Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesi 2020/6216 Esas 2020/3216 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 13. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/6216
Karar No: 2020/3216
Karar Tarihi: 26.11.2020



İSTİNAF İSTEMİNİN KONUSU: Davalı idare bünyesinde görev yapmakta iken 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna yapılan başvurunun reddine dair 19/09/2018 tarihli ve 2018/34985 sayılı işlemin iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davada, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelere göre dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali yönünde Ankara 20. İdare Mahkemesince verilen 25/10/2019 tarihli ve E:2019/1627, K:2019/4832 sayılı kararın kaldırılması istenilmektedir.
 
İSTİNAF İSTEMİNDE BULUNANIN İDDİALARI: Davalı idare tarafından, davacının kamu görevinden çıkarılmasına ilişkin 686 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede, anılan tedbirin uygulanması için mutlaka terör örgütüyle, terör faaliyetleriyle ve darbe teşebbüsüyle ilgilinin arasında bağ kurulmasının aranmadığı, Milli Güvenlik Kurulu'nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve gruplarla bağ kurulmasının yeterli görüldüğü, yapılacak değerlendirmenin adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde olmayıp belli bir yapıyla herhangi bir bağın olup olmadığına ilişkin kanaatin oluşturacağı bir süreci ifade ettiği, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, bu durumda istinaf konusu idare mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
 
KARŞI TARAF SAVUNMASININ ÖZETİ: Davalı idarenin işleminin hiçbir somut, maddi delile dayanmadığı, dosyaya celp edilen istihbarat raporlarında hiçbir ilişkisi, irtibat ve iltisakının bulunmadığının görüldüğü, davacı hakkında hiçbir soruşturma ve kovuşturma olmadığı, tek delilin davacı hakkındaki soyut iddialara dayalı kurum yazısı olduğu, bu nedenlerle istinaf isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesince, 2577 sayılı Kanunun değişik 45. maddesi uyarınca dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
 
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
 
Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için; bakılmakta olan davanın niteliği ve davacı hakkında yapılan tespitlerin kamu görevinden çıkarılması için hukuki gerekçe oluşturup oluşturmayacağı hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
 
(A) Bakılmakta Olan Davanın Niteliği
 
İdari yargı mercilerinin yürürlükte olan yasa hükümlerine aykırı ya da bu hükümlerin dışına çıkarak karar vermeleri mümkün değildir. Kanun Hükmünde Kararnameler de idari yargı kararlarına etkileri bakımından yasa gücünde olup idare mahkemeleri KHK'lar ile getirilen kuralları da uygulamak zorundadırlar. KHK'ların şekil ve içerik bakımından Anayasa'ya uygunluğunun denetimi ise Anayasa Mahkemesi'nin yetkisindedir.
 
OHAL döneminde çıkarılan KHK'lar ile davacı gibi kimi kamu görevlileri, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu'nca Devletin Milli Güvenliği'ne karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı oluşum veya gruplara üyeliği, iltisak veya irtibatı bulunduğu gerekçesiyle kamu görevinden çıkarılmıştır.
 
KHK ile doğrudan kamu görevinden çıkarılmaya ilişkin tasarruflar, yasa gücünde işlemler olduğundan idari yargı mercilerince denetlenme imkanı bulunmamaktadır. Süreç içerisinde çıkarılan 685 sayılı KHK ile OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuş ve anılan Komisyon, doğrudan KHK'lar ile tesis edilen işlemlerle kamu görevinden çıkarılanların başvurularını karara bağlamakla görevlendirilmiştir. Aynı KHK ile Komisyon tarafından inceleme yapılarak başvurunun reddine veya kabulüne karar verilebileceği, Komisyon'un kararına karşı Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceği kurala bağlanmıştır. Bakılmakta olan dava OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu tarafından davacı hakkında verilen kararın idari işlemin unsurları yönünden yargısal denetiminin yapılmasından ibarettir.
 
Diğer bir ifadeyle davacının kanun gücünde bir tasarrufla görevinden çıkarılmasından sonra davacı hakkında verilen Komisyon kararının hukuka uygunluğu bakılmakta olan davanın konusunu oluşturmaktadır. Bununla birlikte, iptal davasına konu Komisyon kararının sebep unsuru incelenirken; terör örgütü olduğuna ve milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna Milli Güvenlik Kurulu tarafından karar verilen ve bu durumu Yargıtay tarafından hükme bağlanan FETÖ/PDY ile davacının üyelik, iltisak veya irtibatının bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir. Anılan örgüt ile sözü edilen çerçevede bir ilişkinin varlığı tespit edildiği takdirde mahkemece, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu'na yapılan başvurunun reddine ilişkin kararın, mevzuata aykırı olduğu yönünde hüküm kurma imkanı bulunmamaktadır.
 
Kamu görevinden çıkarılma - bakılmakta olan dava bakımından ise kamu görevine iade talebinin reddi- gerekçelerinden olan "üyelik" unsuru, ceza kanunları ile tanımlanmış bir suç olduğundan idari yargı mercilerinin bu yönde bir inceleme yapmaları ve tespitte bulunmaları mümkün değildir. Zira terör örgütü üyeliği ancak ceza yargılaması sonucunda tespiti mümkün olan bir eylemdir. Buna karşın "iltisak" ve "irtibat" durumu ceza yargısının alanına girmediğinden, idari yargı yerlerince tespiti gereken hallerdendir. Böylece yasa koyucu, terör örgütü üyeliğini, bir suç olarak kabul edip, kamu görevinden çıkarılma yanında hapis cezası ve benzeri yaptırımlara bağlamışken, "iltisak" ve "irtibat" hallerini suç isnadı olmaksızın sadece kamu görevinden çıkarma tedbirinin gerekçesi olarak öngörmüştür.
 
Her kamu görevlisinin az veya çok kamu gücü kullandığı ve bu güç ile vatandaşlar üzerinde etkili işlemler tesis ettiği dikkate alındığında, yapılan düzenlemelerden, Kanun koyucunun, terör örgütleri ile anlayış ve davranış birliği içinde olanların kamu gücü kullanmalarını engellemek üzere kamu görevinden çıkarılmasını murad ettiği anlaşılmaktadır. Zira, FETÖ/PDY özelinde daha belirgin şekilde ortaya çıktığı üzere illegal yapılar önce bireysel sonra da örgütsel boyutta kamu gücünü yasal görünümlü yöntemlerle elde etmekte, böylece anlayış ve davranış birliği içinde olduğu grup, örgüt veya yapıya şu veya bu şekilde menfaat sağlarken diğer bireyler aleyhine işlem ve eylemde bulunmaktadırlar.
 
15 Temmuz 2016 gecesinde olduğu gibi Anayasal düzenin, milli iradenin, hukuk devletinin, demokrasinin ve temel hak ve hürriyetlerinin gerçek ve yakın bir tehlike altına girdiği durumlarda Anayasa ve Uluslararası Hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde alınan tedbirlerin ve bu tedbirlerin yargısal denetiminin nitelendirilmesi, uyuşmazlığın çözümü açısından önem arz etmektedir.
 
1) Kamu Görevinden Çıkarılma İşleminin Olağanüstü Tedbir Olma Niteliği
 
Kanun Hükmünde Kararnameler ile doğrudan tesis edilen kamu görevinden çıkarılma işlemleri, "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası olmayıp bir disiplin işlemine dayanmamaktadır. Bu nedenle disiplin cezası verilmesinde uygulanması gereken usul ve prosedürlerin, bakılmakta olan dava bakımından uygulanması mümkün değildir. Esasen, kamu görevinden çıkarma işlemi tesis edildiği sırada, disiplin soruşturması açılması, soruşturmacı görevlendirilmesi, savunma alınması gibi olağan dönem hukuki güvenlik unsurlarının uygulanma imkanı da yoktur. Nitekim, Danıştay 5.Dairesi'nin 04/10/2016 tarih E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında KHK’da öngörülen kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” olarak nitelendirilmiştir.
 
Öte yandan; kamu görevinden çıkarılanların, hem Anayasa Mahkemesi hem de AİHM tarafından etkili başvuru yolu olarak kabul edilen, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna başvurabilmeleri ve başvurunun reddi halinde, bakılmakta olan davada olduğu gibi yargısal denetim yolunun açık olması, mahkeme safhasında ilgililer tarafından her türlü delil ile savunma yapılabilmesi ve çelişmeli yargılama usulü kurallarının yerine getirilmesi nedeniyle; davacının, tesis edilen işlem ile ilgili etkili başvuru yoluna sahip olduğu ve süreç içerisinde savunma hakkının kullandırıldığı sonucuna ulaşılmıştır.
 
2) İltisak ve İrtibat Kavramları
 
Anayasa Mahkemesince; iltisaklı kavramının kavuşan, bitişen, birleşen; irtibatlı kavramının ise bağlantılı anlamına geldiği belirtilmiş, bu kavramların hukuki niteliği ve objektif anlamlarının yargı içtihatlarıyla belirlenebilecek durumda olduğu, iltisak ve irtibat kavramları açısından yapılacak değerlendirmenin ise kişilerin cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece kişinin kamu görevine iade edilmesinin uygun olup olmadığı yönünden yapılacak bir incelemeden ibaret olacağı vurgulanmıştır. (E:2018/89, K:2019/84, T:14.11.2019, P:30, R.G 13.02.2020/31028) Dairemizce başlangıçtan bu yana iltisak ve irtibat kavramı, "anlayış ve davranış birliği içinde birlikte hareket etme, gönüllü şekilde tabi olma, eylemlerini; bir grubun, örgütün ya da yapının bireysel iletişim, yazılı ve görsel basın, sosyal medya paylaşımları üzerinden gelen mesajları, işaretleri, talimatları ve yönlendirmeleri çerçevesinde belirleme" şeklinde tanımlanmaktadır.
 
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi kararlarında; kamu görevinden veya meslekten çıkarma tedbirinin uygulanması için mutlaka terör örgütü ile, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kişi arasında bağ kurulmasının zorunlu olmadığı, devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Milli Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplarda bağ kurulmasının yeterli olduğu, söz konusu bağın da "sübut" derecesinde ortaya konulması şartının aranmadığı vurgulanmaktadır. (Başvuru No:2016/29354, T:4/4/2018, Prg.66)
 
Böylece iltisak ve irtibat halinin tespitinde, adli yargı kararlarında, savcılık iddianamelerinde ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlarda, tanık ve gizli tanık ifadelerinde, idari soruşturma dosyalarında, personel bilgi dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile emniyet ve istihbarat bilgileri hukuki geçerlilikleri gözetilmek suretiyle dikkate alınabilmektedir.
 
(B) Davacının Durumunun Değerlendirilmesi:
 
Davalı idare bünyesinde, ....... Anabilim Dalı'nda Profesör Öğretim Üyesi olarak görev yapmakta iken kamu görevinden çıkarılan davacı ile ilgili olarak; savunmaya ekli belgelerden FETÖ/PDY terör örgütünün Hacettepe Üniversitesi'nde yapılaşmaya başladığı, terör örgütü liderinin özel doktorları arasında yer alan FETÖ/PDY ana davası firari sanığı Prof.T.D.'nin Hacettepe Üniversitesi'ne atanmasından sonra örgütün Üniversite'deki kadrolaşmasının hız kazandığı, T.D.'nin yönlendirmesi doğrultusunda Hacettepe Üniversitesi eski rektörü A.M.T.'nin FETÖ/PDY terör örgütünün Üniversite'de örgütlenmesini sağladığı ve bu dönemde .......'in başına getirildiği, ....... vasıtasıyla devletten yüksek miktarlarda hibe aldığı ve kolaylıklar elde ederek örgüt lehine maddi kazanımlar sağladığı, bu sayede .......'in PDY'nin önemli gelir kaynaklarından biri haline geldiği yönündeki iddialar bulunduğu ve bu iddialar ile ilgili olarak hukuki sürecin devam ettiği, davacının ise, Ankara Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi ....... Kliniği'nde Doç. Dr. Kadrosunda çalışmakta iken, eski rektör A.M.T. döneminde, 14.05.2014 tarihinde, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ....... Anabilim Dalı Profesörlük kadrosuna atandığı anlaşılmaktadır.
 
Dava konusu uyuşmazlıkta, davacının ....... Anabilim Dalı'nda Profesör Öğretim Üyesi olarak atanması süreci ile ilgili olarak dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; Prof.T.D.'nin Hacettepe Üniversitesi'ne atanmasından sonra ....... Anabilim Dalı'nda görevlendirilmek üzere bir Profesör kadrosunun açıldığı, 2012 yılında açılan kadroya davacının başvuruda bulunduğu, 03.09.2012 tarihinde yapılan İngilizce tebliğini başarı ile geçtiği, anılan ilana Anabilim Dalı Başkanlığı'nın talebi ve ısrarı ile "kalp nakli deneyimi olmak" koşulunun eklendiği, bunun üzerine davacının ilandan sonra, Almanya'da bulunan bir Kalp Nakli Merkezi'nden aldığı 1 ay süreli kalp nakli eğitimi belgesini dosyasına eklediği, Üniversite Rektörlüğü'nün 05.09.2012 tarih ve 200-4099 sayılı yazısı ile Profesörlük kadrosuna atanabilmek için sunmuş olduğu akademik dosyanın, Üniversite Öğretim Üyesi Atama Kriterleri Belirleme ve Dosyaları İnceleme Komisyonu'nda görüşüldüğü ve kriterleri sağladığının belirtildiği ancak bu aşamada yapılan incelemede davacının eğitimin bittiği 31 Temmuz tarihinden bir hafta önce ülkeye giriş yaptığının tespit edildiği ve ....... Ana Bilim Dalı Başkanlığı tarafından evrakta sahtecilik ve yalan beyanda bulunmaktan işlem yapılması istemiyle Rektörlük Makamı'na ihbarda bulunulduğu ve davacının kriterleri sağladığı bildirilmesine karşın kadroya başvuru işlemlerine devam etmediği, bir nevi başvurusunu geri çektiği, dönemin rektörü tarafından da davacı hakkında herhangi bir ihbar ya da şikayette bulunulmadığı, yaklaşık bir yıl sonra yine aynı bölüm için bir kişilik Profesörlük kadrosu ilanı verildiği, bu ilanda "kalp nakli deneyimi olmak" şartının da yer almadığı, davacının bu ilana yeniden başvurduğu ve 14.05.2014 tarihinde ....... Anabilim Dalı'na Profesör Öğretim Üyesi olarak atandığı, atanmasından kısa bir süre sonra, 18.12.2014 tarihinde ise, o dönem terör örgütünün önemli gelir kaynağı olan ve T.D.nin başında bulunduğu .......'te görevlendirildiği, atama sürecinde yaşanan bu usulsüzlüklerin Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ....... Ana Bilim Dalı Başkanlığı'nın 05.08.2016 tarih ve 156 sayılı yazısı ile Rektörlüğe bildirildiği tespit edilmiştir.
 
Bilindiği üzere, Yargıtay 16.Ceza Dairesi'nin 24.04.2017 tarih ve E:2015/3, K:2017/3 sayılı kararında; FETÖ/PDY'nin, 3713 Sayılı Kanunun 1'nci maddesinde tanımlanan, amaca ulaşmak için silah başta olmak üzere her türlü cebir ve şiddeti araç olarak kullanan silahlı bir terör örgütü olduğu belirlemesi yapılmakla birlikte; anılan kararda FETÖ/PDY terör örgütünün devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet teşkilatının bütün alt bileşenlerini kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı amaçlayan bir terör örgütü olduğu da vurgulanmıştır. Bu bağlamda, anılan terör örgütünün Devletin önemli kurumlarında kadrolaşmaya büyük önem atfettiği ve bu amaç doğrultusunda hareket etmek suretiyle, örgüt elemanlarının ve hatta örgüt ile anlayış ve davranış birliği içinde hareket eden, gönüllü şekilde örgüte tabi olan kimselerin de önemli kadro ve görevlere gelmesini sağladığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
 
Bu bağlamda, irtibat ve iltisak noktasında bir değerlendirme yapılır iken, örgütün Devlet kurumlarında kadrolaşmaya başladığı dönemlerde yapılan personel atamaları, görevlendirmeleri, görevde yükselme süreçlerinin ve bu süreçte yaşanan usulsüzlükleri ortaya koyan bilgi, belgeler ile kişiler hakkında somut tespitlere dayalı olan kurum kanaatlerinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
 
Uyuşmazlıkta, dava dosyasında mevcut bilgi ve belgelerden anlaşıldığı üzere; davacının Ankara Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi ....... Kliniği'nde Doç.Dr. olarak görev yapmakta iken, terör örgütü liderinin doktorluğunu da yapan ve FETÖ ana davası firari sanığı olan eski Prof.T.D.'nin, Hacettepe Üniversitesi'ne atanması ile beraber ve dönemin eski rektörünün yönlendirmesi suretiyle örgütün Üniversite'de hızla kadrolaştığı bir dönemde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ....... Anabilim Dalı'na Profesör Öğretim Üyesi olarak atandığı, bu atamadan önce açılan kadro ilanına yaptığı başvurusunda sunduğu belgeler ile ilgili olarak tespit edilen usulsüzlüklerin ....... Anabilim Dalı Başkanlığı'nca Rektörlük Makamına bildirilmesi üzerine başvurusunu geri çektiği, ertesi yıl açılan aynı kadro ilanında ise bu sefer bir önceki yıl mevcut olan özel şartın kaldırılarak ve bir önceki yıl başvurusunda yaşanan ve şikayete konu olan hususların araştırılmaksızın yeni ilan edilen kadroya davacının atamasının yapıldığı ve davacının kadro görevine atanmasından çok kısa bir süre sonra o dönem terör örgütüne mali destek sağladığı belirtilen ve başında (firari sanık) eski Prof.T.D.'nin bulunduğu .......'te görevlendirildiği, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ....... Anabilim Dalı Başkanlığı'nın, Rektörlük Makamı'na sunduğu 05.08.2016 tarih ve 156 sayılı yazısıyla da, FETÖ/PDY terör örgütünün Üniversite'de kadrolaşma süreci ile bu süreçte davacının atanması ve görevlendirilmelerinde yaşanan usulsüzlükleri içeren kurum kanaati, yine davacının hakkında Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından yapılan inceleme sonucunda ulaşılan, kullandığı GSM hattı ile 01/01/2010 tarihinden itibaren ağırlığı sağlık sektöründe olmak üzere FETÖ/PDY mensubu olan/olduğu iddia edilen bazı kurum/kuruluş çalışanları ile mahiyeti bilinmeyen irtibatları olduğu ve bu irtibatların dikkat çekici mahiyette olduğu yönündeki bilgi bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile en az iltisak ve irtibat düzeyinde ilişkisinin olduğu ortaya çıkmaktadır.
 
Bu durumda davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisak ve irtibat düzeyinde ilişkisinin olduğu ve dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemin iptali yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.
 
KARAR SONUCU:
 
Yapılan açıklamayla birlikte;
 
1-Davalı idarenin istinaf isteminin KABULÜNE, Ankara 20. İdare Mahkemesince verilen istinafa konu kararın KALDIRILMASINA, 2577 sayılı Yasa'nın değişik 45/4 maddesi uyarınca yeniden yapılan inceleme sonucunda DAVANIN REDDİNE,
 
2-Aşağıda dökümü yapılan mahkeme safhasına ait yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,
 
3-İstinaf safhasında davalı idare tarafından yapılan yargılama gideri ile yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 3.110,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
 
4-Gider avansının kullanılmayan kısmının talep edilmesi halinde derhal, talep edilmemesi halinde karar kesinleştikten sonra taraflara resen iadesine,
 
2577 sayılı Kanunun değişik 46. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 26/11/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)
 


Full & Egal Universal Law Academy