Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi 2020/2414 Esas 2020/1876 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 10. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/2414
Karar No: 2020/1876
Karar Tarihi: 19.10.2020



İSTEMİN ÖZETİ: Irak uyruklu davacı tarafından, uluslararası koruma talebinin reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davada; davacının, Irak'ta yaşanan mezhep çatışmalarından kaynaklı sorunlar ve baskılar yaşadığı için ülkesini terk etmek zorunda kaldığı, baskıya uğradığı, ülkesine geri gönderilmesi durumunda zulme uğrama veya ölüm tehlikesinin bulunduğu hususlarındaki iddialarına yönelik olarak 6458 sayılı Yasa'nın 93. maddesi uyarınca yapılması gereken bilgi toplama görevinin yeterli ve gerekli düzeyde yerine getirilmediği anlaşıldığından (iade edilecek ülkenin durumu hakkında, hükümetler ve hükümetlerarası kuruluşlar ile hükümet dışı kuruluşların hazırladığı raporlar dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmadığı tespit edildiğinden), davacının uluslararası koruma talebinin reddedilmesine dair işleme yapılan itirazın reddine dair dava konusu işlemin yukarıda belirtilen ulusal ve uluslararası metinler yönünden hukuka aykırı bulunduğu sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline ilişkin olarak Ankara 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 14/02/2020 gün ve E: 2019/2068, K: 2020/393sayılı kararın, davalı idare vekili tarafından, hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Savunma verilmemiştir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Hüküm veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi'nce dosyanın tekemmül ettiği görülmekle davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi hakkında bir karar verilmeksizin işin esasına geçildi:
 
Dava, Irak vatandaşı olan davacı tarafından, uluslararası koruma talebinin reddine ilişkin karara yapılan itirazın Uluslararası Koruma Komisyonu tarafından reddedilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
 
Ankara 1. İdare Mahkemesi'nin 14/02/2020 gün ve E: 2019/2068, K: 2020/393 sayılı karar ile; davacının, Irak'ta yaşanan mezhep çatışmalarından kaynaklı sorunlar ve baskılar yaşadığı için ülkesini terk etmek zorunda kaldığı, baskıya uğradığı, ülkesine geri gönderilmesi durumunda zulme uğrama veya ölüm tehlikesinin bulunduğu hususlarındaki iddialarına yönelik olarak 6458 sayılı Yasa'nın 93. maddesi uyarınca yapılması gereken bilgi toplama görevinin yeterli ve gerekli düzeyde yerine getirilmediği anlaşıldığından (iade edilecek ülkenin durumu hakkında, hükümetler ve hükümetlerarası kuruluşlar ile hükümet dışı kuruluşların hazırladığı raporlar dikkate alınarak bir değerlendirme yapılmadığı tespit edildiğinden), davacının uluslararası koruma talebinin reddedilmesine dair işleme yapılan itirazın reddine dair dava konusu işlemin ulusal ve uluslararası metinler yönünden hukuka aykırı bulunduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.
 
Davalı idare istinaf başvuru dilekçesi ile; mülteci statüsünün belirlenmesinde, zulme uğrama korkusunun dayanağını oluşturan bütün diğer nedenler de bireysel kapsamda dikkate alındığı, şahsı ülkesini terk etmeye zorlayan nedenlerin ferdi olarak gözden geçirildiği, davacının mülakat ve öngörüşme beyanlarının incelendiği, davacının kötü muamele ile karşılaşmadığının ve davacının dayanak gösterdiği iddiaların haklı nedene dayalı korku oluşturmadığının anlaşıldığı, davacının Türkiye'ye girişinden bir yıl sonra uluslararası koruma talebinde bulunduğu, davacının başvuru mülakatında değinmediği hususların idare tarafından değerlendirilmesinin mümkün olmadığı ileri sürülerek kararın, istinaf kanun yolu ile kaldırılması istenilmektedir.
 
Anayasanın 16. maddesinde, "Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir." hükmüne; 90. maddesinde de, "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.... Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
 
11/04/2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 3. maddesinde, "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;...d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,....), Uluslararası koruma: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsünü,...ifade eder." hükmü; 62. maddesinde, "(1) Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir." hükmü; 63. maddesinde, "(1) Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir." hükmü; 69. maddesinde, "... (4) Kayıt esnasında; başvuru sahibinin menşe veya ikamet ülkesini terk etme sebepleri, ülkesini terk ettikten sonra başından geçen ve başvuru yapmasına neden olan olaylar, Türkiye’ye giriş şekli, kullandığı yol güzergâhları ve vasıta bilgileri, daha önceden başka bir ülkede uluslararası korumaya başvurmuş veya korumadan yararlanmışsa, bu başvuru veya korumaya ilişkin bilgi ve belgeleri alınır." hükmü; 75. maddesinde, "(1) Etkin ve adil karar verebilmek amacıyla, başvuru sahibiyle kayıt tarihinden itibaren otuz gün içinde bireysel mülakat yapılır. Mülakatın mahremiyeti dikkate alınarak, kişiye kendisini en iyi şekilde ifade etme imkânı tanınır. Ancak, aile üyelerinin de bulunmasının gerekli görüldüğü durumlarda, kişinin muvafakati alınarak mülakat aile üyeleriyle birlikte yapılabilir. Başvuru sahibinin talebi üzerine, avukatı gözlemci olarak mülakata katılabilir. (2) Başvuru sahibi, yetkililerle iş birliği yapmak ve uluslararası koruma başvurusunu destekleyecek tüm bilgi ve belgeleri sunmakla yükümlüdür. (3) Özel ihtiyaç sahipleriyle yapılacak mülakatlarda, bu kişilerin özel durumları göz önünde bulundurulur. Çocuğun mülakatında psikolog, çocuk gelişimci veya sosyal çalışmacı ya da ebeveyni veya yasal temsilcisi hazır bulunabilir. (4) Mülakatın gerçekleştirilememesi hâlinde, yeni mülakat tarihi belirlenir ve ilgili kişiye tebliğ edilir. Mülakat tarihleri arasında en az on gün bulunur. (5) Gerekli görüldüğünde başvuru sahibiyle ek mülakatlar yapılabilir. (6) Mülakatlar sesli veya görsel olarak kayıt altına alınabilir. Bu durumda mülakat yapılan kişi bilgilendirilir. Her mülakatın sonunda tutanak düzenlenir, bir örneği mülakat yapılan kişiye verilir." hükmü; 78. maddesinde, "...(4) Başvuru sahibine, zulüm veya ciddi zarar görme tehdidine karşı vatandaşı olduğu ülke veya önceki ikamet ülkesinin belirli bir bölgesinde koruma sağlanabiliyorsa ve başvuru sahibi, ülkenin o bölgesine güvenli bir şekilde seyahat edebilecek ve yerleşebilecek durumdaysa, başvuru sahibinin uluslararası korumaya muhtaç olmadığına karar verilebilir." hükmü yer almaktadır.
 
29/08/1961 tarih ve 359 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolünün 1. maddesi uyarınca bu Sözleşmenin; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen her şahsa uygulanacağı kuralı öngörülmüştür.
 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sözleşmenin 1. maddesine çekince koyarak, yalnızca Avrupa'dan gelenlere mülteci statüsü tanımakta olup; Avrupa dışından gelenlere ise sığınmacı statüsü tanımaktadır.
 
Anılan Sözleşmenin 33. maddesinde de, "1. Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.
 
2. Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez." hükmünü içermektedir.
 
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 2. maddesinde, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu; 3. maddesinde de, hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı düzenleme altına alınmıştır.
 
Dava dosyasındaki belge ve bilgilerin incelenmesinden; Irak vatandaşı olan davacının yasal yollarla 25/10/2016 tarihinde Türkiye'ye girdiği, 18/09/2017 tarihinde uluslararası koruma talebinde bulunduğu, Kütahya Valiliği'nin 23/05/2019 tarihli olur işlemi ile bu talebinin reddedildiği, bu işleme karşı yapılan itirazın da Uluslararası Koruma Değerlendirme Komisyonu'nun 14/06/2019 tarihli ve 49039 sayılı işlemi ile reddedilmesi üzerine bakılmakta olan işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
Uluslararası koruma, uluslararası ve ulusal mevzuatta belirtildiği şekilde, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesinden dolayı haklı sebeplere bağlı olarak zulme uğrama korkusu içinde bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da haklı sebeplere bağlı olarak yararlanmak istemeyen ya da önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan ve oraya dönemeyen veya dönmek istemeyen yabancılar ile bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesi dışında bulunan, oraya dönemeyen veya zulme uğrama korkusu nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişilere sağlanan statüdür. Bu statüden yararlanabilmenin ilk koşulu ise meydana gelen olaylar nedeniyle ve bu olaylar sonucunda, haklı gerekçelere dayanan zulüm korkusudur. Zulüm korkusunun nedeninin, ilgilinin ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerine dayanması gerekmekte olup, "zulüm" kavramının ilgilinin yaşamı, özgürlüğü, ayrımcılığa maruz kalması vb. gibi kişinin hayatını çekilmez duruma sokan nesnel durumları ifade edebileceği gibi, kişi yönünden öznel olarak değerlendirilebilecek durumları kapsayabileceği de kuşkusuzdur.
 
Bu nedenle, uluslararası koruma başvurusu halinde ortada haklı sebeplere dayanan zulüm korkusunun olup olmadığının değerlendirilmesi, bu değerlendirmenin de nesnel ve öznel durumlar gözönüne alınarak yapılması gerekmektedir. Nesnel unsurlar başvurucunun menşe ülkesindeki koşulların somut olarak ele alınmasını gerektirmekte ve bu unsurlar sonuçta başvurucunun öznel unsurlardaki korkusunun saptanmasında önem arz etmektedir. Belli olaylar karşısında her bireyin aynı davranmasını beklemek imkansız olduğundan, başvurucunun olaylar karşısındaki durumu da önemlidir. Bu nedenle yapılacak mülakatlarda ilgililerin söz konusu zulüm korkusunu makul bir düzeyde ortaya koyabilmeleri gerekir. Yapılan mülakat sonucunda elde edilen verilerin yeteri derecede açık olmaması durumunda bir inanılırlık değerlendirilmesinin yapılması ve kişinin içinde bulunduğu veya yaşadığı korkunun, makul olup olmadığı ve buna bağlı bir risk değerlendirmesinin yapılması gerekli görülmektedir.
 
Irak Avrupa ülkeleri arasında yer almadığından, davacının mülteci sıfatını kazanması mümkün değildir. Diğer taraftan şartlı mülteci statüsünün kazanılması için ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korkma durumunun söz konusu olması, ikincil koruma statüsü elde edebilmek için ise menşe ülkesine gönderilmesi halinde, ölüm cezasına mahkûm olacağı veya ölüm cezasının infaz edileceği, işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacağı, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacağı durumunun söz konusu olması gerekmektedir.
 
Diğer taraftan, davacının, herhangi bir siyasi, dini veya sosyal gruba mensubiyetinin bulunmadığı, ülkesinde hiç gözaltına alınmadığı, tutuklanmadığı, hayatı boyunca herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığı, aile üyelerinden herhangi birinin yetkililerle sorun yaşamadığına yönelik beyanları birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafından ileri sürülen hususlar, yukarıda yer alan mevzuat uyarınca ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağını haklı kılacak sebepler olarak değerlendirilemeyeceği gibi, davacının ülkesine dönmemesinin zulüm görme ve baskı korkusundan kaynaklanmadığı anlaşılmaktadır.
 
Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Soering/Birleşik Krallık davasında da, başvuranın kötü muameleye maruz kalma konusunda “gerçek bir risk” ile yüz yüze olduğuna dair maddi gerekçeler varsa, iade/sınırdışı eden Devletin sorumluluğundan bahsedilebileceği belirtilmiştir.
 
Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 12 Ocak 1991 tarihli A. and K. v. Turkey (Başvuru No.14401/88) kararında başvuranların sınırdışı edilmesi halinde insanlık dışı ya da kötü muamele göreceklerine dair ciddî bir tehdidin bulunmaması gerekçesiyle başvuruları kabul edilemez bulmuştur.
 
Somut olayda da; davacının, geçmişteki hangi fiili veya durumları nedeniyle ülkesine iadesi halinde zulme maruz kalacağı konusunu somut maddi gerekçelere dayandıramadığından davacının kötü muameleye maruz kalma konusunda “gerçek bir risk” ile karşı karşıya olmadığı sonucuna varılmıştır.
 
Bu nedenlerle; davacının Bağdat'ta yaşadığı, Şii mezhebine bağlı olduğu, sporla uğraştığı, annesinin evlendiği kişinin Şii milis gruplarından K1'nin önemli isimlerinden olduğu, kendisini hain olarak görmeye başladıkları, Bağdat'a kalamadığı, Irakta güvenli kalacak yer olmadığı, 2015 yılında Türkiye'ye geldiği, amcasının çağırması üzerine tekrar Irak'a geri döndüğü, 1 yıl Irak'ta yaşadığı, 2016 yılında tekrar yasal yollardan Türkiye'ye geldiği, 18/09/2017 tarihinde Uluslararası Koruma başvurusunda bulunduğu, davacının menşe ülkesinde yaşadığını ileri sürdüğü olaylara ilişkin somut belge ve bilgi sunamadığı göz önüne alındığında asıl amacının ülkesi dışında bir yerde yaşamak olduğu, davacının uluslararası koruma başvurusunun kabulüne olanak sağlayacak şartların mevcut olmadığı dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmakla, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
 
Açıklanan nedenlerle; davalı idare istinaf isteminin kabulüne, Ankara 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 14/02/2020 gün ve E: 2019/2068, K: 2020/393 sayılı kararın kaldırılmasına, 2577 sayılı Yasanın değişik 45/4 maddesi uyarınca yeniden yapılan inceleme sonucunda davanın reddine, aşağıda dökümü yapılan mahkeme safhasına ait159,20-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, istinaf safhasında davalı idare tarafından yapılan76,00-TL posta gideri ile yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00-TLavukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, posta gideri avansından artan miktarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine, 2577 sayılı Yasanın değişik 45/6. maddesi uyarınca kesin olarak 19/10/2020 oybirliğiyle tarihinde karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy