Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi 2019/4404 Esas 2020/2616 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 1. İdari Dava Dairesi
Esas No: 2019/4404
Karar No: 2020/2616
Karar Tarihi: 23.10.2020



İSTEMİN ÖZETİ: Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı kadroları için 04-07/12/2017 tarihleri arasında yapılan sözlü sınav sonucunda davalı idarenin merkez teşkilatına uzman yardımcısı olarak yerleştirilen davacının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olarak değerlendirildiğinden bahisle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48/1-(A-8) maddesi uyarınca atamasının yapılmamasına ilişkin 13/04/2018 tarih ve E.1341 sayılı işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazminine hükmedilmesi istemiyle açılan davada; güvenlik soruşturması sonucunda davacı hakkında edinilen FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantılı olduğundan bahisle kapatılan üniversitede eğitim gördüğü, aynı yerde sosyal güvenlik kaydının bulunduğu ve Bank ... hesabının olduğu yönündeki istihbari bilginin, davacının ve kendisini etkileyebilecek yakın çevresinde bulunan kişilerin bu örgüte aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olup olmadığı, örgütle sıkı işbirliği içinde bulunup bulunmadığı, bunları destekleyip desteklemediği, sempatizanı olup olmadığı yönünden de titizlikle araştırılması gerektiğinden, davacının yasa dışı terör örgütü ile irtibatının saptanamadığı, hakkında başlatılmış veya sonuçlanmış idari ve/veya adli işlem bulunmadığı hususlarını gösteren Emniyet Genel Müdürlüğü'nden alınan havuz sorgusu değerlendirildiğinde, anılan bilgilerin, bu haliyle güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlandırılmasını gerektirecek nitelikte olduğundan söz edilmesine olanak bulunmadığı anlaşıldığından, atamasının yapılmaması yönünde tesis olunan işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı, yoksun kalınan parasal haklarının ödenmesine ilişkin talebi incelendiğinde ise, bu kararın davacının doğrudan atanması sonucunu doğurmayacağı, idarece diğer şartlar yönünden yapılacak değerlendirme sonucuna göre işlem tesis edileceği gözetilerek, parasal haklarının ödenmesine ilişkin talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığı sonucuna varıldığı gerekçeleriyle dava konusu işlemin iptali, davanın parasal hak talebine yönelik kısmı hakkında ise karar verilmesine yer olmadığı yolunda Ankara 15. İdare Mahkemesi'nce verilen 02/07/2019 gün ve E:2018/1167, K:2019/1113 sayılı kararın; taraflarca karşılıklı olarak aleyhe kısımlarının kaldırılması, davalı idarece davanın reddine karar verilmesi, davacı tarafından, kararın gerekçesinde bu kararın nasıl uygulanacağının yargı yerince gösterilmesinin, hukuka ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerine uygun olmadığı ileri sürülmekte ve parasal haklarının tazmini talebi bakımından davanın kabulüne karar verilmesi istenilmektedir.
 
SAVUNMALARIN ÖZETİ: Davacı tarafından, davalı idarenin istinaf başvurusunun süresinde olmadığı, davalı idare tarafından ise, davacının istinaf başvurusunun haklı bir yönünün bulunmadığı ileri sürülerek, istinaf istemlerinin karşılıklı olarak reddi gerektiği savunulmuştur.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Karar veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesince, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 17/2. maddesi gereğince davacının istinaf safhasındaki duruşma istemi yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi ve aynı Yasanın değişik 45. maddesi uyarınca dava dosyası incelenmekle gereği görüşüldü:
 
Dava, sözlü sınav sonucunda Sanayi ve Teknoloji Uzman Yardımcısı olarak yerleştirilen davacının, hakkında yapılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz olarak değerlendirildiğinden bahisle 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48/1-(A-8) maddesi uyarınca atamasının yapılmamasına ilişkin 13/04/2018 tarih ve E.1341 sayılı işlemin iptali ile işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tazminine hükmedilmesi istemiyle açılmış olup uyuşmazlığa ilişkin olarak İdare Mahkemesince, iptal ve karar verilmesine yer olmadığı kararı verilmiştir.
 
Mahkeme kararının dava konusu işlemin iptali yolundaki kısmına yönelik davalı idarenin istinaf başvurusu incelendiğinde;
 
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Genel ve Özel Şartlar" başlıklı 48.maddesinin 1.fıkrasının (A) bendine, önce 676 sayılı OHAL Kanun Hükmünde Kararnamesi'nin 74.maddesiyle, daha sonra 7070 sayılı Kanunun 60.maddesi ile de aynen kabul edilen düzenleme ile sekizinci alt bent olarak "Güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olmak" hükmü eklenerek, Devlet Memuru olabilmek için ilgili hakkında güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılmış olunması şartı getirilmiştir.
 
Anayasa Mahkemesi'nin 24/07/2019 günlü, E:2018/73, K:2019/65 sayılı kararı ile; Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere "adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, öz geçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunduğu kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri" gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm verilerin kişisel veri olarak kabul edildiği, bu bağlamda güvenlik araştırması ve arşiv araştırmasıyla elde edilen verilerin kişisel veri niteliğinde olduğu, 657 sayılı Kanunun 48.maddesinin 1.fıkrasının (A) bendine (8) numaralı alt bent olarak eklenen söz konusu kuralla güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması kapsamında kamu mercileri tarafından özel yaşamı ile ilgili sorular sorulması da dahil olmak üzere bir bireyin özel hayatı, iş ve sosyal yaşamıyla ilgili bilgilerin alınmasının, kaydedilmesinin ve kullanılmasının özel hayata saygı hakkına sınırlama niteliğinde olduğu,
 
Anayasa'nın 129.maddesinin birinci fıkrasında memurlar ve kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunma yükümlülüklerinin düzenlendiği, belirtilen hususlar gözetilerek kamu görevlerine atanacak kişiler bakımından birtakım şartlar getirilmesinin doğal olduğu, bu şekilde aranan niteliklerin, kamu hizmetinin etkin ve sağlıklı bir biçimde yürütülmesi amacına yönelik olduğu, dolayısıyla kamu görevine atanmadan önce kişilerin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasını öngören kuralın kanun koyucunun takdir yetkisinde olduğu, ancak bu alanda düzenleme getiren kuralların, kamu makamlarına hangi koşullarda ve hangi sınırlar içinde tedbir uygulama ve özel hayatın gizliliğine yönelik müdahalelerde bulunma yetkisi verildiğinin yeterince açık olarak göstermesi ve olası kötüye kullanmalara karşı yeterli güvenceleri sağlaması gerektiği, kuralda güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması memurluğa alımlarda genel şartlar arasında sayılmasına karşın, güvenlik soruşturmasına ve arşiv araştırmasına konu edilecek bilgi ve belgelerin neler olduğuna, bu bilgilerin ne şekilde kullanılacağına, hangi mercilerin soruşturma ve araştırmayı yapacağına ilişkin herhangi bir düzenlemenin yapılmamış olduğu, diğer bir ifadeyle güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının yapılmasına ve elde edilecek verilerin kullanılmasına ilişkin temel ilkeler belirlenmeksizin, kurallara sadece güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılmasının devlet memurluğuna alımlarda aranacak şartlar arasında sayıldığı, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda devlet memurluğuna alınmada esas alınacak kişisel veri niteliğindeki bilgilerin alınmasına, kullanılmasına ve işlenmesine yönelik güvenceler ve temel ilkeler kanunla belirlenmeksizin bunların alınmasına ve kullanılmasına izin verilmesinin Anayasa'nın 13. 20. ve 128.maddesiyle bağdaşmadığı ve bu nedenle dava konusu kuralın Anayasa'nın anılan maddelerine aykırı olduğu belirtilerek; 7070 sayılı Kanunun 60.maddesiyle 657 sayılı Kanunun 48.maddesinin 1.fıkrasının (A) bendine eklenen (8) numaralı alt bendinin iptaline karar verilmiştir.
 
Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı, 29/11/2019 günlü, 30963 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi iptal ederken ileri tarihli bir yürürlük süresi öngörmemiştir. Dolayısıyla, anılan karar Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlüğe girmiştir.
 
Bu duruma göre; dava konusu işlemin dayanağını oluşturan 657 sayılı Kanunun 48.maddesinin 1. fıkrasının (A) bendinin (8) numaralı alt bendi, yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesi kararı ile Anayasa'ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olduğundan, davalı idarenin istinaf başvurusuna konu edilen idare mahkemesi kararı ile işin esası hakkında verilen iptal kararından sonra ortaya çıkan bu durum sonucunda dava konusu işlemin hukuki dayanağı da kalmamıştır.
 
Davalı idarenin istinaf başvurusu, yukarıda belirtilen gerekçe de gözetilerek haklı görülmemiştir.
 
Öte yandan, İdare Mahkemesince verilen kararın; "iş bu kararın davacının doğrudan atanması sonucunu doğurmayacağı, idarece devlet memurluğuna alınacaklarda aranan diğer şartlar yönünden yapılacak değerlendirme sonucuna göre işlem tesis edileceği gözetilerek parasal hakların ödenmesine ilişkin talep yönünden karar verilmesine yer olmadığı" yolundaki kısmına yönelik olan davacının istinaf başvurusuna gelince;
 
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125. maddesinin son fıkrasında; "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür." hükmü yer almaktadır.
 
İdare Mahkemesince işin esası hakkında verilen iptal kararında; dava konusu işleme esas teşkil eden davacı hakkındaki olumsuz tespitin somut olarak ortaya konulmayıp başka bilgi ve belgelerle de desteklenmediği sonucuna varılarak hukuka aykırılığın saptandığı, buna karşın, davacının durumunun diğer şartlar yönünden idarece yeniden değerlendirilmesi gerektiği, dolayısıyla verilen iptal kararının davacının doğrudan atanması sonucunu doğurmadığı gerekçesiyle parasal hak talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm kurulmuş ise de, davalı idarenin istinaf başvurusuna konu olan ve dava konusu işlemin unsurları yönünden Mahkemece yapılan hukukilik denetimi sonucunda, davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesine dayalı olarak atamasının yapılmaması yönünde tesis edilen idari işlemin hukuka aykırılığının saptanarak anılan işlemin iptaline karar verilmiş olması karşısında, atamasının yapılmamasına dair işlemin iptali yolundaki yargı kararının mahiyeti gereğince bu kararı yerine getirmekle yükümlü olan davalı idarenin, davacıyı atayıp göreve başlatmaması nedeniyle davacının yoksun kaldığı parasal hakların tazmini ile de yükümlü olduğu kuşkusuzdur.
 
Bu bağlamda, davacının atamasının yapılmamasına ilişkin işlemin iptalini ve bu işlem nedeniyle uğradığı parasal hak kaybının yasal faiziyle birlikte tazminini istediği olayda, Mahkemece verilen iptal kararına yönelik davalı idarenin istinaf başvurusu, "Anayasa Mahkemesi'nce verilen iptal kararı gereğince dava konusu işlemin yasal dayanağının ortadan kaldırıldığı" gerekçesi eklenmek suretiyle reddedildiğinden, İdare Mahkemesince iptaline hükmedilen işlemin tesisinde idarece gösterilen sebepten başka hakkında herhangi bir olumsuz tespit bulunmayan davacının atanması sonucunun doğduğu görülmekle istinafa konu olan Mahkeme kararının karar verilmesine yer olmadığına dair kısmında hukuki isabet bulunmamaktadır.
 
Bu durumda, parasal hak talebi yönünden verilen "karar verilmesine yer olmadığına" dair karara yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile davacının parasal hak kayıplarının emsallerinin göreve başladığı tarihten itibaren davalı idarece hesaplanarak davanın açıldığı 24/05/2018 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerekmektedir.
 
Davacının, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen Mahkeme kararının iptal gerekçesine yönelik hukuka aykırılık iddialarına gelince; yukarıda aktarılan gerekçeyle birlikte davalı idarenin istinaf başvurusu reddedildiğinden, Dairemizce istinaf aşamasında verilen bu karar da dikkate alındığında, dava konusu işlemin iptali yolundaki Mahkeme kararının gerekçesi yönünden davacının istinaf başvurusu hakkında ayrıca bir karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.
 
Açıklanan nedenlerle, Ankara 15. İdare Mahkemesi'nce verilen 02/07/2019 gün ve E:2018/1167, K:2019/1113 sayılı kararın iptale ilişkin kısmına yönelik olarak yukarıda belirtilen gerekçe de eklenmek suretiyle davalı idarenin istinaf başvurusunun reddine, dava konusu işlem nedeniyle yoksun kalındığı öne sürülen parasal haklarının verilmesi talebi yönünden davacının istinaf başvurusunun kabulüne, karar verilmesine yer olmadığına dair kısmının kaldırılmasına, parasal hak talebi bakımından davanın kabulüne, anılan işlem nedeniyle davacının uğradığı parasal hak kayıplarının emsallerinin göreve başladığı tarihten itibaren davalı idarece hesaplanarak davanın açıldığı 24/05/2018 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, dava iptal ve kabul ile sonuçlanmış olup esasen davanın sonucu ve mahkeme aşamasına ilişkin yargılama giderlerinin yönünde davacı taraf aleyhine bir değişiklik olmamakla birlikte yeniden aşağıda dökümü gösterilen (mahkeme aşamasına ilişkin 699,90 TL yargılama gideri ile istinaf aşamasında davacı tarafından peşin yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcından oluşan) toplam 821,20 TL yargılama giderinin mükerrerliğe yol açmamak kaydıyla (ve İdare Mahkemesince hükmedilen 1.362,00 TL avukatlık ücreti ile birlikte) davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, istinaf aşamasında davalı idarece yapılan ve tebligat giderinden oluşan 65,90 TL yargılama giderinin ise davalı idare üzerinde bırakılmasına, yersiz yatırılan 44,40 TL karar harcının istemi halinde davacıya ve peşin yatırılan posta gideri avanslarından artan miktarların da resen ilgili tarafa iadesine, 23/10/2020 tarihinde esasta oybirliği, gerekçede oyçokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
 
 
(X) AZLIK OYU
 
Anayasa Mahkemesi'nce verilen iptal kararı üzerine görülmekte olan davaya etki edecek düzenlemenin yasama organı tarafından yapılmadığı durumlarda, diğer hukuk normlarında yer alan düzenlemelerden hareketle Türk Medeni Kanunu'nun 1. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir" kuralı kıyasen uygulanarak Anayasa Mahkemesi'nce uyuşmazlığa dayanak teşkil eden kural hakkında verilen kararın gerekçesi ve hukukun genel prensipleri gözetilmek suretiyle kabul görmüş içtihatlarla uyuşmazlığın çözümüne gidileceğinin kabulü gerekmektedir.
 
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 21/11/2012 tarihli, E:2008/3456, K:2012/2162 sayılı ve benzer nitelikteki kararlarında belirtildiği gibi; Anayasanın 153. maddesinin son fıkrası hükmü, Anayasa Mahkemesi kararlarının sadece hüküm fıkralarının değil, hükme dayanak oluşturan temel gerekçelerinin de bağlayıcı olduğunun kabul edilmesini zorunlu kılmaktadır.
 
Anayasanın 20. maddesinde öngörülen 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun yürürlükte olduğu ve bu Kanunun amaç maddesinden hareketle hangi hallerde Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı kuralı, bu Kanunun 28. maddesinde düzenlenmiş olup "a) Kişisel veri işlemenin suç işlenmesinin önlenmesi veya suç soruşturması için gerekli olması,... c) Kişisel veri işlemenin kanunun verdiği yetkiye dayanılarak görevli ve yetkili kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca, denetleme veya düzenleme görevlerinin yürütülmesi ile disiplin soruşturma veya kovuşturması için gerekli olması" hallerinde bu Kanunun uygulanmayacağı, ülke menfaatleri, kamu yararı ve hizmet gereği ilkelerince davacı hakkındaki güvenlik soruşturması sonucunun, üstün yarar ve amaçlar doğrultusunda irdelenmesi gerekmektedir.
 
Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının gerekçesine bağlı kalındığında, dava konusu işlem tarihine kadar yapılan tüm araştırma ve soruşturma sonuçlarının hukuki dayanağının bulunduğu, işlemin de meşru ve sarih olduğu, kamu görevine alınma şartları arasından çıkarıldığının kabulüne olanak bulunmayan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucuna dayalı olarak dava konusu işlemin tesisine yol açan sebebin, bireyin atamasının yapılmasına engel teşkil edecek nitelik ve ağırlıkta olup olmadığının saptanması, idare hukukunun yargısal denetim yetkisi içinde olup ilk defa veya yeniden kamu hizmeti ve görevlerine atanacaklar bakımından güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasına dair usul ve esasların, alınacak tedbirlerin, gizlilik ilkelerinin belli kurallara bağlandığı, kişisel verilerin teminat altına kanunla alındığı görüldüğünden, (Danıştay Birinci Dairesi'nin 25/03/2003 tarihli ve E:2003/15, K:2003/40 sayılı kararına göre Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği hükümlerinin, salt ilgili kişilerle sınırlı olmayıp içinde bulunulan ortam ile yakınlarını ve birinci derece akrabalarını da kapsayacağı) dava konusu işlemin iptali yolundaki Mahkeme kararında esas itibariyle hukuka aykırı bir yön bulunmadığı, davanın kabulü yolunda verilen istinaf kararına da esasa ilişkin olarak katılmakla birlikte dava konusu işlemin, Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı gereğince hukuki dayanağının kalmadığı yolundaki çoğunluk gerekçesine katılmıyorum. (¤¤)


Full & Egal Universal Law Academy