Askeri Yargıtay 1. Daire 2006/1576 Esas 2006/1635 Karar
Karar Dilini Çevir:
AskeriYargıtay
Dairesi: 1. Daire
Esas No: 2006/ 1576
Karar No: 2006 / 1635
Karar Tarihi: 06.12.2006

(1632 S. K. m. 63) (353 S. K. m. 11, 13, 207, 228, Ek Geç. m. 6) (1111 S. K. m. 4, 5) (AYİBK. 26.02.1965 T. 1965/2 E. 1965/1 K.) (AYİBK. 20.06.1975 T. 1975/6 E. 1975/4 K.) (AYDK. 09.12.1999 T. 1999/151 E. 1999/218 K.) (AYDK. 12.10.2000 T. 2000/154 E. 2000/150 K.) (AY 1. D. 30.11.2005 T. 2005/1246 E. 2005/1240 K.)

Emsalleri 21-27.2.2000 tarihlerinde sevk edilen hükümlünün, 3.7.2001 tarihinde emniyet güçlerince yakalanarak askerlik şubesine getirildiği, ancak hakkında yapılan işlemleri tamamlatmaksızın askerlik şubesinden ayrıldığı, müteakiben 13.9.2001 tarihinde yeniden kolluk güçlerince yakalanan hükümlünün askerlik şubesine teslim edildiği ve son yoklama işlemlerinin yapıldığı, 8.10.2001 tarihinde askerlik şubesince eğitim birliğine şevki yapılan hükümlünün, 27.8.2002 tarihinde kendiliğinden askerlik şubesine müracaatı ve sonrasında birliğine yeniden sevk edilmesi şeklinde gelişen olay sebebiyle;

24.10.2001-27.8.2002 tarihleri arasında geç iltihak suretiyle bakaya suçunu işlediği iddiasıyla, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığının 2.4.2003 tarih ve 2003/272-133 E.K. sayılı iddianamesi ile kamu davası açılmış olup, yapılan yargılama sonucunda Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 16.4.2003 gün ve 2003/384-145 sayılı kararı ile, hükümlünün 24.10.2001-27.8.2002 tarihleri arasında geç iltihak suretiyle bakaya suçunu işlediği kabul edilerek, eylemine uyan ASCK'nın 63/1-A maddesinin "üç aydan sonra gelenler" cümlesi ve 765 sayılı TCK'nın 59/2'nci maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis cezasıyla mahkûmiyetine, 647 sayılı Kanunun 4'üncü maddesi gereğince neticeten 727.013.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Taraflarca temyiz edilmeyen bu hükmün 2.5.2003 tarihinde kesinleştirilmesini müteakiben, infaz için K.T.B.K.K.Tığı Askeri Savcılığına gönderilmesi üzerine, hükmün infazı sırasında K.T.B.K.K.'lığı Askeri Mahkemesinin 3.6.2005 gün ve 2005/941-269 sayılı duruşmasız işlere dair kararıyla, 5335 sayılı Kanunun 22'nci maddesindeki hüküm göz önüne alınarak hükümlünün 600,00 YTL ağır para cezası ile mahkûmiyetine karar verilmiştir. Henüz, hükmün infazını takip eden Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca, infaz evrakı askerî savcılığa gönderilmemiştir.

MSB Askerî Adalet Müfettişlerince 2004 yılı içinde yapılan adlî teftiş sonucunda 2003 dönemine ilişkin düzenlenen raporda; Mu. Er M.C.'nin 19.7.2001-13.9.2001 tarihleri arasında yakalanmakla sona eren yoklama kaçağı suçunu da işlediğinin ve bu suçtan dolayı hükümlü hakkında adlî işlem yapılabilmesi maksadıyla K.T.B.K.K.'lığına suç ihbarında bulunulması gerektiğinin bildirilmesi üzerine, K.T.B.K.K. lığı Askerî Savcılığınca rapor doğrultusunda soruşturma emri istenmiştir. Soruşturma emrine istinaden, sanığın 19.7.2001-13.9.2001 tarihleri arasında yakalanmakla sona eren yoklama kaçağı suçunu işlediğinden bahisle, açılan kamu davası üzerine yapılan yargılama sonunda; K.T.B.K.K'.lığı Askerî Mahkemesinin 25.10.2005 gün ve 2005/174-621 E.K. sayılı hükmü ile, hükümlünün 19.7.2001-13.9.2001 tarihleri arasında yoklama kaçağı suçunu işlediği kabul edilerek, ASCK'nın 63/1-A maddesinin "7 günden sonra 3 ay içinde yakalananlar" cümlesi, 765 sayılı TCK'nın 59/2, 647 sayılı Kanunun 4'üncü maddesi uyarınca 400 YTL adlî para cezası ile mahkûmiyetine karar verilmiştir. Bu hüküm de infaz için, 24.1.2006 tarihinde K.T.B.K.K.'lığı Askerî Savcılığına gönderilmiştir.

Askerî Savcılıkça, hükümlünün yoklama kaçağı suçundan ASCK'nın 63/1-A maddesinin tatbiki suretiyle mahkûmiyetine karar verildiğinden, geç iltihak suretiyle bakaya suçundan hükümlünün ASCK'nın 63/1-B maddesiyle mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği düşünüldüğünden, geç iltihak suretiyle bakaya suçundan kesinleşmiş karara karşı hükümlü lehine yazılı emir ile bozma yoluna başvurulması konusunda gereğinin takdir ve ifası için dava dosyaları, MSB'ye gönderilmiştir.

Müteakiben, MSB'ce yapılan değerlendirmede, 353 sayılı Kanunun 207'nci maddesinde hukukî bir kuralın uygulanmaması yahut yanlış uygulanması olarak kabul edilen kanuna aykırılıkların sayıldığı, geç iltihak suretiyle bakaya suçuna ilişkin hükümde yazılı emir ile bozma yoluna konu olabilecek herhangi bir kanuna aykırılık bulunmadığı, bu nedenle talebin reddi gerektiği, ancak belirtilen hususun 353 sayılı Kanunun 228/E bendinde belirtilen yeni vakıa veya delil niteliğinde yargılamanın yenilenmesi sebebi olabileceği belirtilerek, dava dosyaları K.T.B.K.K.'lığı Askerî Savcılığına iade edilmiştir.

Bunun üzerine, K.T.B.K.K'.lığı Askerî Savcılığınca, geç iltihak suretiyle bakaya suçuna ilişkin kanuna aykırılığın giderilmesi için, 353 sayılı Kanunun 228/E maddesi kapsamında hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulması konusunda talepte bulunulduğu anlaşılmıştır.

Tebliğnamede, sanık hakkında daha hafif cezayı gerektiren kanun hükmünün uygulanması gerektiğinden, hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi isteminin yerinde görülerek kabulüne ve K.T.B.K.K.'lığı Askerî Mahkemesinin 16.4.2003 gün ve 2003/384-145 sayılı mahkûmiyet hükmünün bozulmasına, hükmün yerine getirilmesinin geri bırakılmasına karar verilmesi görüş ve düşüncesi bildirilmiştir.

Öncelikle, asker olmayan kişilerin, barış zamanında Askerî Ceza Kanununda yazılı suçları işlemeleri halinde, görevli yargı yerinin belirlenmesi ve bu bağlamda, daha önce askerî mahkemelerce yargılama yapılıp da kesinleşmiş hükümlerle ilgili görevli yargı yerinin belirlenmesi açısından, 5530 sayılı Kanunla 353 sayılı Kanunda yapılan düzenlemelerin incelenmesi gerekir.

5.7.2006 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak, 5.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren 29.6.2006 tarih ve 5530 sayılı Kanunun 3'üncü maddesiyle, 353 sayılı Kanunun "Asker olmayan (sivil) kişilerin askerî mahkemelerde yargılanmalarını" düzenleyen 11'inci maddesi değiştirilerek; asker kişilerle sivil kişilerin müştereken işledikleri Askerî Ceza Kanununda yazılı suçlarına askerî yargıda bakılacağına ilişkin 12'nci madde hükmü hariç olmak üzere, sivil kişilerin barış zamanında işledikleri Askerî Ceza Kanununda yazılı suçlarından dolayı askerî yargıya tabi olmalarına tamamıyla son verilmiştir.

5530 sayılı Kanunun 4'üncü maddesiyle, 353 sayılı Kanunun 13'üncü maddesi başlığıyla birlikte değiştirilerek; "Barış zamanında sivil kişilerin Askerî Ceza Kanununa tabi suçlarında yargılama merci " başlığı altında, "Askerî Ceza Kanununun 55, 56, 57, 58, 59, 61, 63, 64, 75, 79, 80, 81, 93, 94, 95, 114 ve 131'inci maddelerinde yazılı suçlar, askerî mahkemelerin yargı yetkisine tâbi olmayan sivil kişiler tarafından barış zamanında işlenirse; bu kişilerin yargılanması, adlî yargı mahkemeleri tarafından, Askerî Ceza Kanunu hükümleri uygulanmak suretiyle yapılır" şeklinde düzenlenmiştir.

5530 sayılı Kanunun 63'üncü maddesiyle 353 sayılı Kanuna eklenen Ek Geçici 6'ncı maddenin birinci fıkrasında; bu kanunla değiştirilen ve yürürlükten kaldırılan hükümlerin yürürlüğe konulmasına ve uygulanmasına ilişkin olarak 5320 sayılı CMK'nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda belirtilen esasların uygulanacağına ilişkin temel ilke benimsendikten sonra, Ek Geçici 6'ncı maddenin ikinci fıkrasında; "Bu Kanun hükümleri, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren kesin hükme bağlanmış olanlar hariç, bütün soruşturma ve kovuşturmalarda uygulanır." şeklinde, Ek Geçici 6'ncı maddenin son fıkrasında ise; "Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, askerî mahkemelerce karar verilmiş ve henüz kesinleşmemiş olan dava dosyalarından görevli yargı yeri değişenler hakkında, askerî savcının yazılı görüşü alınmak suretiyle, mahkemesince duruşma yapılmaksızın görevsizlik kararı verilir..... Bu dosyalardan temyiz ve itiraz edilmek suretiyle Askerî Yargıtay Başsavcılığında ve Askerî Yargıtay da inceleme aşamasında olan dosyalar mahkemesine iade edilir." şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Söz konusu maddenin atıf yaptığı 5320 sayılı CMK'nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 4'üncü maddesi; CMK' nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, "kesin hükme bağlanmış olanlar hariç" görülmekte olan bütün soruşturma ve kovuşturmalarda uygulanacağı, hükmünü içermektedir.

Öte yandan, mevcut düzenlemeler karşısında, ASCK'nın 63/1'inci maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan geç iltihak suretiyle bakaya suçunu işleyenlerin asker kişi olup olmadığının tespiti gerekir. Zira, bu suçu işleyenlerin asker kişi olduğunun tespiti halinde, Askerî Yargının görevli olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.

Askerî Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 26.2.1965 gün ve 1965/2-1 sayılı kararı ile; Devletin asker alma hizmetini düzenlemesi itibarıyla idarî bir kanun olan 1111 sayılı Askerlik Kanununun 5'inci maddesinin, 5673 sayılı Kanunla ve mükellefin lehinde olarak idarî bir düşünce ile tadil edilerek, muvazzaflık hizmetinin şubeden sevk gününden başlayacağının kabul olunmasıyla, ceza kanunlarının tadil edilemeyeceği ve bu hususun suç ve ceza yönünden herhangi bir etkisi olamayacağına, Askerî Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 20.6.1975 gün ve 1975/6-4 sayılı karan ile de; kıta’sına geç iltihak suretiyle işlenen bakaya suçunun faili, askerlik şubesinden sevk edildikten sonra bu suçu işlediğine ve 1111 sayılı Askerlik Kanununun değişik 5'nci maddesine istinaden askerlik hizmeti askerlik şubesinden şevkle başladığına göre, ilk nazarda failin asker kişi olduğu düşünülebilir ise de, 1111 sayılı Askerlik Kanununun 4'üncü maddesinde; yoklama döneminin, askerlik çağının başlangıcından, kıta’ya duhule kadar geçen süreyi kapsadığı belirtilmiş olduğundan, henüz kıta’sına katılmamış bulunan bir yükümlünün asker kişi kabul edilemeyeceğine, karar verilmiştir.

Ayrıca, "Askerî mahkemelerin yetkisini" düzenleyen üçüncü bölümde yer alan, "Genel olarak yetki" başlıklı 21'inci maddenin ikinci fıkrasında, 5530 sayılı Kanunun 8'inci maddesiyle yapılan değişikliğin gerekçesinde; "....bakaya ve geç iltihak bakayası suçlarını işleyen yükümlülerin barış zamanında askerî mahkemelerde yargılanmalarına son verildiği..." belirtilmektedir.

Askerî Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun söz konusu kararları ile, 5530 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeler ve bu düzenlemelerin gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde, ASCK'nın 63/1'inci maddesinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan geç iltihak suretiyle bakaya suçunu işleyenlerin asker kişi olmadığının kabulü gerekir.

Bu bağlamda, 5530 sayılı Kanunla 353 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler kapsamında, daha önce kesin hükme bağlanmış davalar ile ilgili olarak yargılamanın yenilenmesi talebini incelemeye Askerî Yargıtay’ın görevli olup olmadığına dair yapılan ilk incelemede; geç iltihak suretiyle bakaya suçunu işleyen hükümlülerin asker kişi olmadıkları, dolayısıyla asker kişi olmayan hükümlünün işlediği geç iltihak suretiyle bakaya suçundan, 5530 sayılı Kanunla 353 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler yürürlüğe girmeden önce askerî mahkemece kurulan ve temyiz edilmemekle kesinleşen mahkûmiyet hükmüne ilişkin yargılamanın yenilenmesi taleplerini inceleme yerinin Askerî Yargıtay olduğu kabul edilmiştir.

Nitekim, somut olayla tam bir benzerlik göstermemekte ise de, Askerî Yargıtay Daireler Kurulunun 10.7.1986 gün ve 1986/77-73 sayılı ve 10.7.1986 gün ve 1986/78-74 sayılı kararları ile sıkıyönetim kalksa dahi, sıkıyönetim askerî mahkemelerinden verilen bir hükümle ilgili olarak yargılamanın yenilenmesi talebini inceleme yerinin Askerî Yargıtay olduğuna karar verilmiştir.

Yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkin yapılan incelemede;

Uyuşmazlığın kesin hükme bağlanmış olmasının kesinlik ve değerlik otoritesinin olması, hukukî güvenliğin sağlanması bakımından zorunlu ise de, sonradan anlaşılan bazı önemli hukuka aykırılıkların giderilmesi de ceza muhakemesinin gerçeği araştırma gayesinin icaplarındandır. Diğer bir deyişle, yalnız hukuki güvenliğin sağlanması yeterli olmayıp, adaletin de gerçekleşmiş olması gerekir. Kesin hükme bağlanan yargı kararlarından sonra, ortaya çıkan yeni delil ve vakıalarla, daha önce ulaşıldığı sanılan adaletin temellerinin sarsıldığı durumlarda, kesin hükmün ortadan kaldırılması ve yargılamanın yeniden yapılması söz konusu olabilir. Bu bağlamda, olağanüstü kanun yolunun bir çeşidi olarak, "yargılamanın yenilenmesi" müessesesi kabul edilmiştir.

353 sayılı Kanunun 228'inci maddesinde; hükümlünün lehine yargılamanın yenilenmesi sebepleri teker teker altı bent halinde sayılmış olup, (E) bendinde; "yeni vakıalar veya yeni deliller ileri sürülüp de, bunlar yalnız başına veya daha önce irat edilen delillerle birlikte göz önünde tutuldukları takdirde, hükümlünün beraatını veya daha hafif cezayı gerektiren kanun hükmünün uygulanması ile hükümlülüğü gerektirebilecek nitelikte olması" aranmıştır.
Dolayısıyla, 353 sayılı Kanunun 228'inci maddesinde sayılan sebepler dışında hükümlünün lehine herhangi bir nedenle yargılamanın yenilenmesi imkanı bulunmamaktadır.

353 sayılı Kanunun 228'inci maddesinin "E" bendinde belirtilen "Yeni Vakıa" ile; yeni delil ortaya çıkarmayan yeni olayların anlaşılması gerekir. Yeni vakıanın yargılamanın yenilenmesi sebebi kabul edilebilmesi için, kesinleşen kararın verildiği tarihte hakimin bilmediği olayların söz konusu olması ve bu durumun hükümlünün beraatını veya daha hafif cezayı gerektiren bir kanun hükmünün uygulanabilir olması gerekir (Kunter-Yenisey, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, İstanbul, 2000, B.l 1, s. 1175).

Diğer taraftan, uygulamada ve yerleşik Askerî Yargıtay içtihatlarında, ASCK' nın 63'üncü maddesinin 1'inci fıkrasının (A) bendindeki suça "Bakaya" veya koşullan oluşmuşsa "Geç İltihak Suretiyle Bakaya", (B) bendindeki suça ise, "Şevkten Sonra Savuşmak" veya "Yoldan Savuşmak" denilmektedir. Bazen de (B) bendindeki suça "Yoldan Savuşmak" yerine "Geç İltihak Suretiyle Bakaya" denildiği de olmaktadır. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, ASCK' nın 63'üncü maddesinin "1-B" bendinde yazılı suçun adı ister "Yoldan Savuşma" isterse "Geç İltihak Suretiyle Bakaya" olsun, bu suç maddî unsur ve yaptırımı bakımından, aynı maddenin "1-A" bendinde yazılı "Bakaya" veya "Geç İltihak Suretiyle Bakaya" suçundan tamamen farklı ve ayrı bir suç niteliğindedir. Öte yandan, ASCK' nın 63'üncü maddesinin "1-B" bendinin tatbik edilmesi, aynı maddenin "1-A" bendinin tatbik edilmiş olması şartına bağlıdır. Başka bir deyişle, ASCK' nın 63'üncü maddesinin "1-A" bendi tatbik edilmeden "1-B" bendi tek başına tatbik edilemez. Dolayısıyla, ikinci suç, birinci suçun oluşumuna bağlıdır. Bakaya, yoklama kaçağı veya saklı suçlarından ASCK'nın 63/1-A madde ve bendi tatbik edilmiş ve ayrıca yoldan savuşma da var ise, bu suç için ASCK'nın 63/1-B maddesi tatbik olunacaktır. (Askerî Yargıtay Drl.Krl.'nun 9.12.1999 gün ve 1999/151-218 sayılı ve 20.2.2003 gün ve
3'üncü Dairenin 10.12.1999 gün ve 1999/794-792 sayılı, 4'üncü Dairenin 28.6.1994 gün ve 1994/358-357 sayılı, 5'inci Dairenin 7.2.2001 gün ve 2001/102-97 sayılı ve 9.5.2001 gün ve 2001/298-287 sayılı kararlan da bu doğrultudadır.)

Bu bağlamda, hükümlü hakkında yoklama kaçağı suçu nedeniyle tesis edilen ve kesinleşen hüküm, geç iltihak suretiyle bakaya suçundan yargılamayı yapan mahkemece bilinmiş olsa idi, hükümlü hakkında ASCK'nın 63/1-A maddesi (geç iltihak suretiyle bakaya suçu) yerine, daha hafif bir cezayı gerektiren 63/1 -B maddesi (yoldan savuşmak suçu) uyarınca ceza tayini ile karar verilmesi gerekecekti. Her ne kadar, sanığın yoklama kaçağı suçunu işlediğine dair deliller, geç katılmak suretiyle bakaya suçuna ilişkin yapılan yargılamanın, ilk soruşturma aşamasından itibaren dava dosyasında bulunduğuna kuşku bulunmamakta ise de; 353 sayılı Kanunun 228'inci maddesinin (E) bendinde, yeni vakıa ile yeni delil kavramından "veya" ile ayrılmak suretiyle birlikte söz edildiğine göre, her iki kavramın farklı olduğunun kabulü gerekir. "Vakıa"; vuku bulan, vaki olan, bir diğer söyleyişle gerçekleşen, yani realite de denilen gerçeğin bir parçası olan şeydir, yani olaydır. Gerçek, dava konusu olayın konu dışında kalan olaylardan ayrılması gereğinden de anlaşılacağı üzere, sayısız olaylardan oluşur (Kunter-Yenisey, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, İstanbul, 2000, B.11, s. 1175). Dolayısıyla, yeni vakıa ile tanımlanmak istenen durumlar, yeni delil kavramına göre daha geniş şekilde yorumlanmaya açıktır.

Yeni vakıanın, kuşkusuz yargılamanın yenilenmesini gerektirecek nitelikte ve yargılama sırasında mahkemece bilinmemiş yahut evvelce verilmiş hükmü sarsacak ve mahkemeyi o kararın doğruluğunda tereddüde sevk edecek içerikte olması gerekir.

Nihayetinde, geç iltihak suretiyle bakaya suçundan hüküm tesis edildiği sırada, hükümlü hakkında yoklama kaçağı suçundan kurulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, açılmış bir kamu davası dahi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, dava dosyasında yoklama kaçağı suçunun işlendiğine dair delillerin olması ile, bu suçtan tesis edilmiş mahkûmiyet hükmünün varlığı farklı olgulardır. Bu nedenle, geç iltihak suretiyle bakaya suçundan hüküm tesis edildikten sonra yoklama kaçağı suçundan verilerek kesinleşmiş Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesinin 25.10.2005 gün ve 2005/174-621 sayılı mahkûmiyet hükmünün, yeni bir vakıa olarak kabulü gerekmektedir.

Nitekim, somut olayla tam bir benzerlik göstermemekte ise de, yerleşmiş Askerî Yargıtay içtihatlarında; hükümlü hakkında aynı eylem nedeniyle açılan iki aynı davanın sonuçlanıp kesinleşmiş olması karşısında, kesinleşen ilk hüküm 353 sayılı Kanunun 228/E maddesinde belirtilen biçimde, yargılamanın yenilenmesine sebep olabilecek yeni bir delil niteliğinde kabul edilmektedir (As. Yrg. Drl. Krl.'nun 21.9.1989 gün ve 1989/195-193 sayılı, 12.10.2000 gün ve 2000/154-150 sayılı, 1'inci Dairenin 18.1.1995 gün ve 1995/71-70 sayılı, 17.7.1996 gün ve 1996/480-476 sayılı, 19.11.1997 gün ve 1997/719-715 sayılı, 14.2.2001 gün ve 2001/130-126 sayılı, 30.11.2005 gün ve 2005/1246-1240 sayılı kararları bu doğrultudadır).

Öte yandan, 353 sayılı Kanunun 23l'inci maddesinde, kanunun aynı maddesinde yazılı hususların sınırı içinde olmak üzere cezanın değiştirilmesi amacıyla yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulamayacağı düzenlenmiş ise de, ASCK'nın 63/1-A ve 63/1 -B maddelerinde düzenlenen suçların unsurlarının ve ceza miktarlarının farklı olması (As. Yrg. Drl. Krl.'nun 20.2.2003 gün ve 2003/13-10 sayılı kararı) karşısında, ASCK'nın 63/1'inci maddesinin "A" ve "B" bendlerinde müstakil iki aynı hüküm düzenlendiğinden, somut durumda yargılamanın yenilenmesi yasağının bulunmadığının kabulü gerekir. Ayrıca, ASCK'nın 63/1-A maddesinde tanımlanan suç için öngörülen yaptırımın, ASCK'nın 63/1-B maddesinde tanımlanan suça göre daha ağır olduğu, diğer bir deyişle ASCK'nın 63/1-B maddesinin, 63/1-A maddesine kıyasla daha hafif cezayı gerektiren kanun hükmü olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

Bu itibarla, yoklama kaçağı suçundan verilerek kesinleşmiş Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 25.10.2005 gün ve 2005/174-621 sayılı mahkûmiyet hükmü, son yargılamanın yenilenmesi için kanunun aradığı anlamda yeni bir vakıa niteliğinde olduğundan, hükümlünün daha hafif bir cezayı gerektirecek bir vakıa nedeniyle, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinin 16.4.2003 gün ve 2003/384-145 sayılı hükümle ilgili olarak, askerî savcının istemi ve tebliğnamedeki görüş doğrultusunda yargılamanın esastan yenilenmesine, yukarıda ayrıntılarıyla açıklandığı üzere, hükümlü hakkında yüklenen suçtan yargılama görevi adlî yargıya ait bulunduğundan, 5530 sayılı Kanunun 63'üncü maddesiyle 353 sayılı Kanuna eklenen Ek Geçici 6'ncı maddesi uyarınca görevsizlik kararı verilmek üzere, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinde yeniden duruşma açılmasına ve infaz edilmeyen söz konusu mahkûmiyet hükmünün yerine getirilmesinin geri bırakılmasına karar verilmiştir. (¤¤)

Full & Egal Universal Law Academy