Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesi 2019/4466 Esas 2020/2362 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 13. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2019/4466
Karar No: 2020/2362
Karar Tarihi: 19.10.2020



İSTİNAF İSTEMİNİN KONUSU: Davalı idare bünyesinde görev yapmaktayken 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna yapılan başvurunun reddine dair 13/12/2017 tarihli ve 2017/166 sayılı işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı özlük ve ekonomik hakların iadesine karar verilmesi istemiyle açılan davada, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelere göre dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yönünde Ankara 19. İdare Mahkemesince verilen 26/04/2019 tarihli ve E:2018/686, K:2019/1612 sayılı kararın kaldırılması istenilmektedir.
 
İSTİNAF İSTEMİNDE BULUNANIN İDDİALARI: Davacı tarafından, OHAL KHK'sı ile kamu görevine son verilemeyeceği, OHAL yönetiminin sona ermesi nedeniyle OHAL KHK'larının geçerliliğinin kalmadığı, OHAL KHK'sı ile kamu görevinden çıkarılmasının geçici, ölçülü ve orantılı bir tedbir mahiyetinde olmadığı, kamu görevine son verilmesine dayanak KHK'nın Anayasa'da öngörülen şekil şartlarına uygun olmadığı, KHK ile kamu görevine son verilmesinin fonksiyon gaspı olduğu, başta savunma hakkı olmak üzere dilekçesinde belirttiği Anayasa ve AİHS hükümleri ile disiplin hukuku ve ceza hukuku ilkelerinin ihlal edildiği, FETÖ/PDY’yi ilk kez terör örgütü olarak kabul eden MGK kararı veya yargı kararı öncesi için kendisine herhangi bir suçlama yöneltilemeyeceği, Yasa mahiyetinde olmayan ve gizli nitelikte bulunan MGK kararlarının yargı kararlarına dayanak oluşturamayacağı, uyuşmazlığa bakan Mahkemenin kurulma ve yetkilendirme sürecinin tabii hakim ilkesine uygun olmadığı, Anayasaya sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğine dair herhangi bir somut delil ortaya konulmadığı, ... kullanıcısı olduğuna dair iddianın ispatlanamadığı, ...'un hukuka uygun bir delil olmadığı, hukuka aykırı delillerin dikkate alınamayacağı, ...'un FETÖ/PDY terör örgütünün münhasır iletişim ağı olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığı, yasal olarak faaliyet gösteren banka, sendika, dernek, okul, şirket gibi özel hukuk tüzel kişileri hakkında sonradan OHAL kapsamında işlem yapılmasının geçmişte bu tüzel kişilerle yasal çerçevede ilişkisi olan kişilerin terör örgütüyle bağlantılı oldukları şeklinde yorumlanamayacağı ve aleyhe delil oluşturmayacağı, üyesi olduğu feshedilerek kapandığı, üye olduğu "Teknik Alanda Çalışanlar Derneği" ile "... Tarım ve Ormancılık Sendikasının" terör örgütü üyesi olduğuna dair bir tespit bulunmadığı, ... Eğitim (...) A.Ş.'ye ödeme bilgisinin çocuğunun okul taksiti olduğu, kamu görevinden çıkarıldığı tarihte mevcut olmayan delil ve tespitlerin Komisyon kararına ve yargılamaya esas alınamayacağı gibi aleyhine sonuç doğurmayacağı, masumiyet karinesinin ve bir suç için bir ceza verilir ilkesinin (Non bis in idem) ihlal edildiği, ceza yargılamasında verilen kesinleşmemiş yargı kararlarının aleyhe değerlendirilemeyeceği, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun insan hakları ihlallerini gidermediği, yargılama giderlerinden tamamen muaf tutulması gerektiği, öne sürdüğü bazı argümanların Mahkeme kararında somut olarak karşılanmayarak gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği, dava konusu işlemde ve davanın reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık bulunmadığı ileri sürülmektedir.
 
KARŞI TARAF SAVUNMASININ ÖZETİ: İstinaf isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesince, 2577 sayılı Kanun'un değişik 45. maddesi uyarınca dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:
 
Uyuşmazlıkta davacı hakkındaki ceza yargılamasında, davacı aleyhine tanık beyanları olduğu hususu, dava konusu işlemde belirtilen diğer delillerle birlikte değerlendirildiğinde, davacının çeşitli yol ve yöntemlerle FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibat düzeyinde ilişkisinin olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
 
İdare Mahkemesince; davacının "işlem nedeniyle yoksun kaldığı özlük ve ekonomik hakların iadesine karar verilmesi" istemi hakkında hüküm kurulmadığı görülmüş olup, bu eksikliğin giderilmesi için anılan kararın kaldırılarak, dosyanın mahkemeye geri gönderilip yargılamanın büsbütün tekrarlanmasını gerektirip gerektirmediği, istinaf mercii tarafından eksikliğin giderilmesinin mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmiştir:
 
Anayasanın 141.maddesinin son fıkrasında; "davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" denilmekte olup, anılan kuralın tüm yargı mercilerini ve mensuplarını muhatap aldığında kuşku bulunmamaktadır.
 
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "İstinaf" başlıklı 45. maddesinin 3, 4 ve 5.fıkralarında ise aşağıdaki düzenlemeler yer almaktadır:
 
3-Bölge İdare Mahkemesi, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar verir. Karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı verir.
 
4-Bölge İdare Mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu halde bölge idare mahkemesi işin esası hakkında yeniden bir karar verir.
 
5-Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hakim tarafından bakılmış olması hallerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vererek dosyası ilgili mahkemeye gönderir. Bölge idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verilen kararları kesindir."
 
Yukarıdaki kuralların birlikte değerlendirilmesinden, yargı mercilerinin yargılama sürecini uzatan ve yargılama giderlerini artıran karar ve uygulamalardan kaçınmak zorunda oldukları sonucu çıkmakta, bu anayasal kuralı tamamlar nitelikte, 2577 sayılı Kanun'un 45.maddesinin 5.fıkrasında; istinaf incelemesi sonucunda bölge idare mahkemesinin kaldırma kararı vererek dava dosyasının ilk derece mahkemesine gönderebilmesini çok sınırlı ve tek tek sayılan durumlara münhasır kıldığı anlaşılmaktadır. Bu sınırlı haller, ilk derece mahkemesinin ilk inceleme üzerine verdiği kararların hukuka aykırı bulunması, mahkemenin görevi ve yetkisi olmayan bir davaya bakmış olması ve yasaklı hakimin karar vermiş olmasından ibarettir.
 
Uyuşmazlıkta ilk derece mahkemesi işin esası hakkında karar vermiş ve dava ret ile sonuçlanmıştır. Diğer bir ifadeyle ilk derece mahkemesi ilk inceleme üzerine bir karar vermiş değildir. Öte yandan, davacının kamu görevine iade talebiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemin iptali davacının asıl talebi olup, dava retle sonuçlandığına göre" davacının yoksun kaldığı özlük ve ekonomik hakların iadesi" de mümkün değildir.
 
Bu durumda, ilk derece mahkemesince esas hakkında karar verilmiş ve davacının yoksun kaldığı özlük ve ekonomik hakların ödenmesinden de söz edilmesi mümkün değilken, asıl işlemin mütemmimi olan "yoksun kalınan haklar" hakkında hüküm kurulmaması, anılan mahkeme kararının kaldırılmasın gerektiren bir neden olarak değerlendirilmemiştir. Aksi uygulama, Anayasanın yargı mericii ve mensuplarına yüklediği görevi ve Usul Kanunumuzdaki ilk derece mahkemesine gönderme şartlarını gözardı etme anlamına gelirdi.
 
Burada üzerinde durulması gereken bir husus da şudur: İstinaf kanun yolu ile temyiz kanun yolu arasında farklar bulunduğu gibi istinaf incelemesi ile idari yargı usul hukukuna 2577 sayılı Kanunun 20/A maddesi ile getirilen ivedi yargılamanın amaçları ve yöntemleri de farklıdır. Nitekim Bölge İdare Mahkemelerince istinaf incelemesi yapılmaya başlanılmasının hemen sonrasında Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu’nca verilen 07.12.2016 tarih, E:2016/4343, K:2016/3305 sayılı kararda, bu konu açıklığa kavuşturulmuştur.
 
Davacının adli yardım talebinin kabulü yönünde ilk derece mahkemesince karar verildiği görülmekte olup 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 335. maddesinin 3. fıkrasında yer alan; adli yardımın, yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet sağladığı ve hükmün kesinleşmesine kadar devam edeceği düzenlemesi ile aynı Kanun'un 323. maddesinde yer verilen avukatlık ücretinin yargılama giderleri arasında sayıldığı hususları birlikte dikkate alındığında, İdare Mahkemesi kararında yer alan yargılama gideri ve vekalet ücretinin tahsilinin, kanun yolu incelemeleri dahil kararın kesinleşmesinden sonra yapılabileceği, dolayısıyla bu aşamada davacıdan gerek Mahkeme ve gerekse istinaf safhasındaki yargılama giderleri ile vekalet ücretinin tahsil edilemeyeceği açıktır.
 
KARAR SONUCU: Yapılan açıklamayla birlikte,
 
1-Ankara 19. İdare Mahkemesince verilen istinafa konu karar, usul ve hukuka uygun olup kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, İSTİNAF İSTEMİNİN REDDİNE,
 
2-Anılan kararda "...belirlenen 1.362,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine..." şeklinde kurulan hükmün, 2577 sayılı Kanun'un 45. maddesinin 3. fıkrası gereğince; "...belirlenen 1.362,00-TL vekalet ücretinin işbu kararın kesinleşmesinden sonra davacıdan alınarak davalıya ödenmesine..." olarak düzeltilmesine,
 
3- Anılan kararda; "...davacının adli yardım istemi kabul edildiğinden davanın başında alınmayan söz konusu yargılama giderinin davacıdan tahsili amacıyla tahsil dairesine müzekkere yazılmasına..."şeklinde kurulan hükmün, 2577 sayılı Kanun'un 45. maddesinin 3. fıkrası gereğince; "...davacının adli yardım istemi kabul edildiğinden davanın başında alınmayan söz konusu yargılama giderinin davacıdan tahsili amacıyla işbu kararın kesinleşmesinden sonra tahsil dairesine müzekkere yazılmasına..."şeklinde düzeltilmesine,
 
4- Aşağıda dökümü yapılan istinaf aşamasına ait yargılama giderlerinin istinaf edenin üzerinde bırakılmasına,
 
5- Adli yardım talebi kabul edilmiş olduğundan davacıdan önceden alınmamış olan istinaf yargılama giderlerinin tahsili için Mahkemesince karar kesinleştikten sonra ilgili tahsil dairesine müzekkere yazılmasına,
 
2577 sayılı Kanun'un değişik 46. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere, 19.10.2020 tarihinde usulde oyçokluğu, esasta oybirliği ile karar verildi.
 
 
KARŞI OY GEREKÇESİ
 
Dosyanın incelenmesinden; dava dilekçesinde, dava konusu işlemin iptali yanında "işlem nedeniyle yoksun kalınan maddi hakların faiziyle birlikte ödenmesine ve sosyal hakların iadesine karar verilmesi" isteminde de bulunulduğu halde, Mahkemece davacının söz konusu talepleri yönünden hüküm kurulmadığı görülmektedir.
 
Danıştay 5. Dairesinin güncel nitelikteki 13/01/2020 tarihli ve E:2018/2254, K:2020/22 sayılı kararında da belirtildiği üzere; usul hukukunun en temel ilkelerinden biri olan "taleple bağlılık ilkesi" uyarınca, idare mahkemeleri taleple bağlı olup, istemi genişletecek veya daraltacak biçimde karar vermelerine imkan bulunmadığından davacıların dava dilekçelerindeki davanın konusuna dair talepleri yönünden hukuki inceleme yapılmaması ve hüküm kurulmaması halleri, taleple bağlılık ilkesi yönünden hukuka aykırılık teşkil ettiğinden bozma nedeni olarak kabul edilmektedir.
 
Aynı şekilde, Danıştay 5. Dairesinin 16/05/2019 tarihli, E:2017/13514, K:2019/3743 sayılı, 30/05/2019 tarihli, E:2016/12444, K:2019/4054 sayılı kararıyla Danıştay 12. Dairesinin 28/11/2019 tarihli, E:2018/5901, K:2019/9347 sayılı kararları da bu yöndedir.
 
Konu; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45/4. maddesi kapsamında ele alınarak "ilk derece mahkemesince davanın konusu hakkında kısmen hüküm kurulmayan hallerde, istinaf mahkemesince söz konusu kararın kaldırılarak yeniden karar verilmesinin mümkün olup olmadığı" cihetiyle incelendiğinde; 2577 sayılı Yasa'nın 20/B-h maddesinde de ivedi yargılama usulü yönünden aynı yönde bir düzenlemeye gidildiği ve Danıştayın mahkeme veya bölge idare mahkemesi kararını kaldırarak yeniden bir karar verilmesine olanak tanındığı görülmüş olup, mahkeme veya bölge idare mahkemesince davanın konusu hakkında kısmen hüküm kurulmamasının Danıştay tarafından bozma nedeni olarak kabul edildiği ve dosyanın hüküm kurulması için mahkeme veya bölge idare mahkemesine gönderildiği anlaşılmaktadır.
 
Bu çerçevede konuya ilişkin Danıştay 13. Dairesinin 02/07/2020 tarihli, E: 2020/1568, K:2020/1714 sayılı kararı incelendiğinde; "(...) Öte yandan, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesi ile idari yargıda başvuru, inceleme ve yargılama usulüne ilişkin olarak bazı yenilikler getirilmiş, genel yargılama usulüne göre yargılama sürecini hızlandıracak önemli değişiklikler yapılmıştır. Buna göre, temyiz incelemesine ilişkin olarak, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinde öngörülen özel yargılama usulünde genel kural, temyiz incelemesine konu olan kararda hukuki isabet görülmediğinin temyiz mercii tarafından tespit edilmesi hâlinde, dosyanın kararı veren mahkeme veya daireye geri gönderilmesi yerine, uyuşmazlığın esasının bizzat çözümlenerek karara bağlanması olup, bozma ile birlikte dosyanın geri gönderilmesi sadece ilk inceleme üzerine verilen kararlarla sınırlı tutulmuştur.
 
Bununla birlikte, 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinin ikinci fıkrasının (g) bendinde yer alan "Verilen nihai kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir." hükmünde geçen "nihai kararlar"dan anlaşılması gereken, davaya konu edilen işlemlerin ilk derece yargı yeri olarak hukuka uygunluk denetiminin yapılması ve bu konularda verilmiş nihai bir kararın varlığı olduğundan, ilk derece yargı yerince davanın konusunun yanlış nitelendirilerek uyuşmazlık ile ilgili hukuka uygunluk denetimi yapılmadığı ve hüküm kurulmadığı durumlarda, ilk derecede uyuşmazlıkla ilgili verilmiş nihai bir karardan söz edilmesi mümkün olmayıp, temyiz aşamasında Danıştay’ca, ilk derece mahkemesi tarafından hüküm kurulmayan dava konusu işlemle ilgili olarak uyuşmazlığın esası incelenerek hüküm kurulması hâlinde Kanun'un öngördüğü iki aşamalı yargısal denetimin gerçekleşmeyeceği açıktır.
 
2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesinde, ilk derece mahkemelerince, uyuşmazlığa konu edilen işlemlerin hukuka uygunluk denetiminin yapılmamış olması hâlinde, üst derece mahkemesince ne yönde bir karar verileceği hususunda açık bir kural öngörülmemiş ise de, bu konunun kanun koyucu tarafından önceden öngörülmesinin mümkün olmaması ve hukuka uygun olanın, uyuşmazlığın tüm boyutuyla ele alınıp, bu çerçevede bir hüküm kurulması olduğundan, bu istisnai durumun ayrıca yasal metinlerde düzenlenmesine gerek bulunmamaktadır.
 
Dava konusu uyuşmazlığın 2577 sayılı Kanun'un 20/A maddesi kapsamında ivedi yargılama usulüne tabi "ilk derece" ve "temyiz" olmak üzere iki aşamalı olarak incelenmek zorunda olunması nedeniyle, ilk derece mahkemesince uyuşmazlıkla ilgili hüküm kurulmayan bir konuda, temyiz mercii tarafından dava konusu işlemin esasına ilişkin doğrudan yargılama yapılarak bir hüküm kurulmaması gerekir."
 
İdare Mahkemesince dava konusu Kurul kararının (...) ilişkin kısmına ilişkin olarak hukuka uygunluk denetimi yapılmadan davanın reddine karar verildiği anlaşıldığından, âdil yargılanma hakkı kapsamında iki aşamalı olması gereken yargısal denetimin ilk aşaması olan ilk derecede yargısal denetimin gerçekleştirilmesi için dosyanın İdare Mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir..." değerlendirmesi yapılarak konunun aydınlığa kavuşturulduğu görülmektedir.
 
Sonuç olarak; ilk derece Mahkemesince davanın konusu hakkında kısmen hüküm kurulmaması halinde, verilmemiş bir hükmün kanun yolu incelemesi mümkün olmadığından; "taleple bağlılık ilkesi " ve "çok aşamalı yargısal denetimin" gereği olarak konuya ilişkin hüküm kurulmasına olanak sağlanması için istinafa konu kararın kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
 
Nitekim bölge idare mahkemesi içtihatlarının da bu yönde geliştiği görülmektedir. (Ör: İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. İ.D.D.'nin E:2019/1512 sayılı, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İ.D.D.'nin E:2020/711 sayılı, Konya Bölge İdare Mahkemesi 1. İ.D.D.'nin E:2019/1149 sayılı kararları)
 
Açıklanan nedenlerle; Mahkeme tarafından, davacının dava dilekçesindeki talepleri yönünden karar verilmesine olanak sağlanması amacıyla istinafa konu kararın kaldırılarak dosyanın Mahkemesine gönderilmesi gerektiği oyu ile konu hakkında açıklama yapılması suretiyle uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmesi yolundaki Dairemiz çoğunluk kararına katılmıyorum. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy