Anayasa Mahkemesi Numara 25/2009 Dava No 1/2010 Karar Tarihi 22.04.2010
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 25/2009 Dava No 1/2010 Karar Tarihi 22.04.2010
Numara: 25/2009
Dava No: 1/2010
Taraflar: KKTC Cumhurbaşkanlığı ile KKTC Meclisi arasında
Konu: Görüş İstemi - Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın 146’ncı maddesi altında “Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş -Ücret) ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası’nın Anayasaya aykırı olup olmadığı hususunda görüş istemi.
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 22.04.2010

-D.1/2010 Anayasa Mahkemesi:25/09


ANAYASA MAHKEMESİ OLARAK OTURUM YAPAN
YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA


Mahkeme Heyeti: Nevvar Nolan,(Başkan), Gönül Erönen,
Seyit A. Bensen, Şafak Öneri, Necmettin Bostancı.


Ana-yasanın 146. maddesi hakkında.


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın Anayasa'nın 146'ncı maddesi altında "Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş -Ücret) ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasası'nın Anayasaya aykırı olup olmadığı hususunda görüş iste-mi.


Görüş isteminde bulunan Cumhurbaşkanı tarafından
Av. Ali F. Yeşilada
KKTC Meclisi tarafından Av. Hasan Hasipoğlu
Amicus Curiae olarak Başsavcı Yardımcı Muavini Behiç Öztürk

----------------------


GÖRÜŞ BİLDİRİSİ


Kuzey Kıbrı-s Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı yayımlanmak üzere kendisine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi tarafından gönderilen Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş-Ücret) ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasasının tümünü ve/veya 4, 7, 8, 9, 10, 11, 12, -13, 17, 18, 20, 21, 22, 23, 24, 26, 27, 30, 31, 32, 33 ve 34'üncü maddelerinin Anayasanın 1, 4, 7, 8, 10, 49, 52, 53, 54, 90, 113, 115, 121 ve 122'nci maddelerine aykırı veya uygun olup olmadığı konusunda görüşünü bildirmesi için Anayasanın 146'ncı maddesi- uyarınca Anayasa Mahkemesine sundu.

Kamu Çalışanlarının Aylık (Maaş-Ücret) ve Diğer Ödeneklerinin Düzenlenmesi Yasasının 4'üncü maddesi, bu Yasa kurallarının, Devletin ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetlerinin g-erektirdiği asıl ve sürekli görevlerde, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra çalışmaya başlayan, genel ve katma bütçelerden veya bunlara bağlı döner sermayelerden aylık (maaş-ücret) alanlara, ki bunlar Yasada kamu çalışanı olarak tanımlanmaktadır, u-ygulanacağını söylemektedir. Konu Yasa ile, diğer hususlar yanında, Yasa yürürlüğe girdikten sonra kamuda istihdam edileceklerin, yani kamu çalışanlarının, aylık (maaş-ücret) ve ek çalışma ödeneği gibi diğer ödenekleri, kademe ilerlemeleri, hizmet sınıfı i-çinde derece yükselmeleri, hizmet sınıflarını değiştirmeleri düzenlenmektedir.

Bu Yasa ile yapılan düzenleme ışığında bu Yasa yürürlüğe girdikten sonra kamu görevinde bir kadroya atanacak olan bir kamu çalışanı, Yasadan önce ayni kadroya atanmış bir kamu- görevlisinden daha düşük bir aylık alacaktır. Ayni kadroyu tutan, aranan nitelikleri, görev, yetki ve sorumlulukları ayni olan iki kamu görevlisinin aylık maaşlarında bir fark olacaktır ve farkı belirleyici olan da sadece kamuda istihdam tarihleri olacakt-ır. Yine konu Yasanın 18(1) maddesinde bir kamu çalışanının bir hizmet sınıfı içinde bir alt dereceden bir üst dereceye yükselebilmesi için hizmet gördüğü kadro görevinde ve bulunduğu derecede en az 7 yıl çalışmış olması öngörülürken, konu Yasadan önce kam-u görevine atananların bağlı olduğu 7/79 sayılı Kamu Görevlileri Yasası madde 73(2)(B)'de kamu görevlisinin bir üst dereceye yükselebilmesi için çalıştığı kadro görevinde, bulunduğu derecede fiilen 3 yıl çalışmış olması yeterli görülmektedir. Cumhurbaşkanı- adına Mahkemeye hitap eden avukat bu düzenlemelerin Anayasada yer alan eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmektedir.

Kanun yapma, hemen daima, kişilerin, şeylerin ve durumların bazı özellikler yönünden benzerliklerine veya farklılıklarına dayanan -sınıflandırmaları içerir; kanun koyucunun, yani yasama organının, sınıflandırmalar yapabilme yetkisi vardır. Kanun koyucunun kanuni sınıflandırmalar yapabilme yetkisi ve bu çerçevede sahip olduğu takdir yetkisi ile ilgili Dr.Merih Öden'in Türk Anayasa Huku-kunda Eşitlik İlkesi isimli yapıtında sayfa 187 ile 191 arasında aşağıda aktarılanlar yer almaktadır:
" Yasama organı, herhangi bir sosyal ilişki alanını kanunla düzenleyerek hukuk alanı içine alır veya hukuk alanı içindeki bir ilişkiyi bu alandan çıkarır.- Her kanun, düzenlediği belli bir sosyal ilişki alanıyla ilgili kurallar koyar, dolayısıyla zorunlu olarak belirli durumlara ve bu durumlarla ilgili kişilere yönelir. Her kanun, kişilerin, şeylerin veya durumların bazı özellikler yönünden benzerlikleri ve/-veya farklılıkları üzerine kuruludur. Dolayısıyla, yalnızca düzenlediği hukuki durumla ilgili, ilişkili kimseleri hedefler, onlara yönelir. Böylece kanun yapma veya kanun şeklinde kural yapma, hemen daima kişilerin veya durumların bazı özellikler yönünden -benzerlikleri ve/veya farklılıklarına dayanan sınıflandırmaları gerektirir. Sınıflandırma, kanun yapma veya kanun şeklinde kural yapma faaliyetinin zorunlu bir parçasıdır. Başka bir deyişle, kanun koyma söz konusu olduğunda kişiler, şeyler ve durumlar aras-ında sınıflandırmalar, ayrımlar yapmak kaçınılmazdır. Yasama organı da, kanun koyarken kişiler, şeyler ve durumlar arasında birçok sınıflandırmalar, ayrımlar yapar. Sınıflandırma, kanun koyucunun, öngördüğü hukuki işlem bakımından kişileri, şeyleri ve duru-mları gruplandırması veya bunlar arasında ayrımlar yapmasıdır.
.....................................................

Görüldüğü gibi yasama organı, yasama veya kanun koyma yetkisinin bir gereği olarak, kanuni yararlar ve/veya yükümlülükler bakımından ki-şilerin, şeylerin ve durumların çeşitli özelliklerini esas alıp sınıflandırmalar veya kişiler arasında fark gözetip ayrımlar yapabilmek yetkisine sahiptir.
.....................................................

Eşitlik ilkesinin maddi hukuki eşitlik anl-amında yasama organını bağlayıcılığı, bu ilkenin yasama veya kanun koyma yetkisinin ayni zamanda sınıflandırma veya ayrım yapma yetkisini de içerdiği dikkate alınarak yorumlanmasına bağlıdır. Eşitlik ilkesi, ancak eşitlik ve sınıflandırma (ya da ayrım) ger-eklilikleri bağdaştırılarak uygulanabilir. Bu iki gerekliliğin bağdaştırılması, aynı zamanda genel eşitlik ilkesinin mutlak değil, göreli bir eşit davranma ilkesi veya ayrım yasağı olarak yorumlanması sonucunu doğurmaktadır.... Maddi hukuki eşitlik, kişile-re mutlak değil, nisbi olarak eşit davranılmasını gerektirir.
.....................................................

Maddi hukuki eşitlik, kişiler arasındaki eşitsizliklerin dikkate alınmasını ve gerçekte eşit durumda olanlara eşit, eşit durumda olmayan-lara ise eşitsizlikleri ölçüsünde eşitsiz veya farklı davranılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle mahkemelerin, kanunların eşitlik ilkesine uygunluğunu denetlerken, ilkin somut olayda karşılaştırılan kişilerin benzer durumda mı, yoksa farklı durumda mı ol-duklarını saptamaları gerekmektedir. Ancak, somut olayda kişilerin ve şeylerin hangi koşullar altında eşit olduklarını belirlemek kolay değildir. Eşitlik ilkesinin aynı, benzer, eşit durumdaki kişilere ve şeylere eşit davranılmasını gerektirdiği ne denli a-çıksa, kişilerin ve şeylerin durumlarının ne zaman aynı, benzer veya eşit olmaktan çıktığı da o denli belirsizdir. Kanuni hak ve ödevlerde eşitliği gerçekleştirmek, her şeyden önce yasama organının yetkisi içindedir. Kanun koyucu, kişiler, şeyler ve duruml-ar arasındaki eylemli eşitsizlikleri göz önüne alarak sınıflandırmalar, ayrımlar ve sonuçta kanuni hak ve ödevlerde farklılaştırmalar yapar. Bu bağlamda kanun koyucu, kişilerin ve şeylerin hangi koşullar altında eşit, benzer veya aynı durumda olduklarının -belirlenmesi konusunda takdir yetkisine sahiptir. Kişiler, şeyler ve durumlar, gerçek yaşamda bazı yönlerden aynı, benzer veya eşit, bazı yönlerden ise farklı, benzemez veya eşitsiz durumdadırlar. Kanunlarla hak ve ödevler yaratılırken, kişiler ve şeyler a-rasında ortaya çıkan bu eşitlik veya eşitsizliklerin tümünün dikkate alınabilmesine olanak yoktur. Kanun koyucunun, hak ve ödevlere esas olacak özellikleri seçerken bazı benzerlikleri, eşitlikleri dikkate alması, bazı farkları ve eşitsizlikleri ise ihmal e-tmesi gerekir. İşte kanun koyucu, özellikle hak ve ödevlere esas olacak özellik veya özellikleri, dolayısıyla bu özelliklerin ortaya çıkardığı eylemli eşitlikleri, eşitsizlikleri değerlendirme ve sonuçta bir hak veya ödev için bazı kişileri ve grupları seç-me konusunda takdir yetkisine sahiptir. Kanun koyucu, kendi değerlendirmesine göre önemli gördüğü özellikleri, söz konusu özellikler bakımından ortaya çıkan eşitlikleri, eşitsizlikleri göz önüne alarak bunları bir takım hukuki sonuçlarla ilişkilendirir. Ba-şka bir anlatımla kanun koyucu, kişiler ve şeyler arasında çeşitli özellikler bakımından ortaya çıkan eylemli eşitlikleri ve eşitsizlikleri değerlendirerek bunlardan önemli gördüklerini bir takım hak ve ödevlere bağlar. "

Türk Anayasa Mahkemesinin, uzun -yıllar aynı doğrultuda verdiği çeşitli kararları ışığında, genel eşitlik ilkesinden nispi eşitlik anlayışını benimsediği anlaşılmaktadır. Nispi eşitlik, aynı hukuki durumda bulunan kişilerin aynı işleme tabi tutulmasını öngörürken, farklı konumda olanlara -farklı kurallar uygulanmasına da imkân tanımaktadır.
Türk Anayasa Mahkemesi K.1976/23 sayılı kararında şöyle demiştir:
" Eşitlik ilkesi, herkesin her yönden aynı hükümlere bağlı olması gerektiği anlamına gelmez. Bu ilke ile güdülen amaç, benzer koşullar i-çinde olan, özdeş nitelikte bulunan durumların yasalarca aynı işleme uyruk tutulmasını sağlamaktır".

Türk Anayasa Mahkemesi, yine K.1988/27 sayılı kararında, Anayasa'da öngörülen eşitlik ilkesinin "yasa önünde eşitlik" olup herkesin aynı hak ve yükümlülü-klere sahip olması anlamında olmadığını, eşitliğin her yönüyle aynı hukuki durumda olanlar arasında söz konusu olduğunu, farklı durumlarda olanlara farklı kurallar uygulanabileceğini ifade etmiştir. Türk Anayasa Mahkemesi yukarıda ifade edilen nispi eşitli-k anlayışını daha birçok kararında, örneğin 27.9.2006 tarih ve E.2002/133, K.2006/91 sayılı kararında, yinelemiştir.

Türk Anayasa Mahkemesi kararlarını kılavuz alan Anayasa Mahkememiz de genel eşitlik ilkesiyle nispi eşitliğin amaçlandığını kabul etmiş v-e kararlarında nispi eşitlik ilkesini benimsemiştir (Anayasa Mahkemesi 7/77).

Yukarıda kanun koyucunun sınıflandırma yapma, bu bağlamda kişilerin ve şeylerin hangi koşullar altında eşit, benzer veya aynı durumda olduklarının belirlenmesi konusunda takdir- yetkisine sahip olduğunu belirtmiştik; özellikle hak ve ödevlere esas olacak özellik veya özellikleri değerlendirme ve sonuçta bir hak veya ödev için bazı kişileri ve grupları seçme konusunda takdir yetkisine sahip olduğunu belirtmiştik. Nispi eşitlik ilk-esini benimseyen Anayasa Mahkemesi, yasama organına geniş bir takdir yetkisi tanıyarak, yasama organının takdir yetkisine saygı göstererek, yasaların içerik yönünden Anayasaya uygunluğunun denetiminde, kendisini sınırlamaktadır. Anayasa Mahkemesi kendi tak-dirini yasama organının takdiri yerine koymaktan, yasama organının takdir yetkisine müdahaleden, olabildiğince kaçınmakta, yasama organının takdir yetkisine geniş bir çerçeve çizerek saygı göstermektedir, ancak kendisine koyduğu bu sınırlama, Anayasa Mahke-mesini, yasaların içerik yönünden eşitlik ilkesine uygunluğu denetimini yapamayacak noktaya taşımamalıdır; yasama organının kanuni sınıflandırmalar konusunda sahip olduğu takdir yetkisi, mutlak bir takdir yetkisi değildir. Sınıflandırma yapma ve bununla il-işkili takdir yetkisine sahip olan yasama organının yaptığı hangi sınıflandırma veya farklılaştırmalar eşitlik ilkesi ile bağdaştırılabilmektedir? Anayasa Mahkemesinin yasama organının sınıflandırma veya farklı işlem için farklı kişileri veya grupları seçe-rken takdir yetkisinin sınırlarını aşıp aşmadığı konusundaki kararı, kanuni sınıflandırma ve farklılaştırmaların eşitlik kavramının içerdiği maddi gerekleri karşılayıp karşılamadığına bağlıdır; sınıflandırmanın anlaşılabilir bir farklılığa dayanması, kanun-un amacı ile ilişkili, amaçla akla uygun şekilde ilgili ve makul olması, keyfi olmaması aranmaktadır. Kanuni ayrımların eşitlik ilkesi ile bağdaştırılabilmesinde, sınıflandırma ile amaç arasındaki ilişkiyi esas alan "akla uygunluk", Anayasa Mahkemesinin be-nimseyip uyguladığı bir ölçüdür. Eğer kanuni sınıflandırma ile amaç arasında akla uygun bir ilişki kurulabiliyorsa, sınıflandırma anayasaya uygundur.

Türk Anayasa Mahkemesi birçok kararında, örneğin K.1983/3, K.1986/29 ve K.1998/69 sayılı kararlarında, -kanun önünde eşitlik ilkesinin tüm yurttaşların mutlaka her yönden, her zaman aynı kurallara bağlı tutulmaları zorunluluğunu içermediğini, birtakım yurttaşların başka kurallara bağlı tutulmalarının haklı bir nedene dayanması halinde bunun kanun önünde eşit-lik ilkesine ters düşmeyeceğini; eşitlik ilkesinin mutlak eşitliği öngörmediğini, ortada haklı nedenlerin bulunması halinde farklı uygulamalara imkân veren bir ilke olduğunu; özelliklere, ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenlerin ayrı düzenlemeyi eş-itlik ilkesine aykırı kılmadığını, durumlarındaki değişikliğin doğurduğu zorunluluklara, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesinin eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmadığını ifade etmiştir.

Türk Anay-asa Mahkemesi kanuni sınıflandırmaların, ayrımların eşitlik ilkesi ile bağdaşıp bağdaşmadığını "haklı neden" kriterine bağlamaktadır; kanunların eşitlik ilkesine uygunluğunun yargısal denetiminde sonucu, Anayasa Mahkemesinin kanuni sınıflandırmaları veya f-arklılaştırmaları destekleyen haklı nedenler bulup bulamaması belirler. Gerek Türk Anayasa Mahkemesinin gerekse Anayasa Mahkememizin benimsediği nispi eşitlik ilkesi, haklı nedenlerin varlığı halinde sınıflandırmalara, kişiler arasında ayrım yapılmasına ol-anak tanımaktadır; bir haklı neden varsa, kanun koyucu eşitlik ilkesinden ayrılabilecektir. Anayasa Mahkemesi bir haklı nedenin bulunup bulunmadığını araştırır, haklı neden varsa, kanunun yaptığı ayrım eşitliğe aykırı değil, yoksa aykırıdır. Anayasa Mahkem-esi, yasama organının, sınıflandırma yapma ve sınıflandırılan grubun ortak özelliklerini, sınıfı grubun dışında kalanlardan ayrıcı ölçütleri belirlemede sahip olduğu takdir yetkisini dikkate alarak, haklı neden kavramını, genellikle kanuni sınıflandırmalar-ı veya ayrımları haklılaştıran, savunulabilir, desteklenebilir kılan her türlü nedeni içerecek şekilde geniş yorumlamaktadır. Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında "zorunluluk", "gereklilik" "kamu yararı amacıyla" gibi haklı neden kavramını somutlaştır-ıcı ölçülere yer verdiği, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında "zorunluluk", "gereklilik", "kamu yararı amacıyla" yapılan kanuni sınıflandırmaları haklı neden kavramı kapsamına aldığı görülmektedir.

Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku isimli yapıtında-, birinci baskı sayfa 186'da, Anayasa Mahkemesinin nispi eşitlik ilkesi bakımından kanunları denetleyebileceğini ve bu ilkeye aykırı gördüğü kanunları iptal edebileceğini, buna yetkili olduğunu, ancak Anayasa Mahkemesinin nispi eşitlik ilkesine dayanarak i-ptal kararı vermekten çekinmesinin, bu alanda kanun koyucuya geniş bir takdir yetkisi tanımasının yerinde olacağını, Anayasa Mahkemesinin sadece bir "haklı neden"in bulunup bulunmadığını araştırması gerektiğini, bir haklı neden yokken, kanun koyucu keyfi o-larak bir ayrımcılık yapmışsa, Anayasa Mahkemesinin bu düzenlemeyi iptal edebileceğini, ancak, kanun koyucunun dayandığı nedenin haklı olup olmadığının değerlendirilmesi bir siyasi takdir sorunu olduğu ve Anayasa Mahkemesinin böyle bir sorunu çözmeye yetki-li olmadığı cihetle Anayasa Mahkemesinin kanun koyucunun "haklı" olarak gördüğü nedenin gerçekten de "haklı" olup olmadığını araştırmaktan çekinmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Konu Yasanın Anayasada yer alan eşitlik ilkesi ile bağdaşıp bağdaşmadığını-n araştırılmasında öncelikle Yasanın amacının belirlenmesi gerekir. Devlette, kamu iktisadi teşebbüslerinde, kamu tüzel kişiliklerinde, kamu iştiraklerinde ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarda çalışmaya başlayacak olan memur ve işçilere uygulanacak olan maa-ş ve özlük haklarda yeknesaklığı sağlamak, performans ve verimi artırmak konu Yasanın amaçları arasındadır. Yine Anayasa Mahkemesi önünde ifade edildiği gibi, bütçenin %82'ye kadar varan büyük bir diliminin maaş ve ücretlere gittiğini dikkate alan, kamunun- bu yükü taşıyamayacağı, bunun sürdürülebilir olamayacağı kanısında olan yasama organı, alınması gereken tedbirler kapsamında, konu Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra kamuda istihdam edilecek olan kamu çalışanlarının aylık maaş ücret ve diğer ödeneklerini- düzenlemiştir.

Yukarıda da ifade edildiği gibi konu Yasa yürürlüğe girdikten sonra kamu görevinde bir kadroya atanacak olan bir kamu çalışanı, Yasadan önce ayni kadroya atanmış bir kamu görevlisinden, aranan nitelikler, görev, yetki ve sorumluluklar ayn-i olmasına rağmen, daha düşük bir maaş alacaktır. Yasama organı işbu Yasa ile, Yasa yürürlüğe girdikten sonra kamuda istihdam edilecek kamu çalışanları ile halen kamuda çalışanlar arasında, Yasanın düzenleme yaptığı konularda, bir ayrım yapmış, farklı kura-llar getirmiştir; yasama organı yeni bir sınıf yaratmıştır. Yasama organının yaptığı bu sınıflandırma Anayasada yer alan eşitlik ilkesi ile bağdaştırılabilir mi? Bütçenin %82'ye varan büyük bir diliminin maaş ve ücretlere gitmesinin sürdürülebilir olamayac-ağı, devletin bu yükü daha fazla taşıyamayacağı kanısında olan yasama organı, bu Yasa ile, kamuda istihdam edileceklerin başlangıç maaşlarını, Yasadan önce istihdam edilenlerin başlangıç maaşlarının altında tutmuş, belli sürelerin sonunda ise her iki sınıf- (Yasadan önce ve sonra istihdam edilenler) çalışanlarının maaşlarını oldukça yaklaştırmıştır. Yasama organı yine bu Yasa ile kademe ilerlemesinde, derece yükselmesinde Yasa yürürlüğe girdikten sonra istihdam edilecekler için, halen kamu görevinde olanlara- kıyasla daha farklı düzenleme ve daha uzun süreler getirmiştir. Yasama organının bu farklılığı kamuda performans ve verimliliği artırma istemine dayandırdığı görülmektedir. Yasama organının yaptığı sınıflandırma keyfi olmayan, "neden"e dayanan bir sınıfla-ndırmadır. Kemal Gözler, kanun koyucunun dayandığı nedenin haklı olup olmadığının değerlendirilmesi bir siyasi takdir sorunu olduğundan, Anayasa Mahkemesinin, kanun koyucunun "haklı" gördüğü nedenin gerçekten de "haklı" olup olmadığını araştırmaktan çekinm-esi, bu alanda kanun koyucuya geniş bir takdir yetkisi tanınması gerektiğini savunmaktadır. Kanuni yararlar ve/veya yükümlülükler bakımından kişilerin çeşitli özelliklerini esas alıp sınıflandırmalar veya kişiler arasında fark gözetip ayrımlar yapabilme ye-tkisine sahip olan yasama organına, yukarıda da ifade edildiği gibi geniş bir takdir yetkisi tanınmalıdır. Yasama organının yaptığı sınıflandırmanın anlaşılabilir bir farklılığa dayandığı, sınıflandırma ile amaç arasında akla uygun bir ilişki olduğu görülm-ektedir. Yasama organının yaptığı bu sınıflandırma makul ve adil mi? Bu soruya yanıt aranırken, mali şartların dayattığı tedbir arayışları içerisinde bir sınıflandırma yapıldığı, sınıflandırmayı bir gerekliliğin, nerede ise bir zorunluluğun getirdiği olgus-u göz ardı edilmemelidir. Devlet kamuda çalışanların maaş ve ücretlerini belirlerken bunu mutlaka mali imkânları çerçevesinde düzenler. Kamu görevlisinin maaş ve diğer özlük hakları yasalarla düzenlenir, yasama organı gerek gördüğünde bu yasaları değiştirm-eye, kaldırmaya yetkilidir. Memurun maaş ve diğer mali haklarının yasama organı tarafından, kanunla değiştirilebileceği hususunda Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar'ın İdare Hukukunun Umumi Esasları isimli eserinin 3. baskısında, Cilt I, sayfa 558'de şunlar y-er almaktadır:
"Memur statüsünde değişiklikler memurun o günden sonraki durumları üzerine tesir eder. Mesela memurun maaş, ikramiye ve saire gibi mali hakları yeni statü hükümlerine tabi olur. Eğer statü maaş miktarını, mali haklar nisbetini, ikramiyeyi -azaltmış bulunuyorsa memur, aleyhine olan bu değişikliklerin tesirine maruzdur. Memurların durumunun akdi bir durum olmayıp objektif hukuk kaidelerine, statüye dayanan umumi bir hukuki durum olmasının tabii bir neticesi statüdeki değişikliklerin memurun ha-l ve istikbaldeki durumuna da tesir etmesi, onu yeni statüden doğan hukuki durumlara tabi kılmasıdır".

Ayni konuda Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar'ın ayni eserinde, Cilt II, sayfa 1224'de aşağıdakiler ifade edilmektedir:
"Memura temin edilen menfaatler u-mumi bir hukuki duruma dayandığı için kanun vazıı tarafından daima değiştirilebilir. Yani bu menfaatler kanuna müstenit ise kanunla, tüzüğe dayanıyorsa tüzükle gerek miktar ve gerekse tabi olduğu şartlar ve kayıtlar bakımından yeni hükümlere tabi kılınır.- Bu suretle bunların miktarları artar veya eksilir, ita şekilleri değişir, hatta bir kısmı ilga olunabilir. Memur, memur statüsüne girdiği zaman kendisine şu miktar veya nisbette şu şartlar dairesinde bir mali menfaatin temin edilmiş olmasından bahsederek -bir muktesep hak iddiasında bulunamaz".

Yasama organı halen kamuda çalışanların yürürlükteki yasalar altındaki haklarına dokunmanın sosyal çalkantılar getireceği, ciddi ekonomik ve moral çöküntülere yol açarak toplumda derin yaralar açacağı düşüncesi il-e konu Yasada yer verdiği düzenlemelerin sadece Yasa yürürlüğe girdikten sonra kamuda istihdam edilecek kamu çalışanlarına uygulanmasını doğru ve adil görmüş. Yasama organının bu değerlendirme ve takdirine Anayasa Mahkemesinin müdahale etmemesi gerekir, An-ayasa Mahkemesinin kendi takdirini yasama organının takdiri yerine koyması ve bu konuda yasama organının takdirine müdahalesi adeta bir "yerindelik denetimi"ne dönüşür ki Anayasa Mahkemesi bundan kaçınmalıdır.

Anayasa Mahkemesinin haklı neden kavramını,- genellikle kanuni sınıflandırmaları veya ayrımları haklılaştıran yani haklı, savunulabilir veya desteklenebilir kılan her türlü nedeni içerecek şekilde geniş yorumladığını, keza, çeşitli kararlarında, kanuni sınıflandırma ve farklılaştırmaların haklı nede-nlere dayanıp dayanmadığını belirlerken "gereklilik", "kamu yararı" gibi haklı neden kavramını somutlaştırıcı ölçütlere yer verdiğini de dikkate alarak yasama organının konu Yasa ile yaptığı sınıflandırmanın, farklılaştırmanın haklı nedene dayandığı ve eşi-tlik ilkesine ters düşmediği görüşündeyiz. Yargıç Şafak Öneri bu görüşe katılmamaktadır.

Konu Yasanın 39/62 sayılı İnsan Haklarını Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi (Tasdik) Yasası ile tasdik edilen İnsan Haklarını Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesi'nin 14'ün-cü maddesine ve yine 22/93 sayılı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)'nun Eşit Değerde İş İçin Erkek ve Kadın İşçiler Arasında Ücret Eşitliği Hakkındaki 100 Sayılı Sözleşmesi (Onay) Yasası'na aykırı olduğu da ileri sürülmüştür. Anayasaya uygunluk denetimi ya-pan Anayasa Mahkemesinin kullanacağı ölçü Anayasadır; Anayasaya uygunluk denetiminde, Anayasa Mahkemesinin başka ölçü normlar kullanıp kullanamayacağı sorununa girmeden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin de mutlak bir ayrım yasağı getirmediğini veya Avrup-a İnsan Hakları Mahkemesinin de sözleşmedeki ayrım yasağını mutlak bir ayrım yasağı olarak görmediğini, Anayasamızda yer alan eşitlik ilkesi ile sözleşmede yer alan ayrım yasağının özde farklı olmadıklarını ve birbirine çok yakın, oldukça benzer ölçütler i-le denetlendiklerini belirtiriz. Anayasada yer alan eşitlik ilkesi ile ters düşmediği görüşünde olduğumuz konu Yasanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14'üncü maddesine de ters düşmediği görüşündeyiz. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün 100 sayılı sözleşmes-i ise, ücretlerde cinsiyet esasına dayanan bir ayrımı önlemeyi öngören bir düzenleme olup konumuzla bağlantılı görülmemiştir.

Konu Yasanın, Anayasanın 10(2) ve 52'nci maddelerine aykırı olduğu da ileri sürülmüştür. Anayasanın 10(2) ve 52'nci maddeleri aş-ağıda verildiği gibidir:
Madde 10(2): Devlet, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır, insanın maddi ve manevi varl-ığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlar.

Madde 52: Devlet, çalışanların, yaptıkları işe uygun ve insanlık onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamalarına elverişli, adaletli bir ücret elde etmeleri için gerekli önlemleri alır.

Yukarıda verilen A-nayasa maddelerinin Devlete bazı ödevler yüklediği görülmektedir, ancak Anayasa Devlete yüklediği bu ödevlerin sınırını da belirlemiştir; bu sınır Anayasanın 66'ncı maddesinde görülmektedir. Anayasanın 66'ncı maddesi "Devlet, bu Anayasada belirtilen ekonom-ik ve sosyal amaçlara ulaşma ödevlerini, ekonomik gelişme ile mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir" demektedir. Anayasa Mahkemesi, Devletin, Anayasanın 10(2) ve 52'nci maddelerinde yer verilen ödevlerini, ekonomik gelişme ile mali kaynak-larının olanaklı kıldığı seviyede yerine getirmediği kararına varacak konumda değildir, Anayasa Mahkemesi önünde, Mahkemeyi böyle bir karara sevkedecek bilgi yoktur. Anayasa Mahkemesi konu Yasanın Anayasanın 10(2) ve 52'nci maddelerini ihlal ettiği görüşün-de değildir.

Konu Yasanın 4,7 ve 8(7) maddelerinin Anayasanın sendika kurma hakkını düzenleyen 53'üncü maddesi ile toplu sözleşme ve grev hakkını düzenleyen 54'üncü maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Yasanın 4'üncü maddesi yasanın kapsamını, 7'-nci maddesi Yasa kapsamında olanların aylık maaş, ücretlerinin ne olduğunu veya nasıl belirleneceğini, 8'inci maddenin 7'nci fıkrası da Yasa kapsamında çalışanlara onüçüncü maaş ikramiyesi dışında herhangi bir isim altında herhangi bir şekilde maaş, ikrami-ye veya benzeri ödeme yapılamayacağını düzenlemektedir. Yasanın çalışanların maaş ve ödeneklerini belirlediği ve belirtilenler dışında başka bir ödeme yapılamayacağını buyurduğu, bu düzenlemenin sendika kurma hakkı ile toplu sözleşme hakkını ortadan kaldır-dığı ileri sürülmüştür. Yasanın çalışanların maaş, ücret ve ödeneklerini düzenlediği ve yer verdiklerinin dışında başka bir ödemeyi yasakladığı doğrudur, bu düzenleme ile toplu sözleşmenin içeriğinin bugüne kıyasla daralacağı söylenebilir, ancak toplu sözl-eşmenin kapsamının sadece ücret ve ödeneklerin saptanması, belirlenmesi ile sınırlı olmadığından, konu Yasanın 4,7 ve 8(7) maddelerinin, Anayasanın 53 ve 54'üncü maddelerinde yer alan hakları ortadan kaldırdıklarının söylenemeyeceği, Anayasanın 53 ve 54'ün-cü maddelerine aykırı olmadıkları görüşündeyiz.

Konu Yasanın ek çalışma ödeneğini düzenleyen 11'inci maddesinin Anayasanın eşitlik ilkesine yer veren 8'inci maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Ek çalışma yapan bir kamu görevlisinin, yaptığı ek çal-ışma karşılığında alacağı miktar, konu Yasanın 11'inci maddesindeki düzenleme ışığında özetle aşağıdaki şekilde belirlenir.

Bakanlık bütçesinde ek çalışma ödeneği olarak öngörülen miktar aylık dilimlere ayrılır. Ek çalışma yapılacak bir dairede o ay ek ç-alışma için yapılabilecek ödeme o ay için belirlenen aylık dilimde görünen miktardır. Ek çalışma süresinin hesaplanmasında normal çalışma günleri ve idari tatil günleri bir buçuk, hafta sonu ve resmi tatil günleri için iki katsayısı esas alınır. Bulunan ek- çalışma süreleri, Yasaya ekli Üçüncü Cetveldeki barem katsayıları ile çarpılır, sonra bulunan rakam Cetveldeki top katsayı olan yüze bölünür. İlgili ayda o dairede ek çalışma yapan tüm kamu görevlileri için ayni işlem yapılır ve o dairede ilgili ayda yapı-lan tüm ek çalışma miktarı bulunur. Aylık dilimde görülen miktar, yani ilgili ayda o dairede yapılacak ek çalışmaların ödenebilmesi için tahsis edilen miktar, o ay yapılan ve yukarıda ifade edildiği gibi belirlenen tüm ek çalışma miktarına bölünür ve dağıt-ım katsayısı bulunur. Kamu görevlisinin ilgili aydaki ek çalışma süresi, ki bu süre yine yukarıda ifade edildiği gibi barem katsayısı ile çarpılıp yüze bölündükten sonra bulunan süredir, dağıtım katsayısı ile çarpılır, bulunan rakam o kamu görevlisinin alm-aya hak kazandığı ek çalışma ödeneğidir.
Hesaplama biraz karışık görünse de, bir dairede ek çalışma yapan bir kamu görevlisinin ek çalışma yaptığı bir ayda almaya hak kazanacağı ek çalışma ödeneğinin miktarını, esas itibarı ile, ilgili ayda ek çalışma öde-neği için o daireye tahsis edilen miktar (aylık dilim) ile, kamu görevlisinin görev yaptığı dairede ilgili ayda ek çalışma yapanların sayısının belirleyici olduğu görülmektedir. Bir dairede, o daireye, ilgili ayda ek çalışma ödeneği için ayrılan miktar ile- o dairede ilgili ayda ek çalışma yapanların sayısı dikkate alınmadan, sadece kamu görevlisinin baremine ve kaç saat ek çalışma yaptığına bakarak o kamu görevlisinin alacağı ek çalışma ödeneği her zaman bulunamaz. Bu düzenleme, Bakanlık A'ya bağlı bir dair-ede görev yapan bir kamu görevlisi ile Bakanlık B'ye bağlı bir dairede görev yapan bir kamu görevlisinin, ayni baremin ayni kademesinde olsalar ve ek çalışma süreleri ayni olsa bile, farklı ek çalışma ödeneği almalarına açıktır; tarafların Mahkemeye Emare -2 olarak sundukları belgede yer alan hesaplama bunu göstermektedir. Yasanın 11'inci maddesinin, 1'inci fıkrasının, (D) ve (H) paragraflarında yer alan kısıtlamalar, yukarıda gösterilen farkın uygulamaya yansımasında önleyici bir rol oynayabilir, ancak yine- de düzenleme yukarıda gösterildiği gibi bir farkın doğmasına açıktır.

Konu Yasanın ek çalışma ödeneğini düzenleyen 11'inci maddesi ileri sürüldüğü gibi Anayasanın 8'inci maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı mı? Anayasada yer alan genel eşitlik il-kesi aynı, benzer konumda olan kişilere ayni kuralların uygulanmasını, aynı, benzer konumda olanların ayni işleme uyruk tutulmasını öngörür. Anayasanın 8'inci maddesinde yer alan Anayasa ve yasa önünde eşitlik ilkesi ile güdülen amaç, ayni konumda olan kiş-ilerin yasalarca ayni işleme tabi tutulmasını sağlamak, ayni konumda olan kişilere ayrımlı davranılmasını önlemektir. Konu Yasanın 11'inci maddesi bir sınıflandırma yapmamaktadır, bu maddede bir ayrıma, farklılaştırmaya yer verilmemiştir; 11'inci madde, Ya-sa kapsamında olan herkese, yani Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra kamuda istihdam edilecek herkese, bir ayrım gözetmeksizin uygulanacak bir maddedir, hatta konu Yasa yürürlüğe girmeden önce kamu görevine girenlere de, 11'inci madde hükümlerini aynen içe-ren 68/09 sayılı Değişiklik Yasası ile değiştirilen 7/79 sayılı Kamu Görevlileri Yasasının 27'nci maddesi ışığında, ayni kurallar uygulanacaktır. Tüm kamu çalışanlarına uygulanacak olan 11'inci maddenin Anayasanın 8'inci maddesinde yer alan Anayasa ve yasa- önünde eşitlik ilkesine aykırılığı görülmemektedir.

Konu Yasanın 11'inci maddesi, Anayasanın eşitlik ilkesine yer veren 8'inci maddesindeki "Herkes, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, Anayasa ve yasa önünde eşittir" hükmüne aykırı görünmese de, konu madden-in hukuku zorlayan bir yanı vardır. Ayni baremin ayni kademesinden maaş çeken, eşit süreli ek çalışması olan iki kamu görevlisinin farklı miktarlarda ek çalışma ödeneği hak etmeleri, daha açık bir ifade ile birinin diğerinden daha düşük ödenek alması, anla-şılabilir, kabul edilebilir bir sonuç değildir; böyle bir sonuç ne vicdana sığar, ne akla uygundur ne de adildir. Böylesi bir sonuca açık olan yasal düzenlemenin adil bir hukuk düzeni içerisinde yeri olmasa gerek.

Türk Anayasa Mahkemesinin hukuk devleti-ni tanımlamak için birçok kararında kullandığı formüllerin hemen tümünde "...adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu geliştirerek sürdüren...devlet" ifadesi yer almaktadır. Adalet kavramı göreceli, tartışmalı olabilir, bir işlem bir mahkeme tarafından adal-ete uygun bulunabileceği gibi, aykırı da bulunabilir, sonucu öznel değerlendirmenin belirleyici olabileceği bir ilkeye dayanarak karar üretmekten olabildiğince kaçınmak gerekir; ancak, ödenek hak edişine odaklı bir değerlendirmede, ayni hukuki konumda, ayn-i statüde olan ve eşit süreli ek çalışma yapan iki kamu görevlisinden birinin diğerinden daha düşük bir ek ödeneği hak ettiği sonucunun doğması tartışılmayacak kadar vicdansız, akla aykırı ve adaletsizdir. Eşdeğerde işe eşit ücret sağlamak, keza adaletli b-ir ücret elde edilmesini sağlamak, hukuk devletinin gerekleri ve nitelikleri arasındadır. Konu Yasanın ek çalışma ödeneklerini düzenleyen 11'inci maddesi, yukarıda temas edilen ayni hukuki konumdaki kamu görevlilerinin ayni ek çalışma sürelerine rağmen far-klı ek çalışma ödeneği almalarına açık olması nedeni ile adil bir düzenleme olarak nitelendirilemeyeceğinden, konu maddenin, Devletin niteliklerini sayan Anayasanın 1'inci maddesinde yer alan ve hukuk devleti ile özde aynı anlamı taşıyan, hukukun üstünlüğ-ü ilkesine aykırı olduğu görülmektedir. Yukarıda verilen nedenlerle, konu Yasanın 11'inci maddesinin, Devletin niteliklerinin yer aldığı Anayasanın 1'inci maddesi kapsamında olan hukuk devleti ilkesine ve hali ile Anayasanın 1'inci maddesine aykırı olduğu -görüşündeyiz.

Ek çalışmayı disiplin altına almak amacı ile konu Yasanın 11'inci maddesinde Maliye İşleriyle Görevli Bakanlığa günlük çalışma saatleri dışında çalışmayı gerektirecek nitelikli hizmetleri saptama, keza yine saptayacağı bazı hizmetlerde aylı-k çalışma saatinin %25'inden fazla ek çalışma yaptırma yetkisi verilmektedir. Bu düzenlemenin anlaşılması zor ve yetersiz olduğu ve Bakanlığın bu düzenlemeye dayanarak ek çalışma konusunda karar vereceğini, bu nedenlerle Yasanın 11'inci maddesindeki bu düz-enlemenin Anayasanın 113, 115 ve 121'inci maddelerine aykırı olduğu da ileri sürülmüştür. Hangi hizmetlerin günlük çalışma saatleri dışında çalışma gerektireceği önceden belirlenemez. Değişen şartlar, değişik hizmetlerin, değişik tarihlerde ek çalışma ge-reğini doğurabilir, dolayısı ile bunun yasada belirlenmemesi ve Maliye İşleriyle Görevli Bakanlığın yetkili kılınması anlaşılabilir, makul ve çalışabilir bir düzenlemedir. Maliye İşleriyle Görevli Bakanlığın bu yetkisini kamu yönetiminin ve kamu hizmetleri-nin erek ve gereklerine uygun kullanacağı kabul görmelidir. Konu Yasanın 11'inci maddesinde Maliye İşleriyle Görevli Bakanlığı yetkili kılan düzenlemenin Anayasanın 113, 115 ve 121'inci maddelerine aykırılığı görülmemektedir.

Mahkememizin görüşü, huzuru-nda ifade edilenlerle kısıtlı olarak, yukarıda açıklandığı gibidir.




Nevvar Nolan Gönül Erönen
Başkan Yargıç




Seyit A. Bensen Şafak Öneri Necmettin Bostancı
Yargıç Ya-rgıç Yargıç



KARŞI GÖRÜŞ


Şafak Öneri: Sayın Başkanın az önce ifade ettiği görüşleri daha önce okuma fırsatını buldum. Sayın Başkanın mezkûr yasa tasarısı ile getirilmek istenen maaş düzenlemesinin, yani yasa yürürlüğe girdikten -sonra kamu görevinde bir kadroya atanacak olan kamu çalışanları ile yasadan önce ayni kadroya atanmış bir kamu çalışanından daha az aylık maaş almasını hükme bağlayan düzenlemenin Anayasaya aykırı olmadığı hususundaki görüşü hariç, Anayasaya aykırı olup ol-madığı sorulan diğer maddelerle ilgili görüşlerine aynen katılırım.

KKTC Anayasasının 8. maddesinde ifadesini bulan "eşitlik" kavramı ve hukuki prensip ve uygulamaları konusunda Sayın Başkanın belirttikleri ile tamamen ayni görüşte olduğumdan, bunları te-ferruatlı olarak tekrarlamayı gereksiz görürüm.
Eşitlik ile ilgili prensipler kısaca şu şekilde özetlenebilir;
Kanun önünde eşitlik ilkesi, herkesin her yönden ayni kurallara bağlı olacağı anlamına gelmemekle birlikte, yasaların uygulanmasında birbirinin- aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplumların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanılarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamakta, hatta bunla-rın durumu ve konumlarındaki özellikleri, kimi kişi ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılmakta, özelliklere ve aykırılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılarsa da, aynı -durumda olanlar için ayrı düzenleme aykırılık oluşturur. Anayasa ile eylemli değil "hukuki eşitlik" amaçlanmaktadır. Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesinin çiğnenmemesi için, aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlı tutulm-ası gerekmektedir. Başka bir anlatımla, kişisel durumları ve nitelikleri özdeş olanlar arasında, konulan kurallarla değişik uygulamaların yapılmaması gerekmektedir. (Bak: TC Anayasa Mahkemesi E.2006/119)
Yasama organı, yasama yetkisinin bir gereği olarak, -kanuni yararlar ve/veya yükümlülükler bakımından kişilerin çeşitli özelliklerini esas alıp sınıflandırma yapmak veya kişiler arasında fark gözetip ayrımlar yapabilme yetkisine sahiptir. Bir takım yurttaşların sınıflandırma yolu ile başka kurallara bağlı tu-tulmaları ancak haklı bir nedene dayanması koşuluyla eşitlik ilkesine ters düşmez. Genel kabul gören düşünceye göre, "haklı neden" kriteri, "zorunluluk", "gereklilik" ve "kamu yararı amacı" ölçütlerini içermektedir.

Huzurumuzda bulunan görüş istemine kon-u yasa tasarısının yürürlüğe girmesinden sonra kamu görevine atanacak olan bir çalışan, yasadan önce ayni kadroya atanmış bir kamu çalışanından daha az aylık maaş alması öngörüldüğü cihetle, yasanın yürürlüğe girmesinden sonra istihdam edilecek olan bir ka-mu çalışanı ile halen kamu görevlisi olarak çalışanlar arasında aylık maaş yönünden bir ayrım yapılarak sınıflandırmaya tabi tutulduğu, farklı kurallara tabi bir sınıf yaratıldığı görülmektedir.
Yasa koyucunun meydana getirdiği bu farklılaşma ve sınıfland-ırmanın gerekçesi olarak Devletin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar gösterilmektedir. İddiaya göre Devlet bütçesinin %82'si memur maaşları için harcanmakta olup, bu durum sürdürülebilir olmayıp ekonomik tedbir alma konseptinde bu farklılaştırma ve sınıf-landırma "haklı neden" oluşturmaktadır.
Devletin ekonomik durumunun iyi olmadığı, alınan dış yardımların bütçenin oluşturulmasına önemli katkı sağladığı gerçek olmasına rağmen, ekonominin düzlüğe çıkması, sürdürülebilir bir ekonomik düzenin sağlanması içi-n çalışanlar arasında öngörülen farklılaşma ile eşitsizlik yaratılması mutlak gerekli midir, diğer bir ifade ile bu farklılaştırma ve sınıflandırmayı haklı nedene dayandırmak mümkün müdür?

Ekonomik hayatın aktörleri sadece çalışanlar değildir. Çalışarak- emeği ile geçimini sağlayanlar, ekonomik düzenin kurallarını oluşturan veya yöneten kesimler değildir. Ekonomik hayatın diğer aktörlerinin de ekonomik sıkıntılara ortak olduğu, onlardan da yeni kamu görevine girecek olanlar gibi bu yasa tasarısı ile talep- edilen fedakârlıkların istendiği veya uygulandığı hususunda huzurumuzda hiçbir bilgi yoktur. Bunun gibi huzurumuzda ekonominin çarklarının muntazaman çalıştırılmasına rağmen sıkıntıların giderilemediği, örneğin adil bir vergi düzeni kurulduğu, vergilerin -laiki ile toplandığı, tasarruf tedbirlerine önem verildiği, Devlet olanaklarının doğru ve rasyonel biçimde kullanıldığı, tüm bunlara rağmen ekonomik sıkıntıların devam ettiği, tek çare olarak öngörülen sınıflandırmanın elzem olduğu veya alınan tedbirlerin -önemli bir parçası olduğu iddia edilmediği gibi bunları içeren herhangi bir bilgi de yoktur.
Kanaatimce ekonomik sıkıntıların bedelini sadece ekonomik hayatın bir kesimine yüklemek sonucunu doğuran öngörülen farklılaştırma ve sınıflandırmanın "haklı neden-e" dayandığını söylemek olası değildir.

Yukarıda söylediklerim ışığında yasa tasarısı ile öngörülen sınıflandırmanın haklı bir nedene dayanmadığı cihetle yasanın yürürlüğe girmesinden sonra kamu görevine girecek olanlarla, halen ayni görevde bulunan kam-u görevlileri arasında aylık maaş yönünden yaratılan farklılaştırma, Anayasanın 8. maddesinde ifadesini bulan eşitlik ilkesine aykırı olduğu görüşündeyim.

Devletin niteliklerini belirleyen Anayasanın 1. maddesinde yer alan hukukun üstünlüğü ilkesi olara-k da tanımlanan hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anay-asa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasakoyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasa'nın bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Hukuk devletinin olmazsa olmaz koşullarından en önemli-lerinden birisi kuşkusuz adaletli bir hukuk düzenini sağlamaktır. Hukuk devleti adil Devlettir. Adil Devlet eşit işe, eşit ücretin koşullarını sağlayan, çalışanlarına ayırım gözetmeden eşit işe, eşit ücret ilkesini uygulayan Devlettir. Kanaatimce, görüşümü-z sorulan yasa yürürlüğe girdikten sonra kamu görevine girecek olanlara halen ayni kadrolarda görev yapan kamu çalışanlarından daha az maaş uygun görmek Anayasanın 1. maddesinde ifadesini bulan hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.


- Şafak Öneri
Yargıç

22 Nisan, 2010



20






Full & Egal Universal Law Academy