Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/765 Esas 2023/403 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi
Esas No: 2022/765
Karar No: 2023/403
Karar Tarihi: 22.03.2023

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/765 - 2023/403
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2022/765
KARAR NO: 2023/403

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/01/2021
NUMARASI: 2016/283 Esas - 2021/18 Karar
DAVACILAR
VEKİLLERİ:
DAVALI:
VEKİLİ:
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 22/03/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ: 22/03/2023
Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacılar vekili ve davalı .... Şti. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; 03/01/2016 tarihinde davalı ... Sigorta A.Ş.'ye Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalı davalı .... Şti. adına kayıtlı diğer davalı...'in yönetimindeki çekici araç ile müvekkillerinin murisi ...'nin yönetimindeki aracın karışmış oldukları trafik kazasında ...'nin hayatını kaybettiğini, olayın meydana gelmesinde davalı sürücü ...'in tam kusurlu olduğunu, muris ...'nin babası ... adına kayıtlı Rent A Car işletmesi bulunduğunu, ölümü ile davacıların onun desteğinden mahrum kaldıklarını, cenaze ve defin gideri yapmak zorunda kaldıklarını, bu suretle davacıların maddi ve manevi zarara uğradıklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davacıların her biri için 1.000,00'er TL destekten yoksun kalma, 500,00 TL cenaze defin gideri olmak üzere toplam 5.500,00 TL maddi tazminatın tüm davalılardan, davacı ...için 100.000,00 TL, ... için 60.000,00'er TL, ... ve ... için 70.000,00'er TL, ... ve ... için 20.000,00'er TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan sigorta şirketi yönünden temerrüt, diğer davalılar yönünden olay tarihinden itibaren yürütülecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini etmiştir.
Davalı ... Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; ... plaka sayılı aracın müvekkili şirkete Zorunlu Mali Sorumluluk (Trafik) Sigorta Poliçesi ile sigortalı olduğunu, poliçeden dolayı sorumluluklarının poliçe teminat limiti ve gerçek zararla sınırlı olduğunu, davadan önce müvekkili şirkete başvuru yapılmadığını, olayın kusur yönünün araştırılması için Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, davacıların maddi zararlarının tespiti için aktüer sicilinde kayıtlı bilirkişiden rapor alınması gerektiğini, davacıların olaydan dolayı Sosyal Güvenlik Kurumu'ndan herhangi bir ödeme alıp almadıklarının tespitinin gerektiğini, talep edilen faiz türünün hatalı olduğunu, talebin haksız fiilden mütevellit tazminat istemi olduğunu, bu nedenle davacı tarafın ticari faiz talebinin hatalı olduğunu belirterek, haksız ve mesnetsiz olarak açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı... vekili cevap dilekçesinde; olayın meydana gelmesinde müvekkilinin kusursuz olduğunu, dava dilekçesindeki kusura yönelik iddia ile murisin gelirine yönelik iddianın gerçeği yansıtmadığını, kazada müvekkilinin kusuru bulunmadığından davacıların maddi taleplerinin reddine karar verilmesini, manevi tazminat taleplerinin çok yüksek ve fahiş olduğunu, manevi tazminat taleplerinin de yerinde olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı .... Şti. vekili cevap dilekçesinde; müvekkili tarafından dava konusu olaya karışan aracı Mersin 1. Noterliği'nin 10.07.2015 tarihli "araç kiralama sözleşmesi" ile dava dışı .... Şti.'ye kiraladıklarını, bu nedenle müvekkili aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, olayın meydana gelmesinde müvekkili şirkete ait araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığını, davacıların manevi tazminat talep miktarlarının fahiş olup, sebepsiz zenginleşmeye sebebiyet verecek miktarda olduğunu, davacıların ancak yasal faiz talep edebileceğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, maddi tazminat talebi yönünden; davacılar vekilleri ile davalı sigorta arasında dava açıldıktan sonra 20/05/2016 tarihinde imzalanan "İbraname, Feragatname ve Makbuz" başlıklı belge ile davacıların iş bu davaya atıf yapılarak "... 225.850,00TL'nin ... tahsili ile anılan kaza sebebiyle, mezkur poliçeden, olaydan ve Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2016/283 E. sayılı dosyasından dolayı ... Sigorta A.Ş.'den başkaca hiçbir hak ve alacağımız Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2016/283 E. sayılı dosyasından açtığımız ve açacağımız tüm davalardan, icra takiplerinden, keşide ettiğimiz ve edeceğimiz ihtarnamelerden, fazlaya dair haklarımızı da kapsar şekilde, davalı ... Sigorta A.Ş.'yi, sigortalısı ve sigortalı araç sürücüsünü tamamen, gayrı kabili rücu olmak üzere mutlak ve kesin şekilde ibra eder, ... iş bu ibranamede zikredilen ödemenin yapılmasına müteakip 5 iş günü içinde; ilgili mahkeme dosyasına ödemeden dolayı davanın konusuz kaldığına ilişkin talepte bulunulacağı..." şeklinde taahhüt verilmekle davalı sigortacı, sigortalı ve sürücüyü asıl alacak, vekalet alacağı ve faiz olmak üzere toplam 225.850,00TL karşılığında ibra-feragat ettikleri anlaşıldığından konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerektiği, manevi tazminat talebi yönünden, davacıların kaza sonrası duyduğu acı ve elemi kısmen de olsa gidermek amacıyla, davacıların yakınlıkları ve davalıların sosyal ve ekonomik durumu, kazanın gerçekleşme biçimi dikkate alınarak, manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile davacı eş ...için 25.000,00TL, çocuklar ... için 15.000,00'er TL, baba ... ve anne ... için 10.000,00'er TL, kardeşler ... ve ... için 5.000,00'er TL manevi tazminatın, davalı sürücü ve araç işleteninden kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte tahsili ile davacıya ödenmesine karar vermek gerektiği gerekçesiyle maddi tazminat talebi bakımından; davalılar hakkında yargılama esnasında tanzim olunan ibraname-feragatname dikkate alınarak, konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, davacı ...için 25.000,00 TL, davacı ... için 15.000,00 TL davacı ... için 15.000,00 TL, davacı ... için 10.000,00 TL, davacı ... için 10.000,00 TL, davacı ... için 5.000,00 TL, davacı ... için 5.000,00 TL olmak üzere toplam 85.000,00 TL manevi tazminatın davalılar... ve .... Ltd. Şti.’den 03.01.2016 tarihinden itibaren işletilecek avans faizi tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı .... Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde; yerel mahkemenin maddi tazminat talebi yönünden her ne kadar davanın ibraname nedeniyle konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı yönünde karar vermekle birlikte, lehe vekalet ücretine hükmetmemesinin yasaya aykırı olduğunu, davalı sigorta şirketi ... Sigorta A.Ş. ile davacılar arasında 20.05.2016 tarihinde akdedilen ibraname ve feragatnameden de anlaşılacağı üzere davacılar vekili Av....’ın banka hesaplarına 27.05.2016 tarihinde 225.850,00 TL ödeme yapıldığını, ibranamenin dava açıldıktan 2 ay sonra düzenlendiğini, davacılar vekiline dava dosyasına konu maddi tazminat kalemleri yönünden 27.05.2016 tarihinde ödeme yapılmış olmasına rağmen, davacılar vekili tarafından ıslah talebinde bulunulmak suretiyle maddi tazminat tutarlarının mükerrer olarak tahsili talep edildiğini, bu aşamada mevcut 20.05.2016 tarihli “ibraname, feragatname ve makbuz” başlıklı protokol gereğince, aynı maddi tazminat konusunda ıslah talebinde bulunulmasından dolayı davanın maddi tazminat yönünden esastan reddi ile davacıların yargılama giderleri ile ıslah edilen miktar da nazara alınarak vekalet ücretinin davacılara tahmiline karar verilmesi gerekirken, vekalet ücretine hükmedilmemesinin yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkemenin her bir davacı yönünden sebepsiz zenginleşmeye yol açacak şekilde her bir davacı yönünden ayrı ayrı çok yüksek manevi tazminata karar vermesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, davaya konu olan trafik kazasının oluşmasının ardından düzenlenen ölümlü/yaralamalı Trafik Kazası Tespit Tutanağı’nda; “Çarpışma sonucu araçlarda oluşan hasar, savrulma mesafesi dikkate alındığında davacılar murisi ... plakalı araç sürücüsü ...’nin görüş mesafesinin açık, aydınlatmanın olduğu, ışıklı kavşağa güvenli giriş yapmadığı, 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/a maddesi uyarınca, sürücüler kavşaklara yaklaşırken hızlarını azaltmak zorundadır kuralını ihlal ettiği görüş ve kanaatine varıldığı”nın bildirildiğini, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu sunulan 19.01.2016 tarihli raporda da; “... plakalı otomobil sürücüsü ...’nin, Karayolları Trafik Kanunu’na bağlı Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin 109. Maddesinin (a) bendindeki “Kavşağa yaklaşan sürücüler, kavşaktaki şartlara uyacak şekilde yavaşlamak, dikkatli olmak, geçiş hakkı olan araçların önce geçmesine izin vermek zorundadır. Kurallarını ihlal ettiğini değerlendirildiği” belirtildiğini, yine Mersin 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/92 Esas sayılı dosyasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde; “... plakalı otomobil sürücüsü müteveffa ...’nin yasada öngörülen limitin üzerinde alkol alarak karayoluna çıktığı, seyir halinde iken dikkatini yola vermediği, trafik ışıklı işaret cihazıyla yönetilen kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığı, bu yönüyle kusurlu olduğu”nun tespit edildiğini, bu kapsamda davacılar murisi sürücünün asli kusurlu olduğu bir durumda çok fahiş manevi tazminata hükmedilmesinin açıkça hakkaniyete ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; davalı sigorta şirketi ile 20.05.2016 tarihinde imzalanan "ibraname, feragatname ve makbuz" başlıklı belge ile vekalet alacağı ve faiz olmak üzere toplam 225.850,00 TL ödeme alındığını, yerel mahkemece 16.01.2020 tarihli bilirkişi raporu ile açıkça "Sigorta şirketinin ödemesinin davacıların zarar hesaplarından indirilmesi sonucunda bakiye tazminat tutarının hesaplandığı"nın belirtildiğini, alınan bu rapor ile sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme dışlanarak 301.358,14 TL bakiye zarar hesabı yapıldığını, bakiye tazminat hesabı üzerinden ıslah dilekçesi sunularak harcı yatırıldığını ancak yerel mahkemece maddi tazminat hususunda karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, davalı sigorta şirketinin yaptığı ödeme haricinde kalan bakiye maddi zarar için sorumluluğunun devam ettiğini, yerel mahkemece, alınan ödemenin makbuz hükmünde değerlendirilmediğini, eldeki davada sigorta şirketi tarafından asıl alacak 195.950,00 TL yönünden ödeme yapıldığını, bilirkişi heyetinde yapılan bu ödeme dışlanarak bakiye 301.358,14 TL maddi zarar hesabı yapıldığını, yapılan ödeme dışlanarak hesap edilen miktarın 301.358,14 TL olduğunu, arada ciddi bir fark mevcut iken, sigorta şirketinin yaptığı ödemenin borcun tamamını karşılamadığının açık olduğunu, bu sebeple yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, yapılan ödeme makbuz hükmünde kabul edilmesi ve davalı sigorta şirketinin sorumluluğuna hükmedilmesi gerektiğini, yerel mahkemece poliçe limiti dikkate alınmaksızın, poliçe limitinin çok altında alınmış bir ödeme dayanak gösterilerek maddi tazminat yönünden karar tesis edilmediğini, eldeki davada, mevcut poliçenin 03.07.2015-03.07.2016 tarih aralığını kapsadığını, teminat limitinin ise 290.000,00 TL olduğunu, davaya konu kaza 03.01.2016 tarihinde gerçekleşmiş olup bu limit 2016 yılı için 310.000,00 TL olduğunu, yerel mahkemece alınan 16.0.12020 tarihli bilirkişi raporunda, sigorta şirketinden alınan ödeme dışlanarak bakiye 301.358,14 TL maddi zarar hesabı yapıldığını, poliçe limiti 310.000,00 TL iken alınan ödemenin 195.000,00 TL olduğunu, vuku bulan dava konusu kazada müteveffanın hiçbir kusuru bulunmadığını, Mersin 19. Asliye Ceza Mahkemesinin 2016/92 E. - 2016/535 K. sayılı kesinleşmiş kararı ile, yaşanan kazada asli kusurlunun davalı... olduğuna hükmettiğini, ceza dosyasında soruşturma aşamasında 19.01.2016 tarihli raporunu sunan bilirkişinin davalı...'i trafik ışıklarına uymamakla asli kusurlu ve müteveffa ...'yi kavşağa dikkatli yaklaşmamakla tali kusurlu saydığını, yerel mahkeme dosyasında alınan 04.07.2017 tarihli kök ve 26.03.2018 tarihli ek kusur raporlarında, davalının asli kurulu müvekkilin ise kusursuz olduğu tespitinde bulunduğunu, yerel mahkeme dosyasında alınan adli tıp raporu alternatif bir hesaplama yapmış olup yukarıdaki sebeplerle davalı...'in asli kusurlu olduğu yönündeki tespitin dikkate alınması gerektiğini, manevi tazminat miktarlarının yetersiz olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf eden davacılar vekili ve davalı .... Şti. vekilinin sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; dava, destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağını saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkûmiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır. Şu halde, hukuk hâkimi ceza mahkemesinin saptadığı maddi olaylarla bağlıdır.
Uyap ortamında yapılan incelemede, Mersin 19. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 05/12/2016 tarih, 2016/92 Esas - 2016/535 Karar sayılı dosyasında davalı...’in asli kusurlu olduğu ve kırmızı ışıkta geçtiği, müteveffanın ise fren tedbiri almadığından tali kusurlu olduğu belirlenmiştir. Dosyada alınan ve hükme esas alınan kusur raporunda ise, davalı...’in tam kusurlu müteveffanın ise kusursuz olduğu belirlenmiştir.
Dava konusu olayda mahkemece belirlenen kusur oranı ile Ceza Mahkemesi dosyası ile belirlenen kusur oranları farklı olduğundan hukuk mahkemesi hakimi her ne kadar Ceza Mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de dava konusu olayda olayın oluşuna ilişkin ceza mahkemesi kararı ile belirlenen maddi vakıa ve bu hususun kusur oranlarına etkisi yönünden Ceza Mahkemesi kararı etkili olduğundan, ceza mahkemesi kararının kesinleştiği anlaşılmakla, mahkemece, Adli Tıp Genişletilmiş Uzmanlar Kurulundan çelişkiyi giderici kusur raporu alınması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Trafik kazası neticesinde meydana gelen zararlardan; zarara sebebiyet veren sürücüler, işleten ve işletenin sorumluluğunu ZMMS ile üstlenen sigorta şirketi KTK'nın 85, 91 ve 88. maddeleri gereğince müteselsilen sorumludur. Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri TBK'nın 162/2 ve 163. maddelerine göre borcun tamamından sorumludur.
Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri, 6098 sayılı TBK'nın 162 ve 163. maddelerine göre borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 88/1 maddesinde trafik olayı nedeniyle müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. 6098 sayılı TBK'nın 167. maddesi uyarınca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu hakları da mevcuttur. Trafik kazasından kaynaklanan cismani tazminat ve manevi tazminat istemli davada, sürücü, işleten ve sigorta şirketi arasında, müştereken ve müteselsilen sorumluluk bulunduğundan, davacı taraf zararını davalılardan müştereken ve müteselsilen talep edebilir. Zarar görenin sigortadan müştereken ve müteselsil talep edebileceği tazminat miktarı sigorta teminat limiti ile sınırlıdır. Müşterek ve müteselsil borçlulardan birisi tarafından yapılan ödemenin sonuçları ise TBK'nın 166. maddesinde düzenlenmiş ilgili maddede, "(1)Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. (2)Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. (3)Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır." düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu çerçevede, davacının zararlarından sürücü, işleten ve sigorta şirketi müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğundan yapılan ödeme kadar, diğer borçluların da borcundan kurtulması TBK'nın 166/1. maddesinin gereği olup, bu madde kapsamında diğer müteselsil borçluların ancak tazminat alacağına karşılık yapılan ödeme kadar borcundan kurtulacağı muhakkaktır. Yine TBK'nın 168. maddesinin 2. bendinde "alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır" hükmü düzenlenmiştir. Sürücü açısından; işleten ile sürücü arasında müteselsil sorumluluk olmakla beraber, sürücü haksız fiil faili olup, zarar en son sürücü üzerinde kalacağından, işletenin haksız fiil faili sürücüye rücu hakkı bulunmakta ise de, kaza araçtaki teknik arızadan dolayı meydana gelmediği sürece sürücünün araç işletenine zararı rücu hakkı bulunmamaktadır. Bu nedenle haksız fiil ve zararın asıl sorumlusu olan sürücü hakkındaki feragat, aracın işletenine sirayet edeceğinden, araç işletenini sorumluluktan kurtarır.
2918 sayılı KTK’nın 111. maddesinde de ibra ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmiş olup, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmaların veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebileceği belirtilmiştir. Kanun’un bu hükmünden yararlanmak için ayrı bir iptal davası açılmasına ya da ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklamasının bulunması da yeterlidir. Zira anlaşmanın yapıldığı günden başlayarak belirtilen süre içinde bir davanın açılmış olması da, davacının bu anlaşma ile bağlı kalmak istemediğini göstermektedir. Yine; dava sırasında ortaya çıkan aşırı ölçüsüzlük karşısında, davacının yetersiz anlaşmanın iptalini istemesi, iddianın genişletilmesi olarak nitelenemez ve davalının onamına bağlanamaz. Çünkü davacı, yetersiz anlaşmaya karşı (defi yoluyla) geçersizlik savında bulunmaktadır. Davalı yalnızca, anlaşma gününden başlayarak iki yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği uyarısında bulunabilir. Yine, 2918 sayılı KTK'nın 111/2. maddesine dayanarak anlaşmanın iptali isteminde bulunan kişinin, bir miktar ödeme karşılığı verdiği belgenin türü önemli değildir. Burada uygulanacak olan özel yasa (KTK. 111/2) hükmüdür. 2918 sayılı KTK’nın 111/2. maddesine dayanılarak anlaşma ve uzlaşmaların (sulhname, ibraname, feragatnamelerin) iptali için, ödenen tazminatın "yetersiz" veya "aşırı" olduğunun "açıkça belli olması" yeterli olup, ayrıca 818 sayılı BK’nın 21. maddesi ile 23, 28, 29 vd. maddelerinde ve 6098 sayılı TBK'nın 28 ile 30, 36, 37. maddelerindeki yanılma, yanıltma, aldatma, korkutma, bilgisizlik, deneyimsizlik, parasal yönden darda ve sıkıntıda olmak gibi iradeyi sakatlayan durumlara sığınılmasına ve bunların kanıtlanmaya çalışılmasına gerek yoktur. Kanun hükmünde, iptal nedeni olarak nesnel (objektif) bir ölçü kabul edilmiş; zarar gören yönünden yetersizliğin (eksik ödemenin) ve zarar sorumlusu yönünden aşırılığın (fazla ödemenin) "açıkça belli olması" yeterli görülmüştür (Çelik, A.Ç.: Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk, Ankara, 2016, s. 345 vd).
Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, açık oransızlığın bulunduğu durumlarda anılan belge ibraname değil, ancak makbuz niteliğindedir. Yeri gelmişken açık oransızlık (açık nispetsizlik - fahiş fark) kavramını da açıklamak gerekmektedir. Açık oransızlık, karşılıklı edimler arasında “göze çarpan aşırı bir fark” anlamına gelir. Normal bir kimsenin hayat, bilgi ve görgüsüne göre, edimler arasında olağanüstü ve aşırı bir farkın bulunması durumunda açık oransızlığın oluştuğu kabul edilir. Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.02.2019 tarihli ve 2015/21-1323 E., 2019/128 K. sayılı kararında da kapsamlı bir şekilde açıklanmıştır.
Yapılan ödemenin yetersiz olup olmadığının değerlendirilmesi de; ödeme tarihindeki (ibraname tarihi) veriler nazara alınarak yapılmalıdır. Yukarıdaki açıklamalar da dikkate alınarak yapılacak hesaplama sonucu bulunacak tutar ile ödeme miktarının karşılaştırılması, ödemenin yeterli bulunması durumunda da ibra nedeni ile davanın reddine karar verilmesi, ibranamenin 2918 sayılı KTK’nın 111. maddesi uyarınca yetersiz olduğunun, borcu sona erdirmeyip makbuz hükmünde olduğunun anlaşılması durumunda ise bakiye tazminatın tutarının karar tarihine yakın bir tarihteki verilere göre saptanması gerekmektedir.
Ayrıca Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin 24/12/2012 tarih ve 2011/6493 Esas, 2012/522 Karar sayılı kararından anlaşıldığı üzere yalnızca davadan önceki anlaşmalar değil dava sırasındaki anlaşmaların da KTK 111. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda; davalı sigorta şirketi, 225.850,00 TL ödemeyi 27/5/2016 tarihinde yapmış, 20/5/2016 tarihli ibraname, feragatname ve makbuz başlıklı belge düzenlenmiş, belgede davacıların ... Sigorta A.Ş.’yi, işleteni ve araç sürücüsünü ibra ettikleri ve davanın konusuz kaldığına ilişkin talepte bulunulacağı belirtilmiştir. Bilirkişi tarafından yapılan hesaplamada davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemeler düşüldükten sonra toplam 301.358,14 TL bakiye zarar hesaplanmış, davacılar arada fahiş fark bulunduğu gerekçesiyle bu miktar üzerinden davayı ıslah etmiştir.
Mahkemece yapılması gereken iş, öncelikle kusur durumu netleştirildikten sonra, ödeme tarihindeki (ibraname tarihi) verilere göre ödemenin yeterli olup olmadığını tespit etmek, yeterli ise ibra nedeni ile davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına karar vermek, ibranamenin 2918 sayılı KTK’nın 111. maddesi uyarınca yetersiz olduğunun, borcu sona erdirmeyip makbuz hükmünde olduğunun anlaşılması durumunda ise bakiye tazminatın tutarının karar tarihine yakın bir tarihteki verilere göre saptamak ve sonucuna göre karar vermekten ibarettir.
Açıklanan nedenlerle, davacılar vekili ve davalı .... Şti. vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile 6100 sayılı HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden yargılama yapılarak hüküm kurulması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, davacılar ve davalı .... Şti. vekilinin sair istinaf nedenlerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacılar vekili ve davalı .... Şti. vekilinin istinaf taleplerinin ayrı ayrı HMK.nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14/01/2021 tarih, 2016/283 Esas ve 2021/18 Karar numaralı ilamının KALDIRILMASINA,
Yukarıda açıklandığı üzere işlem yapılarak varılacak sonuca göre bir karar verilmesi için dosyanın yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
Kaldırma ve gönderme sebebine göre istinaf isteminde bulunan davacılar ve davalı vekillerinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Davacılar ve davalı .... Şti. tarafından yatırılan istinaf karar harcının talepleri halinde yatıranlara iadesine,
3-Davacılar ve davalı .... Şti. tarafından yatırılan gider avansından varsa artan kısmın yatırdıkları oranda karar kesinleştiğinde kendilerine iadesine,
4-İstinafa gelen davacılar ve davalı .... Şti. tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece Mahkemesince verilecek kararda gözetilmesine,
5-Ankara 29. İcra Müdürlüğü 2021/3615 Esas sayılı dosyasına yatırılan 211.500,00 -TL teminatın yatıran tarafa iadesine,
6-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece Mahkemesince yapılmasına dair,
Duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 22.03.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip




Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.



Full & Egal Universal Law Academy