Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2023/658 Esas 2023/497 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2023/658
Karar No: 2023/497
Karar Tarihi: 13.04.2023

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
Esas-Karar No: 2023/658 - 2023/497
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2023/658
KARAR NO: 2023/497
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANKARA 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/12/2022
NUMARASI: 2022/401 E. - 2022/433 K.
DAVACI:
VEKİLLERİ
DAVALI
VEKİLLERİ:
DAVANIN KONUSU: Fikir ve Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara
Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi ve Haksız Rekabetin ve
Kişilik Haklarına Saldırının Önlenmesi

Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 29/12/2022 tarih ve 2022/401 E. - 2022/433 K. sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı ile davalı tarafından istenmiş ve istinaf dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, ... olan davalının "..." isimli bir kitapçık çıkardığını, kitapçığın ... Başkanlığına ve milletvekillerine gönderildiğini, davalının kişisel internet sitesinde de yayınlanmakta olduğunu, kitapçıkta ... 04.03.2004 tarih ve 33 sayılı kararıyla onaylanan ve her ikisi için de Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından koruma markası belgesi verilen ...'nin logosu ile görseli ve "..." ibaresinin, izinsiz ve amacına aykırı şekilde kullanıldığını, müvekkiline bu kitapçığın ... yayını olup olmadığı yönünde sorular ve bu çalışma ile ... yayınları arasında iltibas olduğu yönünde ihbarlar iletildiğini, davalıya 01/10/2021 tarihli yazıyla kitapçıktaki ... logosunun ve görselinin kaldırılmasının uygun olacağının bildirildiğini, davalının müvekkilinden bilgi ve belge talep etmesi üzerine, 13.10.2021 tarihli yazı ile tekraren logo ve görselin kullanımına son verilmesinin istendiğini, söz konusu kitapçığın ...'nin kurumsal yayınlarına önemli ölçüde benzediğini, ... tarafından yayınlandığı yönünde algı uyandırdığını, bu durumun MK'nın 23, 24 ve 26. maddeleri ile korunan kişilik haklarına da aykırı bulunduğunu ileri sürerek, "..." isimli kitapçığın ön ve arka kapağı ile ilk sahifesinde kullanılan ... ambleminin, ... çiziminin, ...'nin kurumsal yayını ile iltibas oluşturduğundan, bu haliyle kullanılamayacağının tespitiyle, kullanımının men'ine ve hüküm özetinin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının koruma markasının 3. kişilerin tescil talebinde bulunmasına karşı koruma sağladığını, buna karşılık ilgililerin kullanmasını engelleyemeyeceğini, markaların ticarete ilişkin mal ve/veya hizmetler üzerinde kullanılan işaretler olduğunu, ...’nin ticari bir kurum olmadığını, ticari faaliyetlerinin de bulunmadığını, bir markanın başkaları tarafından kullanımının SMK kapsamında engellenebilmesi için o markanın SMK kapsamında tescil edilmiş olmasının gerektiğini, SMK kapsamında tescilli olmayan markaların sadece 6102 sayılı TTK çerçevesinde korunabileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davaya konu işaretlerin FSEK anlamında eser olarak kabul edilemeyeceği, davacı yanın FSEK’in 83. maddesi kapsamında değerlendirilebilecek bir “eser” ve “eser alameti”nin bulunmaması karşısında, somut uyuşmazlıkta FSEK’in 83. maddesinin uygulama şartlarının vücut bulmadığı, davacı yanın FSEK 84/3 maddesi gereğince, eser mahiyetinde olmayan her türlü fotoğraflar, benzer usullerle tespit edilen resimler vs hakkında da bu madde hükümlerinin uygulanacağına dair hükmü gereğince, davaya konu amblemin davalı tarafından davacının istemi dışında sanki ...'nin yayını intibasını verecek şekilde kullanmasının haksız rekabet teşkil ettiği, dolayısıyla FSEK 84. madde anlamında haksız rekabet şartlarının oluştuğu, “koruma markası” kavramının, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında “sınai mülkiyet hakkı” olarak tanımlanmadığı, koruma markası niteliğindeki davaya konu işaretlerin de bu kapsamda değerlendirilemeyecek olması karşısında, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümlerinin somut uyuşmazlığa uygulama imkânının bulunmadığı, vaki eylemin davacının kişilik haklarının ihlâli niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davalıya ait "..." isimli kitapçığı ön ve arka kapağı ile ilk sayfasında kullanılan ve ....... internet adresindeki ... amblemi, ... çizimi, ...'nin kurumsal yayını intiba ile intibas oluşturduğundan bu hali ile kullanılamayacağının tespiti ile kitapçığın kapağındaki ve internet adresindeki kullanımlardan davalının men edilmesine, hüküm özetinin ilanına, ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile dava konusu kitapçık ile internet adresindeki ... amblemi, ... çizimi, ...'nin kurumsal yayını intiba ile intibas oluşturduğundan bu hali ile kullanılamayacağının tespiti ile kitapçığın kapağındaki ve internet adresindeki kullanımların çıkarılmasına karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, dosyaya sunulan bilirkişi raporunda, mahkeme kararının aksine bu amblem ve çizimin kullanımının FSEK'in 84. maddesi hükmü kapsamında haksız rekabet olarak değerlendirilemeyeceğinin açıkça bildirildiğini, FSEK hükümlerine göre bir fikri ürünün eser olarak korunması için sahibinin hususiyetini taşımasının ve eser türlerinden birine dahil edilebilmesinin gerektiğini, dava konusu logo/çizimlerinin, FSEK'nin tanımladığı biçimde "sahibinin hususiyetini" ve "estetik / sanatsal değer" şartlarını, dolayısıyla eser niteliğini taşımadığından, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nun 83. maddesi hükmüne istinaden korumadan yararlanmasının mümkün olmadığını, Mahkeme kararının dayanağını oluşturan FSEK'nin 84. maddesinde korunan kişinin "Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarayan bir alet üzerine tesbit eden" veya "ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse" olduğunu, davacı tarafın bu vasfının bulunmadığını, dolayısıyla 84. maddesi gereğince korumadan yararlanmasının mümkün olmadığını ve bu madde kapsamında haksız rekabet şartlarının oluştuğundan bahsedilemeyeceğini, diğer yandan müvekkilinin de milletvekili olmakla ...'nin bir üyesi bulunduğundan, ...'nin logo ve çizimlerini kullanabilmekte ve bu hizmeti de ... sağlamakta olduğunu, dolayısıyla haksız bir kullanımın söz konusu olmadığı gibi bu kullanımın ticari bir kullanım amacı da taşımadığından, haksız rekabet tespitinin de tamamen hatalı bulunduğunu, milletvekilinin ... üyesi olarak yasama faaliyetlerinde bulunabilmek için ... Başkanlığından destek ve hizmet aldığını, ... Başkanlığının görev ve yetkisinin milletvekillerinin yasama faaliyetlerine engel olmayıp, demokratik toplum gerekliliklerine uygun olarak milletvekillerinin özgürce faaliyette bulunabilmesini temin etmek olduğunu, milletvekillerinin ...'nin milletvekillerine yönelik dışarıya kapalı internet sistemi üzerinden ...'den kendileri için logolu matbu evrak basımını isteyebildiğini, onlara ... logolu zarf, dosya, talep formu, amblemli karton, not kağıdı, tebrik kartı, farklı boyutlarda kapaklar, kartvizit, bloknot, not kartı hizmeti sunduğunu, yasal ve bizzat kullanma hakkı tanınan dava konusu logo, çizim ya da amblemin, müvekkilinin yayımladığı bir kitapçıkta yer almasının, haksız kullanım ve haksız rekabet teşkil edebileceğinden söz edilemeyeceğini, bir milletvekilinin kartvizitinde, ofisinde, siyasi faaliyetlerinde, meclis çalışmalarında ...’ye ait işaretleri kullanmasının, yaygın bir uygulama olduğu gibi zaten olması gereken doğal bir durum olduğunu, bu raporun davalının şahsi fikir ve değerlendirmelerini içerdiğinin açık bulunduğunu, paylaşımların hiçbir yerinde, değil ...'nin bu raporun yayıncısı olduğu veya benzer görüşleri taşıdığı iması ya da ...'nin adının bile geçmediğini, gerekçeli kararda bahsedilen siyasi parti logolu kullanımın karışıklığa yol açmayacağı yönündeki tespitlerin çelişki oluşturduğunu, mahkeme tarafından davacının kişilik haklarının ihlal edildiği kabul edilmiş ise de, davacının kamu tüzel kişiliğinin olmadığını, somut olayda ihtiyati tedbir şartlarının da bulunmadığını, tedbir kararının Anayasa Mahkemesi kararlarına da açıkça aykırılık teşkil ettiğini, müvekkilinin bir milletvekili olarak kamuoyunu ilgilendiren bir hususta rapor düzenleyerek bu raporda bir milletvekili olduğunu belirtmek amacıyla ... logosunu ya da amblemini kullanması halinde, davacı ... Başkanlığı'nın ciddi bir zarara uğrayacağından, hakkını elde etmesinin zorlaşacağından ya da engelleneceğinden söz edilemeyeceğini, bu doğrultuda öncelikle ihtiyati tedbirin şartlarından olan "meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ya da tamamen imkansız hale gelebileceği veya gecikmesinde sakınca bulunması yahut ciddi bir zararın ortaya çıkacağı endişesi bulunan hallerin" de dava konusu olayda bulunmadığını, bu logoların olmadığı internet sitesine, sanki logolar varmış izlenimi verilerek, kitapçığın kapağındaki ve internet adresindeki kullanımların engellenmesinin istenmesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, HMK 390/3. maddesinde tedbir talep eden tarafın, iddiasını ispata yarar belgeleri talep dilekçesi ekinde mahkemeye sunarak iddiasını yaklaşık olarak ispat etmesi şartının arandığını, mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de dosyada mevcut bilirkişi raporu ile de sabit görüldüğü üzere, davacının taleplerinin tümünün hukuka aykırı olduğunu, dolayısıyla Mahkemenin "..." isimli ve e www........ internet adresinde yer verilen kitapçıktaki ... amblemi, ... çiziminin kullanımların çıkartılmasına dair ihtiyati tedbir kararının da tamamen hukuka aykırı bulunduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili katılma yoluyla sunduğu istinaf başvuru dilekçesinde, ...'nin tüm yazılı ve görsel materyallerinin bir sisteme göre toplanıp, kurumsal kimlik çalışması kapsamında 6769 sayılı SMK'nın 5/1-ğ ve 5/1-ı maddesi anlamında "koruma markası" olarak koruma altına alındığını, bu materyallerin ne şekilde kullanılabileceğinin, ... Başkanlık Divanının 04.03.2004 tarih ve 33 sayılı kararı ile verilen yetki kapsamında hazırlanan "... Kurumsal Kimlik Çalışması" ile belirlendiğini, ...'nin logo tasarımlarının eser niteliğinde olduğunu ve telif hakkı kapsamında korunmalarının gerektiğini, ayrıca ...'nin önemi ve özelliği nedeniyle 6769 sayılı SMK'nın 5/1-ğ ve 5/1-ı maddesi anlamında "koruma markası" olarak da tescillendiğini, bu itibarla ...'nin logolarının telif hakkı kapsamında korunmasının gerekeceğini ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, fikir ve sanat eseri sahipliğinden kaynaklanan haklara tecavüzün, haksız rekabetin ve kişilik haklarına saldırının tespiti ve önlenmesi
istemlerine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK'nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dava konusu kitapçığın kapak sayfasında ve ön sayfasında, ..., ...'nin yazılı ve görsel iletişim araçlarında kullanılacak kurumsal işaret ve logoları ile bunların nerede ve ne şekilde kullanılacağına ilişkin esasları belirleyen 04.03.2004 tarih ve 33 sayılı kararıyla onaylanan ve her ikisi için de Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından koruma markası belgesi verilen ...'nin logosu ile ... görseli ve "..." ibaresi kullanılmış olup, taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı tarafından bastırılıp yayımlanan "..." adlı kitapçığın ön ve arka kapağı ile ilk sayfasında kullanılan ... ambleminin ve ... çiziminin eser niteliğinde olup olmadığı, davacı adına verilen koruma markası belgelerine veya TMK'nın 23, 24, 26. maddelerinde düzenlenen kişilik haklarına dayanılarak bu kullanımının engellenmesi talebinin yerinde bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Dava konusu kitapçık üzerinde bulunan logo ve amblemlerin 5846 sayılı FSEK'nin 1/B, 4. maddelerinin tanımladığı anlamda eser sahibinin hususiyetini taşımadığı, estetik/sanatsal değer şartını sağlamadığı, dolayısıyla FSEK'te sayılan eser türlerinden herhangi birisinin kapsamında değerlendirilemeyeceği açıktır. Logo ve amblemlerle ilgili olarak Yargıtayın benzer uyuşmazlıklardaki uygulaması da bu yönde olup, mahkemece alınan bilirkişi raporunda da aynı yönde görüş belirtilmiştir. Dolayısıyla ilk derece mahkemesince davaya konu işaretlerin FSEK anlamında eser olarak kabul edilemeyeceğinin tespitinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
FSEK 83/1. maddesi "Bir eserin ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshaların şekilleri, iltibasa meydan verebilecek surette diğer bir eserde veya çoğaltılmış nüshalarında kullanılamaz." hükmünü havidir. O halde bu maddenin uygulanabilmesi için de her şeyden önce ortada bir eser olmalıdır. Zira anılan maddede "bir eserin" ad ve alametleri ile çoğaltılmış nüshalarının şekilleri korunmaktadır. Diğer bir deyişle "ad ve alametler ile çoğaltılmış nüshaların şekilleri" ancak bir esere ilişkin olmaları halinde, hükümdeki korumadan yararlanabilir. Somut uyuşmazlıkta ise ortada bir eser olmadığından, bu maddenin de olayda uygulanma yeri bulunmamaktadır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin bu konudaki tespitinde de bir isabetsizlik yoktur.
FSEK 84/1. maddesi ise "Bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimse, aynı işaretin, resmin veya sesin 3 üncü bir kişi tarafından aynı vasıtadan faydalanılmak suretiyle çoğaltılmasını veya yayımlanmasını menedebilir." hükmünü havidir. Anılan madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere bu madde ile korunan kişi, "bir işareti, resim veya sesi, bunları nakle yarıyan bir alet üzerine tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimsedir". Somut uyuşmazlıkta davacının, anılan madde hükmünde belirtilen "tesbit eden veya ticari maksatlarla haklı olarak çoğaltan yahut yayan kimselerden" sayılamayacağı, dolayısıyla FSEK 84. maddesinin de somut uyuşmazlığa uygulanamayacağı da açıktır. Bu durum karşısında ilk derece mahkemesinin, anılan hükmün yollaması ile somut uyuşmazlıkta haksız rekabet şartlarının oluştuğuna dair tespiti, Dairemizce isabetli bulunmamıştır.
Davacının dava konusu işaret ve logoları için Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından koruma markası belgesi verildiğine göre, davacının bu belgelere dayalı olarak hak talebinde bulunmasının mümkün olup olmadığının da incelenmesi gereklidir.
6769 sayılı SMK'nın 5/g ve ğ maddesi kapsamına giren işaretler marka olarak tescil olunamaz ise de gerek Paris Sözleşmesinin 2 nci mükerrer 6 ncı maddesi ve gerekse de 6769 sayılı SMK'nın anılan hükmü, bu tür işaretlerin bir kütük veya deftere tescili gibi bir zorunluluğa veya düzenlemeye işaret etmemiştir. Türk Patent ve Marka Kurumunun anılan mahiyetteki işaretleri koruma markası vererek korumasına yönelik yasal bir zorunluluk veya uygulama da söz konusu değildir. Kurumun mevzuat gereği olmayan bu tür bir uygulamaya istediği zaman son verebileceği tabiidir. Nitekim davalı tarafça cevap dilekçesinin ekinde sunulan Türk Patent ve Marka Kurumunun Koruma Markalarına İlişkin Başkanlık Makamı Olur Özetinden, koruma markası verilmesi uygulamasına son verilmesi yönünde çalışmalar yapıldığı anlaşılmaktadır. 6769 sayılı SMK'da koruma markası olarak tanımlanmış ve tesciline hukuki sonuçlar bağlanmış bir marka türü de bulunmamaktadır. Türk Patent ve Marka Kurumunun zaten mevzuatta olmayan bir yöntem ile koruma markası olarak tescil etmiş olduğu bir markanın, ticaret veya hizmet markası kapsamında mütalaa edilmesi mümkün değildir. Yargıtayın emsal uygulaması da bu yöndedir (Yargıtay 11. HD'nin 22.05.2007 tarih ve 2006/468 E.- 2007/7853 K., 11.02.2011 tarih ve 2009/2466 E.- 2011/1474 K. sayılı kararıları).
Yargıtayın benzer mahiyette başka kararları da bulunmaktadır.
"TPE'nin anılan mahiyetteki işaretleri koruma markası vererek korumasına yönelik uygulamasının yasal bir gereklilik veya uygulama sonucu olmadığı, bir nevi kurum içi bir işlem-yöntem olarak kabul edileceği, koruma markasıyla korunmasına karar verilen bir işaretin 556 sayılı KHK'nin 7 ve 8. maddelerinde yazılı mutlak ve nispi ret nedenleri yönünden bir incelemeye tabi tutulmasının mümkün bulunmadığı" (Yargıtay 11. HD'nin 22.01.2013 tarih ve 2012/1058 E.- 2013/1281 K.).
Bu durum karşısında Dairemizce de 6769 sayılı SMK'da tanımlanmamış ve tesciline hiçbir hukuki sonuç bağlanmamış bir marka türüne dayalı olarak, TTK'nın haksız rekabet hükümlerine göre de bir hak talebinde bulunulamayacağı kabul edilmiştir.
Davalının fiilinin TTK'nın 54 vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet teşkil edip etmeyeceği konusundaki değerlendirmeye gelince;
"Öncelikle altını çizerek belirtelim ki, TTK m.54/II'de bahsedilen ticari davranış ve uygulamalar, TTK m.3 ve m.19 anlamında ticarî davranış ve uygulamalar değildir. Bu bakımdan TTK m.54/II'de ticarî terimin kullanılmış olması yanıltıcıdır.
Haksız rekabet hukukunun konusunu rekabet ortamını, piyasayı, kısaca ticari hayatı etkileyen veya etkileme ihtimali bulunan davranış ve uygulamalar oluşturur. Diğer bir ifade ile, burada ticari davranış ve uygulamalar ile kastedilen, rekabet ortamını, piyasayı, kısaca ticari hayatı etkileyen veya etkileme ihtimali olan davranış ve uygulamalardır. Dolayısıyla haksız rekabet hukukunda müeyyidelendirilen davranış ve uygulamalar, rekabeti ve ticari hayatı etkileme ihtimali olan davranış ve uygulamalardır. Piyasayı veya rekabet ortamını ya da ticari hayatı etkileme ihtimali bulunmayan bir davranış veya uygulamanın haksız rekabet olarak nitelendirilmesi mümkün değildir." (Prof. Dr. N. Füsun Nomer Ertan, Haksız Rekabet Hukuku, 1. Baskı, s.100).
"Ticarilik hem davranışlar hem de uygulamalar bakımından kabul edilmesi zorunlu bir kriterdir. Dolayısıyla iktisadi rekabeti ve ticari hayatı etkileyen tüm davranış ve uygulamalar haksız rekabet hükümlerinin uygulama alanına dahildirler." (age., s:101).
"Önemle belirtelim ki, esnaf veya tacir olmayan bir kimsenin, bir derneğin ve hatta bir tüketicinin ya da serbest meslek sahibi bir doktorun davranış ve uygulamaları dahi haksız rekabet teşkil edebilir. Elbette ki bunun için, bu kişilerin davranış ve uygulamalarının rekabet ortamını, piyasayı, kısaca ticari hayatı etkileyen veya etkileme ihtimali olması şarttır. Diğer bir ifade ile, ticari hayatı ve iktisadi rekabeti etkileyen her türlü davranış ve uygulamalar- davranış ve uygulama bir tüketici derneği veya ev hanımı tarafından yapılsa dahi- haksız rekabet hükümlerine tâbi olurlar." (age., s:102).
"Ticari sahaya yansımadığı müddetçe, şahsi davranış ve uygulamalar ile işletme içi davranış ve uygulamalar haksız rekabet teşkil etmezler." (age., s:107).
Somut uyuşmazlıkta da ...’nin ticari bir kurum olmadığı veya ticari faaliyetlerinin bulunmadığı açıktır. Davalı da bir milletvekili olup, dava konusu kitapçık ile bastırdığı şahsi çalışmalarını, ... ... dağıtmış, yine ücretsiz bir şekilde şahsi internet sitesinde yayımlamıştır. Davalının bu faaliyetinin de ticari bir etki yaratması veya yaratma ihtimalinin bulunması veya iktisadi rekabet ortamını veya piyasayı etkilemesi mümkün değildir. Dolayısıyla somut uyuşmazlıkta ne davacı ne de davalı yönünden, ticari sahaya yansıyan bir davranış veya uygulama söz konusu değildir. Ticarilik ise yukarıda da açıklandığı üzere, haksız rekabet hükümlerinin uygulanabilmesi için hem davranışlar hem de uygulamalar bakımından kabul edilmesi zorunlu bir kriterdir. Bu durum karşısında Dairemizce, davalının ticari hayata yansımayan dava konusu davranış ve uygulamalarının da haksız rekabet teşkil etmeyeceği kabul edilmiştir.
Her ne kadar Yargıtay 11. HD'nin benzer bir olayda verdiği 04.03.2010 tarih ve 2008/11242 Esas- 2010/2441 Karar sayılı ilamda, davacının "Meclis" adının kullanılmasının TTK'nın 56 ve 57/5. maddesi uyarınca haksız rekabet teşkil ettiği kabul edilmişse de, anılan uyuşmazlık konusu olayda davalının "..." adıyla yayımladığı bir dergide ve ticaret unvanında anılan ibareyi kullanması suretiyle gerçekleştirdiği fiili ile ticari bir etki yarattığı açık olup, bu Yargıtay ilamının eldeki dava yönünden bir emsal teşkil etmeyeceği de tabiidir.
Davacının MK'nın 23, 24, 26. maddelerinde düzenlenen kişilik haklarına dayanılarak, davalının dava konusu kullanımının engellenmesi talebinin yerinde bulunup bulunmadığı noktasına gelince; davalı kişisel düşüncelerini ve değerlendirmelerini içeren dava konusu çalışmasını, ... ... dağıtmış, yine bu kitapçık aynı zamanda davalının kişisel internet sitesinde yayımlanmış ve ayrıca davalının twitter hesabı üzerinden de 23.09.2021 tarihinde atılan tweet ile PDF formatında web sisteminde yayımlanmıştır.
... 04.03.2004 tarih ve 33 sayılı kararıyla ...'nin yazılı ve görsel iletişim araçlarında kullanılacak kurumsal işaret ve logolarının nerede ve ne şekilde kullanılacağına ilişkin esaslar belirlenmiş olup, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğinin 13.10.2021 tarihli yazısında da açıkça belirtildiği üzere, milletvekilleri veya siyasi parti gruplarının bastırdığı kitapçık veya broşürlerde, ...'nin logosunun kullanılması ancak, ilgili siyasi partinin logosu ile birlikte kullanılması kaydıyla mümkündür. Böylelikle yapılan çalışmanın ilgili siyasi parti ile bağlantısı görünür kılınacak, ...'nin kurumsal yayımı olup olmadığı konusunda herhangi bir tereddüt hasıl olmayacaktır.
Gerçekten de 13.10.2021 tarihli yazının ekinde sunulan ...'nin kurumsal yayınlarının, aynen davalının bastırıp yayımladığı kitapçıktaki gibi üst tarafta ... logosunu, alt tarafta da ... silueti ile birlikte "..." ibaresini içerdikleri, ancak bu kitapçıkların ya ... bünyesinde kurulan farklı "Komisyon Raporları" ya bir takım önergelere, çalışmalara veya kanunların hazırlanmasına ilişkin "Rehberler" ya da farklı yıllara ait "Bütçe Sunumları" olduğu görülmektedir. Buna karşılık yine aynı yazı ekinde sunulan ve milletvekillerinin veya bazı siyasi parti gruplarının hazırladığı kitapçık ve broşürlerde, ... logosunun yanında, mutlaka ilgili siyasi parti logosunun da kullanıldığı görülmektedir.
Davalı ise dava konusu şahsi çalışmasında, tek başına ...'nin logosuna ve görsel materyaline yer vermiş ve ücretsiz de olsa çalışmasını internet ortamında yayımlanmaya devam etmiştir. Bu haliyle davalının bastırıp yayımladığı ve şahsi fikir ve çalışmalarının yer aldığı kitapçığın, ...'nin kurumsal yayımı gibi algılanacağı, böylelikle davacının yayımları ile iltibasa neden olacağı açıktır. Hatta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliğinin 13.10.2021 tarihli anılan yazısında belirtildiği üzere, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 30.09.2021 tarih ve 2021/33093 sayılı yazısı ile ... Başkanlığı Genel Sekreterliğinden, davalı tarafından basılıp yayımlanan dava konusu kitapçık hakkında, "kitapçığın Meclis matbaasında basılıp basılmadığı, basılmamış ise Meclis matbaasında belirtilen şekilde kitap, kitapçık, broşür gibi sair emtianın basılıp basılmayacağı, Meclis logosunun ve bina siluetinin kullanımının mümkün olup olmadığı" hususları sorulmuştur. Diğer bir deyişle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı dahi davalının kitapçığının ...'nin kurumsal yayımı olup olmadığı konusunda tereddüte düşmüştür.
Her ne kadar davalının bir milletvekili olduğu ve ... üyesi olarak yasama faaliyetlerinde bulunabilmek için ... Başkanlığından destek ve hizmet aldığı, milletvekillerinin ...'den kendileri için logolu matbu evrak basımını isteyebildiği, dolayısıyla haksız bir kullanımın söz konusu olmadığı savunulmuş ise de, bu savunmada geçen hizmetin, milletvekillerine ... tarafından bastırılıp dağıtılan ... logolu zarf, dosya, talep formu, amblemli karton, not kağıdı, tebrik kartı, farklı boyutlarda kapaklar, kartvizit, bloknot, not kartı hizmeti olup, davalı tarafından basılıp yayımlanan dava konusu kitapçığın bu kapsamda değerlendirilemeyeceği açıktır.
Tüzel kişilerde kişilik haklarının içeriğini oluşturabilecek değerler tüzel kişilerin adı, kişiliği, onur ve saygınlığı ile tüzel kişilerin gizli ve özel hayat alanı olduğundan, gerçek kişilerde adın korunmasına ilişkin TMK'nın 26. maddesinin kıyas yoluyla kamu tüzel kişisi niteliğindeki ... tarafından açılan işbu davada da uygulanabileceği, davacının isminin ve ... 04.03.2004 tarih ve 33 sayılı kararıyla onaylanan ve ...'nin yazılı ve görsel tüm iletişim araçlarında kullanılmasına karar verilen kurumsal işaret ve logolarının, amacı dışında kullanılmasının, aynı zamanda TMK'nın 24. maddesi uyarınca ...'nin kişilik hakkına saldırı niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Nitekim 2709 sayılı ve 07.11.1982 tarihli Anayasa'ya göre yasama organının adının Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı'nın, 4 Mart 2004 tarihli ve 33 sayılı kararı ile gerçekleştirilen kurumsal kimlik çalışması sonucu, ...'nin tüm yazılı ve görsel materyallerinin bir konsept çerçevesinde toparlanıp bir sisteme göre dizayn edildiği, keza bu tasarımların tüm haklarının Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde olup, maksadı dışında kullanılamayacağı, bu kapsamda somut olayda ... Başkanlığının kurumsal kimliği olan "..." (kısa ve/veya açık) adı Gazi Meclisin kurumsal adının sadece ... tarafından kullanılabileceği, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin T.C Anayasası ile tespit edilmiş ismi üzerinde "kişilik hakkının" mevcudiyeti ve TMK'nın 26'inci maddesine göre de ismin özel olarak korunması hususu dikkate alınarak, site ismi içerisinde ve site girişindeki ve mevcut her türlü yerindeki ... kısa (ve/veya açık) adının, davalı site ve yönetimince kullanılamayacağının tespiti ile site girişi, içi ve dışı her türlü kullanımdan ve site adından da men-inin gerekeceği hususları, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 25. Hukuk Dairesinin 08.07.2021 tarih ve 2020/839 E.- 2021/1243 K. sayılı kararı ile kabul edilmiş, verilen bu karar Yargıtay 8. HD'nin 09.02.2022 tarih ve 2021/17201 E.- 2022/991 K. sayılı ilamı ile de onanmıştır.
Bu durumda davacı, TMK'nın 25. maddesi hükmü uyarınca hâkimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebileceği gibi bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilecektir. O halde davacının hüküm özetinin ilanı talebinin de kabulü gerekir.
Bu itibarla mahkemece, davanın yukarıda açıklanan gerekçeler ile kabulü gerekirken, yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, HMK.'nın 353/1-b-2. maddesine göre, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse "düzelterek yeniden esas hakkında" duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilen yerel mahkeme hükmünün gerekçesinin değiştirilerek düzelterek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmeyip, yerel mahkeme kararının gerekçesinin düzeltilmesi halinde, istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesini istediğinden, Dairemizce taraf vekillerinin istinaf başvurusunun kabulü ile aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
Davanın kabulüne karar verildiğine göre, ilk derece mahkemesinin HMK'nın 389 vd. maddeleri uyarınca, şartları oluşan ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verilmesinde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Dairemizce kurulan bu yeni kararın istinaf kararı olacağı ve istinaf karar tarihinde geçerli bulunan harç ve vekalet ücretine göre hüküm kurulması gerektiği ise tabiidir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 29/12/2022 gün ve 2022/401 E. - 2022/433 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile davalı tarafından basılıp yayımlanan "..." isimli kitapçığın ön ve arka kapağı ile ilk sayfasında ... ambleminin ve ... çiziminin kullanılmasının ve bu kitapçığın davalıya ait "......." isimli internet adresinde yayımlanmasının, ...'nin kurumsal yayımı ile iltibas oluşturduğunun tespiti ile önlenmesine,
3-Kararın masrafı davalıdan alınmak üzere ülke çapında yayın yapan trajı en yüksek 3 gazetede ilanına,
4-Davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile; "..." isimli kitapçığın ön ve arka kapağı ile ilk sayfasında ... ambleminin, ... çiziminin kullanılmasının ve bu kitapçığın davalıya ait "......." isimli internet adresinde yayımlanmasının, ...'nin kurumsal yayımı ile iltibas oluşturduğunun tespiti ile önlenmesine,
5-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90-TL maktu karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazine'ye irat kaydına,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 15.000,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan 750,00-TL bilirkişi ücreti, 485,4‬0-TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 254‬,00-TL tebligat masrafından oluşan toplam 1.489,4‬0-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yargılama gideri yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re'sen davacıya iadesine (HMK m.333),
10-Davacı harçtan muaf olduğundan ve istinaf aşamasında herhangi bir harç yatırılmadığından, bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
11-Davalıdan alınan 179,90-TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davalıya iadesine,
12-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 13/04/2023 tarihinde HMK'nın 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.

GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 13/04/2023
Başkan

Üye

Üye
Katip










Bu belge 5070 sayılı Yasa hükümlerine göre elektronik olarak imzalanmıştır.



Full & Egal Universal Law Academy