Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/483 Esas 2023/430 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/483
Karar No: 2023/430
Karar Tarihi: 30.03.2023

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 20. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/483
KARAR NO: 2023/430
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : ... ...
ÜYE: ... ...
ÜYE: ... ...
KATİP: ... ...
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: ANKARA 4. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK
MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/11/2020
NUMARASI: 2019/45 E. - 2020/402 K.
DAVACI: ... -
VEKİLLERİ:
DAVALI:
VEKİLİ:
DAVANIN KONUSU: YİDK Kararının İptali
Taraflar arasında görülen davada Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 16/11/2020 tarih ve 2019/45 Esas - 2020/402 Karar sayılı kararın Dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:Davacı vekili, müvekkilinin ... sayılı "...+şekil" ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, davalı Şirketin "..." ibareli markalarına dayalı olarak başvuruya itiraz ettiğini, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından ... sayılı "..." ve ... sayılı "... ..." ibareli markalar ile müvekkili başvurusu arasında karıştırılma tehlikesi bulunduğu gerekçesiyle müvekkili başvurusunun reddine karar verildiğini, müvekkilince bu karara yapılan itirazın ise YİDK tarafından reddedildiğini, alınan kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, taraf markaları arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunmadığını, müvekkilinin sigorta alanında hizmet verdiğini, davalı tarafın ise daha çok ulaşım, seyahat alanında hizmet sunduğunu, tüketici profillerinin ve markaların kullanım amaçlarının farklı olduğunu, "..." ibaresinin ne davalının ne de bir başka firmanın tekelinde olmadığını ileri sürerek, YİDK’in 2018-M-10702 sayılı kararının iptaline ve marka başvurusunun tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ... vekili, Kurum kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, dava konusu başvuru ile redde mesnet markalar arasında karıştırılmaya yol açacak düzeyde benzerlik bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, müvekkilinin redde mesnet markalarıyla dava konusu başvurunun ayırt edilemeyecek derecede benzer olduklarını, marka kapsamlarındaki hizmetlerin de aynı bulunduğunu, dolayısıyla markaların karıştırılacağını, müvekkili markalarının tanınmış olduklarını, davalının bu tanınmışlıktan haksız yarar sağlamasının ya da müvekkili markalarının itibarına zarar vermesinin mümkün bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, davacının "şekil+..." ibareli marka başvurusu ile davalının "..." ve "..." ibareli tescilli markaları arasında biçim, düzenleme ve tertip tarzı itibariyle görsel ve sesçil olarak ortalama tüketicileri iltibasa düşürecek derecede bir benzerlik bulunduğu, her iki taraf markasında "..." ibaresinin asli ve belirleyici olarak ön planda olduğundan karşılaştırmada bu ibarenin esas alındığı, ortalama düzeydeki tüketici kesimi nezdinde başvuru konusu işaret ile davalı markaları arasında işletmesel bağlantı olduğu ya da idari ve ekonomik açıdan birbiriyle bağlantılı işletme tarafından piyasaya sunulan markalı hizmetler algısı oluşabileceği, yani markaların karıştırılabileceği, bu açıdan SMK'nın 6/1 maddesindeki iltibas koşulları oluştuğundan YİDK kararının yerinde ve doğru olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, "..." kelimesinin yer adı olduğunu, SMK'nın 5/1-c maddesi hükmü uyarınca ticaret alanında coğrafî kaynak belirten işaret veya adlandırmaları münhasır ya da esas unsur olarak içeren işaretlerin, marka olarak tescil edilemeyeceğini, bu nedenle müvekkili başvurusu ile redde mesnet markalar arasında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını, aksi yöndeki mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE: Dava, YİDK kararının iptali istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK'nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
İşlem dosyasının incelenmesinden; davacı Şirketin 16.11.2017 tarihinde ... sayılı "...+şekil" ibareli marka başvurusunda bulunduğu, başvuru kapsamında 36. sınıftaki sigorta hizmetlerinin yer aldığı, davalı Şirketin "..." ibareli markalarına dayalı olarak karıştırılma tehlikesi ve kötü niyet gerekçeleriyle başvuruya itiraz ettiği, Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından itiraza mesnet ... sayılı "... ..." ibareli ve ... sayılı "..." ibareli markalarla dava konusu başvuru arasında karıştırılma tehlikesinin bulunduğu gerekçesiyle SMK'nın 6/1 maddesine dayalı itirazın yerinde görüldüğü ve başvurunun reddine karar verildiği, davacı yanca bu karara yapılan itirazın ise YİDK'in 2018-M-10702 sayılı kararıyla reddedildiği, YİDK kararının davacıya 17.12.2018 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Görüldüğü üzere iki aylık hak düşürücü süre içinde açılan işbu davada, istinaf incelemesine konu uyuşmazlık, davalı Şirkete ait ... ve ... sayılı markalarla dava konusu başvuru arasında, 6769 sayılı SMK'nın 6/1 maddesi anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunup bulunmadığıdır. Zira, YİDK kararının iptali istemi ile açılan davalarda, YİDK kararınında tartışılmayan hususların değerlendirilmesi mümkün değildir.
Somut uyuşmazlığa uygulanması gereken 6769 sayılı SMK'nın 6/1. maddesinde, tescil başvurusu yapılan bir markanın, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile aynılığı ya da benzerliği ve kapsadığı mal veya hizmetlerin aynılığı ya da benzerliği nedeniyle, tescil edilmiş veya önceki tarihte başvurusu yapılmış marka ile halk tarafından ilişkilendirilme ihtimali de dâhil karıştırılma ihtimali varsa itiraz üzerine başvurunun reddedileceği belirtilmiştir. Açıklanan hüküm çerçevesinde markalar arasında iltibasa yol açacak derecede bir benzerlik olup olmadığının tespitinde her iki markaya konu işaretin, ayırt edici ve baskın unsurları dikkate alınarak bütünü itibariyle görsel, işitsel ve anlamsal olarak bıraktıkları izlenimin esas alınması gerekmektedir. İltibas, iki ayrı marka karşısında bulunan kişilerin, bu markaların benzerliği sebebiyle sunulan mal veya hizmetlerin aynı işletmeye veya ekonomik olarak bağlantı içerisinde bulunan işletmelere ait olduğunu düşünmeleri veya düşünme ihtimalleridir (Savaş Bozbel, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul 2015, s. 408- 409).
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde; dava konusu başvuru kapsamında 36. sınıftaki "Sigorta hizmetleri" yer almaktadır. Redde mesnet davalı Şirket markalarında da aynı hizmetler yer aldığından, emtia benzerliğine ilişkin koşul gerçekleşmiştir.
İşaretlerin karşılaştırılmasına gelince; dava konusu başvuru "..." ibaresinden oluşmaktadır. Redde mesnet davalı markaları ise "... ..." ve "..." ibarelidir. Görüldüğü üzere gerek dava konusu başvuruda, gerekse de redde mesnet markalarda bir bölge adı olan "..." ibaresine yer verilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 26.11.1999 tarih, 1999/5790-9590 E.K. sayılı kararında, "... ülkemizdeki şehir, bölge veya maruf mahal isimlerinin tek bir sözcük olarak bir kişi lehine marka olarak tesciline olanak tanımak, bu isimlerin artık başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağı sonucunu ortaya çıkaracaktır. Örnek verilmek gerekirse İstanbul, Ankara veya İzmir veya dava konusu olayda olduğu gibi İstanbulun maruf bir ilçesinin adı olan sadece "..." sözcüğünün bir kişi adına marka olarak tescil edilmesi halinde, bu sözcük artık bir kişinin tekelinde kalacak ve bu şekilde bir kamu adı başkaları tarafından markalarında kullanılamayacaktır. Zira, yerleşen uygulamaya göre, bu isim, markanın "kök" sözcüğü olacak ve iltibas iddiası ile diğer marka başvurularının önlenmesine neden teşkil edecektir. 556 sayılı KHK.nin genel amacı dikkate alındığında böyle bir imtiyazın kimseye tanınmaması gerekir. Bu şekildeki şehir, ilçe veya maruf yerleşim yerlerinin isimlerini teşkil eden sözcükler hangi ürünün markası olarak kullanılacak ise, onunla birlikte tesciline imkan verilmesinin anılan yasal düzenlemenin amacına daha uygun olduğu görüşünün benimsenmesi de bu şekilde böyle bir markayı kullanmak isteyenlerin menfaat dengelerinin korunması bakımından da uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Bu ilkeye göre, örneğin "İstanbul" ve "Ankara" adları coğrafi işaretlerle karışmaya meydan vermeyecek şekilde, "...", "..." gibi kullanılacağı mamul veya hizmetin nevi ile birlikte ancak işaret olarak kullanılabilecek ve bunun sonucu marka olarak tescili mümkün olabilecektir." denilmiştir. O halde coğrafi yer adlarının, coğrafi işaret anlamını taşımamak kaydıyla yanlarına ilave yapılması suretiyle marka olarak tescilinin mümkün olduğunun kabulü gerekir. Nitekim Yargıtay 11. HD'nin 04.06.2018 tarih, 2016/11850 E.,2018/4241 K. sayılı ilamında da, aynı ilkeler tekrar edilmiş ve kötüniyetli yapılmadığı sürece başkalarının da aynı coğrafi yer adını farklı bir takım eklerle marka olarak tescil ettirmesinin mümkün olduğu kabul edilmiştir. O halde, redde mesnet "..." ibareli markalar karşısında dava konusu "..." ibareli başvurunun tescili mümkündür. Zira davacı şirket, redde mesnet markalarda kullanılan yer adını farklı bir ekle marka olarak tescil ettirmek istemekte olup, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde söz konusu başvurunun tesciline engel bir durum bulunmamaktadır. Öte yandan, davalı markalarına kullanım yoluyla ayırt edicilik kazandırıldığı da iddia ve ispat edilememiştir. Bu itibarla, mahkemece açıklanan nedenlerle iptali istenen YİDK kararının yerinde bulunmadığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.06.2016 gün ve E.2014/11-696, K.2016/778 sayılı kararı uyarınca iltibas değerlendirmesinin hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olduğundan Dairemizce bu yönden dosyada mevcut bilirkişi raporundaki tespitlere itibar edilmemiş, ayrıca bir bilirkişi incelemesine de gerek görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesince, dava konusu marka başvurusu ile redde mesnet markalar arasında SMK'nın 6/1 maddesi kapsamında ilişkilendirilme ihtimali dahil karıştırılma tehlikesinin bulunmadığı, dolayısıyla dava konusu YİDK kararının yerinde olmadığı gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, HMK'nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse "düzelterek yeniden esas hakkında" duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden Dairemizce davacının istinaf başvurusunu kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda belirtildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK'nın 353/1-b-2 maddesi gereğince KABULÜ ile Ankara 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 16/11/2020 gün ve 2019/45 Esas - 2020/402 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
2-Davanın KABULÜ ile davalı ... YİDK'in 10.12.2018 tarih, 2018-M-10702 sayılı sayılı kararının İPTALİNE,
3-İdari nitelikteki işlemler tamamlanmadığından davacı vekilinin marka başvurusunun tescili talebinin REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 170,90 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile kalan 135,50 TL'nin davalılardan alınarak Hazineye irat kaydına,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre belirlenen 15.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
6-Yargıtay HGK'nun 22.03.2017 tarih, 2017/78-521 E.,K. Sayılı kararında açıklandığı üzere tescil isteminin reddi nedeniyle vekalet ücretine hükmedilmesi mümkün olmadığından davalılar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
7-Davacı tarafından ilk derece yargılaması sırasında yapılan 1.800,00 TL bilirkişi ücreti, 169,80 TL tebligat ve posta masrafı ile istinaf aşamasında yapılan 49,00 TL tebligat ve posta gideri, 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvuru harcından oluşan toplam 2.180,9‬0 TL yargılama giderine, 44,40 TL peşin harç, 44,40 TL başvurma harcı eklenerek oluşan toplam 2.269,70 TL'nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı ... ile davalı ... tarafından ilk derece ve istinaf aşamasında yapılan herhangi bir yargılama gideri yapılmadığından bu hususta bir karar verilmesine yer olmadığına,
9-Yatırılan ve kullanılmayan gider avansının, hükmün kesinleşmesini müteakip re'sen taraflara iadesine (HMK m.333),
10-Davacıdan peşin olarak alınan 59,30 TL istinaf karar ve ilam harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
11-İstinaf aşamasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliği ile 30/03/2023 tarihinde HMK 361. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde TEMYİZ yolu açık olmak üzere karar verildi.
GEREKÇELİ KARARIN YAZILDIĞI TARİH : 30/04/2023

Başkan
...

Üye
...

Üye
...

Katip
...








Full & Egal Universal Law Academy