Anayasa Mahkemesi Numara 5/2017 Dava No 5/2018 Karar Tarihi 11.12.2018
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 5/2017 Dava No 5/2018 Karar Tarihi 11.12.2018
Numara: 5/2017
Dava No: 5/2018
Taraflar: Hülya Özbeşer ve diğerleri ile Taşınmaz Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu ve diğerleri arasında
Konu: Anayasa havale - mülkiyet hakkı - mülkiyet hakkının tarihi eserlerle ilgili olarak kısıtlanması
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 11.12.2018

-D. 5/2018 Anayasa Mahkemesi: 5/2017 (YİM No: 246/2015)

ANAYASA MAHKEMESİ OLARAK OTURUM YAPAN
YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti: Ahmet Kalkan, Gülden Çiftçioğlu, Bertan
Özerdağ, Bahar Saner, Talat Usar.

Anayasa-'nın 148. maddesi hakkında.

Yüksek İdare Mahkemesi tarafından YİM 246/2015 No.lu davada (Davacı No.1- Hülya Özbeşer, İsmail Sadıkoğlu Sokak, No.20, Metehan - Lefkoşa ve diğerleri, ile Davalı No.1- Taşınmaz Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu vasıtasıy-la KKTC, Lefkoşa ve diğerleri arasında) sunulan konu.



Havale Eden/Davacılar namına: Avukat Kıvanç Rıza hazır.
Başsavcılık namına : Kıdemli Savcı Sarper Altıncık hazır.

-----------------

H Ü K Ü M

Konu:

60/1994 sayılı Eski Eserler -Yasası'nın 7,8 ve 9. maddelerinin Anayasa'nın 39. maddesine aykırı olup olmadığı.


I.OLAY:

Davacılar, Girne'de kâin Pafta/Harita XII.20.3.IV Blok B referanslı ve 97 numaralı Parselde yer alan bina ve/veya taşınmaz malın müştereken ve/veya hisseli sahip-leridir.

Dava konusu taşınmaz mal, 2 daire ve 1 dönümden geniş avlu ve/veya bahçeden müteşekkildir.

Davalı No.1 ve/veya Davalılar, takriben 13.10.2015 tarihinde almış oldukları karar ile yukarıda referansı verilen taşınmaz malı listeleyerek koruma alt-ına aldılar ve eski eser olarak ilan ettiler.

Davalıların aldığı 15/1960 sayılı konu Karar, 19.10.2015 tarih ve 151 sayılı Resmi Gazete'nin Ek III'ünde, 673 sayılı Amme Enstrümanı olarak yayımlandı.

Davacılar, konu kararın hükümsüz ve etkisiz olduğun-a ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına mütedair Yüksek İdare Mahkemesine, 246/2015 sayılı bu havaleye konu davayı açtılar.

Davanın 23.5.2017 tarihli oturumunda, Davacı Avukatı, 60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası'nın 7,8 ve 9. maddelerinin Anayasa'nın 3-9. maddesine aykırı olduğunu iddia ederek, konunun Anayasa Mahkemesine havalesini talep etti.

Yüksek İdare Mahkemesi, 3.10.2017 tarihinde verdiği kararında, ilgili maddelerin davanın karara bağlanmasında etken olduğuna karar verdi ve konuyu Anayasa'nın -148. maddesi altında Anayasa Mahkemesine sundu.

II.TARAFLARIN İDDİALARININ GEREKÇESİ:

Davacıların iddialarının gerekçeleri özetle şöyledir:

Anayasa'nın 39. maddesi, Devlete, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtlar ile doğal varlıkların korunması - görevini yüklemektedir.

Devlet bu amaçla düzenleyici, destekleyici ve özendirici önlemleri alma yetkisine sahiptir.

Alınacak önlemlerden özel mülkiyete konu olanlara getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımların ve- sağlanacak bağışıklıkların yasa ile düzenlemesi Anayasa'nın 39. maddesinin gereğidir.

60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası'nda, hak sahiplerine sağlanacak yardımlar ve bağışıklıklar ile ilgili herhangi bir kural bulunmadığından, Yasanın 7,8 ve 9. maddeler-i Anayasa'ya aykırıdır.

Yasanın 18. maddesinin 8. fıkrasında, "tarihi ve kültürel varlıkların korunup yaşatılması için bu gibi varlıkları tasarrufunda bulunduran gerçek ve tüzel kişilere tanınacak yardım ve bağışıklıkların şekil ve koşulları, iş ve işlem-lerde uygulanması gerekli usul ve esaslar ile ilke kararları Bakanlar Kurulunca çıkarılacak bir tüzükle saptanır" şeklinde düzenleme olması, yapılan kısıtlamayı Anayasa'ya uygun hale getirmez. Çünkü Anayasa'nın 39. maddesi yardım ve bağışıklıkların yasa il-e düzenlenmesini amirdir. Kaldı ki, bu konuda herhangi bir tüzük de mevcut değildir.

Bu meselede "eski eser" olarak listelenen malın geriye dönüşü mümkün olmadığından, Anayasa Mahkemesinin 30/2014 D.1/2017 sayılı kararından farklı bir durum mevcuttur. D-olayısıyla, Devletin vecibelerini düzenleyen bir yasanın yapılmamasının Anayasal açıdan bir noksanlık olmadığını söylemek, Devlete Anayasa'nın bahşettiği haklardan yararlanmak ancak aynı konuda Anayasa'nın yüklediği vecibelerden kaçınmak hakkının tanınması- anlamına gelir. Bu sonuç Anayasa'nın 39. maddesinin özüne de sözüne de aykırıdır.

Yasanın 18(3) maddesinde ifade edilen muafiyetler, Anayasa'nın 39. maddesinin aradığı anlamda yapılacak yardım veya sağlanacak muafiyet değildir. Kamu yararına yapılacak k-ısıtlamalara bağlı olarak yapılacak yardım veya tanınacak bağışıklıkların makul olması gerekir. Ortada makul sayılabilecek yardım veya bağışıklık bulunmamaktadır.

2. Davalıların iddialarının gerekçesi özetle şöyledir:

Yasanın 18. maddesi birtakım muaf-iyetleri belirlemekte ve bu konudaki usul ve esasların tüzükle belirleneceğini düzenlemektedir. Yasanın hangi usul ve şeklin izleneceğini dolayısıyla uygulama ile ilgili kuralları tüzüğe bırakmasında Anayasa'ya aykırılık yoktur.

Havale konusu maddelerde-n üzerinde durulması gerekli olan, 7. maddedir. Diğer maddelerin Davacıların meselesi ile doğrudan ilgisi yoktur.

Bu meselede, listelemeye konu olan ve koruma altına alınan bina ile ilgili derecelendirme yapılmış değildir. Bu niteliği itibarıyla koruma -altına alınan binanın mimari değeri bakımından sadece yıkım ve dış görünümünün değiştirilmesi kısıtlanmış; bunun dışında kullanımına, satış ile ilgili sınırlama getirilmemiştir.

Ekonomik kayıplar konusunda Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında tazminat tal-ep edilebileceğinden, sadece ekonomik kayıplar ile 39. maddeye aykırılık oluşmaz. Burada önemli olan, yapılacak yardımların ya da taşınacak bağışıklıkların neler olacağı konusunun belirlenmesidir. Mevcut düzenlemede yer alan bağışıklık ve yardımlar Devlete- yüklemiş olduğu mülkiyetleri karşılayacak seviyede olduğundan, Anayasa'ya aykırılık yoktur.

Bu meseledeki sınırlamanın özü eski eser niteliği taşıyan bir taşınmazın mevcut şekilde korunması amacına yöneliktir. Dolayısıyla, yardımlar da buna yönelik olu-p bunun ötesi yoktur. Keza, havaleye konu Yasa maddeleri ile ilgili düzenlemelerin tamamıyla tüzüğe bırakıldığı sonucunu doğuracak bir durum mevcut değildir.

Sonuç itibarıyla, ortada Anayasa'nın 39. maddesine aykırı bir düzenleme bulunmamaktadır.


III-. İLGİLİ ANAYASA MADDESİ

Madde 39.


Tarih, Kültür "Devlet, tarih ve kültür değeri olan eser ve
Ve Doğa anıtlar ile doğa varlıklarının korunmasını
Varlıklarının sağlar; bu amaçla düzenleyici, destekleyici
Korunması ve özendirici ön-lemleri alır.
Bunlardan özel mülkiyete konu olanlara
getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak
sahiplerine yapılacak yardımlar ve sağlanacak
bağışıklıklar yasa ile düzenlenir. Y-ıkılan
veya herhangi bir şekilde yok olan veya
tahribata uğrayan tarihi yapıların yerine
başka bir yapı inşa edilemez. İnşa edilme
zorunluluğu doğarsa, yıkılan veya herhangi bir
- şekilde hasar gören tarihi yapı aslına uygun
bir şekilde yeniden inşa veya tamir edilir.
Devlet, bu amaçla gerekli önlemleri alır ve
yasal düzenlemeleri yapar."





IV. İLGİLİ YASA MADDEL-ERİ


Taşınmaz Eski Eserlerin ve Doğa Varlıklarının Saptanması ve Listelenmesi7(1)Taşınmaz eski eserlerin, doğa varlıklarının ve/veya bunların içinde bulunduğu sit alanlarının saptanması Müdürlük tarafından yapılır. Müdürlük saptama iş ve işlemlerini ke-ndi uzmanlarıyla yapabileceği gibi, varlıkların niteliklerine göre Planlama Makamı veya diğer ilgili kurum, kuruluş ve heyetlerle de işbirliği yapabilir. Saptamalarda eski eserlerin veya tarih öncesi ve tarihi dönemler hakkında bilgi vermesi olası yerlerin- ve doğa varlıklarının arkeolojik, tarihsel, sanatsal, bölgesel, ekolojik ve benzeri özellikleri dikkate alınır.(2)Yukarıdaki (1)'inci fıkra uyarınca saptanmış olan taşınmaz eski eserlerin, doğa varlıklarının ve/veya belirlenmiş sit alanlarının listes-i, onaylanmak ve/veya ilan edilmek üzere Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayına sunulur.55/1989(3)Yukarıdaki (1)'inci ve (2)'nci fıkranın genelliğini etkilemeksizin, kentsel sit olan veya kentsel sit olma özelliğine sahip alanlarda, yukarıdaki (1)'inci fık-rada belirtildiği şekilde yapılacak saptamaya bağlı olarak, İmar Yasası'nın 26'ncı maddesi uyarınca Planlama Makamı da Müdürlükle işbirliği içinde tarihi ve kültürel değere sahip bina veya binaların listesini hazırlayarak Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayına -sunma yetkisine sahiptir.(4)Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından onaylanan taşınmaz eski eserler, doğa varlıkları ve/veya bunların içinde bulunduğu sit alanları, onaylandığı tarihten başlayarak listelenmiş ve/veya ilan edilmiş olurlar ve taşınmaz eski ese-r veya doğa varlığı muamelesi görürler.(5)(A)Yukarıdaki (2)'nci, (3)'üncü ve (4)'üncü fıkraların kurallarına bakılmaksızın, inşai ve fiziki müdahalelerin çok hızlı ve yaygın olduğu sit alanı olma özelliğine sahip alanlar ve/veya bu alanlardaki tarihi- ve kültürel değere sahip bina ve/veya bina grupları ve/veya diğer kültür varlıkları ve/veya doğa varlıkları, Müdürlük ve/veya Planlama Makamı tarafından saptanır ve hazırlanan liste Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayına sunulur.(B)Anıtlar Yüksek Kurulu-'nun onayına sunulan liste ve/veya sit alanları, Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından onaylandığı tarihten başlayarak altı ay süre ile listelenmiş sayılır.(C)Yukarıdaki (b) bendinde belirtilen süre içinde, onaylanmış olan sit alanı ve/veya liste, aynen -veya değiştirilerek ikinci kez Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayına sunulur. Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından ikinci kez onaylanan sit alanı ve/veya liste listelenmiş olur ve onaylandığı tarihten başlayarak eski eser veya doğa varlığı muamelesi görür.(6)-Yukarıdaki (4)'üncü ve (5)'inci fıkralar uyarınca listelenmiş taşınmaz eski eserler, doğa varlıkları ve/veya bunların içinde bulunduğu sit alanları, Resmi Gazete'de yayımlanmak suretiyle ilan edilir.(7)(A)Müdürlük, listeleme kararını, Resmi Gazete'd-e
yayımlamak suretiyle ilan eder ve en geç beş
gün içinde maliklerin bilinen adreslerine yazılı
olarak bildirir. Adresi bilinmeyen maliklere ise,
günlük iki yerel gazetede ilan yoluyla bildirim yapılır.
Ancak, yazılı olarak veya ilan yoluyla yap-ılan bildirimlerin maliklere ulaşmaması, listeleme kararının kesinleşmesini engellemez ve geçerliliğini etkilemez.(B)Listelenen taşınmaz eski eserler, doğa varlıkları ve/veya bunların içinde bulunduğu sit alanlarının tapu kütüğündeki ilgili haneleri-ne, korunması gerekli eski eser ve doğa varlığı olduğu hususunda kayıt konur.(8)Her ne surette olursa olsun durumları itibariyle saptanamadıklarından listelenmeyen veya listelenemeyen eski eserler ile doğa varlıkları ve/veya bunların içinde bulunduğu -alanlar, korunması gerekli olma özelliklerini yitirmezler. Zaman zaman saptanan bu varlıklar aynı yöntemle listelenirler.(9)Sualtındaki korunması gerekli eski eserlerin bulunduğu bölgeler ilgili uzmanlar ve/veya heyet, kurum ve kuruluşlarla işbirliği- yapılarak Müdürlükçe saptanır ve yukarıdaki fıkralarda belirtildiği şekilde listelenir. Bu bölgelerin dışında kalan alanlar, Bakanlar Kurulu kararı ile turistik ve sportif amaçlı dalış alanı olarak ilan edilebilir.Taşınmaz Eski Eserlerin Korunma Alan-ı ve Korunma Sınırı
55/19898(1)İmar Yasası uyarınca bir Planın ve/veya Emirnamenin olup olmadığına ve/veya bu Yasa ve/veya İmar Yasası uyarınca Koruma Alanı olarak ilan edilip edilmediğine bakılmaksızın, bir sit alanında veya sit alanı olma özelliğine s-ahip herhangi bir alanda veya bu tür alanların dışında kalan alanlarda, listelenen tek ve/veya toplu taşınmaz eski eserlerin çevresinde, yapılacak inşaatların, eski eselerin görünümünü etkilemeyecek ve/veya doku bütünlüğüne olanak sağlayacak yeterli uzaklı-kta bir alanın etrafına, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayı ile Müdürlük tarafından korunma sınırı çizilerek, bu sınır içinde kalan alan Korunma Alanı olarak belirlenir.(2)Yukarıdaki (1)'inci fıkranın genelliğini etkilemeksizin korunma sınırının çiziler-ek korunma alanının belirlenmediği durumlarda taşınmaz eski eserin korunma alanı, taşınmaz eski eserin bulunduğu arsa veya arzının dört yanındaki duruma göre, yol varsa yol ötesindeki ilk parselin koruma için yetersiz olması durumunda diğer komşu parseller-i de kapsar.Koruma Alanları, Sit Alanlarının Derecelendirilmesi, Gelişme, İlke, Kural ve Koşullarının Belirlenmesi9(1)(A)Bu Yasa kurallarına göre müdürlük, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun onayı ile, sit alanlarını koruma alanı olarak ilan etmek ve/veya b-u alanlarda derecelendirme yapmakla yetkilidir.(B)Müdürlük, yukarıdaki (a) bendinde belirtilen yetkisini kullanırken, Planlama Makamı ve ilgili diğer kurum kuruluşlarla eşgüdüm ve işbirliği içinde çalışır.55/1989(2)Yukarıdaki (1)'inci fıkranın -genelliğine bakılmaksızın, kentsel sit alanlarında veya kentsel sit olma özelliğine sahip alanlarda, İmar Yasası'nın 25'inci maddesi uyarınca Planlama Makamı Koruma Alanı ilan edebilir.(3)(A)Yukarıdaki (1)'inci ve (2)'inci fıkralarda belirtildiği şek-ilde koruma alanı olarak ilan edilen alanlar ve/veya koruma alanı olarak ilan edilebilecek özellikteki alanlarda, İmar Yasası Kuralları uyarınca öngörülen planlar yapılabilir ve/veya emirname yayımlanabilir.(B)Planlama Makamı, yukarıdaki (a) bendinde- belirtilen planların ve/veya emirnamenin hazırlanmasında Müdürlük ve Anıtlar Yüksek Kurulu ile eşgüdüm içinde çalışır.(C)Arkeolojik, tarihi ve doğal sit olarak ilan edilen alanlarda ve/veya arkeolojik, tarihi ve/veya doğal sit olma özelliğine sahip -alanlarda hazırlanacak plan veya emirname ilke ve/veya kurallarının belirlenmesinde, ilgili sit alanlarının derecelendirme ilkesi esas alınır.(4)Taşınmaz eski eserlerin bulunduğu sit alanı olma özelliğine sahip alanlar ve/veya sit alanları ve/veya kor-uma alanları içerisinde:(A)Yukarıdaki (3)'üncü fıkrada belirtildiği şekilde İmar Yasası kuralları uyarınca herhangi bir planın ve/veya emirnamenin yürürlükte olduğu durumlarda İmar Yasasına göre, plan veya emirname kural ve koşulları uygulanır.Bölü-m 96
14/1959
67/1963
16/1971
31/1976
18/1979
47/1984
48/1989
6/1992(B)İmar Yasası uyarınca herhangi bir planın ve/veya emirnamenin olmadığı durumlarda, taşınmaz eski eserlere ve/veya bulunduğu alanlara yönelik inşai ve fiziki müdahalelerin ilke, kura-l ve koşullarını belirleme ve bu koşullarda karar alma yetkisi Anıtlar Yüksek Kurulu'na aittir. Bu konularda müdürlük izni ve/veya Yollar ve Binalar Düzenleme Yasası kuralları uyarınca verilecek izin, Anıtlar Yüksek Kurulu kararlarına dayandırılır.(5)-Taşınmaz eski eserin bulunduğu sit alanı olma özelliğine sahip alanlar ve/veya sit alanları ve/veya koruma alanları içerisinde yapılması tasarlanan herhangi bir inşai ve fiziki müdahale ile ilgili İmar Yasası ve/veya Yollar ve Binaları Düzenleme Yasası ve-/veya bu Yasa uyarınca Planlama Onayı ve/veya inşaat izni ve/veya herhangi diğer bir izin için Planlama Makamı ve/veya Belediye ve Kaymakamlıklara ve/veya Müdürlük ve/veya Anıtlar Yüksek Kurulu'na yapılan başvurularda bulunulan kurum ve/veya Müdürlük, gere-kli görmesi halinde Müdürlüğün gözetim ve denetiminde sondaj yapılmasını isteyebilir.Maliklerin ve/veya tasarruf sahiplerinin hak ve sorumlulukları ile muafiyetler18(1)Taşınmaz eski eserlerin malikleri ve/veya tasarruf sahipleri bu Yasa ile Müdürlük-çe belirlenen usul ve esaslara uymaları koşuluyla bu Yasanın bakım, onarımı ve restorasyon konusunda hak sahiplerine tanıdığı yardım ve bağışıklıklardan yararlanabilirler.(2)Müdürlük , Vakıflar İdaresi ve diğer kamu kurum ve kuruluşları, tasarruf-unda taşınmaz eski eser bulunduranlara, bu Yasada öngörülen kurallar ile Müdürlükçe belirlenen usul ve esaslara uymaları koşuluyla sahibi oldukları taşınmazın koruma, bakım, onarım ve restorasyonu için teknik eleman, teknik malzeme, teknik hizmet ve öden-eklerle yardımda bulunur.(3)Bu Yasa çerçevesinde listelenmiş taşınmaz eski eserler ile doğal sit alanı olan parseller, taşınmaz mallarla ilgili her türlü vergi, resim ve harçtan, ayrıca Müdürlük iznine uygun olarak taşınmaz eski eserlerde yapılan bak-ım ve onarım, restorasyon ve inşaat işleri her türlü belediye vergisi harç ve katılma paylarından muaftır.(4)Bu Yasa çerçevesinde listelenmiş taşınmaz eski eserlere, müdürlüğün onayı ile yapılacak bakım, onarım, restorasyon ve inşaat işleri için y-apılan harcamaların;(A)Malikleri ve/veya yasal tasarruf sahipleri tarafından yapılmış olması halinde, bu harcamaların %50'si gelir vergisi matrahından tenzil edilir.(B)Malik ve/veya yasal tasarruf sahibi olmayan gerçek veya tüzel kişilerin l-istelenmiş taşınmaz eski eserlere veya taşınmaza, Anıtlar Yüksek Kurulunun onayı ile yapacakları bakım, onarım restorasyon ve inşaat işleri için yapacakları harcamaların %50'si gelir vergisi matrahından tenzil edinir. Yukarıda belirtilen işlemlerin devlet-e ait taşınmaz eski eser olması halinde yapacakları harcamanın %100'ü gelir vergisi matrahından tenzil edilir.(5)Eski eserlerin tespit, değerlendirme, koruma, bakım, onarım, restorasyon, sergileme, tanıtma, çevre düzenleme, kazı, müze güvenliği ve bi-limsel çalışma amacıyla Müdürlük veya Vakıflar İdaresi tarafından ve/veya Müdürlükçe onaylanmış restorasyon veya bilimsel çalışma projelerinde kullanılmak kaydıyla yurtdışından getirilecek her türlü araç, gereç ve demirbaş ile tüketim malzemeleri he-r türlü vergi,resim ve harçtan muaftır.(6)Taşınmaz eski eserlerin sahipleri bu varlıkların üzerindeki mülkiyet haklarının doğal gereği olan ve bu Yasa kurallarına aykırı bulunmayan bütün yetkilerini kullanabilirler.
Ancak, korunması gerekli esk-i eserler ile bunların korunmaları için belirlenen alanlar zilyetlik yolu ile iktisap edilemez, devir teslim ve diğer hususlarda devlete öncelik tanınır.(7)Korunması gerekli eski eserlerin bulunduğu parseller eski eserlerin mahiyetine tesir edecek şek-il ve surette ayrılamaz ve birleştirilemez.(8)Tarihi ve kültürel varlıkların korunup yaşatılması için bu gibi varlıkları tasarrufunda bulunduran gerçek ve tüzel kişilere tanınacak yardım ve bağışıklıkların şekil ve koşulları, iş ve işlemlerde uygulan-ması gerekli usul ve esaslar ile ilke kararları Bakanlar Kurulu'nca çıkarılacak bir tüzükle saptanır.


İNCELEME:

Anayasa'ya aykırı olduğu iddia edilen Yasa maddeleri, Anayasa'nın 39. maddesi ve tarafların ileri sürdüğü iddia ve gerekçeler incelenip -gereği düşünüldü.

Anayasa Mahkemesinin 10/1985 D.4/1986 sayılı kararının 16 Mayıs 1986 tarihinde okunmasından ve hak sahibi ve/veya mal sahiplerinin taşınmaz mallarının eski eser kapsamına alınmasının taraflara yüklediği yükümlülük ve muafiyetlerin beli-rlenmemiş olması nedeniyle, o tarihlerde yürürlükte olan 35/1975 sayılı Eski Eserler Yasası'nın 5,9 ve 10. maddelerinin Anayasa'nın 39. maddesine aykırı bulunmasından sonra, 35/1975 sayılı Eski Eserler Yasası yürürlükten kaldırılmış ve bu havaleye konu 60/-1994 sayılı Eski Eserler Yasası yürürlüğe girmiştir.

Anayasa Mahkemesinin konu kararda Anayasa'nın 39. maddesine aykırı bulduğu ve 35/1975 sayılı Eski Eserler Yasası'nın yürürlükten kaldırılması ile ilga edilen 5,6 ve 10. maddeler, halen yürürlükte olan- ve Davacı Avukatının Anayasa'nın 39. maddesine aykırılık olduğunu iddia ettiği 7,8 ve 9. maddeler benzer nitelikte düzenlemeleri içermemektedir.

Anayasa Mahkemesi, III. Derece Sit Alanları ile ilgili 2 Şubat 2017 tarihinde vermiş olduğu ve 60/1994 sayı-lı Eski Eserler Yasası'nın 7,8 ve 9. maddelerinin Anayasa'nın 39. maddesine aykırılığını incelediği 30/2014 D.1/2017 sayılı kararında, Anayasa'nın 39. maddesinin yorumu ile ilgili olarak, Anayasa Mahkemesinin 10/1985 D.4/1986 sayılı kararda benimsediği ölç-ütün, anayasal denetim bakımından, 60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası bakımından da esas alınacağını belirtmiştir. Konu kararda ilgili kısım şöyledir:

"Anayasa Mahkemesi, özel mülkiyete konu bir taşınmaz malın
Eski Eserler Yasası kapsamına alınm-ası ile ilgili şöyle
demiştir:

"... Devletin özel mülkiyete konu bir taşınmaz malı Eski
Eserler Yasası kapsamına alırken anayasal hakkını, kullandığı ancak anayasal vecibesi olan ve Anayasa'nın 39. maddesinde ifadesini bulan "yardımlar" ve "ba-ğışıklıklar" için ise bugüne kadar herhangi bir yasal düzenleme yaptığı görülmemektedir. Özel mülkiyete konu bir taşınmaz malın Eski Eserler Yasası'nın kapsamına alındıktan sonra artık geriye dönüş söz konusu değildir. Vecibelerini düzenleyen bir yasanın y-apılamamasının anayasal açıdan bir noksanlık olmadığını söylemek, Devlete Anayasa'nın bahşettiği haklardan yararlanmak ancak aynı konuda aynı Anayasa'nın yüklediği vecibelerden kaçınmak hakkının tanınması anlamına gelir ki bu da Anayasa'nın 39. maddesinin -gerek özüne ve gerekse sözüne aykırı olur."

Görülebileceği gibi, Anayasa Mahkemesi, Eski Eserler Yasası kapsamına giren bir taşınmazın geriye dönüşünün imkansız olduğu esasından hareket etmiş, yardımlar ve bağışıklıklar ile ilgili yasal düzenleme yap-ılmadan özel mülkiyete konu bir taşınmazın eski eser kapsamına alınmasını Anayasaya aykırılık sebebi saymıştır.

Anayasa Mahkemesi bununla da yetinmemiş, Anayasa'nın 39. maddesindeki düzenlemeyi, bir nevi karşılıklılık
ilkesi kapsamında değerl-endirerek, kesin sonuç doğuran
bir neticeye ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi şöyle
demiştir:

"Kanaatimizce Devlet Anayasa'nın 39. maddesinin öngördüğü
vecibeleri yerine getirecek yasal düzenleme yapmadığı sürece aynı maddenin öngördüğü hakl-ardan da yararlanamaz."

Buradan çıkarılacak netice, Devletin, eski eserler üzerindeki haklarını kullanabilmesinin temel şartı, özel mülkiyete konu taşınmazların yardım ve bağışıklıklarını içeren yasal düzenlemenin yapılmasıdır.Dolayısıyla, Anayasa M-ahkemesi, iddia edildiği gibi eksik düzenlemeyi Anayasa'ya aykırı bulmamış, Devletin, Anayasa'nın 39. maddesindeki hakkını kullanabilmesi için aynı anda vecibelerini de yerine getirmesi gerektiğini, biri olmadan diğerinin kullanılamayacağını belirlemi-ştir.

Anayasa Mahkemesi konu kararında, Anayasa'nın 39. maddesini yorumladığından, 35/75 sayılı Eski Eserler Yasası yürürlükten kaldırılmış olsa dahi, yürürlükteki 60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası bakımından, Anayasal Denetim, aynı ölçüt kullanıl-arak yapılacaktır."




İktibas ettiğimiz kısımdan açıkça anlaşılacağı gibi, Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 39. maddesi bakımından Devlete, vecibelerini yerine getirecek yasal düzenlemeleri yapmadan, bu maddenin öngördüğü hakları kullanamama ölçütü getir-miştir. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi eksik düzenlemenin Anayasa'ya aykırılık doğurmayacağı prensibini eski eserler bakımından sarfı nazar ederek, eksik düzenlemeyi hakkın kullanılmasının engeli olarak belirlemiştir. Esasen bu durumun mülkiyet hakkında ge-tirilen sınırlama bakımından mal veya hak sahipleri arasındaki eşitliği sağladığı, Anayasa'nın mülkiyeti düzenleyen 36. maddesi ile bu havaleye konu 39. maddesi arasında tarih, kültür ve doğa varlıklarının korunması bakımından belli bir denge sağladığı açı-ktır.

60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası'nın 7,8 ve 9. maddelerinin Anayasa'nın 39. maddesine aykırı olup olmadığını incelemeden önce, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarında mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin esaslara kısaca göz atmamız gere-kmektedir.

Mülkiyet, genellikle, kişi ile sahip olunabilen şeyler arasındaki ilişki olarak tanımlanır. Bu ilişkinin biçimi, çeşitli şekillerde tezahür eder. Bir kişinin sahip olduğu şeyi denetleme yetkisi olduğu varsayılır. Bu yetkinin içerisinde elde b-ulundurma hakkı, başkalarına engel olma, kullanma, yönetme, gelir sağlama, maddi ve hukuki işlemlere konu etme, kapitale dönüştürebilme, maddi bir karşılığa bağlı olarak veya olmadan devredebilme, mirası koşulsuz kullanma, kişinin rızası olmadan bu hakları-n kullanılmasının engellenememesi veya mülkiyetin el değiştirmesi unsurlarının varlığı kabul edilir
(Bu konuda Bkz. İlhan Tekeli (2009) Kültür Politikaları ve İnsan Hakları Bağlamında Doğal ve Tarihi Çevreyi Korumak ve Kentsel Hizmetler).

Mülkiyet hakk-ı, sahibine birçok yetki tanımakla birlikte, sınırsız değildir. Hukuk sistemimizde, özellikle Anayasa'nın 36. maddesiyle, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı ve kamu yararı amacıyla yasayla sınırlama yapılabileceği esası ka-bul edilmiş, mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla yasayla sınırlanabilmesinden önce Anayasa 39. maddesinde özel mülkiyet için doğrudan başka sınırlamalar öngörerek, Devletin, tarih ve kültür değeri olan eser ve anıtlar ile doğa varlıklarının korunmasını -sağlama yükümlülüğü getirmiştir.

Kısaca, Devletin Anayasa'nın 39. maddesi altında eski eser ve anıtların korunmasını sağlama yükümlülüğü, mülkiyet hakkı ile eşdeğerde Anayasal bir vecibe olarak öngörülmüştür.

Korumacılıkta, korunması istenen öğeler g-üvence altına alınmakta, bu değerlerin gelecek kuşaklara aktarılması amaçlanmaktadır.

Kamu yararı ile koruma ve geliştirmenin karşılıklı ilişkisinin gelişerek ve gelecek kuşakların haklarını da güvenceye alacak şekilde sürdürülmesi, mülkiyet hakkının bi-leşenlerinin bazılarında sınırlama zorunluluğu getirmektedir. Bir sınırlamanın olmadığı durum, özel çıkarların kamu yararının önüne geçmesi anlamına gelmesi demektir. Keza, kültürel ve doğal mirasın tahrip edilmesi mülkiyet hakkı adına arsa sahibinin karar-ına bırakılamaz. Dolayısıyla, bunun yönetimi birçok ülkede kurumsallaştırılarak, mülkiyet hakkının kısıtlanması şeklinde vücut bulmuştur. Örneğin mülkiyet sahibinin kullanamayacağı yıkma, yeni yapı yapma v.b sınırlamalar olabileceği gibi, her türlü müdahal-enin uzmanlık kurullarının iznine bağlandığı halleri gösterebiliriz.(Bu konuda Uçkun Geray'ın Doğal Sit Alanlarda Yapılaşma ve Tekeli'nin yukarıda temas ettiğimiz eserlerine atıfta bulunuruz.)

Kamusal yarar söz konusu olduğunda, mülkiyet hakkının yasa gü-cüyle sınırlanması, özel mülkiyet sahibinin hak kayıplarının telafi edilmesini gerektirir. Bu anlamda birçok ülkede kullanılan yöntemler arasında, malın bedelinin ödenerek kamuya geri dönüştürülmesi, taşınmazın başka bir taşınmazla takas edilmesi, mülk sah-ibinin kullanamadığı imar haklarının karşılığının ödenmesi, bu hakların başka yerdeki topraklara transferi, vergi muafiyeti, fonlardan yararlanma, teknik yardım sağlama gibi uygulamalar vardır. Burada gözetilmesi gereken nihai amaç, korumacılık ve mülkiyet- hakkının kullanılması arasında bir denge ve uyum sağlamaktır.

Tüm bunların gerçekleşebilmesi ve kişinin mülkiyeti hakkında kısıtlama getirilebilmesi, yasal ve hukuki düzenlemeyi gerektirir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mülkiyet hakkına yapılacak -müdahalenin en önemli koşulunun kamusal yarardan önce, müdahalenin hukuk tarafından öngörülmesi olduğunu Iatridis v Yunanistan davasında vurgulamıştır. Eğer hukuk tarafından öngörülme şartı yerine getirilmezse, daha ileriye giderek mülkiyet hakkına yapılan- müdahalenin kamu yararına olup olmadığını ya da bireysel ve kamusal menfaatler arasındaki dengenin bozulup bozulmadığını tespit etmeye gerek yoktur(Bu konuda Iatridis v Yunanistan davasına atıfta bulunuruz. Konu kararda paragraf 58).

Bu aşamada, sınırla-ndırmanın hukuki temeli konusunda, müdahale veya sınırlamanın ve buna bağlı bağışıklık ve yardımların yasa ile yapılmasının ne anlama geldiğine değinmek istiyoruz.

Temelde mülkiyet hakkının herhangi bir düzenleyici işlemle sınırlanması mümkün değildir. A-ncak yasa ile sınırlama şartı İdarenin düzenleyici işlemle hiçbir şekilde sınırlama yapamayacağı anlamına gelmez. İdare, kanuna dayanarak, düzenleyici işlemlerle sınırlamanın teknik ayrıntılarına ilişkin düzenlemeler yapabilir, sınırlamayı somutlaştırabili-r. Bu konuda Fazıl Sağlam'ın, "Temel Hakların Sınırlanması ve Özü" sayfa 79'a, Akad/Dinçkol Kamu Hukuku eserlerine s.141 atıfta bulunuruz.

Yasayla veya düzenleyici işlemlerle getirilecek sınırlamalarda dikkate alınması gereken temel ölçüt, orantısallık- (adil denge) ve müdahale için kullanılan araçlarla ulaşılmak istenen amaca ulaşmanın mümkün olup olmadığını ortaya koyan ölçülülük ilkeleridir (Bkz. Suat Şimşek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Mülkiyet Hakkı İle İlgili Davaları İnceleme Yöntemi). Bu es-aslar, sınırlamayı olanaklı kılan KKTC Anayasası için de geçerlidir.

Bu ilkelerin sonucu olarak, tarihi eser kapsamına alınan bir taşınmaz mal ile ilgili yardım ve bağışıklıklar yasa ile belirlenmeli, teknik ayrıntılara ilişkin düzenlemeler ise düzenley-ici işlemlerle yapılmak suretiyle somutlaştırılmalarına olanak tanınmalıdır. Dolayısıyla ana çerçevesi yasa ile belirlenmiş yardım ve bağışıklıkların teknik ayrıntılarının düzenleyici önlemlerle belirlenmesi, adil denge ve ölçülülük ilkesine bağlı kalındığ-ı müddetçe Anayasa'nın 39. maddesine aykırılık teşkil etmez.

Son olarak belirtmek istediğimiz husus, Anayasa'nın bütünselliği ilkesidir. Bu ilke çerçevesinde Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zoru-nluluğu vardır. Buna bağlı olarak, gerek mülkiyet hakkını düzenleyen 36. maddede gerekse tarih ve doğa değeri olan eser, anıtlar ve doğa varlıklarının korunmasını sağlayan 39. maddede yer alan sınırlama yetkisi ile mal veya hak sahiplerinin sahip olduğu gü-venceler bu zorunluluk kapsamında değerlendirilmeleri gerekir. Bunun sonucu olarak, mülkiyet hakkına getirilen tüm sınırlamalar ve karşılığında yapılacak yardım ve sağlanacak bağışıklıklar bütüncül bir yaklaşım içinde ele alınarak, hukukun genel kuralları -olan Anayasa maddeleri ile birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olmayan bir sınırlamanın, hakkın özüne müdahale niteliğinde sayılması kaçınılmaz olacaktır. Bu konuda T.C. Anayasa Mahkemesinin 1993/8 Esas 1993/31 kara-r sayılı ve 2015/29 Esas, 2015/95 sayılı kararlarına atıfta bulunuruz.

Anayasa'nın ruhu yani "amacı" doğrultusunda konunun ne şekilde ele alınması gerektiği Sadullah Özel'in Mülkiyet Kamulaştırma ve Gerçek Karşılık Hakkı kitabının 76. sayfasına atıfla T.-C. Uyuşmazlık Mahkemesi Yayınlarında yayımlanan Birgül Yiğit'in İmar Hukukundan Kaynaklanan Mülkiyet Hakkı Sınırlandırmaları, Özelinde Türk Hukuk Sistemi İçinde Mülkiyet Hakkının Sınırlandırılmasına İlişkin Esaslar adlı makalesinde şöyle izah edilmiştir(Sa-yfa 1238):

"Kural olarak bir düzenlemenin Anayasaya uygunluğunun denetimi sırasında yapılacak ilk işlem, düzenleme konusu ile ilgili bir Anayasa maddesi olup olmadığının tespitidir. Böyle bir maddenin varlığı halinde ilk olarak bu maddenin lafzından (söy-lediğinden) ne anlaşılması gerektiği ortaya konulmalıdır. Daha sonra Anayasanın diğer maddeleri ile ilgili madde karşılaştırılmalı ve maddelerin birbiri ile uyumu söz konusu ise ortaya çıkan lafzı yorum uyarınca ilgili düzenlemenin Anayasaya uygunluğu ele -alınmalıdır. Eğer maddelerin karşılaştırılması sırasında birbirini tutmayan durumların varlığı tespit edilirse, bu halde ikinci yorum kuralına geçilmeli ve Anayasanın ruhu yani amacı doğrultusunda konu ele alınmalıdır."


Yüksek İdare Mahkemesinin Anayasa- Mahkemesine, Anayasa'nın 148. maddesi altında sorduğu soruyu yukarıda belirttiğimiz hukuki esaslara bağlı olarak incelediğimizde, vardığımız sonuç şöyledir:

Öncelikle belirtmemiz gereken husus, 60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası'nın, maliklerin ve/vey-a tasarruf sahiplerinin hak ve sorumlulukları ile muafiyetlerini düzenleyen 18. maddesinin havale konusu olmadığıdır. Dolayısıyla 18. maddenin Anayasa'ya uygun bir düzenleme olup olmadığı bu havalede incelenmeyecektir.

Yardım ve bağışıklıklara bağlı ola-rak yapılan bu havalede, 18. maddenin olmaması ilk anda eksiklik sayılabilir ancak Devletin eski eserler ile ilgili hak ve yetkilerini gerçekleştirebilmesi için vecibelerini de yerine getirmesi gerektiğinden, Yasanın 18. maddesindeki düzenlemenin yeterli, -adil, makul, rasyonel ve hukuki bir düzenlemeyi içerip içermediğine bağlı olarak, havaleye konu maddelerin Anayasal denetimini yapacağımızdan, 18. maddenin havale edilmemesinin incelemenin ileri götürülmesine engel teşkil etmeyeceği kanaatindeyiz.

Huzu-rumuzdaki başvuruya konu taşınmaz mal, Taşınmaz Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından listelenerek koruma altına alınmış ve Davacıların yıkım talebi aynı Kurul tarafından reddedilmiştir.

Anayasa Mahkemesi, huzurundaki başvuruya konu eski eser-in hukuka uygun bir kararla eski eser kapsamına alınıp alınmadığını veya gerçekte eski eser sayılmaması gereken bir yapı olmasına rağmen bu kapsama alındığını veya gerekçesiz bir şekilde eski eser sayılıp sayılmadığını inceleme yetkisine sahip değildir.

-Anayasa yargısı çerçevesinde bizim görevimiz, Yasanın 7,8 ve 9.maddelerinin Anayasa'nın 39. maddesine aykırı olup olmadığını belirlemektir.

60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası'na göre "Eski Eser", saptanmış ve/veya listelenmiş olup olmadığına bakılmaksı-zın, tarih öncesinden günümüze kadar gelen süreçte üretilmiş olup ilgili bulundukları dönemin tarihi, sosyal, kültürel, teknik, mimari, sanatsal, ekonomik ve bilimsel düzey ve özelliklerini yansıtan yer üstündeki, yer altındaki ve su altındaki her türlü ta-şınır ve taşınmaz tarih ve kültür varlıklarını ve/veya metin içinde geçen kültür varlığını anlatır.

Bu havaleye konu taşınmaz maldaki bina listelenerek koruma altına alındığına göre, nitelik olarak eski eser kapsamında kabul edilmiştir. Yasa ile Anıtlar- Yüksek Kuruluna verilen bu hak ve yetki, Yasanın 7. maddesi altında kullanılmaktadır. Bu anlamda 7. madde, bu başvurunun doğrudan konusudur.

Yasanın 8. maddesi, eski eserlerin korunma alanları ve korunma sınırları ile ilgili olup, komşu parsellerin etk-ilenmesi ile ilgili durumu düzenlemektedir. Davacıların havaleye konu taşınmaz mallarının komşu parsel veya alandan kaynaklanan sorunu olmadığından, 8. madde, taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümüne etken değildir. Bu nedenle, 8. maddenin Anayasa'nın 39.- maddesine aykırı olup olmadığının incelenmesi gerekmemektedir.

Yine Yasanın 9. maddesi, koruma alanlarının ve sit alanlarının derecelendirilmesi, bu bağlamda gelişme, ilke, kural ve koşullarının belirlenmesini düzenlemektedir.

Bu meselede, taşınmaz -malın bulunduğu alana veya taşınmaz mala bir derecelendirme yapılmamıştır. Konu taşınmaz mal listelenmiş, belli bir koruma alanı veya kentsel sit olma özelliğine sahip bir alan olarak değerlendirilmemekle birlikte, taşınmaz malın bulunduğu alanın gelişme, -ilke ve kurallarını düzenlediğinden 9. maddenin incelenmesi gerekmektedir.

Eski Eserler Yasası'nın 7. ve 9. maddelerinin Anayasa'ya uygunluk incelemelerine gelince:

Devletin ve bağlı Kurumu sıfatıyla Anıtlar Yüksek Kurulunun, Anayasa'nın 39. maddesi k-apsamında tarih ve kültür değeri olan bir eserin korunmasını sağlamak maksadıyla özel mülkiyete tabi taşınmaz mallara Yasa ile sınırlama getirme hak ve yetkisi olduğundan, 7. maddenin yetki yönünden Anayasa'nın 39. maddesine aykırı olduğunu söylemek mümkün- değildir.

Ancak konu daha önce belirlediğimiz ölçütler çerçevesinde mal veya hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve sağlanacak bağışıklıklar bakımından esastan incelenmesi gerekir.

Yasanın 18. maddesi, maliklerin hak, sorumluluk ve muafiyetlerini düz-enlediği için ilk nazarda Anayasa'nın 39. maddesinde belirtilen yardım ve bağışıklıkların yasa ile düzenleceği kuralına riayet edildiği düşünülebilir. Ancak bunun yeterli olup olmadığını ve daha önce belirttiğimiz esaslar çerçevesinde, müdahale için kullan-ılan araçlarla ulaşılmak istenen amaca ulaşmanın mümkün olup olmadığını, orantısallık ve ölçülülük ilkelerine riayet edilip edilmediğini ve Anayasa'nın bütünselliği içinde hakkın özüne aykırılık bulunup bulunmadığını belirlememiz gerekmektedir.

Yasanın -18. maddesine göre, binaya getirilen sınırlama bakımından hak sahibinin eski esere sahip olma, onu kullanma, kiralama, restore etme, satma hakkı devam etmekte, sadece yıkıp yerine başka bir bina veya proje yapması kısıtlanmakta veya engellenmektedir.

Ya-sanın 18. maddesi altında, belirlenen usul ve esaslara uymaları koşuluyla, mal sahiplerine yardımlardan ve bağışılıklardan yararlanma hakkı verilmektedir.

Taşınmaz malın korunması, bakımı, onarım ve restorasyonu için mal sahiplerinin yararlandırılacakla-rı hizmetler:


Teknik eleman,
Teknik malzeme,
Teknik hizmet,
Ödenek ve/veya
Eski Eseri Koruma Fonundan yararlanma şeklinde belirtilmiştir(18(2)).

Bundan ayrı olarak taşınmaz mallarla ilgili olarak, taşınmaz malların:

Her türlü vergi, resim ve haktan m-uaf olmaları ve
İzne uygun olarak yapılacak bakım ve onarım, restorasyon ve inşaat işlerinin her türlü belediye vergisi harç ve katılma paylarından muafiyet sağlanmıştır(18(3)).

Bu Yasa çerçevesinde listelenmiş taşınmaz eski esere yapılacak harcamaların- %50'si mal sahibi ve/veya tasarruf sahibinin gelir vergisi matrahından tenzili sağlanmış(18(4)), Yasanın 18(8) maddesinde ise yardım ve bağışıklıkların şekil ve koşulları, iş ve işlemlerde uygulanması gerekli usul ve esaslar ile ilke kararlarının tüzükle -saptanacağı düzenlenmiştir.

Yasanın 18(8) maddesinden açıkça görülebileceği gibi, gerçek kişilere tanınacak yardım ve bağışıklıkların usul ve nasıl kullanılacağına ilişkin esasların tüzükle belirleneceği ifade edilmiştir.

Mülkiyet hakkının imar izni -koşulları hariç tüm haliyle devam ettiği bir durumda, Yasanın 18. maddesinde yer alan muafiyet ve yardımlar, iddia edildiği gibi basit bir emlak vergisi muafiyeti değildir. Şüphesiz bir malın mevcut haliyle korunması ve gelecek kuşaklara devri için mal sah-ibine yapılması öngörülen yardımlar ve bağışıklıklar mülkiyet hakkının kullanılmasında öngörülen serbestlikler ile birlikte adil ve ölçülü hale gelir. Dolayısıyla bunların usul ve şekli uygulamasının tüzükle düzenlenmesi, Anayasa'nın 39. maddesine aykırılı-k teşkil etmez veya hukuki öngörülebilirlik şartının ihlâli anlamında değerlendirilemez.

Huzurumuzdaki havaleye konu taşınmaz malın yıkılması ve yerine bina yapılmasının dışında, mülkiyet hakkının getirdiği tüm hak ve yetkiler devam etmektedir.

Anay-asa'nın genel bütünlüğü içerisinde mal sahibinin kısıtlamadan dolayı uğrayacağı veya uğradığı zarar varsa, bunu mülkiyet hakkının dokunulmazlığının ihlâli altında ileri sürmesi mümkündür. Mal sahibi taşınmaz malına erişimini ve malik olma sıfatını kaybetme-diği hallerde, imardan kaynaklanan tahditlerin mülkiyet hakkından mahrum bırakma olarak nitelendirilemeyeceği, bu durumun mülkiyet hakkının ihlâli kapsamında tazminata konu olabileceği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 11.01.2011 gün ve 13331/07 sayılı Ha-kan Ari ve Türkiye kararında karara bağlanmıştır.

Bu meselede de benzer durum olduğundan, konu, Anayasa'nın bütünlüğü çerçevesinde mülkiyet hakkı ile birlikte ele alındığında, ortada mülkiyet hakkından mahrum bırakma durumunun söz konusu olmadığı, mülki-yet hakkının ihlâlinden kaynaklanan bir zarar varsa bunun tıpkı Anayasa Mahkemesinin 10/1985 D.4/1986 sayılı kararında belirlediği gibi, tazminata konu olabileceği ve mülkiyet hakkı bakımından Anayasa'ya aykırılık yaratmadığı anlaşılmaktadır.

Anayasa'nı-n 39. maddesinin lafzı, yardım ve bağışıklıklardan bahsetmektedir.Eski eserlerin gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla mülkiyet hakkının mal sahibinde olduğu ve mülke erişiminin sağlandığı şartlar altında, sadece imardan kaynaklanan kısıtlamalara karşı Ya-sanın öngördüğü yukarıda belirttiğimiz bağışıklık ve yardımların, ulaşılmak istenen amaçla kullanılan araçlar arasındaki dengeyi ölçülü bir şekilde sağladığı, mevcut düzenlemenin Anayasa'nın 39. maddesini veya Anayasa'nın bütünselliği içerisinde hakkın öz-ünü ihlâl etmediği kanaatindeyiz.

Bu sonuçtan hareketle, 60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası'nın 7. ve 9. maddelerinin, Anayasa'nın 39. maddesine aykırı olmadıkları sonucuna varmış bulunuyoruz.

Yasanın 8. maddesi, uyuşmazlığın çözümüne etken olmadığın-dan incelenmesi gerekmemektedir.


NETİCE:

Netice itibarıyla, 60/1994 sayılı Eski Eserler Yasası'nın 7. ve 9. maddelerinin Anayasa'nın 39. maddesine aykırı olmadığına; 8. maddesinin taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümüne etken olmadığından incelenm-esinin gerekmediğine, oy birliği ile KARAR verilir.



Ahmet Kalkan Gülden Çiftçioğlu Bertan Özerdağ
Yargıç Yargıç Yargıç



Bahar Saner Talat Usar
Yargıç - Yargıç




11 Aralık, 2018













27






Full & Egal Universal Law Academy