Askeri Yargıtay 1. Daire 2006/503 Esas 2006/522 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2006/ 503
Karar No: 2006 / 522
Karar Tarihi: 29.03.2006

(1632 S. K. m. 14, 82, 85) (5237 S. K. m. 62) (1412 S. K. m. 219, 265) (5271 S. K. m. 188, 220)

Hizmet esnasında üste hakaret suçundan sanık terhisli J.Er Eşref AKAR hakkında 1’inci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesince verilen 08.06.2005 gün ve 2005/146-258 esas ve karar sayılı mahkûmiyete ilişkin hükmün, sanık müdafii tarafından süresinde sebep gösterilerek temyiz edilmesi üzerine, dava dosyası Askeri Yargıtay Başsavcılığının hükmün usul yönünden bozulması görüşünü içeren 09.03.2006 gün ve 2006/1576 sayılı tebliğnamesi ekinde Dairemize gönderilmekle incelendi.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Askeri Mahkemece; sanığın, 14.04.2004 tarihinde hizmet esnasında üste hakaret suçunu işlediği kabul edilerek ASCK’nın 85/1’inci maddesinin ikinci cümlesi ve 5237 sayılı TCK’nın 62/1’inci maddesi uyarınca beş ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

Bu hüküm, sanık müdafii tarafından, tanık olarak dinlenen öğrencilerin hepsinin bölük komutanı tarafından seçildiği, Atğm. Mesut ARİ’nin yeniden dinlenmesi, ayrıca, Atğm. Sedat SAMAK ve Atğm. Mehmet ÇELİK’in tanık olarak dinlenmeleri gerektiği, sanığın suç işleme kastının bulunmadığı, ancak eylemin amire saygısızlık disiplin suçunu oluşturabileceği, öte yandan muhalefet gerekçesinin yazılmamış olmasının usule aykırılık oluşturduğu belirtilerek, süresinde temyiz edilmiştir.

Tebliğnamede, tanıklardan Ahmet BAY’ın ifadesinin tespit edildiği 13.12.2004 tarihli istinabe duruşmasına ait tutanakta, cumhuriyet savcısının kimlik bilgilerinin ve tutanağın görüldüğüne dair kaydın bulunmadığı, bu durumda istinabe duruşmasına cumhuriyet savcısının katılıp katılmadığı ve katılmışsa, iddia makamında bulunan cumhuriyet savcısının kimliği konusunda tereddütün doğduğu, bu suretle doğan usule aykırılık nedeniyle mahkumiyet hükmünün öncelikle usul yönünden bozulması gerektiği görüş ve düşüncesi bildirilmiştir. Ayrıca, sanığın sarf ettiği sözlerle takım komutanına hakaret edip etmediğinin şüpheli kaldığı, şüphe sanık lehine yorumlandığında, sanığın eyleminin üste hakaret suçunun unsurlarını taşımadığı, ancak, toplu asker karşısında ve hizmet esnasında üste saygısızlık olarak kabulü gerektiği ileri sürülmüştür.

Yapılan incelemede; sanığın, Piyade Okul Komutanlığında asteğmen adayı öğrenci olarak görev yaptığı, 14.04.2004 tarihinde bölük komutanının emir komutasında öğrencilerin dolap ve eşyaları üzerinde arama yapıldığı, bu arama sırasında öğrencilere sivil çantalarının yere boşaltılmaları için emir verildiği, bu şekilde arama devam ederken bölük komutanının sanığın yanına gelip, sanığın sahip olduğu iki çantadan bir tanesini boşaltmış olduğunu ancak ikincisinin tam boşaltılmamış olduğunu görünce bu çantayı alıp boşaltmak istediği, bu sırada (kendi beyanına göre) bölük komutanına yardımcı olmak isteyen sanığın çantayı boşaltmak için silkelemesi üzerine bölük komutanının bu davranışı kendisine karşı saygısızlık olarak kabul edip sanığı azarladığı ve takım komutanına sanığın bu hareketi ile ilgili olarak savunmasının tespit edilmesi için emir verdiği, daha sonra sanığın da aralarında bulunduğu bölükte görevli asteğmen adayı öğrencilerin, takım komutanı Tğm. Cengizhan TAYFUR’un emir komutasında içtima alanına çıkıp içtima vaziyeti aldıkları, takım komutanı Tğm. Cengizhan TAYFUR’un saf düzenindeki öğrencilere rahat, hazır ol şeklinde komutlarla yanaşık düzen eğitimi verdiği, komutları tam olarak yerine getiremeyenleri bölüğün önünde olacak şekilde saf düzeninden çıkarıp beklettiği, bu sırada sanığın da esas duruşta beklenmesi gereken bir sırada kıpırdaması üzerine takım komutanının sanığı da bölüğün huzuruna çıkardığı, bu sırada sanığın önce gülerek ve akabinde ağlayarak a.. koyarım böyle işin, asacaksanız asın, kesecekseniz kesin, ne yapacaksanız yapın artık, sinkaf ederim ben böyle işi şeklinde sözler söylediği, takım komutanı Tğm. Cengizhan TAYFUR’un sanığa bana mı küfür ediyorsun? demesi üzerine sanığın hayır komutanım şeklinde cevap verdiği ve bilâhare bölük komutanının yanına götürüldüğü, dosyada mevcut delillerden anlaşılmaktadır.

Usul yönünden yapılan incelemede; Askeri Mahkemece anlatımları hükme esas alınan tanık Ahmet BAY’ın talimatla ifadesinin tespit edildiği Dz.123’de yer alan 13.12.2004 tarihli istinabe tutanağında, duruşmaya katılan cumhuriyet savcısının isminin bulunmadığı, buna karşı tanık beyanına karşı iddia makamından diyeceklerinin sorulmuş olduğu, ancak duruşmaya katılan cumhuriyet savcısının kimliği konusunda bilgi veya talimatın cumhuriyet savcısı tarafından görüldüğüne ilişkin kaydın bulunmadığı görülmektedir. Bu durumda, istinabe duruşmasına cumhuriyet savcısının katılıp katılmadığı hususu şüpheli kalmakta, öte yandan duruşmaya cumhuriyet savcısının katıldığının kabul edilmesi halinde ise, hangi cumhuriyet savcısının katılımı ile duruşmanın yapıldığı anlaşılamamaktadır.

Bu durum, suç tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 219 ve 5271 sayılı CMK’nın 188’inci maddesinde yer alan duruşmanın cumhuriyet savcısının katılımı ile yapılacağı şeklindeki düzenleme ile 1412 sayılı CMUK’un 265 ve 5271 sayılı CMK’nın 220’nci maddesinde yer alan duruşma tutanağında cumhuriyet savcısının ad ve soyadlarının yazılacağı şeklindeki usul kurallarına mutlak aykırılık teşkil ettiğinden, hükmün bu usule aykırılıktan dolayı bozulmasına karar verilmiştir.

Öte yandan, sanığın içtima alanında sarf ettiği sübut bulan küfür içerikli sözlerin, takım komutanı Tğm. Cengizhan TAYFUR’a ya da sanığın başka bir üst ya da amirine yönelik olduğu her türlü şüpheden uzak şekilde ortaya konulamamaktadır. Aksine, sanığın küfür etmesi üzerine Tğm. Cengizhan TAYFUR’un bana mı küfür ediyorsun? şeklindeki sorusuna sanığın hayır şeklinde cevap verdiği ve küfür ederken Tğm. Cengizhan TAYFUR’u kasteden hitap ve beyanlarda bulunmadığı, dosyada mevcut tanık beyanlarından anlaşılmaktadır.

Söylenen sözlerin hakaret teşkil edip etmediğinin saptanması için, bu sözlerin hangi ortamda ve hangi koşullar içerisinde söylendiğinin, failin ve mağdurun durumlarının dikkate alınması gerekir. Zira, failin kastı ancak olay bir bütün olarak değerlendirildiğinde ortaya çıkabilir. Nitekim Askeri Yargıtay İçtihatlarında bu çerçevede yapılan değerlendirmeler sonucu, sarf edilen sözlerin üstün vakar ve haysiyetini kırıcı nitelikte olması, üstün kişiliğini ve askeri şöhretini küçük görmek amacını taşıması gibi hallerde saygısızlık hudutlarının aşıldığı ve üste hakaret suçunun oluştuğu kabul edilmektedir.

Somut olayda, sanık tarafından sarf edilen sözlerin, üste yönelik olması halinde, üstün vakar ve haysiyetini kırıcı nitelikte olduğu ve dolayısıyla, üste hakaret suçunu oluşturduğu konusunda kuşku bulunmamakta ise de, sanığın hakaret içeren sözleri üstü konumundaki Tğm. Cengizhan TAYFUR’a veya bir başka üst ya da amirine yönelik olarak sarf ettiği kesin olarak ortaya konulamamaktadır.

Ancak, hizmet esnasında ve toplu asker karşısında üste karşı zorunlu olduğu saygıyı göstermemek veya uyarmayı saygı duruşu ile kabul edip dinlememek, ASCK’nın 82/1’nci maddesinde üste saygısızlık suçu olarak tanımlanmıştır. Astların, üst ve amirlerine karşı göstermekle yükümlü olduğu saygı ve itaatin hizmet gereği topluca bulunulan mahallerde ayrı bir önem ve özellik taşıdığını kabul eden kanun koyucu, üst ve amirlere karşı sergilenen saygısızlığın toplu asker karşısında yapılmış olmasının daha etkin cezai yaptırımlarla karşılanmasını hedeflemiştir.

ASCK’nın 14’üncü maddesinde tarif edilen ve aynı kanunun 82/1’inci maddesinde düzenlenen amir veya üste saygısızlık suçunun kanuni unsuru olarak tanımlanan toplu asker kavramından söz edebilmek için, sanık ile üst (veya amir) dışında askeri hizmet amacıyla toplanmış en az 7 askeri şahsın bulunması, fiilin hizmet için toplanan bu kişiler tarafından görülebilir bir şekilde işlenmesi gerekmektedir.

İnceleme konusu olayda; sanığın, kendisini yanına çağıran Tğm. Cengizhan TAYFUR’un karşısında ve askeri hizmet maksadıyla toplanmış sayıları her halde yediden fazla olan askerlerin görebileceği bir konum ve mesafede hakaret içeren sözleri ortaya sarf etmekle, Tğm. Cengizhan TAYFUR’a karşı göstermekle yükümlü olduğu saygı ve askeri terbiye hudutlarını aştığı, bu nedenle sanığın eyleminin, toplu asker karşısında ve hizmet esnasında üste saygısızlık suçunu oluşturduğu halde, hizmet esnasında üste hakaret suçundan hüküm kurulması yasaya aykırı bulunduğundan, hükmün suç vasfı bakımından da bozulması gerekmiştir.

SONUÇ VE KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;

Sanık müdafiinin temyiz sebeplerine atfen ve resen, 353 sayılı Kanunun 221/1’inci maddesi gereğince mahkûmiyet hükmünün usul ve suç vasfı yönlerinden BOZULMASINA,

Tebliğnameye uygun olarak, 29.03.2006 tarihinde, oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy