Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi 2020/1240 Esas 2023/377 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/1240
Karar No: 2023/377
Karar Tarihi: 20.03.2023

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 22. HUKUK DAİRESİ
T.C.
A N K A R A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ
22. H U K U K D A İ R E S İ
ESAS NO: 2020/1240 (ESASTAN RET )
KARAR NO: 2023/377
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN: ... (...)
ÜYE: ... (...)
ÜYE: DR. ... (...)
KATİP: ... (...)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/09/2019
ESAS-KARAR NO: 2019/317 E 2019/738 K
DAVACI:
VEKİLİ:
DAVALILAR:
VEKİLİ:
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 20/03/2023
YAZILDIĞI TARİH: 20/04/2023
Taraflar arasında yukarıda bilgileri belirtilen kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352. maddesi uyarınca, yapılan ön inceleme sonucu, istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği ve eksiklik bulunmadığı anlaşıldığından inceleme aşamasına geçilmiştir. İncelemenin dosya üzerinde yapılmasına karar verildi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ
İDDİANIN ÖZETİ
Davacı vekili; davacı ile davalı gerçek kişilerin ortağı olduğu davalı şirketin müvekkiline olan 886.615,49-TL borç için 13/11/2018 tarihli ödeme protokolü yaptıklarını, anılan protokol gereğince müvekkili şirkete davalıların borçlu olduğu borca karşılık beş ayrı senet verildiğini, ödeme protokolünde borçlular tarafından verilen senetlerin 31/12/2018 tarihine kadar keşidecinin ve avalist davalı gerçek kişilerin, lehtarın müvekkili olduğu, 15/05/2019 vadeli 200.000,00-TL bedelli, 15/06/2019 vadeli 200.000,00-TL bedelli, 15/07/2019 vadeli 200.000,00-TL bedelli, 15/08/2019 vadeli 200.000,00-TL bedelli, 15/09/2019 vadeli 86.615,49-TL bedelli beş adet çek ile değiştirileceğini, aksi takdirde davalılar tarafından müvekkiline 750.000,00-TL cezai şart ödeneceğinin düzenlendiğini, davalılar tarafından 13/12/2018 tarihli ödeme protokolü gereğince bonoların çeklerle değiştirilmediğini, bunun üzerine davalılara ihtarname keşide edildiğini, ihtara rağmen davalıların üzerlerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmediğini belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL'nin davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMANIN ÖZETİ
Davalılar vekili; 13/11/2018 tarihli sözleşmede de görüleceği üzere müvekkilinin davacıdan borç niyetiyle uhdesine bir para almadığını, aralarında ticari bir ilişkinin başlamadan bittiğini, müvekkili şirketin dava dışı ... şirketinin Türkiye ülkesindeki medikal malzemelerinin satış-pazarlaması bayilik verilmesi amacıyla distribitörlük yetkisi aldığını ancak aldığı bu yetki ile ticari hayatta sürdürebilmesinin maddi açıdan imkan gerektiren bir konu olduğu için davacı şirketin ortakları arasında bulunan ....Ltd.Şti ile "Ürün Satış Yetkisi Sözleşmesi" başlıklı sözleşmeyi imzaladığını, söz konusu sözleşmeyi taraf olarak imzalayanın davacı yetkilisi ... olduğunu, imzalan sözleşme ile müvekkili şirketin ismi geçen şirketlerden aldığı ürünleri dava dışı ....Ltd.Şti'ye teslim edeceğini ve dava dışı şirketin belirlediği bayiler kanalıyla satış yapılacağını ve müvekkili şirketin de teslim ettiği faturalı her ürün için %1 komisyon alacağını, aradaki sözleşmenin özünün bu olduğunu, bu gelişmeler sırasında taraflar tekrar bir araya geldiğini, dava dışı ...Ltd.Şti ile davalı ....Lt.dŞti'nin hisseleri üzerinde devir ve satışa ilişkin anlaşma yaptıklarını, 28/08/2018 tarihli "Ortaklık ve Hisse Devir Sözleşmesi" adı altında yapıldığını, söz konusu sözleşme ile tarafların daha önce imzaladığı sözleşmelerin iptal edileceğini, geçersiz sayılacağını ve arada var ise borç alacak ilişkisinin sona ereceğinin belirtildiğini, 15/05/2019 tarihli bononun 4 adet çek ile ödendiğini, ödemenin bizzat ...'e yapıldığını, vadesi gelen bononun ödenmesine rağmen söz konusu davanın açıldığını, davacının vadesi gelmeyen bonoları alamadığını iddia ederek dava açmasının kötü niyetli olduğunu, 15/06/2019 tarihli ödenmediği iddia edilen bono için de müvekkili şirket ile davacı şirketin görüştüğünü, müvekkili tarafından alacağın devri başlıklı sözleşme ile 27/06/2019 tarihinde 106.272,00-TL bedel temlik olarak davacı şirket yetkilisi ...'e verildiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, taraflar arasındaki 13/11/2018 tarihli Ödeme Protokolü başlıklı belgeye göre davalılar tarafından davacıya 5 adet bononun verildiği, söz konusu bononun 31/12/2018 tarihine kadar aynı bedelli 5 adet çek ile değiştirilmesinin kararlaştırıldığı, söz konusu tarihe kadar bonolar çek ile değiştirilmez ise 750.000,00-TL cezai şartın ödeneceğinin kararlaştırıldığı, somut olayda söz konusu bonoların 31/12/2018 tarihine kadar davalılar tarafından çek ile değiştirilmediği ancak söz konusu tarihten sonra davacı şirketin temsilcisi olan ... tarafından 16/05/2019 tarihinde 15/06/2019 tarihli bonoya ilişkin 4 adet çekin alındığına dair bir belge verildiği, anılan belgede cezai şarta yönelik hakların saklı tutulduğuna dair herhangi bir ibarenin bulunmadığı, senedin davacı şirket temsilcisi tarafından davalılara iade edildiği, davalılar tarafından da söz konusu senedin iade alındığına ilişkin cevap dilekçelerinin ekinde senet suretlerini ve 16/05/2019 tarihli belgenin sunulduğu, davalılar tarafından sunulan 16/05/2019 tarihli belgenin davacı tarafından da cevaba cevap dilekçesinin 2. Sayfasının 1. Paragrafında kabul edildiği ve bu kabuller çerçevesinde mevcut dosya değerlendirildiğinde; protokolde 5 adet bononun 31/12/2018 tarihine kadar aynı bedelli 5 adet çek ile değiştirilmesi gerekirken değiştirilmediği ve söz konusu tarihten sonra bonolardan bir tanesinin 4 adet çek ile değiştirildiği, değiştirme işlemi yapılırken davacı tarafından protokolden kaynaklı cezai şart hakkını saklı tutmadığı, mevcut protokoldeki cezai şartın TBK 179/2 kapsamındaki cezai şartlardan olduğu, davacı tarafından 16/05/2019 tarihinde gerçekleştirilen ifa esnasında cezai şarta yönelik hakkın saklı tutulmaması, ifanın çekincesiz bir şekilde kabul edilmesi, protokolde her bir bono yönünden değil tüm bonolar yönünden tek bir cezai şartın kararlaştırılması, tek bir bono yönünden çekincesiz bir kabulün dahi cezai şart hakkını tamamen ortadan kaldıracağı, davacının davasının davalı tarafından 16/05/2019 tarihindeki ifanın çekincesiz bir şekilde kabul edilmesi nedeniyle TBK 179/2.maddesi gereğince cezai şart isteyemeyeceği yönünde kanaat oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükme karşı davacı vekilince istinaf yasa yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili; toplam 750.000,00 TL cezai şart alacağının 1.000,00 TL'lik kısmının tahsili için açılan kısmi davanın reddedildiği ve mahkemece kanun yolları kapalı şekilde kesin olarak karar verildiği, kesinlik sınırının alacağın tamamına göre belirleneceğini, taraflar arasında imzalanan 13.11.2018 tarihli Ödeme Protokolü'nde "borçlular tarafından verilen bu beş adet bononun beş adet çek ile değiştirileceği aksi takdirde davalılar tarafından müvekkil şirkete 750.000,00 TL cezai şart ödeneceği" düzenlendiğini, bunun üzerine, davalılar tarafından 31.12.2018 tarihine kadar protokolde kendilerine yüklenen yükümlülük yerine getirilmemiş ve davalılar 5 adet bonoyu çeklerle değiştirmediğini, davalılar tarafından sadece bonolardan 15.05.2019 vade tarihli 200.000,00 TL bedelli bonoya karşılık olarak 16.05.2019 tarihinde çek verdiğini, bunun dışında diğer 13.11.2018 tarihli protokolde belirlenen 4 adet bono çeklerle değiştirilmediği gibi bu bonolara ilişkin davalılardan herhangi bir ödeme de yapılmadığını, 15.08.2019 ve 15.09.2018 vadeli bonolar için Ankara 14. İcra Müdürlüğü'nün 2020/851 sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini, 13.11.2018 tarihli Ödeme Protokolü'nde davalıların edimini yerine getirmediğini, davalılar tarafından bonoların çeklerle değiştirilmediği gibi bonolara ilişkin herhangi bir ödeme de yapılmadığını, ayrıca müvekkil şirketin TBK.'nun 179/2. maddesinde belirtildiği şekilde cezai şarttan açıkça feragati veya ifayı çekincesiz olarak kabulünün de söz konusu olmadığını, belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR
Uyuşmazlık ; cezai şart alacağının doğup doğmadığı noktasında toplanmaktadır.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355. maddesi uyarınca istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
Cezai şart borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle cezai şart, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer'î bir edimdir. Borçlu cezai şart ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Cezai şartın kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da cezai şart kararlaştırılabilir .
Cezai şartın, Kanun’daki ifadesi ile ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde TBK’nın 125/1. maddesi hükmünce alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.
Cezai şartın esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, cezai şartın (ceza koşulunun) diğer bir amacı da, ifayı engelleyen cezai şartta (dönme/fesih cezasında) borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır.
Cezai şart, somut olayda uygulanması gereken ve uyuşmazlığın ortaya çıktığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 179–182. maddelerinde düzenlenmiştir.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179. maddesi:
“…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.
Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…” düzenlemesini içermektedir.
Maddenin birinci bendinde seçimlik cezai şart düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere cezai şart vaad edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da cezai şartın ödenmesini isteyebilir. Seçimlik cezai şartta alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre o şartın gerçekleşmesi yani borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek cezai şartın ödenmesini talep eder. Seçimlik cezai şartta alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine belli bir miktar para ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup, alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifâ imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.
Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar: Borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, s. 133-136).
İkinci bentte düzenlenen ifaya ekli cezai şartta ise alacaklı, açıkça feragat etmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir.
Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen cezai şart ise maddenin üçüncü bendinde hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun cezai şartı ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu, alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece cezai şart ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür cezai şartta borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece cezai şartın ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.
Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlâl etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlâli koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukukî durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, s. 145-154).
Cezai şarta ilişkin hükümler emredici nitelikte değildir. Taraflar bunların aksini kararlaştırabilirler. Borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlâl durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, s. 138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili TBK’nın 182. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179/2. maddesinde ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir denilmek suretiyle ifaya ekli cezayı düzenlemiştir. Bu cezaya, gecikme cezası da denmektedir.
Anılan hükme göre borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde, alacaklı hem aynen ifayı, hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilecektir. Bu nedenle, burada ceza koşulunun aynen ifaya ilave olarak (kümülatif) talep edilebilmesi olanaklıdır. İfaya eklenen ceza koşulu, özellikle borcun geç ifa edilmesi hâlinde uygulanır ve uygulamada en çok rastlanan ceza koşulu türüdür.
Ceza koşulunun amacı da onun ifaya eklenen nitelikte olup olmadığının tespitinde önemli rol oynayabilir.
Borçlunun borca aykırı davranışı hâlinde alacaklının ifaya ek olarak talep ettiği alacak bir ceza koşulu alacağı ise, zarar koşulunu gerektirmez. Alacaklı borçlunun borca aykırı davranışı nedeniyle zarara uğramasa dahi kararlaştırılan ceza koşulunu talep edebilir.
İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer.
Cezayı isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazı kayıt), yenilik doğuran bir irade beyanı olup, ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir.
Açık feragat ise, borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur. Bazen de, çekincenin varlığı bazı koşulların gerçekleşmesine bağlanabilir (Selimoğlu, Yaşar Engin; Eser Sözleşmesi, 4. Baskı, Ankara 2017, s. 350-353).
Nitekim aynı ilkelere Hukuk Genel Kurulunun 29.06.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2245 E., 2021/880 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, taraflar arasında 13/11/2018 tarihinde ödeme protokolü imzalanmıştır. Ödeme protokolünde ; davalılar tarafından davacıya 5 adet bononun verildiği, söz konusu bononun 31/12/2018 tarihine kadar aynı bedelli 5 adet çek ile değiştirilmesinin kararlaştırıldığı, söz konusu tarihe kadar bonolar çek ile değiştirilmez ise 750.000,00-TL cezai şartın ödeneceğinin kararlaştırıldığı, somut olayda protokole konu bonoların 31/12/2018 tarihine kadar davalılar tarafından çek ile değiştirilmediği ancak protokol gereğince belirlenen tarihten sonra davacı şirketin temsilcisi olan ... tarafından 16/05/2019 tarihinde 15/06/2019 tarihli bonoya ilişkin 4 adet çekin alındığına dair bir belge verildiği, anılan belgede cezai şarta yönelik haklarının saklı tutulduğuna dair herhangi bir ibarenin bulunmadığı, senedin davacı şirket temsilcisi tarafından davalılara iade edildiği, anlaşılmıştır.
Türk Borçlar Kanunu’nun 179/2. maddesinde ise, az yukarıda da açıklandığı üzere ifaya ekli cezai şartın istenebilmesi için, bu haktan açıkça feragat edilmemiş veya ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemiş olması gerekmektedir.
Protokolde 5 adet bononun 31/12/2018 tarihine kadar aynı bedelli 5 adet çek ile değiştirilmesi gerekirken değiştirilmediği ve söz konusu tarihten sonra bonolardan bir tanesinin 4 adet çek ile değiştirildiği, değiştirme işlemi yapılırken davacı tarafından protokolden kaynaklı cezai şart haklının saklı tutulmadığı, mevcut protokoldeki cezai şartın TBK 179/2 kapsamındaki cezai şartlardan olduğu, davacı tarafından 16/05/2019 tarihinde gerçekleştirilen ifa esnasında cezai şarta yönelik hakkın saklı tutulmaması, ifanın çekincesiz bir şekilde kabul edilmesi, protokolde her bir bono yönünden değil tüm bonolar yönünden tek bir cezai şartın kararlaştırılması, tek bir bono yönünden çekincesiz bir kabulün dahi cezai şart hakkını tamamen ortadan kaldıracağı anlaşıldığından davacının davasının davalı tarafından 16/05/2019 tarihindeki ifanın çekincesiz bir şekilde kabul edilmesi nedeniyle TBK 179/2.maddesi gereğince cezai şart isteyemeyeceği davacı şirketin, ifayı çekince koymadan kabul ettiği, bir başka deyişle cezai şart talep etme hakkını saklı tutmadığı anlaşılmakla cezai şart talebi yerinde değildir. İfayı ihtirazı kayıt koymadan kabul eden davacı şirketin protokol hükümleri uyarınca cezai şart alacağı doğmadığından, ilk derece mahkemesince cezai şart alacağının reddinde bir usulsüzlük görülmemiştir.
Mahkemece, yargılamanın HMK'da düzenlenen usul kurallarına uygun olarak yapılmış olmasına, kamu düzenine aykırılık hallerinin bulunmamasına, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilip yasal düzenlemelere uygun isabetli, yeterli gerekçeyle karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılığın olmamasına göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b.1.maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90TL istinaf karar ve ilam harcından, peşin alınan 54,40TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50TL harcın istinaf eden davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden tarafından yapılan istinaf posta giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf lehine vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
5-HMK'nin 333.maddesi gereğince gider avansından kalanının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Kararın tebliğinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 361/1. maddesi gereğince kararın tebliği tarihinden itibaren 2 haftalık süre içerisinde kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi ya da buraya gönderilmek üzere temyiz edenin bulunduğu yer Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi veya İlk Derece Mahkemesine verilecek dilekçe ile Yargıtay temyiz yasa yolu açık olmak üzere, 20/03/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Başkan...
e-imzalıdır


Üye...
e-imzalıdır


Üye...
e-imzalıdır


Katip...
e-imzalıdır




NOT: BU BELGE ELEKTRONİK İMZA İLE İMZALANMIŞ OLUP, AYRICA FİZİKİ OLARAK İMZALANMAYACAKTIR.
"5070 sayılı Kanun m. 5 ve 6098 sayılı TBK m. 15. uyarınca elektronik imza ile oluşturulan belgeler elle atılan fiziki imza ile aynı sonucu doğurur."


Full & Egal Universal Law Academy