

Bu açıklamalar dikkate alınarak somut olaya bakıldığında;

Dizi 29’daki iddianameyle; sanığın, 04.11.2010 tarihinde 19.00-20.00 saatleri arasında nöbeti ve görevi olmadığı halde nöbet değişimi nedeniyle askerlerin silahlarını teslim etmesinden faydalanarak silahlığa girdiği, silahlıktan kendisine ait olan 72 H 4688 seri numaralı silahı aldığı, durumu fark eden silahlık görevlisinin silahı bırakmasını istediği halde bırakmadığı, akabinde Ani Müdahale Mangasına gittiği, burada bulunan Bkm.Er H.İ.A.'dan dolu şarjör istediği, Bkm.Er H.İ.A.'nın dolu şarjörü vermediği, AMM Nöbetçi Uzman Çavuşu Bkm. Uzm. Çvş. Y.U.'nun, sanığın bağırmasını duyarak yanına geldiği, sanığın, Bkm.Uzm.Çvş. Y.U.'dan da dolu şarjör istediği, Bkm.Uzm.Çvş. Y.U.'nun sanığa dolu şarjör ile ne yapacağını sorduğu, sanığın, "Onları vuracağım” diye cevap verdiği, Bkm.Uzm.Çvş. Y.U.'nun, “Kimleri?” diye sorduğunda, sanığın cevap vermeyerek sadece dolu şarjör istediği, bunun üzerine Bkm.Uzm.Çvş. Y.U.'nun, sanıktan silahını vermesini istediği, sanığın vermediği, Bkm.Uzm.Çvş. Y.U.'nun, emri yinelediği, ancak yine vermeyince odada bulunan Bkm.Er H.İ.A. ve Bkm.Er İ.Ö. ile birlikte sanıktan silahı aldıkları, Tek Er Emniyet ve Kaza Önleme Talimatının sanığa 20.08.2010 tarihinde imza karşılığı tebliğ edildiği, böylece sanığın, verilen emirler hilafına hareket ederek görevli ve nöbeti olmadığı halde silahlıktan zorla silah almak suretiyle emre itaatsizlikte ısrar suçunu işlediği iddiasıyla kamu davası açıldığı;

Gerekçeli hükmün “Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi” bölümünde ise; “… Sanığın, 20.08.2010 tarihli Tek Er Emniyet ve Kaza Önleme Talimatını imzaladığı, kendisine tebliğ edilen Talimatın (Dz.4-6) 16-28-33’üncü maddeleri ile birlikte, olay esnasında komutanı olan AMM Nöbetçi Uzman Çavuşunun "Silahını bize teslim et" şeklindeki defaatle kendisine dikte ettiği emirlerin hilafına hareket etmiş, kendi savunmasında ikrar ettiği üzere silah ile kendi üst devre ve kendisinden kıdemli askerleri korkutacağını belirtmiştir ve ısrarla dolu şarjör istemiştir. Hayatın olağan akışında sanığın korkutma maksadı olsa idi şarjörü dolu olmadan da silah ile korkutma eylemini gerçekleştirebilirdi. Oysaki sanık ısrarla daha arkadaşının silahından kaza ile çıkan kurşun ile şehit olmuş bulunan silahtarlığın sorumlusu H.İ.A.'dan dolu şarjör istemiştir. Bu esnada kendisine komutanı tarafından verilen emirlere riayet etmemiş, "Onları vuracağım" şeklinde beyanlarda bulunmuş, bunun üzerine silah sanığın elinden zorla alınmıştır. Vuku bulan olayda sanığın, suçu kasten işlediği kanaatine varılmıştır. Kendisine hizmete ilişkin hem talimname ile hem AMM Nöbetçisi Uzman Çavuş Komutanı tarafından emir telakki (Tebliğ olacak) edilmiştir. Ast, eylem ve işlemleri kendisine bildirilen emirlere açıkça uymamıştır. Suçun sabit olduğu görülmüştür.” şeklindeki gerekçelerle sanığın mahkûmiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Böylece, iddianamede sanığın eylemi, “Verilen emirler hilafına hareket ederek, görevli ve nöbeti olmadığı halde silahlıktan zorla silah almak” olarak belirtilmesine rağmen, bu eyleme hiç değinilmeden, bu eylemin sübuta erip ermediği ve hangi suçu oluşturduğu ile ilgili değerlendirme yapılmadan, iddianamede yazılı eylemin dışına çıkılarak mahkûmiyet hükmü kurulduğu anlaşıldığından, mahkumiyet hükmünün öncelikle bu usule aykırılık nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.

Öte yandan, sanığın silahlıktan zorla silah aldığı iddia edildiğinden, silahlık sorumlusu Bkm.Çvş. H.İ.A.’nın başta adrese dayalı nüfus kayıt sistemindeki adresi olmak üzere tespit edilebilecek tüm adreslerinden (GSM şirketlerindeki adresleri) araştırılarak, sanığın kendisini ne şekilde zorladığı ve tehdit edip etmediği hususlarına ilişkin olarak tanık sıfatıyla yeminli ifadesinin tespitinden sonra, eylemin hangi suçu oluşturacağının değerlendirilmesi gerektiğinden, mahkûmiyet hükmünün noksan soruşturma yönünden de bozulmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy