Askeri Yargıtay 1. Daire 2012/1379 Esas 2012/1384 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2012/ 1379
Karar No: 2012 / 1384
Karar Tarihi: 14.12.2012

(5237 S. K. m. 22, 61)

...Komutanlığında görevli sanık J.Komd.Er G.K.’nin, mensubu olduğu timle birlikte ...Komutanlığı emrinde görevlendirildiği,19.09.2008günü saat 05.30 sularında tim olarak yaya intikalle karakoldan ayrılıp yeni karakol hizmet binasının inşaatının bulunduğu ...Üs Bölgesine gittikleri ve burada mevzileşerek beklemeye başladıkları, sanığın, J.Er S.Y. ve J.Er O.A. ile birlikte 1 Nu.lı mevzide görevlendirildiği, saat 23.00 civarında bulunduğu mevziden J.ErS.Y.’ye ait xxxxxseri numaralı HK.33 marka piyade tüfeğini alarak müteveffa J.Komd.Er C.Ö.’nün de bulunduğu 20 metre uzaklıktaki ikinci mevziye gittiği ve saatin kaç olduğunu sorduğu, kendisine saat olmadığının söylenmesi üzerine buradan ayrılıp üçüncü mevziye gittiği,10 dakika kadar sonra ikinci mevziye doğru yürüdüğü, bu esnada hamili olduğu silahı, namlusu bir adım kadar önünü gösterecek ve yere bakacak şekilde tüfek as pozisyonunda taşımakta olduğu, bir yandan da silahın emniyet mandalı ile oynadığı, 2 Nu.lı mevziiye iyice yaklaştığında mevzi içinde oturan müteveffanın, birkaç kez sanığa silahın emniyetiyle oynamamasını söylediği, gözetleme yapmakta olan J.Er H.A.’nın da silahın emniyetle oynamaması hususunda sanığı ikaz ettiği, en son müteveffanın “şu zıkkımla oynama” dediği, sanığın müteffanın bulunduğu mevziye girdiği sırada silahını yere paralel şekilde askı kayışını omzundan çıkardığı ve silahı iki eli ile tuttuğu, ancak dikkatsizliği sonucu silahın tetiğine dokunduğu, ateş alan silahtan çıkan merminin mütevveffanın boyun kemiklerinde kırık ve büyük sinir kopmasına neden olduğu, bunlara bağlı olarak gelişen medüller şok nedeniyle mütevvafanın hayatını kaybettiği, eylem nedeniyle ayrıca 0,76 TL Hazine zararı meydana geldiği, tüfeğin kendiliğinden ateşleme yapacak herhangi bir arızasının bulunmadığı, tüm dosya kapsamından maddi vakıa olarak anlaşılmakta olup, Askeri Mahkemenin kabulü de bu yöndedir.

Teknik inceleme sonucu, suçta kullanılan silahın, atışına mani veya kendiliğinden ateş almasına neden olabilecek herhangi bir arızası bulunmadığı, silahın ateşleme yapması için tetik tertibatına 4008 gramlık bir kuvvetin uygulanması gerektiği saptanmıştır. Keza, silahın tam dolduruşta ve emniyeti kapalı biçimde bulundurulması gerektiği, sanık beyanı ve tanık ifadeleriyle de ortaya konulmuştur.

Sanığın, olay öncesinde emirler hilafına, tam dolduruşta bulunan silahın emniyetini açtığı, 2 Nu.lı mevziiye yaklaşırken silahla oynadığı, müteveffa J.Komd.Er C.Ö. ve tanık J.Er H.A.’nın ikazlarına rağmen silahla oynamaya devam ettiği ve silahın namlusu müteveffaya doğru iken tetik tertibatına dokunarak elinde bulundurduğu silahı ateşlenmesine ve bunun sonucunda müteveffanın ölümüne sebebiyet verdiği gözetildiğinde, sanığın, silahında dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne sebebiyet vermek suçunu işlediği anlaşılmıştır.

5237 sayılı TCK’nın 22/3’üncü maddesinde düzenlenen, “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.” hükmü ile basit taksir-bilinçli taksir ayrımı yapılarak, bilinçli taksir için daha fazla ceza verilmesi öngörülmüştür. Yasanın bu hükmüne göre, bilinçli taksirden söz edilebilmesi için; failin neticeyi öngörmüş olması, neticenin gerçekleşmesini istememesi, ancak neticenin gerçekleşmiş olmasıgerekmektedir. Taksirli bir eylem için neticenin “öngörülebilir” olması gerektiği dikkate alındığında; bilinçli taksirle, basit taksir arasındaki fark, “öngörülebilir” neticenin fail tarafından öngörülmüş olup olmamasıdır. Eğer fail genel olarak neticenin gerçekleşebileceğini öngörmüş, fakat kendisine olan güven veya eyleminin işleniş tarzı itibarıyla neticenin gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle hareket etmişse ortada bilinçli taksir vardır. Buna karşılık; fail, “öngörülebilir” bir neticeyi “öngörememiş” ve fakat netice gerçekleşmiş ise, basit taksir hali söz konusudur.

Somut olayda, sanığın tam dolduruşta bulunan ve herhangi bir arızası bulunmayan silahın emniyetini açması, müteveffa ve tanık J.ErH.A.’nın ikazlarına rağmen silahla oynamaya devam etmesi, silahın namlusunun müteveffaya doğru olması ve aralarındaki mesafenin yakınlığı ile silah kazaları hususunda eğitim almış bulunması gözetildiğinde, neticenin gerçekleşebileceğini öngördüğü, fakat kendisine olan güven nedeniyle eyleminin sonucunda neticenin gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Bu nedenle, sanık hakkında, bilinçli taksirden uygulama yapılması yerinde görülmüştür (Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun 17.02.2011 tarihli ve 2011/14-13 E.K., Dairemizin 11.03.2009 tarihli ve 2009/561-558 E.K., Askeri Yargıtay 2’nci Dairesinin 07.05.2008 tarihli ve 2008/1270-1247 E.K., Askeri Yargıtay 4’üncü Dairesinin 26.06.2007 tarihli ve 2007/1085-1085 E.K. sayılı ilamları da bu doğrultudadır).

Sanık ile müteveffa arasında herhangi bir husumet bulunmadığı, sanığın müteveffanın ölümünü istemediği, ancak kendisinden beklenen dikkat ve özen yükümlülüğüne riayet etmediği, bu nedenle olayda bilinçli taksirin mevcut olduğu gözetildiğinde, katılanlar vekilinin olası kastla adam öldürme suçunun oluştuğu yönündeki temyiz sebebi kabule değer görülmemiştir.

Keza, Askeri Mahkemece, duruşmadaki iyi hali ve pişmanlığı gözlemlenen sanık hakkında, takdiri indirim hükmünün uygulanmasında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, katılanlar vekilinin bu yöndeki temyiz sebebi de kabule değer görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; Askeri Mahkemece yapılan yargılama sonunda yasal ve yeterli gerekçeler gösterilmek suretiyle, sanığın sabit görülen fiilinin, bilinçli taksirle silahında dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne sebebiyet vermek suçunu oluşturduğu kabul edilip, hakkında atılı suçtan başlangıçta izah edildiği şekilde ve gerekçeleri de gösterilmek suretiyle mahkumiyet hükmü kurulmasında usul, sübut ve vasıf yönlerinden bir isabetsizlik bulunmamakta ise de;

Askeri Mahkemece, eylemin basit taksirden, bilinçli taksire dönüştürülmesi nedeniyle, yeniden ceza tayininde, önceden tayin edilen cezadan farklı bir cezaya hükmedebileceği hususunda kuşku bulunmamakla birlikte, temel cezanın tayininde, TCK’nın 61’inci maddesinde belirtilen, suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araç, suçun işlendiği zaman ve yer, suçun konusunun zaman ve yeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurluğunun ağırlığı ile failin güttüğü amaç ve saik göz önünde bulundurularak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezanın belirlenmesi gerekmektedir.

Somut olayda, sanığın işlemiş olduğu, silahında tedbirsizlik ve dikkatsizlikle ölüme sebebiyet vermek suçunun cezası, 5237 sayılı TCK’nın 85/1’inci maddesinde, iki yıldan altı yıla hapis olarak gösterilmiştir. Hakim bu iki sınır arasında, ceza süresini belirlerken, TCK’nın 61’inci maddesinde belirtilen kriterleri dikkate alarak, yine TCK’nın 3’üncü maddesini gözeterek, işlenen fiilin ağırlığı ile orantılı cezaya hükmetmelidir. Askeri Mahkemece, “Sanığın görevli bulunduğu bölgenin terörle mücadele edilen ve azami dikkat gösterilmesi gereken bir yer olmasına ve kendisine birden fazla yapılan ikazlara rağmen silahıyla oynamaya devam etmesi, hem nöbet hem de kaza önleme talimatına aykırı müteaddit eylemlerde bulunması ” şeklindeki bir gerekçe ile, temel ceza iki yıl üç ay olarak belirlenmiştir. Buna göre, Askeri Mahkemece, taksirle yaralama suçunda, cezanın üst sınırı dikkate alındığında, temel ceza, alt sınırdan üst sınıra doğru %6.25 oranında artırılarak (temel cezaya göre de 1/8 oranında artırılarak) belirlenmiştir. Oysa, sanığın, olay öncesi görevli olduğu mevziiyi terk etmiş olması, eylemini terörle mücadele edilen bölgede ve geceleyin yakın mesafeden ateşli silahla gerçekleştirmesi, eylemi ile, gerek yerlerinin belirlenmesi, gerekse diğer personelin can güvenliğini tehlike altına sokması, olayın gelişimi dikkate alındığında kusurunun ağırlığı, gece ortamında silahın ateşlenmesi nedeniyle, diğer personelin sanığı terörist zannederek ona karşı eylemde bulunabilecekleri gibi, bir terör saldırısı olduğu düşüncesine kapılarak, birbirlerine de zarar verecek şekilde risk yaratmış olması ile müteveffanın gerçekleşen eylemde hiçbir kusurunun bulunmadığı gibi hizmet halinde olması birlikte dikkate alındığında, 4 yıla kadar artırımın yapılabileceği bir suçta, gerek suçtan zarar görenlerin, gerekse kamunun adalete olan inancını zedeleyecek, hak ve adalet duygusuyla bağdaşmayacak, cezaların caydırıcılığına yöneliketkinliğini azaltacak biçimde, temel cezadan sadece 3 ay gibi kısa bir süre artırım yapılması, takdirde isabetsizlik olarak görülmüştür.

Keza, bilinçli taksir halinde, TCK’nın 22/3’üncü maddesine göre, temel cezanın, üçte birden yarısına kadar artırılması gerekmektedir. Somut olayda, Askeri Mahkemece, “alt sınırdan uzaklaşmayı gerektiren bir durum bulunmaması” şeklindeki bir gerekçe, ceza 1/3 oranında artırılmış ise de, olay öncesinde, sanığı, silahın emniyetiyle oynamaması hususunda önce müteveffanın sonra tanık J.Er H.A.’nın ikaz etmesi, son olarak müteveffanın “şu zıkkımla oynama” diye ikaz etmesine rağmen sanığın silahıyla oynayarak eylemin meydana gelmesine sebebiyet vermesi ve olayda olası kast bulunmamakla birlikte, olası kastın değerlendirilir hale gelmiş bulunması birlikte gözetildiğinde, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde, bilinçli taksirden dolayı artırım yapılırken asgari hadden uzaklaşılmaması, gerek suçtan zarar görenlerin, gerekse kamunun adalete olan inancını zedeleyecek, hak ve adalet duygusuyla bağdaşmayacak, cezaların caydırıcılığına yönelik etkinliğini de azaltacaktır. Bu nedenle, bilinçli taksir nedeniyle, artırımın teşdiden yapılmaması da takdirde isabetsizlik olarak görülmüştür.

Bu nedenlerle, sanık hakkındaki mahkumiyet hükmünün uygulama (takdirde isabetsizlik) yönünden bozulmasına karar verilmiş, bu aşamada;

1) Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en küçük para biriminin kuruş olduğu, bir kuruşun küsuratının tedavülde bulunmadığı gözetildiğinde, hazine zararının 76 Kuruş veya 0.76 Türk Lirası olarak belirtilmesi gerekirken, 76.21 Kuruş olarak belirtilmesinin hata olduğuna;

2) Bilinçli taksir nedeniyle, cezanın artırılması sonucu belirlenen cezanın üç yıl olarak gösterilmesi gerekirken, TCK’nın 61/6’ncı maddesine aykırı biçimde iki yıl on iki ay olarak belirtilmesinin hata olduğuna;

3) Dz.455 ve 462’deki tutanaklarda, katılan D.Ö.’nün 20.04.2010 tarihinde vefat ettiği belirtilmiş ise de, 22.08.2011 tarihinde Diyarbakır/Hazro Nüfus Müdürlüğü tarafından düzenlenen ve Dz.461’de bulunan nüfus kaydında, katılan D.Ö.’nün sağ olduğu belirtildiğinden, katılan D.Ö.’nün sağ olup olmadığının sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi gerektiğine;

İşaret olunmuştur. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy