Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi 2021/1022 Esas 2023/473 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/1022
Karar No: 2023/473
Karar Tarihi: 29.03.2023

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21.Hukuk Dairesi 2021/1022 Esas 2023/473 Karar
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
21.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2021/1022
KARAR NO: 2023/473
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
BAŞKAN: ... ...
ÜYE: ... ...
ÜYE : ... ...
KATİP: ......
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/03/2021
NUMARASI: 2019/604 Esas 2021/130 Karar
DAVACI
VEKİLLERİ:
DAVALI :
DAVA: Genel Kurul Kararlarının Butlanı ve İptali
DAVA TARİHİ: 04/11/2019
KARAR TARİHİ: 29/03/2023
GEREKÇELİ KARARIN
YAZILDIĞI TARİH: 29/03/20233
Taraflar arasındaki genel kurul kararlarının butlanı ve iptali istemine ilişkin davanın yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı davalı vekilince süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalı şirketin ortağı olduğunu, davalı şirketin 03/03/2014 tarihli ortaklar kurulu kararıyla, müvekkilinin yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle ortaklıktan çıkarılmasına karar verildiğini, müvekkilin payının dava dışı ...’e devredildiğini, davalı şirketin 27/02/2015 tarihinde nevi değiştirerek anonim şirkete dönüştüğünü. ortaklıktan çıkarma kararının usulüne uygun tebliğ edilmediğini, bu sebeple, müvekkilinin ortaklıktan çıkarılmasına ilişkin 03/03/2014 tarih 02 kararının butlanına ve ticaret sicilinden silinmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davayı kabul etmediklerini, davacının kuruluş sermayesini ödemediğini, bu nedenle davacıya kuruluş sermayesinin ödenmesi yönünde 22/04/2011, 03/06/2011, 28/11/2011 ve 16/02/2012 tarihinde sermaye borcunun ödenmesi yönünde ihtarlar çekildiğini, şirketin kuruluşundan itibaren 4 yıl boyunca ana sermaye borcunu yerine getirmediğinden 03/03/2014 tarihli ortaklar kurulu kararıyla davacının ortaklıktan çıkarıldığını, söz konusu kararın 04/03/2014 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığını, davacının adres ve soy adı değişikliğini müvekkili şirkete bildirmediğini, kararın iptali için davacı tarafından süresi içerisinde dava açılmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla açılan davanın zaman aşımına uğradığını, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davacı limited şirketin esas sözleşmesinde TTK'nın 640/1 maddesi uyarınca bir ortağın şirket ortaklığından çıkarılması için sebeplerin öngörülmediği, davacı şirketin 03/03/2014 tarihli ortaklar kurulunda, şirket ortaklarından ...'nun şirket ortaklığından çıkarılması kararı alındığının anlaşıldığını, 03/03/2014 tarihli ortaklar kurul kararında, ortağın şirketten 'çıkarılmasına' karar verilmiş olup, bu durumda, bu ortaklar kurulu kararının 6102 sayılı TTK'nın 616/1-h ve 640/3 maddeleri uyarınca bir ortağın haklı sebeple şirket ortaklığından çıkarılması için mahkemeden istemde bulunma yetkisini içermekte olduğu kabul edilmesi gerektiği, ortağın ortaklıktan çıkarılması mahkemeden istenmeden 03/03/2014 tarihli ortaklar kuruluna dayanılarak yapılan çıkarma kararı usulsüz olduğu, kaldı ki, 6102 sayılı TTK'nın 640. maddesinin 1. fıkrası gereğince ortaklıktan çıkarılması işlemi yapılması koşulunda dahi bu kararın 640/2 maddesi gereğince noter aracılığıyla tebliği gerektiği, bu tebliğden itibaren ortak kararın kendisine bildirilmesinden itibaren üç ay içinde iptal davası açabileceği, davalı vekiline 01/12/2020 tarihli oturumun (4) nolu ara kararı gereğince verilen iki haftalık kesin süreye rağmen kararın noterden tebliğine ilişkin örneği sunulmadığı, davalı şirketin ortağın ortaklıktan çıkarılmasını mahkemeden istemeden 03/03/2014 tarihli ortaklar kuruluna dayanılarak yapılan çıkarma kararı usulsüz olup yok hükmünde olduğu, bu sebeple, davacının, davalı şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin 03/03/2014 tarihli (02) sayılı ortaklar kurulu kararının yoklukla malul olduğu, bu durumda zamanaşını söz konusu olmayacağından davanın kabulüne, davacının, davalı ...A.Ş.'nin (önceki unvanı ...Ltd. Şti.) ortaklığından çıkarılmasına ilişkin, 03/03/2014 tarihli (02) sayılı ortaklar kurulu kararının yoklukla malul olduğunun tespitine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu,
Davacının dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, hakkını kötüye kullandığını, hukuk düzeninin bu durumu korumasının söz konusu olamayacağını, davacının sermaye borcunu yerine getirmesi için ana sözleşmede kesin bir vade belirlendiğinden ödemeye davet yazısı gönderilmesine gerek bulunmadığı halde taahhüt edilen sermayeyi ödemesi için davacıya davet ve noter aracılığıyla ihtarlar çekildiğini, davacının çekilen ihtarlara rağmen ana sermaye borcunu ödemediğini, bu nedenle davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verildiğini, davalı şirketin çıkarma kararı verdikten sonra nev'i değişikliğine gidilerek anonim şirket olduğunu, sermayesini artırarak 1.300.000,00 TL'ye çıkarttığını, davacının 5,5 yıl gibi uzun bir süre sessiz kaldıktan sonra dava açmasının hakkın kötüye kullanılması olduğunu, ayrıca davacının çekilen ihtarlarla temerrüte düşürüldüğü tarihin göz ardı edildiğini, somut olayda 6762 Sayılı TTK hükümlerinin uygulanması gerektiğini, 6762 Sayılı TTK'nun 529-530.maddeleri gereğince ortağın şirketten ıskat edilmesinin mümkün olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesine karşı vermiş olduğu cevap dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN VE İSTİNAF SEBEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Dava; davalının şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin genel kurul kararının butlanı ve iptali istemine ilişkindir.
6100 Sayılı HMK'nın 355.maddesi gereğince, istinaf incelemesinin istinafa gelen tarafın sıfatı ile istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususu gözetilerek ilk derece mahkemesinin taraflar arasındaki ihtilafta görevli mahkeme oluşu ve eldeki davada kesin yetki kuralına da aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla işin esasına girilerek yapılan incelemede;
Davalı .... A.Ş.'nin sicil kaydının incelenmesinde; Ankara Ticaret Sicil Müdürlüğü'nün "..." numarasında kayıtlı bulunduğu, davalı şirketin adresinin ... olup, davalı şirketin önce "...olduğu, şirketin ".... A.Ş." olarak unvan değiştirdiği ve .... tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığı görülmüştür.
TTK'nun 640. maddesinde; şirket sözleşmesinde, bir ortağın genel kurul kararıyla şirketten çıkarılabileceği sebepler öngörülebileceği, çıkarma kararına karşı ortağın, kararın noter aracılığıyla kendisine bildirilmesinden itibaren 3 ay içinde iptal davası açabileceği, şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararı ile haklı sebeplere dayanılarak şirketten çıkarılması halinin saklı kalacağı,
TTK'nun "Genel Kurul - Yetkiler" başlıklı 616/1-h. maddesinde; bir ortağın şirketten çıkarılması için mahkemeden istemde bulunması aynı yasanın "Önemli Kararlar" başlıklı 621/1-h.maddesinde; bir ortağın haklı sebeple şirketten çıkarılması için mahkemeye başvurulması ve bir ortağın şirket sözleşmesinde öngörülen bir sebepten dolayı şirketten çıkarılması, düzenlenmiştir.
Davalı şirketin 03/03/2014 tarihli Ortaklar Kurulu'nun 2 no'lu gündem maddesi ile ...'nun kuruluştan bu yana hiç sermaye payı ödemesi yapmadığından ortaklıktan çıkarılmasına ve %10 hissesinin ...'in hissesine katılmasına oy birliğiyle karar verildiği, genel kurula ..., ...'ın katıldığı, söz konusu ortaklar kurulu kararının 04 Mart 2014 tarihli ... Sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, davacı yana ortaklar kurulu kararının noter aracılığıyla tebliğ edilmediği dosya kapsamıyla sabittir.
Düzenlemeler ile birlikte somut olaya gelince, davacı yanca, davalı şirketin 03/03/2014 tarihli genel kurulunda alınan ortaklıktan çıkarılmaya ilişkin gündem maddesinin butlanı ve iptaline yönelik olarak işbu dava açılmış olup, ilk derece mahkemesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere davacı şirkete ait ana sözleşmede ortakların haklı sebeple şirketten çıkarılmasına yönelik herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, butlanı / iptali istenen dava konusu genel kurulun 03/03/2014 tarihli olup, bu tarih itibariyle 6102 Sayılı TTK'nun yürürlükte bulunduğu, dava konusu ortaklar kurul toplantısında davacının şirket ortaklığından çıkarılmasına karar verildiğinden ve dava konusu ortaklar kurulu kararının sonucu itibariyle 6102 Sayılı TTK'nun 616/1-6 ve aynı yasanın 640/3.maddesi gereğince, bir ortağın haklı sebeple şirket ortaklığından çıkarılması için mahkemeden istemde bulunma yetkisini içermekte olduğunun kabul edilmesi gerektiği, limited şirket ortağının mahkemeden çıkarmaya yönelik istemde bulunmadan ortaklar kurulu kararıyla çıkartılmasının söz konusu olamayacağı, bu hale göre davacı limited şirket ortağının ortaklıktan çıkarılmasının mahkemeden istemde bulunmadan davalı şirketin 03/03/2014 tarihli Ortaklar Kurulu kararı gereğince ortaklıktan çıkartılmış olması usul ve yasaya aykırıdır.
Öte yandan, 6102 Sayılı TTK'nun 640/1.maddesi gereğince şirket sözleşmesinde bir ortağın genel kurul kararıyla şirketten çıkarılabileceği sebeplerin öngörülebileceği, aynı maddenin 2.fıkrasında ise, çıkarma kararına karşı ortağın kararın Noter aracılığıyla kendisine bildirilmesinden itibaren 3 ay içinde iptal davası açabileceğine yönelik düzenleme dikkate alındığında somut olayda davalı şirket tarafından 03/03/2014 tarihli Ortaklar Kurulu'nun davacıya Noter aracılığıyla tebliğ edildiği de davalı yanca ispatlanamadığı anlaşılmakla açılan davanın yok hükmünde olduğunun kabulü ile davacının davalı şirket ortaklığından çıkarılmasına ilişkin 03/04/2014 tarihli Ortaklar Kurulu'nun 2 no'lu gündem maddesinin yoklukla malul olduğuna yönelik ilk derece mahkemesi gerekçesi usul ve yasaya uygundur.
Diğer yandan, davalı yanca davacının sermaye koyma borcunu yerine getirmediği, kendisine Noter aracılığıyla sermaye koyma borcunu yerine getirmesi için çekilen ihtarların ve temerrütün 6102 Sayılı TTK'nun yürürlüğe girmesinden önce çekilerek gerçekleştiğinden somut olayda 6762 Sayılı Kanunun uygulanması gerektiği iddia edilmiştir.
Limited şirket ortağının sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi nedeniyle temerrüte düşmesi durumunda 6102 Sayılı Yasa'da özel bir usul düzenlemesi yapılmış olup, 6102 Sayılı Yasa'nın 483.maddesi gereğince ortaklar kurulu kararı alınıp sermaye koyma borcunu yerine getirmeyen ortağa sermaye koyma borcunu yerine getirmesi hususunda ihtar yapılması, ihtara rağmen borcun yerine getirilmemesi halinde de 6102 Sayılı TTK'nun 585/1-c.2'de yapılan açık yollama ile 6102 Sayılı TTK'nun 483.maddesinde düzenlenen hükümlerin uygulanmasının zorunlu olup, somut olayda ise, davacı yanın sermaye koyma borcunu yerine getirilmediği iddia edilmiş olmakla, öncelikle ortaklar kurulu kararı alınıp davacıya sermaye koyma borcunu yerine getirmesi için ihtar yapılması, ihtara rağmen borcun yerine getirilmemesi halinde 6102 Sayılı TTK'nun 483.maddesindeki ıskat hükümlerinin uygulanma zorunluluğu bulunduğu halde davalı şirket tarafından ortaklar kurulu kararı alınmadığı gibi davaya konu 03/03/2014 tarihli Ortaklar Kurulu Kararının da davacıya tebliğ edilmediği dosya kapsamıyla sabittir. O halde, davacının sermaye koyma borcunu yerine getirmemesi nedeniyle 6102 Sayılı TTK'nun 640.maddesi hükmü uygulanmak suretiyle davacını şirket ortaklığından çıkarılması mümkün olamayacağından davalı yanın buna yönelik istinaf başvurusuna da itibar edilmemiştir (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 29/04/2021 tarih ve 2020/6439 Esas 2021/4233 Karar sayılı emsal içtihatı).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.03.2022 tarih ve 2021/11-701 Esas 2022/275 Karar sayılı ilamında;
"...16. Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden iptal edilebilirlik anonim şirketlere yönelik olarak somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı TTK’nın 381. (6102 sayılı TTK’nın 445.) maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 6762 sayılı TTK’nın 536. (6102 sayılı TTK’nın 622.) maddesi yollamasıyla anonim şirket genel kurul kararlarının iptali hakkındaki hükümlerin limited şirket için de uygulanması gerekecektir. 6762 sayılı TTK’nın 381. (6102 sayılı TTK’nın 445.) maddesi gereğince kanun veya esas sözleşme hükümlerine ve özellikle dürüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine, karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinde iptal davası açılabilecektir. İptal davasına konu bir genel kurul kararı, şekil veya içeriği bakımından sakat olsa bile iptaline dair hüküm kesinleşinceye kadar geçerli bir karar olarak kabul edilir. Süresinde ve usulüne uygun olarak açılan bir iptal davasında verilen iptal kararı kesinleşirse, bu karar geçmişe etkili olarak hüküm doğurur. Kararın alınmasından itibaren üç ay içinde dava açılmazsa veya açılan dava reddedilirse söz konusu aykırılık ve bu nedenle kararın iptal edilebilirliği artık ileri sürülemez.
17. Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden butlan, 6762 sayılı TTK’da ayrıca düzenlenmemiştir. Ancak 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 20. maddesinde düzenlenen butlan yaptırımı, genel kurul karalarının butlanı hakkında da uygulanmaktadır. Bu itibarla emredici hukuk kurallarına, ahlaka aykırı veya imkânsız olan genel kurul kararları da batıl sayılmaktadır. Öte yandan 6102 TTK’nın 447. maddesi ile genel kurul kararlarının butlanı açıkça düzenlenmiştir. Buna göre genel kurulun, özellikle; pay sahibinin, genel kurula katılma, asgari oy, dava ve kanundan kaynaklanan vazgeçilemez nitelikteki haklarını sınırlandıran veya ortadan kaldıran; pay sahibinin bilgi alma, inceleme ve denetleme haklarını, kanunen izin verilen ölçü dışında sınırlandıran; anonim şirketin temel yapısını bozan veya sermayenin korunması hükümlerine aykırı olan kararları batıldır. 6102 sayılı TTK’nın 447. maddesinde genel bir düzenleme yapılmamış, sadece örnek niteliğinde butlan sebepleri sayılmakla yetinilmiştir. Dolayısıyla 6102 sayılı TTK’nın 447. maddesinde sayılmayan durumlarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 27. maddesi uygulanacak; emredici hukuk kurallarına, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan genel kurul kararları da batıl sayılacaktır.
18. Batıl bir hukukî işlem, unsurları itibariyle şeklen ve fiilen mevcut olmakla birlikte, konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hukukî hüküm ve sonuçları daha başlangıçtan itibaren kesin olarak hükümsüzdür. Bu kesin hükümsüzlük kural olarak düzeltilemez nitelikte olup hukukî yararı bulunan herkes tarafından bir süre ile sınırlı olmaksızın ileri sürülebilir. Mahkemeye sunulmuş olan olaylardan anlaşılmak koşuluyla hâkim tarafından res’en göz önünde tutulur.
19. Genel kurul kararlarının hükümsüzlük hâllerinden olan yokluk, ne 6762 sayılı TTK’da ne de 6102 sayılı TTK’da düzenlenmemiştir. Yokluk yaptırımının kanunlarda düzenlenmemiş olması, yokluk yaptırımının hukukî işlem niteliğinde olan genel kurul kararları hakkında uygulanamayacağı anlamına gelmemektedir. Bir hukukî işlem, meydana gelişi bakımından emredici hukuk kurallarına aykırı ise o işlem yok hükmündedir. Meydana gelişe ilişkin olan emredici hukuk kuralları, hukukî işlemin unsurlarını oluşturan, onun mevcudiyet şartlarını belirleyen kurucu-şekli nitelikteki hükümlerdir. İçeriğe ilişkin emredici hukuk kurallarına aykırılık hâlinde butlan söz konusu olup hukukî işlem şeklen mevcut olmakla birlikte konusu ve içeriği bakımından amaçlanan hüküm ve sonuçları, daha başlangıçtan itibaren hiç kimseye karşı meydana gelmez. Kurucu-şekli nitelikteki emredici hukuk kurallara aykırılık hâlinde ise yokluk söz konusu olup kurucu unsurların veya kanuni şeklin eksikliği sebebiyle hukukî işlem şeklen meydana gelememektedir. Dolayısıyla butlanda hukukî işlemin meydana gelmesi için gerekli olan içerik unsurları vardır; fakat hukuk düzeni bu içerik bakımından amaçlanan sonuçların meydana gelmesini kesinlikle reddetmektedir. Yoklukta ise hukukî işlem için gerekli olan içerik şekli bakımdan dahi meydana gelmiş değildir (Tekinay, S. Sulhi/Akman, Servet/Burcuoğlu, Haluk/Altop, Atilla: Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 1993, s. 378).
20. Görüldüğü üzere yokluk ve butlan arasında, sebepleri yönünden bir farklılık olmakla birlikte ayrıca bu iki kavrama bağlanan hukukî sonuçlar da, sınırlı da olsa, farklıdır. Bu farklardan birisi hukukî tahvil müessesesidir. Hukuken yok olan bir işleme hiçbir sonuç bağlanması mümkün değilken şeklen mevcut ancak batıl olan hukukî işleme hukukî tahvil yoluyla bir hukukî sonuç bağlanması mümkündür. Yokluk ile butlan arasındaki en önemli fark ise TMK’nin 2. maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılması yasağı bağlamında ortaya çıkar. Butlan durumunda şekli anlamda bir genel kurul kararı mevcut olduğundan bu kararı ve butlan sebeplerini bilen bir kişinin aradan uzun bir süre geçtikten sonra dava veya itiraz yoluyla genel kurul kararının butlanına dayanması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olabilir. Hâkim butlanın ileri sürülmesinin dürüstlük kuralına aykırı veya hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup olmadığını her olayda re’sen ve ahval ve şartların heyeti umumiyesini göz önünde tutarak serbestçe takdir edecektir (Moroğlu, Erdoğan: Anonim Ortaklıkta Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2017, s. 194). Oysa yokluk durumunda, ortada şekli bakımdan dahi bir genel kurul kararı bulunmadığından bunun yokluğunun tespit edilmesinin istenmesi hiçbir şekilde hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilemeyecektir (Moroğlu, s. 37)
21. Yokluğun bir hukukî işlemin kurucu unsurlarındaki eksikliği ifade etmesinden hareketle genel kurul kararlarının yokluğunun tespitine karar verilmesi için öncelikle kurucu unsurlarının neler olduğunun belirlenmesi gerekir. Genel kurul kararlarının kurucu unsurları “genel kurul” ve “karar”dır. Dolayısıyla bir genel kurul, kanunun öngördüğü kurucu-şekli emredici hükümlerine aykırı bir şekilde toplanmış veya kanunun öngördüğü kurucu-şekli emredici hükümlerine aykırı bir şekilde karar almışsa, alınan bu karar yoklukla maluldür. Örneğin usulüne uygun çağrı yapılmadan toplanan genel kurullarda alınan kararlar, toplantı ve karar nisaplarına riayet edilmeksizin alınan kararlar, Bakanlık temsilcisinin bulunması gerektiği hâllerde temsilci olmaksızın gerçekleştirilen toplantılarda alınan kararlar, hakkında hiç oylama yapılmadığı hâlde yapılmış gibi gösterilen kararlar kurucu-şekli unsurları eksik olduğundan yoklukla malul kararlardır.
22. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili, müvekkilinin 22.07.1992 tarihinde davalı şirketin ortağı olduğunu, müvekkilinin davalı şirketin 23.10.1995 tarihinden itibaren hiçbir genel kurul toplantısına çağrılmadığını ve dolayısıyla hiçbir toplantıya katılmadığı, bu tarihten sonra alınan genel kurul kararlarında müvekkilinin imzasının taklit edilerek davalı şirketteki hissesinin %01 oranına düşürüldüğünü ileri sürmüştür. Dosya kapsamından davacının davalı şirketin genel kurul toplantılarına katılmadığı, imzaların davacıya ait olmadığı anlaşılmaktadır. Davalı şirket yönetici olan diğer davalı ...’un eldeki davaya konu eylemler nedeniyle İstanbul Anadolu 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.07.2018 tarihli ve 2014/69 E., 2018/485 K. sayılı kararı ile mahkumiyetine karar verilmiş ve karar derecattan geçerek kesinleşmiştir. Anılan dosyada davalı ... tarafından verilen ifadede; davacının şirkete uğramadığı, hiçbir toplantıya katılmadığı, sadece defterlerin ona götürülüp imzası alınarak geri getirildiği, imzanın ona ait olup olmayacağını bilemeyeceği beyan edilmiştir. Dolayısıyla 23.10.1995 tarihinden itibaren bütün genel kurul toplantılarının çağrısız yapıldığı, davacının ise hiçbir genel kurul toplantısına katılmadığı dosya kapsamı ile sabittir.
23. Anonim ve limited şirket genel kurul toplantıları, davetin belli bir prosedüre tâbi tutulup tutulmadığına göre çağrılı ve çağrısız genel kurul toplantısı şeklinde ikiye ayrılır. Hem 6762 sayılı TTK’da hem de 6102 sayılı TTK’da anonim ve limited şirketin genel kurul toplantılarına ortakları davet belli başlı kurallara bağlanmıştır. Kanun koyucu genel kurul toplantılarına davet şekillerinin az ortaklı şirketler açısından pratik olmayacağı düşüncesiyle her iki kanunda da çağrısız genel kurul toplantısını düzenleme ihtiyacını hissetmiştir. Limited şirketlerde çağrısız genel kurul 6762 sayılı TTK’nın 538/5 maddesinde; “Bütün ortaklar; aralarından biri itirazda bulunmadığı takdirde toplantıya çağırma hakkındaki merasime riayet etmeksizin de umumi heyet halinde toplanabilirler. Böyle bir toplantıda bütün ortaklar hazır olmak şartiyle, umumi heyetin salahiyetine dahil olan hususlar müzakere edilerek karara bağlanabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre limited şirketlerde çağrısız genel kurul toplantısının yapılabilmesi için bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin toplantıda hazır bulunması ve hiçbirinin toplantıya itirazda bulunmaması gerekir. Buradaki itiraz, doğrudan yapılacak olan çağrısız genel kurul toplantısına veya karar alınmasına ilişkin olmalıdır. Görüldüğü üzere çağrısız genel kurul toplantısı için toplantı yetersayısı bütün pay sahipleri veya temsilcilerinin hazır bulunması şeklinde belirlenmiştir. Dolayısıyla çağrısız genel kurul toplantısına bütün pay sahiplerinin veya temsilcilerinin hazır bulunması ve hiçbirinin toplantıya itirazda bulunmaması, çağrısız genel kurul toplantısında alınacak kararların kurucu unsurunu teşkil etmektedir. Herhangi bir pay sahibinin veya temsilcisinin toplantıda hazır bulunmaması ya da toplantıya itiraz etmesi hâlinde çağrısız genel kurul mevcut olmadığı için alınan kararlar yoklukla malûldür.
24. Bu itibarla davalı şirketin dava konusu olan sermaye artırımına ilişkin genel kurul toplantılarının çağrısız yapıldığı anlaşılmakta olup davacının bu toplantılara katılmadığı sabit olduğundan bu kararlar yoklukla malûldür. Yukarıda da bahsedildiği üzere yok hükmünde bir genel kurul kararı karşısında bunun yokluğunun tespit edilmesinin istenmesi hiçbir şekilde hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilemez...", denilmek suretiyle direnme kararı onanmıştır.
Yukarıdaki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı kapsamında somut olay değerlendirildiğinde; davacının davalı şirkette ki payının %10 olduğu, davacıya sermaye koyma borcuna ilişkin çekilen ihtarların davacıya usulüne uygun tebliğ edilmediği gibi davaya konu 03/03/2014 tarihli Ortaklar Kurulu toplantısına davacının katılmadığı gibi bu toplantıda alınan kararının da davacıya Noter aracılığıyla usulüne uygun tebliğ edilmediğinden yok hükmünde olan dava konusu ortaklar kurulu kararı karşısında bunun yokluğunun tespit edilmesinin istenmesi hiçbir şekilde hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilemeyeceğinden davalının buna yönelik istinaf itirazı da yerinde değildir.
Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin davanın kabulü yönündeki kararında herhangi bir isabetsizlik görülmediğinden davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş ve takdiren aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/(1)-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalıdan alınması gerekli olan 179,90 TL harçtan peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucundaHMK'nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay'da temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/03/2023

Başkan- ... Üye - ... Üye - ... Zabıt Katibi -...
... ... ... ...
Bu belge 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu hükümlerine göre UYAP sistemi üzerinden elektronik imza ile imzalanmıştır.


Full & Egal Universal Law Academy