Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi 2020/1164 Esas 2020/1544 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 10. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2020/1164
Karar No: 2020/1544
Karar Tarihi: 24.09.2020



İSTEMİN ÖZETİ: Kamerun Cumhuriyeti vatandaşı davacı tarafından, uluslararası koruma talebinin reddine ilişkin 21.03.2018 tarih ve E.17350 sayılı işlemin iptali istemiyle açılan davada; davacının dava dilekçesi ve mülakat formundaki iddiaları, menşe ülke bilgisi, dosya içerisinde mevcut bilgi ve belgelerin uluslararası hukuki metinler ve ulusal mevzuat ışığında değerlendirilmesinden; davacının ülkesinde can güvenliğinin olmadığına yönelik iddialarının bulunduğu, menşe ülke bilgisi göz önünde bulundurulduğunda; davacının iddialarının ciddi nitelikte olması, davacının belli bir toplumsal gruba mensubiyeti nedeniyle zarar görmesi durumuna karşı Kamerun devletinin etkili bir koruma sağlayamayacağı yönünde kuvvetli şüphe bulunması nedeniyle davacının uluslararası koruma talebinin 6458 sayılı Kanunun 62.maddesi gerekse de 63.maddesinde belirlenen statüler açısından değerlendirilmesi gerekmekte olup, davacının iddiaları ve menşe ülke bilgisi kapsamında yeterli ve etkili bir araştırma ve değerlendirme yapılmadığı anlaşıldığından, davacının uluslararası koruma talebinin reddedilmesine dair dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline ilişkin olarak Ankara 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 22/01/2020 gün ve E: 2019/1191, K: 2020/105sayılı kararın, davalı idare vekili tarafından, ulusal ve uluslararası kurallara uygun işlem tesis edildiği ileri sürülerek kaldırılması istenilmektedir.
 
SAVUNMANIN ÖZETİ: Savunma verilmemiştir.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Hüküm veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi'nce işin gereği görüşüldü:
 
Dava; Kamerun Cumhuriyeti vatandaşı davacı tarafından, uluslararası koruma talebinin reddine ilişkin 21.03.2018 tarih ve E.17350 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
 
Anayasanın 16. maddesinde; "Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir." hükmü ve 90. maddesinde de; "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.... Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 07/05/2004 - 5170 S.K./7.mad) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır." hükmü yer almaktadır.
 
29.8.1961 tarih ve 359 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunan 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1967 Protokolünün 1. maddesi uyarınca bu Sözleşmenin; ırkı, dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle takibata uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu ülke dışında bulunan ve vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden istifade edemeyen veya korkudan dolayı istifade etmek istemeyen ya da uyruğu yoksa ve önceden ikamet ettiği ülke dışında bulunuyorsa oraya dönmeyen veya korkusundan dolayı dönmek istemeyen her şahsa uygulanacağı kuralı öngörülmüştür.
 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Sözleşmenin 1. maddesine çekince koyarak, yalnızca Avrupa'dan gelenlere mülteci statüsü tanımakta olup; Avrupa dışından gelenlere ise sığınmacı statüsü tanımaktadır.
 
Anılan Sözleşmenin 33. maddesinde de, "1.Hiçbir Taraf Devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tâbiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.
 
2. Bununla beraber, bulunduğu ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması yolunda ciddi sebepler bulunan veya özellikle ciddi bir adi suçtan dolayı kesinleşmiş bir hükümle mahkum olduğu için söz konusu ülkenin halkı açısından bir tehlike oluşturmaya devam eden bir mülteci, işbu hükümden yararlanmayı talep edemez." hükmünü içermektedir.
 
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 2. maddesinde, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu, 3. maddesinde de, hiç kimsenin işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı düzenleme altına alınmıştır.
 
11.04.2013 tarih ve 28615 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu'nun 3. maddesinde; "(1) Bu Kanunun uygulanmasında;...d) Başvuru sahibi: Uluslararası koruma talebinde bulunan ve henüz başvurusu hakkında son karar verilmemiş olan kişiyi,....r) Uluslararası koruma: Mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsünü,...ifade eder." hükmü, 62. maddesinde; "(1) Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir." hükmü, 63. maddesinde; "(1) Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir." hükmü, 79.maddesinde; "Başvuru sahibinin; a) Başvuru sırasında gerekçelerini sunarken, uluslararası korumayı gerektirecek konulara hiç değinmemiş olması, b) Sahte belge ya da yanıltıcı bilgi ve belge kullanarak veya kararı olumsuz etkileyebilecek bilgi ve belgeleri sunmayarak yetkilileri yanlış yönlendirmesi, c) Kimliğinin ya da uyruğunun tespit edilmesini güçleştirmek amacıyla kimlik ya da seyahat belgelerini kötü niyetle imha etmesi veya elden çıkarması, ç) Sınır dışı edilmek üzere idari gözetim altında olması, d) Sadece, Türkiye’den gönderilmesine yol açacak bir kararın uygulanmasını erteletmek ya da engellemek amacıyla başvuruda bulunması, e) Kamu düzeni veya kamu güvenliği açısından tehlike oluşturması ya da bu nedenlerle Türkiye’den daha önce sınır dışı edilmiş olması, f) Başvurusunun geri çekilmiş sayılmasından sonra yeniden başvuruda bulunması, hâllerinde, başvurusu hızlandırılmış olarak değerlendirilir. (2) Başvurusu hızlandırılmış olarak değerlendirilen başvuru sahibiyle, başvuru tarihinden itibaren en geç üç gün içinde mülakat yapılır. Başvuru, mülakattan sonra en geç beş gün içinde sonuçlandırılır. ..." hükmü yer almaktadır.
 
Dava dosyasının incelenmesinden; Kamerun Cumhuriyeti vatandaşı davacının, 19.02.2019 tarihinde Kamerun'dan İstanbul'a, İstanbul'dan Lüksenburg'a gitmek üzere Atatürk Havalimanından ülkemize giriş yaptığı, hakkında "Sahte Vize-İkamet" sebebiyle kabul edilemez yolcu olarak işlem yapıldığı, Kamerun-Douala'ya geri gönderilmek üzereyken 08.03.2019 tarihinde ülkemizden uluslararası koruma talebinde bulunduğu, başvurusunun hızlandırılmış değerlendirme kapsamında bireysel olarak incelendiği, uluslararası koruma için gerekli kriterleri taşımadığından bahisle uluslararası koruma talebinin reddine karar verilmesi üzerine, anılan işlemin iptali istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
 
Uluslararası koruma, başvuru sahibi yabancının uluslararası ve ulusal mevzuatta yer alan sebeplerden dolayı (ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncel) ve haklı sebeplere bağlı olarak (zulme uğrama) vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanamama ya da haklı sebeplere bağlı olarak yararlanmak istenmemesi ya da önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan ve oraya dönemeyen veya dönmek istemeyen vatansız kişilere sağlanan statüdür. Bu statüden yararlanabilmenin ilk koşulu ise meydana gelen olaylar nedeniyle ve söz konusu olaylar sonucunda haklı nedenlere dayanan zulüm korkusudur. Zulüm korkusunun ise ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerine dayanması gerekmektedir. Zulüm haklı sebeplere bağlı olarak ilgilinin yaşam, özgürlük, ayrımcılık vb. gibi kişinin hayatını çekilmez duruma sokan nesnel olabileceği gibi öznel olarak değerlendirilebilecek durumları kapsar.
 
Uluslararası koruma başvurusu halinde ortada haklı sebeplere dayanan zulüm korkusunun olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirme nesnel ve öznel olmalıdır. Nesnel unsurlar başvurucunun menşe ülkesindeki koşulların somut olarak ele alınması ve söz konusu nesnel unsurlar da sonuçta başvurucunun öznel unsurlardaki korkusunun saptanmasında önem arz edecektir. Belli olaylar karşısında her bireyin aynı davranmasını beklemek imkansız olduğundan, başvurucunun olaylar karşısındaki durumu önem arz edecektir. Bu nedenle yapılacak mülakatlarda ilgililerin söz konusu zulüm korkusunu makul bir düzeyde ortaya koyabilmeleri gerekir. Yapılan mülakat sonucunda elde edilen verilerin yeteri derecede açık olmaması durumunda bir inanılırlık değerlendirilmesinin yapılması ve kişinin içinde bulunduğu korkunun makul olup olmadığının ve buna bağlı bir risk değerlendirmesinin yapılmasını gerekli kılacaktır.
 
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'nin bir çok kararında (Klein–Rusya; N – İsveç; M.S.S. – Belçika ve Yunanistan davalarında olduğu gibi) belirttiği üzere iade edilecek ülkenin durumu hakkında, hükümetler ve hükümetlerarası kuruluşlar ile hükümet dışı kuruluşların hazırladığı raporların dikkate alınması gerekmektedir.
 
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi'nin 3. maddesi kapsamındaki risk kamu görevlilerinin davranışlarından kaynaklanabileceği gibi bu risk kamu görevlisi olmayanların davranışlarından da kaynaklanabilmektedir.
 
Mülteci hukukunun temel felsefesini belirleyen "geri gönderme yasağı" ile, başvurucuların söz konusu yasak ile oluşturulan koruma kapsamında kalıp kalmayacağının belirlenmesi aşamasında Cenevre Sözleşmesini imzalayan Devletlere genelde ve özelde de ilgili birimlerine bazı görevler verilmiştir. Bu görevlerin en önemlileri ise, başvurucuların iddialarının doğruluğunu araştırma ve söz konusu iddiaların doğru olduğunun tespiti halinde de iddiaya konu riskin koruma kapsamına alınmaya değer eşiğin üzerinde olup olmadığını belirlemektir.
 
6458 sayılı Yasa'da uluslararası koruma çeşitleri, "mülteci"(61. madde), "şartlı mülteci" (62. madde), "ikincil koruma" (63. madde) olarak sıralanmıştır. Yasanın ilgili maddeleri incelendiğinde, "mülteci statüsü" Avrupa ülkerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; "şartlı mülteci" statüsü ise Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar nedeniyle, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişilere tanınan bir haktır. Görüleceği üzere "mülteci"(61. madde), "şartlı mülteci" (62. madde) statüleri başvurucunun özel koşulları nedeniyle verilebilecektir.
 
1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme ve Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Protokol ile benimsenen "geri göndermeme ilkesi"nin bir yansıması olarak 6458 sayılı Yasa'nın 63. maddesinde "ikincil koruma" statüsü öngörülmüştür
 
Buna göre mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek, b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak, c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verileceği düzenleme altına alınmıştır.
 
Anılan hükmün (a) ve (b) bentleri, "mülteci"(61. madde), "şartlı mülteci" (62. madde) statülerinde olduğu gibi kişiye özel durumların varlığı şartını aramasına karşın, maddenin (c) bendinde ise, diğer statü ve şartlardan farklı olarak, uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişilere, "ikincil koruma" statüsünün verileceği benimsenmiştir.
 
Uyuşmazlık konusu olayda, davacıya ilişkin uluslararası koruma mülakat formunun incelenmesinden; davacının Fransızca konuşan kesimden olduğu, herhangi bir grupla siyasi, dini veya sosyal bağı bulunmadığı, ülkesinde hiç gözaltına alınmadığı veya tutuklanmadığı, hayatı boyunca herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığı, aile üyelerinden herhangi birinin yetkililerle sorun yaşamadığı, ülkesinde siyasi, dini, sendikal veya herhangi bir örgüte üyeliğinin bulunmadığı, anne ve babasının öldürülmesi üzerine Bamenda'dan güvenli bölge olan Douala'ya geçtiği ve orada kaldığı sürede herhangi bir sorun yaşamadığı, ancak iş kurmanın zor olduğu ve ticaret yapmasının yeterli olmadığını ifade ettiği dikkate alındığında, davacının Douala'da herhangi bir kötü muameleye maruz kalmadığı, dolayısıyla davacının ülkesi içinde yer değiştirme imkanının bulunduğu ve davacının asıl olarak ekonomik nedenlerle ülkesini terk ettiği anlaşılmaktadır.
 
Bu açıklamalar karşısında İdare Mahkemesince davacının menşe ülke bilgisine dayalı olarak nesnel unsurlar değerlendirilmek suretiyle karar verilmiş ise de, davacının mülakatta ortaya koyduğu öznel unsurlar dikkate alındığında söz konusu nesnel unsurların davacının öznel durumunda somut bir belirleyici olmadığından ulusal ve uluslararası mevzuat kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda tesis olan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
 
Bu durumda, davanın reddi gerekmekte iken dava konusu işlemin iptaline ilişkin olarak verilen kararda hukuki isabet görülmemiştir.
 
Açıklanan nedenlerle, davalı idare istinaf isteminin KABULÜNE, Ankara 1. İdare Mahkemesi'nce verilen 22/01/2020 gün ve E: 2019/1191, K: 2020/105 sayılı kararın KALDIRILMASINA, 2577 sayılı Yasanın değişik 45/4 maddesi uyarınca yeniden yapılan inceleme sonucunda DAVANIN REDDİNE, aşağıda dökümü yapılan mahkeme safhasına ait 211,40-TL yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, istinaf safhasında davalı idare tarafından karşılanan 48,00-TL posta gideri ile yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, posta gideri avansından artan miktarın davalı idareye verilmesine, 2577 sayılı Yasanın değişik 45. maddesinin 6. fıkrası uyarınca kesin olarak 24/09/2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy