AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2006/ 707
Karar No: 2006 / 680
Karar Tarihi: 19.04.2006
(1632 S. K. m. 91) (765 S. K. m. 59) (5237 S. K. m. 63)
Amire fiilen taarruz suçundan sanık terhisli P.Onb.İsmail BOZKURT hakkındaki J.Asayiş Kor.K.lığı Askeri Mahkemesinin 12.04.2005 tarih ve 2005/435-126 sayılı mahkumiyet hükmünün, sanık tarafından süresinde temyiz edilmesi üzerine, Askeri Yargıtay Başsavcılığının 10.04.2006 tarih ve 2006/2327 sayılı bozma görüşünü içeren tebliğnamesi ekinde Dairemize gönderilen dava dosyası üzerinden yapılan temyiz incelemesi sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Askeri Mahkemece; sanığın, 10.10.2004 tarihinde amire fiilen taarruz suçunu işlediği kabul edilerek ASCKnın 91/1 (az vahim hal cümlesi) ve 765 sayılı TCKnın 59/2nci maddeleri uygulanıp sonuç olarak 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Bu hükmün sanık tarafından kendisinin hakaret ve dayağa maruz kaldığı, tanıkların doğruyu söylemedikleri, tanık Halil ASLANın ifadesine itibar edilmemesinin hatalı olduğu, tanıklar Hasan ÇİFTÇİ ve Ali YILMAZın olay yerine sonradan geldikleri, korunmak için elini refleks olarak ileri uzatmasının saldırı olarak kabul edilmesinin hakkaniyete uymadığı, suç kastı ile hareket etmediği belirtilerek temyiz edildiği,
Tebliğnamede, sanığın mağdurdan kaynaklanan ve haksız fiil niteliğinde bulunan söz ve eylemlerin etkisiyle atılı suçu işlemiş olduğu hususundaki şüpheden yaralandırılarak, tayin olunacak cezanın haksız tahrik nedeniyle indirime tabi tutulmak yerine haksız tahrikin bulunmadığı kabul edilerek tesis olunan hükmün bozulması yönünde görüş bildirildiği, anlaşılmaktadır.
Askeri Mahkemece, sanığın 6ncı Hd.A. 3üncü Hd.Tb. Özpınar Hd. Takımında askerlik hizmetini yaparken, 10.10.2004 günü 22.00-24.00 saatlerinde P.Er Halil ASLAN ile birlikte 4 No.lu kule nöbeti tuttukları sırada kontrol görevi yapan Tk.K.Yrd. P.Kd.Çvş. Serhat TUZCU tarafından nöbette otururlarken ve uyuklarlarken görüldükleri ve P.Kd.Çvş. Serhatın nöbet sonu yanına gelmelerini bildirdiği, nöbet sonrası sanığın Er Halil ile birlikte Tk. Karargahına gittikleri, P.Kd.Çvş. Serhatın esas duruşa geçmemesi üzerine sanığı ikaz ettiği, bunun üzerine sanığın sol eliyle amiri olan P.Kd.Çvş. Serhatin boğazından yakalayarak onu geriye doğru iteklediği ve bu suretle amire fiilen taarruz suçunu işlediği, mağdurun eylem öncesi küfür edip vurduğuna dair sanık savunmasının sadece nöbette beraber uyudukları Er Halil ASLAN tarafından teyit edilmesi nedeniyle savunmaya itibar edilmediği kabul edilerek yazılı olduğu şekilde mahkûmiyet hükmü tesis edilmiş ise de;
Olayın başlangıcından itibaren görgü tanığı olan P.Er Halil ASLANın anlatımına, sanıkla beraber nöbette oturan kişi olması nedeniyle itibar edilmediğine ilişkin değerlendirme ve kabul isabetli değildir. Adı geçen tanık nöbette oluşan disiplin suçundan sorumlu olup, bu olaydan tamamen bağımsız olan sanıkla ilgili davada ifadesi değerlendirilecek bir görgü tanığıdır. Diğer iki tanığın olay yerine gürültü üzerine gelmelerine ve maddi olayın son anını görmelerine karşın tanık Er Halil ASLAN başlangıçtan beri olay yerindedir. Olay yerine gürültü üzerine gelip sanığı P.Kd.Çvş Serhat TUZCUnun boğazını sıkmış vaziyette gören tanıklar P.Uzm.Çvş. Ali YILMAZ ve P.Onb.Hasan ÇİFTÇİnin olayın başlangıcıyla ilgili bir bilgileri bulunmamaktadır. Öte yandan, mağdur tanık P.Kd.Çvş Serhat TUZCUnun anlatımının sanığın savunmasına ve bunu doğrulayan tanık P.Er Halil ASLANın beyanlarına üstün tutulması için objektif bir neden de bulunmamakta; aksine mağdur tanığın olay anında tanıkların araya girip sanığı uzaklaştırmaları anında sanığın a..na koyduğum, terbiyesiz şeklinde sözler sarf ettiğine dair anlatımı diğer tanıklarca doğrulanmadığından, mağdurun ifadesinin abartılı ve bir bölümünün gerçeğe aykırı olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda aksi ortaya konulamayan ve tanık P.Er Halil ASLAN tarafından da desteklenen sanık savunmasına itibar olunarak haksız tahrik konusundaki kuşkunun sanık lehine değerlendirilmesi ve sanığın haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması gerekmektedir. Mağdur tanık P.Kd.Çvş Serhat TUZCUnun düzenlediği olay tutanağında da olayın başlangıcında mağdurun sanığı ittirdiği olgusuna yer verilmesi ve bu ittirme eyleminin kıtada tespit olunan ifadelerde de geçmesi, sanığın haksız fiile maruz kaldığını göstermektedir.
Hal böyle olduğundan, sanığın somut olayda kendisini göğsüne yumrukla vurarak ittiren ve hakaret içeren sözler sarf eden P.Kd.Çvş Serhat TUZCUnun bu haksız fiilinin etkisi altında kalarak, yasal savunma koşulları olmaksızın, amiri olan P.Kd.Çvş. Serhat TUZCUnun boğazını tutup ittirerek vücut bütünlüğüne yönelik etkili eylemde bulunmak suretiyle ASCKnın 91nci maddesinin 1inci fıkrasında tanımlanan amire fiilen taarruz suçunu işlediği ve suç kastının da bu yönde oluştuğu kuşkuya yer vermeyecek şekilde ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Bu nedenle sanığın sübuta yönelen temyiz nedenlerinde haklılık bulunmamakta ise de, ASCKnın 92nci maddesi, amirin askeri nizamlara ve askerlik kurallarına aykırı işlemleri veya makam ve mevkiinin yetkisini tecavüz fiilleri ile astını tahrik etmesi hâllerinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanacağını öngörmektedir. Somut olayda, yukarda açıklandığı şekilde mağdur amirin sanığa vurmak ve hakaret etmek tarzında haksız hareketlerde bulunduğu ve sanığın bu durumun neden olduğu öfke üzerine mağdura karşı suç işlemesine karşın, Mahkemece bu durum gerektiği gibi irdelenmeden sanığın savunmasına itibar edilmediği belirtilerek haksız tahrik hükümleri nazara alınmaksızın karar tesisi isabetli değildir. Olay sırasında itidal içinde hareket etmesi gereken mağdurun muaheze yetkisinin sınırlarını aşarak gerçekleştirdiği fiil ve hareketlerle sanıkta suç işletecek bir tepki yarattığı açıkça görülmektedir. Belirtilen nedenlerle, mağdurun olay öncesi keyfi ve haksız hareketlerinin sanık yönünden haksız tahrik teşkil ettiği hâlde haksız tahrik hükümlerinden hiç yararlandırılmamak suretiyle takdirde hataya düşüldüğü görüldüğünden bu durum Kanuna aykırı görülerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Diğer taraftan, sanığın olay sonrası 00.30-07.00 saatleri arasında nezaret altında tutulması nazara alınarak, şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bu hâl nedeniyle nezaret süresinin 5237 sayılı TCKnın 63üncü maddesi uyarınca hükmolunan hapis cezasından indirilmesi gerektiğine de işaret edilmiştir.
SONUÇ VE KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Sanığın temyizine atfen ve resen, 353 sayılı Kanunun 221/1inci maddesi gereğince mahkûmiyet hükmünün uygulama yönünden BOZULMASINA,
Tebliğnameye uygun olarak, 19.04.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Full & Egal Universal Law Academy