Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1414 Esas 2023/478 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/1414
Karar No: 2023/478
Karar Tarihi: 31.03.2023

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ
ESAS NO: 2020/1414 (KABUL KALDIRMA)
KARAR NO: 2023/478
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN: ... (...)
ÜYE: ... (...)
ÜYE: DR. ... (...)
KATİP: ... (...)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/07/2020
ESAS NO: 2017/795 E 2020/339 K
DAVACI
VEKİLİ: Av. ... -UETS
DAVALI:
VEKİLİ:
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 31/03/2023
YAZILDIĞI TARİH: 28/04/2023
Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; müvekkilinin davalıdan içme suyu şebekesinde kullanılmak üzere PVC boru satın aldığını, malların 20/05/2017, 18/05/2017, 26/05/2017, 23/05/2017 tarihlerinde teslim edildiğini, ürünlerin TSE standartlarına uygun olup olmadığı hususunda test için gönderildiğini, laboratuvar sonuçları çıkana kadar da alınan malzemelerin yapım işinde kullanıldığını, 30/05/2017 tarihli deney raporu ile TS EN ISO 1452-2 Standardı kriterine uymadığının belirli hale geldiğini, rapor sonucu kullanılan Q63PN10 PVC borunun testten geçememesi nedeniyle teknik şartnameye uygun olmadığını boruların sökülerek, sahadan uzaklaştırıldığını, mal bedeli olarak davalıya 81.000,00-TL ödeme yapıldığını, davalının ayıplı mal teslimine ilişkin malların ayıplı çıkması sonucu sahadan çekme söküm taşıma ve yapım aşamasına çeşitli giderleri olduğunu, malzemeleri başka firmadan satın alması nedeniyle de 6.240,00-TL fiyat farkı nedeniyle zarar gördüğünü, yine başka firmalardan alınan nakliye bedeli olarak da 3.000,00-TL ödeme nedeniyle zarar gördüğünü belirterek, müvekkilinin davalıdan almış olduğu malzemelerin sözleşme standartlarına uygun olmaması nedeniyle oluşan alacak ve zararlarına karşılık 102.000,00-TL alacağın sözleşme tarihinden itibaren hesaplanacak ticari faiz ile birlikte davalıdan tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalı vekili; davacının satın aldığı malzemelerin ayıplı olduğunu 30/05/2017 tarihinde öğrenmiş olmasına rağmen müvekkiline hiçbir ayıp ihbarı yapmadığını, ayıplı olduğu iddia edilen Q63 PN10 Atü borunun 7800 m. değil 2500 m. olduğunu, bu boruların davacının uhdesinde kaldığını, müvekkiline iade edilmediğini, davacının sözleşmeden dönme hakkının bulunmadığını, bildirerek haksız yere açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece benimsenen bilirkişi kurulu raporu doğrultusunda: Taraflar arasında davacının üstlenmiş olduğu ... İçmesuyu Şebekesi yapım işinde kullanılmak üzere çeşitli miktar ve ebatlarda boru alımına ilişkin, 11/04/2017 tarihli 81.000,00-TL bedelli 15/05/2017 tarihli, 40.000,00-TL bedelli, 25/05/2017 tarihli 14.382,31-TL bedelli, teknik/sözleşme düzenlendiği, teklif/sözleşmelerde söz konusu boruların TSE standartlarına uygun olmasının gerektiğinin belirtildiği, davalı tarafından davacıya toplam 58.982,00-TL'lik fatura kesildiği ve bunun tamamının tahsil edildiği, davalının herhangi bir alacağının kalmadığı, davacı tarafından davalıdan temin ettiği, davaya konu Q 50/63 mm 10 Atü PVC borunun TSE standartlarına uygun olmadığına ilişkin 30/05/2017 tarihli rapor alındığı, söz konusu rapor esas alınarak Yozgat Valiliğinin 08/06/2017 tarihli yazısı ile söz konusu laboratuvar testinden geçmeyen ve döşemesi yapılan 4086 metre borunun sökülmesi ve şantiyede bulunan aynı mahiyetteki boruların sahadan uzaklaştırılması gerektiğinin tespit edildiği, bu durumda davacının davalıdan temin etmiş olduğu boruların aralarındaki sözleşmeye uygun olmadığı ve davacının sözleşmeden dönme ve uğranılan zararı isteme hakkının bulunduğu ve davacının sökülen boruları başka firmadan temin ettiği iddiasına ilişkin olarak, .... Ltd. Şti'nden alınan boru faturası tarihinin 01/04/2017 ... test laboratuvarı deney rapor tarihinin 30/05/2017 tarihi dikkate alındığında rapordan yaklaşık iki ay önce boru alımı yapıldığı, .... Ltd. Şti'nden alınan borunun standartlara uymayan boru yerine alınmadığı, davacının deney ücret bedellerinin tamamının istemine ilişkin olarak, Yozgat Valiliğinin 08/06/2017 tarihli yazısı 20/06/2017 tarihli geçici kabul tutanağı dikkate alındığında sadece 30/05/2017 tarihli deney test ücretinin davaya konu boruyla ilişkili olduğu kabulü ile; davacı tarafından Q 50/63 mm 10 Atü PVC borudan toplam 4500 metre satın alındığı, bunun 4086 metresinin kullanıldığı, yeni boru döşenmesi maliyetinin 21.924,17-TL, kalan kullanılmayan 414 metre borunun maliyetinin KDV dahil 1.905,228-TL, boruların sökülmesi için gerekli olan toprak kazma maliyetinin 9.066,04-TL nakliye giderinin yapılan iş dikkate alındığında 500-TL, deney ücret bedelinin 30/05/2017 tarihli rapor esas alınarak 283,20-TL olduğu, buna göre; davacının uğramış olduğu ve talep edebileceği, toplam zararının yeni boru döşenmesi maliyeti (21.924,17-TL) + kullanılmayan boru maliyeti ( 1.905,28-TL) + toprak kazma maliyeti ( 9.666,04-TL)+ nakliye gideri (500-TL) + deney ücret bedeli (283,20-TL ) olmak üzere toplam 34.278,64-TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile geçici kabul tutanağında yer alan tarih olan 20/06/2017 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, hükme karşı taraf vekillerince ayrı ayrı istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
I-) Davacı vekili; hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunun eksik ve yetersiz olduğunu, müvekkilinin, davalının menfi davranışları nezdinde boru bedeli,boruların kazılması ile alakalı harfiyat çalışması bedeli,kazılan kanalların dolgusu nezdindeki harfiyat çalışma bedeli,kazılan kanallara boru döşenmesi ile alakalı giderler,boruların incelenmesi ile alakalı test ücretleri,nakliye ücretleri,ek parça malzeme bedelleri,yeni alınan boru bedelleri ile alakalı fark fiyat bedeli,yeni alınan boruların nakiye bedeli,işçilik bedellerinin de kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın talepleri gibi karar verilmesini istemiştir.
II-)Davalı vekili; davacının müvekkilinden satın aldığı malları süresinde muayene etmediği ve ihbar da bulunmadığını bildirerek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık; taraflar arasında ayıp ihbarı ve süresi ile ilgili herhangi bir ihtilafın bulunup bulunmadığı, davalı tarafça ayıp ihbarının süresinde ve usulüne uygun şeklide yapılıp yapılmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının bilirkişi raporuna dayalı olarak tespit edilen ayıp ve uğradığı zarardan sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, davalı tarafından davacıya satılan malların ayıp olduğundan bahisle uğranılan zararın tahsili isteminden ibarettir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Davacı tarafça ihale sonucu uhdesinde kalan ... İçmesuyu Şebekesi Yenilenmesi Yapım işinde kullanılmak üzere her türlü malzemeyi teknik şartnameye uygun olması kaydıyla sözleşme formu düzenlenerek davalı taraf ile mal-alım sözleşmesi yapıldığını, ancak malzemelerin ayıplı çıkması neticesinde zarara uğradığından bahisle davalı şirkete yapılan 81.000,00-TL ödeme ile davalının kusurlu mal teslimine ilişkin malların ayıplı çıkması sonucu sahadan çekme söküm taşıma ve yapım aşamasına ilişkin zarar ile malzemeleri başka firmadan satın alması nedeniyle de 6.240,00-TL fiyat farkı ve başka firmalardan alınan nakliye bedeli olarak da 3.000,00-TL 'lik zararı olduğunu belirterek, mal bedeli olarak ödenen miktar ile zararının karşılanmasına yönelik davalıdan alacağın tahsilini talep etmiştir.
Somut olayda; davacının üstlenmiş olduğu ... İçme suyu şebekesi yenilemesi yapım işi nedeniyle, davalı şirketten teklif/sözleşme formu düzenlenmek suretiyle söz konusu işte kullanılmak üzere, çeşitli miktar ve ebatlarda PVC boru satın alındığı ve işte kullanıldığı, bu boruların bir kısmının TSE standartlarına uygun olmadığının tespiti neticesinde sökülmesi nedeniyle uğranılan zararın boruları temin eden davalıdan istenilmesine ilişkin iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan PVC satın alırken malın basit bir araştırma ile tespit edilebilecek bir hususta ayıptan söz edilemeyeceğini iddia etmiş ayıbın gizli ayıp olduğu iddiasına dayanarak ayıplı mal satışından kaynaklanan zararın tahsili isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, süresi içerisinde usulüne uygun şekilde ayıp ihbarında bulunulmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacı şirkete satılıp teslim edilen malların ayıplı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık; tacir olan davacının ayıplı ifa ile ilgili olarak süresinde ve usulüne uygun olarak ayıp ihbarında bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tarafların tacir olduğu, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklandığı hususu tartışmasızdır.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda tacirler arasındaki ihbar ve ihtarların ne şekilde yapılacağı 18/3. maddesinde düzenlenmiş ve"Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır." denilmiştir.
Tacirler arasında satışa konu malın ayıplı çıkması halinde, alıcının yasal haklarını kullanabilmesi için (6102 sayılı TTK.'nun 18/1-c) maddesindeki süreler içerisinde ayıp ihbarında bulunması zorunludur. Bu süreler, satılan malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise iki gün, açıkça belli değilse sekiz gündür.
Somut olayın incelenmesinde, tacir olan yanlar arasında içme suyu şebekesi yapımı işinde kullanılmak üzere çeşitli ebatlarda PVC boru malzemelerinin alım- satımını içeren sözleşmeye ilişkin malların 18/05/2017, 19/05/2017, 20/05/2017, 23/05/2017, 26/05/2017, tarihli sevk irsaliyeleri ile teslim edildiği, alıcı şirketin teslim edilen malların tamamının ayıplı ve kullanılamaz vaziyette olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı ve teslimi yapılan mallar karşılığında ödediği bedel, malın kullanılması nedeniyle söküm, taşıma, ve çeşitli masraflar ile başka bir firmadan satın alınan mal nedeniyle fiyat farkı, nakliye giderleri test masrafları ile uğramış olduğu zararın tahsilini talep ettiği görülmektedir.
Tarafların tacir olup, uyuşmazlığın ise ticari nitelikteki satım sözleşmesinden kaynaklanması nedeniyle olaya dava tarihi itibariyle 6098 sayılı Borçlar Kanunu (TBK) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
Bununla birlikte satım sözleşmesinde malın ayıplı olması halinde özel hükümler öngörülmüştür (TTK m. 23/1,c). Dolayısıyla tacirler arası satım sözleşmelerine Borçlar Kanunu hükümleri ile birlikte TTK m. 23/I hükmü de uygulanacaktır.
Bu noktada uyuşmazlığın temelini oluşturan “ayıp ve ayıba karışı tekeffül” kavramları üzerinde durmakta yarar vardır:
Ayıba ilişkin hukuki düzenleme, dava konusu uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken 6098 sayılı Borçlar Kanununun 219. maddesinde yer almaktadır. Düzenlemede “Satıcı alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Satıcı, bu ayıpların varlığını bilmese bile onlardan sorumludur” denilmektedir.
Öğretide ayıp satılanda, hasarın geçtiği anda, vaad edilen nitelikleri bir diğer ifade ile bulunması gereken bir özelliğin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bir kusurun ya da eksikliğin bulunması ya da dürüstlük kuralı gereğince ondan beklenen lüzumlu vasıfları taşımaması hali olarak tanımlanmakta ve maddi, hukuki ya da ekonomik ayıp şeklinde sınıflandırılmaktadır. Maddi ayıp bir malda madden hata bulunmasıdır (örneğin malın yırtık, kırık, bozuk, lekeli olması gibi). Hukuki ayıp malın kullanımının hukuken sınırlandırılmış olmasıdır (malın üzerinde rehin, haciz, intifa hakkı gibi kısıtlamalar bulunması gibi). Ekonomik ayıp ise malın iktisadi vasıflarında eksiklik olmasıdır.
Ayıba ilişkin diğer sınıflandırma, ayıbın açık ve gizli olup olmamasına göre yapılmaktadır. Açık ayıp hemen ilk bakışta ya da yüzeysel bir muayene ile tespit edilebilen ayıptır. Durumun gerekli kıldığı, muayene ile anlaşılamayan ayıplar, gizli ayıptır. Alıcı gizli ayıpları araştırmakla yükümlü değilse de ayıp meydana çıkar çıkmaz hemen ihbar etmelidir (Domaniç, H.: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C.I, İstanbul 1988, s.155; Yavuz, N.: Ayıplı İfa, 2.b., Ankara 2010, s. 107; Karakaş, C.F.: Ticari Satımda Ayıp İhbarının Süresi ve Şekli, XXII. Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Ankar 2006, s.172). Derhal kavramı, halin icabına uygun fazla vakit geçirmeden bildirim olarak anlamak gerekir. Ancak TTK 23’de malın muayene ve ihbar yükümlülüğü düzenlenmiştir. Eğer alıcı iğfal edilmiş ise yani maldaki ayıp ondan bilerek saklanmış ise Kanunun öngördüğü çözüm satıcı bakımından ağırlaştırılmış bir sorumluluğu gerektirmektedir. Nitekim 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 225. maddesine göre alıcıyı iğfal etmiş olan satıcı, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek sorumluluktan kurtulamaz.
TK ve BK'daki düzenlemelerin birbirlerine paralel düzenlemeyi içerdiği gözetildiğinde:
Ayıba ilişkin bu genel açıklamadan sonra belirtmek gerekir ki satıcının ayıptan sorumluluğuna da "ayıba karşı tekeffül" denmektedir. Ayıba karşı tekeffül şartlarının gerçekleşmesi durumunda alıcının kendisine tanınan hakları kullanabilmesi için Kanun tarafından kendisine yükletilmiş olan külfetleri yerine getirmelidir. Külfet, alıcının satın aldığı malı muayene etmesi ve bir ayıbın ortaya çıkması halinde bunu satıcıya ihbar etmesidir. Alıcı külfetleri yerine getirmediği takdirde ayıba karşı tekeffül hükümlerinden yararlanamaz.
Külfet teknik anlamda bir yükümlülük veya borç değildir. Külfet, mülkiyetten farklı olarak herhangi bir borç yaratmayan, yerine getirilmediği takdirde o konuda sağlanmış olan hakların kaybedilmesi sonucunu doğuran bir davranış olarak tanımlanabilir. Burada muayene ve ihbar külfetini yerine getirilmemesi halinde alıcının satılanı kabul etmiş sayılacağına dair yasal bir karine söz konusudur. Dolayısıyla külfetlerin yerine getirilmemesi seçimlik hakların kullanılmasına engel olur, alıcı malı o haliyle kabul etmiş sayılır.
Ticari satımlarda muayene ve ihbar külfeti TTK 23/c. maddede düzenlenmiştir. Bu hükme göre “ Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmeye mecburdur. Açıkça belli değilse alıcı emtiayı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde muayene etmeye veya ettirmeye ve bu muayene neticesinde emtianın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür.” Ancak ayıp ihbarının bu süre içinde satıcıya ulaşması şart değildir. Bu süre içinde satıcıya ulaşmasa bile alıcı haklarını korumuş olur. TTK 23/c. maddede gizli ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde Borçlar Kanunun 223. maddesinin uygulanacağı belirtilmiştir. Borçlar Kanunun 223/2. maddesinde ayıbın sonradan ortaya çıkması halinde bildirimin derhal yapılması aksi halde alıcı malı ayıp ile beraber kabul edilmiş sayılacaktır.
Alıcı ihbar külfetini yerine getirmiş ise zamanaşımı süresi içinde Borçlar Kanunun 227 maddesinin kendisine tanınan hakları dava yoluyla talep edebileceği düzenlenmiştir.
Ayıp ihbarının yasal sürede yapılıp yapılmadığını kimin kanıtlaması gerektiğini bulabilmek için hukukumuzda “ispat yükü”nün nasıl düzenlendiğine bakmak gerekmektedir.
Bir davada çekişmeli olguların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği konusuna, ispat yükü denir.
Her iki taraf da ispat yükünün kime düştüğünü gözetmeden delil göstermişler ise bu halde hâkimin ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmasına gerek yoktur. Çünkü hâkim, ilk önce tarafların gösterdikleri delilleri incelemekle yükümlüdür.
İki tarafın (veya bir tarafın) gösterdiği deliller ile davaya ilişkin bütün çekişmeli olgular aydınlanmış ise yine ispat yükünün hangi tarafa düştüğünü araştırmakta bir yarar yoktur. Buna karşılık, gösterilen delillerin hâkime dava hakkında tam bir kanaat vermemesi halinde, ispat yükünün hangi tarafa düştüğünün tespit edilmesinde yarar vardır.
Delillerin davayı etkileyecek çekişmeli hususlarda gösterileceği ve ispat faaliyetinin çekişmeli vakıalar için söz konusu olduğu hususu göz önünde bulundurulmalıdır ( 6100 sayılı HMK m.187/1).
Türk Medeni Kanunun 6. maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” denilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İspat yükü” başlıklı 190. maddesinde ise bu düzenlemeye paralel bir düzenleme getirilmiştir. Anılan maddede “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” denilmiştir.
İspat yükü ilk önce kural olarak davacıya düşer; yani davacı davasını dayandırdığı olguları ispat etmelidir. Hâkimin kendisine ispat yükü düştüğünü bildirdiği taraf, uyuşmazlık konusu olguyu ispat edemezse davayı kaybeder. O taraf davacı ise davası reddedilir, davalı ise mahkûm edilir.
Kendisine ispat yükü düşmeyen taraf, karşı (kendisine ispat yükü düşen) tarafın iddiasını (olguyu) ispat etmesini bekleyebilir. Kendisine ispat yükü düşen taraf iddiasını ispat edemezse, diğer (kendisine ispat yükü düşmeyen) tarafın onun iddiasının aksini (hilafını) ispat etmesine gerek yoktur; o olgu ispat edilmemiş (yani dava bakımından yok) sayılır.
Somut olayda davacının kendisine teslim edilen malların ayıplı olduğuna dair davacıya bildirimde bulunduğu tespit edilmemiştir. Bu durumda, ayıp ihbarının yapıldığına dair ispat yükü davacı taraftadır. Davacı davalıya anılan sürelerde ihbarda bulunduğunu usulüne uygun bir delille ispatı gerekmekte ise de dosyaya herhangi bir delil sunulmamıştır. T. B.K.nun 231/2. maddesine göre, satıcının alıcıyı iğfal edip etmediği hususu da ispat edilmiş de değildir. Satın alınan malların değişik tarihlerde parti parti 18/05/2017 tarihinden 23/05/2017 tarih aralığında teslim edildiği, teslime konu malın incelemesinin ise 14/06/2017 ve 15/06/2017 tarihinde yapıldığı, raporun davalıya tebliğ edildiğine dair de dosya arasında bir belge bulunmadığı gibi dava da 14/11/2017 tarihinde açılmıştır.
Açıklanan nedenlerle TTK'nin 23.maddesine göre alıcı malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde incelemek veya incelettirmek ile ve bu inceleme sonucu malın ayıplı çıkması halinde durumu satıcıya bildirmekle yükümlü olduğu, 8 günlük muayene ve ihbar yükümlülüğüne uymayan alıcının malı o hali ile kabul etmiş sayılacağı, ayıplar için kanunun kendisine tanıdığı hakları kaybedeceği, süresinde ayıp ihbarında bulunmayan davacının TBK'nun 227/1 maddesinden de yararlanamayacağı, yargılama sırasında alınan bilirkişi heyetinde sektör bilirkişisininde yer almadığı raporda ayıbın açık ya da gizli olup olmadığı tespit edilmediği gibi ayıba dair yapılan açıklamalardan da basit bir muayene ile ayıbın tespit edip edilebileceği, kaldı ki gizli ayıp bulunduğu varsayılsa bile ayıbın sonradan ortaya çıktığı tarihte derhal bildirimde bulunma yükümlülüğünün de bulunduğu yükümlülüğe de uyulup uyulmadığı, davalının sözleşmeye aykırı davrandığının usulüne uygun delillerle kanıtlanması gerekmektedir.
Davalı tarafından ayıp ihbarı yapıldığının ispatı için yazılı delil sunulmayan davada "yemin" deliline de dayanılmış olduğundan mahkemece, ayıp ihbarı yapıldığının kanıtlanması amacıyla davacıya yemin önerme hakkının bulunduğu davalıya hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gereklidir.
Açıklanan bu nedenlerle mahkemece eksik araştırma ve incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu durumda, davacının davasını ispat noktasında yukarıda belirtilen yasa maddeleri kapsamında bir değerlendirme yapılarak gerektiğinde yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, dava dosyasının kapsamı ile mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde; mahkemenin hüküm kurmasını sağlayacak olan tüm esaslı delillerin toplanmamış, mahkemece değerlendirilmemiş olması nedeniyle, davalı yanın istinaf başvurusunun açıklanan nedenlerden ötürü kabulüne, davacının istinaf isteminin ise bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a-6.maddesi uyarınca kaldırılmasına ve dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile;
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2017/ 795 Esas, 2020/339 Karar ve 14/07/2020 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
2-HMK.'nin 353/1-a-6.maddesi uyarınca davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurma harcı dışında alınan istinaf karar ilam harcının istek halinde yatırana İADESİNE,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
5-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda dikkate alınmasına,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
HMK'nin 362/1.g maddesi gereğince kesin olmak üzere dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu 31/03/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan...
e-imzalıdır

Üye...
e-imzalıdır

Üye...
e-imzalıdır


Katip...
e-imzalıdır








NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
"5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur."


Full & Egal Universal Law Academy