Anayasa Mahkemesi Numara 2/1992 Dava No 4/1992 Karar Tarihi 30.06.1992
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 2/1992 Dava No 4/1992 Karar Tarihi 30.06.1992
Numara: 2/1992
Dava No: 4/1992
Taraflar: Bellapais Hatcheries Ltd. Vd ile Resmi Kabz Mem...
Konu: 28/87 sayılı Şirketler değişiklik yasasının Anayasaya aykırı olup olmadığı...
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 30.06.1992

-D.4/92 Anayasa Mahkemesi 2/92

Anayasa Mahkemesi Olarak Oturum Yapan
Yüksek Mahkeme Huzurunda.

Mahkeme Heyeti: Salih S. Dayıoğlu, Başkan, N. Ergin Salâhi, Celâl Karabacak, Taner Erginel, Metin A. Hakkı.

Anayasanın 148(1) maddesi tahtında.

Yüksek- İdare Mahkemesi tarafından 84/88 ve 85/88 sayılı başvurularda (Müstedi: 1.Bellapais Hatcheries Ltd., ve diğerleri ile Müstedaaleyh: 1.Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Resmi Kabz Memurluğu ve Mukayyitliği Dairesi, Lefkoşa arasında) sunulan konu.

Müstediler nam-ına: Menteş Aziz adına İlker Sertbay
Müstedaaleyhler namına: Yaşar Boran


---------------

K A R A R

KONU:
A: 28/87 sayılı Şirketler (Değişiklik) Yasasının 4.maddesi ile değiştirilen Fasıl 113 Şirketler Yasasına eklenen Madde
112 A(-1)(2) ile Madde 112 B(1)(3) ve (5)'in Müstedi şirketlere uygulanabildikleri oranda Anayasanın 1, 7, 10, 13, 17(1)(2), 18(1)(3)(6), 36(1)(3), 41 ve 43.maddelerine aykırı olup olmadığı.

B: 28/87 sayılı Yasanın yukarıda (A) altında belirtilen şikâyet konusu- maddelerinin Anayasaya aykırı bulunmaları halinde Müstedilere uygulanacak olan 30/83 sayılı Şirketler (Değişiklik) Yasasının 6.maddesi ile değiştirilerek Fasıl 113 Şirketler Yasasına eklenen Madde 112 A(1)(2) Müstedi şirketlere uygulanabildikleri oranda A-nayasanın 1, 7, 10, 13, 17(1)(2), 18(1)(3), 41 ve 43.maddelerine aykırı olup olmadığı.



I.OLAY:
Müstediler, 20.7.1974 tarihinden önce Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde kayıtlı şirket olup KKTC sınırları içinde bulunan bazı taşınmaz malları vardır. Müstedile-r 1974 öncesi satın almış oldukları bu taşınmazlara şimdi sahip çıkmak istemektedirler. Dosya içeriğinden, Müstedilere 17.2.1975 tarihinde zamanın Savunma Bakanı tarafından gönderilen bir yazı ile şirket olarak Şirketler Mukayyitliği nezdinde tescil edilm-elerinin zorunlu olduğunun bildirildiği, ancak onların tescil işlemlerini, o zaman, yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Müstediler 25.6.1984 tarihinde tescil için Şirketler Mukayyitliğine bazı belgeler sundular ve en son olarak da 18.3.1988 tarihinde bir -yazı ile bazı bilgiler verdiler. Şirketler Mukayyitliği ise Müstedilere gönderdiği 18.3.1988 tarihli bir yazı ile 28/87 sayılı Yasa ile değiştirilen Fasıl 113 Şirketler Yasasının 112 A maddesinin (2).fıkrasının B(a) ve B(b) bendleri gereğince öngörülen mü-racaatın 12.5.1977 tarihine kadar ilgili yerlere yapılmadığı gerekçesiyle tescil istemlerine icabet edilmeyeceğini bildirdi.

Şirketler Mukayyidi 24.5.1988 tarihli bir benzeri yazı ile de durumu Müstedilerin avukatlarına bildidi. Bunun üzerine Müstediler-, Yüksek İdare Mahkemesi olarak oturum yapan Yüksek Mahkemeye başvurdular ve Şirketler Mukayyitliğinin kendilerine gönderdiği, 18.3.1988 ve 24.5.1988 tarihli yazılarda tescil müracaatlarının reddolunduğu biçimde ifadesini bulan kararın hükümsüz ve etkisiz- olduğuna ve herhangi bir sonuç doğurmayacağına karar verilmesini istediler.

Müstedaaleyhleri temsil eden Başsavcılık tarafından dosyalanan itiraznamede sair hususlar yanında iki ön itirazda bulunuldu. Bunlar; (a) Değiştirilmiş şekli ile Fasıl 113 Şi-rketler Yasasının 112 B, (A) maddesinin hükümleri ışığında KKTC'de kayıtlı olmadıkları için Müstedilerin dava açmaya hakları olmadığı (b) Müstedilerin KKTC'de tescil edilmedikleri için Rum tarafındaki tescillerini, Değiştirilmiş şekliyle Fasıl 113 Şirketle-r Yasasının 112 A maddesi uyarınca KKTC bakımından geçersiz oldukları nedeniyle Müstedilerin meşru menfaatları bulunmadığı, şeklinde özetlenebilir.

Konunun Yüksek İdare Mahkemesinde duruşmasına geçildiği safhada Müstediler Değiştirilmiş şekliyle Fasıl 11-3 Şirketler Yasasının 112 A(1) ve (2) ile 112 B(1)(3) ve (5) maddelerinin Anayasanın 1, 7, 10, 13, 17(1)(2), 18(1)(3)(6), 36(1)(3), 41 ve 43.maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdüler ve konunun Yüksek Mahkemeye, Anayasa Mahkemesi olarak havalesini talep e-ttiler. Müstediler ayrıca, Anayasa Mahkemesinin, Değiştirilmiş şekliyle Fasıl 113 Şirketler Yasasının 112 A(1) ve (2) ile
112 B(1)(3) ve (5).maddelerinin Anayasaya aykırı olduğuna karar vermesi halinde, Fasıl 113 Şirketler Yasasının 30/83 sayılı Yasa ile- değiştirilen 112 A(1) ve (2).maddesinin de Anayasanın yukarıda sözü edilen maddelerine aykırı olup olmadığının da bir karara bağlanması için havalesini talep ettiler.

Başvuruyu dinleyen Yüksek İdare Mahkemesi bu istemi yerinde buldu ve konuyu Yüksek Mah-kemeye, Anayasa Mahkemesi olarak, sundu.

II.İDDİANIN GEREKÇESİ:
Müstedilerin iddialarının gerekçesi özetle şöyledir:

Müstediler, havale isteminde bulunmakla birlikte duruşmada Değiştirilmiş şekliyle Fasıl 113 Şirketler Yasasının 112 A maddesinin 1. ve 2-(C) paragrafı ile 30/83 sayılı Şirketler (Değişiklik) Yasasının 6.maddesi üzerine bu safhada etken olmadıkları nedeni ile durmadı.



Sözü edilen Yasanın 112 A maddesinin 2.fıkrasının (B) bendinin (a) ve (b) paragrafları ve 2.fıkranın (C) bendi ile çeli-şki halindedir. Bu bir yana 28/87 sayılı Yasa 1.6.1987'de yayınlanıp yürürlüğe girdi. Madde 112 A'nın 2(C) bendi şirketin kaydı için yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl süre tanırken, aynı yasanın 2.maddesinin (B) bendinin (a) ve (b) para-grafları; kayıt için müracaat etmeyi ilgili şirkete bir takım belgelerle 12 Mayıs 1977 tarihine kadar Savunma Bakanlığı ile Şirketler Mukayyitliğine öncelikle başvurması önşartını getiriyor. Yasa Müstedilerden imkânsızı istemekle onlara hiçbir hak tanımıy-or. Bu şekilde Müstedilere taşınmaz mallarına sahip çıkmalarına engel olunuyor. Oysa ki yabancı olan Müstedilerin hakları ancak uluslararası hukuka uygun olarak kısıtlanabilir. Bu bir kısıtlama değil, mevcut bir hakkın Müstedilerin elinden alınmasıdır. - Bu nedenle Fasıl 113 Şirketler Yasasının 112 A maddesinin (2).fıkrasının (B) bendinin (a) ve (b) paragrafları Anayasanın 13.maddesine aykırıdır. Bu madde ayrıca huku üstünlüğü ve muktesep hakları koruyan Anayasanın 1.maddesine de aykırıdır.

Fasıl 113 -Şirketler Yasasının 112B(1)A maddesinde yer alan ve bir yabancı şirketin "KKTC Mahkemeleri nezdinde dava açmasını da o şirketin faaliyet göstermesi" olarak tanımlayan kural da hak arama özgürlüğünü öngören Anayasanın 17.maddesine aykırıdır. Çünkü böyle bi-r şirketin tescil ile ilgili dilekçesini reddeden merci aleyhine dava açma hakkını şirketin tescil edilmesine bağlı tutmak istenmesi şirketin hakkını aramasına tamamıyle engel olmak anlamına gelir.

Müstediler madde 112B(1)(B) ile bu maddenin 3 ve 5.fık-raları için Anayasaya aykırılık iddiasında bulunmadılar.



II. Müstedaaleyhlerin iddialarının gerekçesi özetle şöyledir:
12 Mayıs 1977 tarihi keyfi değildir. Geçmişte ilgili merciler yabancı şirketlere kayıt yapabilmek için gerekli işlemleri 12.5.19-77'ye kadar yapmaları hususunda çağrıda bulunmuştur. Bu çağrıya uyan yabancı şirketlere, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç bir yıl içinde gerekli kayıt için müracaat etmelerini öngörmektedir. Bu durumda Yasanın 112A maddesinin (2) bendin-in (B) bendi hükümleri ile aynı maddenin (C) bendi hükümleri arasında bir tutarsızlık yoktur.

Uluslararası hukukun temel prensiplerinden birisi de mütekabiliyettir. Türkiye Cumhuriyeti dışında KKTC herhangi bir ülke arasında bir mütekabiliyet anlaşması -yoktur.

III. İLGİLİ YASA METİNLERİ:
28/87 sayılı Şirketler Değişiklik Yasasının 4.maddesi ile değiştirilen Fasıl 113 Şirketler Yasasına eklenen madde 112A(1)(2) ile madde 112B(1)(3) ve (5) aynen şöyledir:
"112A (1) 20 Temmuz 1974 öncesi Kıbrıs Rum - Yönetimi nezdinde kayıtlı bulunan şirket veya ortaklıklar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Şirketler Mukayyitliği nezdinde, yürürlükteki mevzuata uygun olarak tescilleri yapılmadığı sürece Kıbrıs Rum Yönetimi- nezdindeki kayıtları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bakımından geçersiz olup bu kayıtlara dayanarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nezdinde herhangi bir hak talebinde bulunamazlar. (2) Üçüncü Devlet uyrukluların hi-ssedar bulunduğu Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde kayıtlı herhangi bir şirketin, bu maddenin (1).fıkrası uyarınca kaydedilebilmesi için aşağıdaki koşullar aranır:
(A)Bu yasanın 112B maddesinde -öngörülen koşulların tümünün yerine getirilmesi;
(B)(a)Şirketin taşınmaz mal varlığı ile ilgili haklarının en geç 12 Mayıs 1977 tarihine kadar, şirketteki, 15 Temmuz 1974 tarihindeki hissedarlık durumunu- gösterir belgelerle birlikte Savunma Bakanlığı nezdinde not ettirilmiş olması; ve
(b)Şirketin tescili için en geç 12 Mayıs 1977 tarihine kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Şirketler Mukayyitliğine 15 -Temmuz 1974 tarihindeki hissedarlık durumunu gösteren ve böyle bir şirket tescili için gerekli diğer belgelerle başvuruda bulunulmuş olması; ve
(C)Şirketin kaydı için yapılacak başvuunun bu Yasanın yürür-lüğe girdiği tarihten başlayarak en geç bir yıl içinde yapılmış olması.

Ancak, bu maddenin yukarıdaki kuralları Esas Yasa altında bu güne kadar yapılan tescil işlemlerini etkilemez."


112B(1)(A) -Federe Devlet sınırları içinde taşınmaz malı bulunan ve 15 Temmuz 1974 öncesinde Kıbrıs'ta kayıtlı olan şirketlerin veya böyle bir şirkette 15 Temmuz 1974 öncesinde sermaye payı bulunan Kıbrıs'ta kayıtlı şirketlerin Fede-re Devlette faaliyet gösterebilmeleri bu madde kurallarına bağlı olmak koşulu ve 15 Temmuz 1974 tarihindeki hissedarlık statüsüyle Mukayyitlik nezdinde tescil edilmeleri zorunludur.

Bu madde amaçları bakımınd-an "faaliyet veya faaliyet gösterebilmek", Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamları nezdinde herhangi bir muamele için yazılı veya sözlü başvuruda bulunmayı veya iş takip etmeyi veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti- mahkemeleri nezdinde dava açmayı veya herhangi bir ekonomik işleme girişmeyi veya işlemde bulunmayı anlatır.
(B) Bakanlar Kurulu, (A) bendinde belirtilen tescil için yapılan başvuruları kabul veya reddedebilir veya uygun- göreceği koşul ve sınırlamalara bağlı olarak kabul edebilir.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
(3)(A) Bu madde uyarınca tescil için yapılan başvuruya, şirketin t-escili ile uğraşan baroda, kayıtlı ve icrai meslek eden bir avukat veya Bakanlar Kurulunun kabul edeceği en az bir Kıbrıs Türk Federe Devleti yurttaşı tarafından usulüne uygun olarak yapılan bir yemin belgesi ile buna -ilişkin bir taahhütname eklenir. Yemin belgesinde pay sahipleirnin ad ve soyadları, 14 Temmuz, 1974 tarihinde pay sahiplerinin elinde bulunan ve daha önce ısdar edilmiş olan pay senetlerine göre şirket sermayesinde her pay s-ahibinin fiilen sahip olduğu pay sayısı ve diğer ilgili hususlar beyan edilir; bunların hiçbir kuşkuya yer olmaksızın kesin şekilde doğru ve gerçek oldukları uygulanır.
(B) Şirketin tescili ile uğraşan baroda - kayıtlı ve icrai meslek eden bir avukat veya Bakanlar Kurulunun kabul edebileceği en az bir Kıbrıs Türk Federe Devleti yurttaşı tarafından usulüne uygun olarak düzenlenen taahhütname, yemin belgesinde belirtilen hususların -veya herhangi bir kısmının doğru olmadığının tescilden sonra ortaya çıkması ve malik sıfatıyla Bakanlığın zarar ziyan veya kayba uğraması halinde Bakanlığa tazminat ödenmesini ve Bakanlar Kurulunca Tüzükle saptanacak di-ğer hususları içerir.
(C) Taahhütname, bu Yasa kurallarına göre imzaya göre imzaya yetkili kişiyle birlikte, Bakanlar Kurulunun kanısınca, muhtemel tazminat miktarını ödeyebilecek durumda olan bir kefil tarafından imz-alanır. Taahhütnameye ekle kefalet şerhinde, kefilin, taahhüt edenin tüm sorumluluklarına kefil olduğu ve tazminatın talep üzerine taahhüt eden tarafından ödenmesi halinde bunu ödemeyi tekeffül ettiği belirtilir.

-Bakanlar Kurulu, taahhütname yerine, aynı amaçla taşınmaz mal ipoteği, banka garantisi veya uygun göreceği başka bir teminat gösterilmesi halinde, taahhütname verilmesi koşulundan vazgeçilmesine karar verebilir.
(Ç) Yem-in belgesinde belirtilen hususların veya herhangi bir kısmının doğru olmaması ve mahkemece karara bağlanan tazminat miktarının (E) bendinde belirtilen mahkeme kararının tebliğinden başlayarak bir ay içinde taahhüt eder veya ke-fil tarafından ödenmemesi bir suç teşkil eder ve mahkumiyeti halinde suçlu 10 yıla kadar hapis veya 10 milyon Türk Lirasına kadar para cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılır. - Bu bend amaçları bakımından mahkeme kararının günlük bir gazetede bir kez ilânı da tebliğ sayılır.
(D) Yemin belgesinde belirtilen hususların veya herhangi bir kısmının doğru ol-madığının ve Bakanlığın bundan zarar ziyan veya kayba uğradığının ortaya çıkması üzerine, Bakanlık, meydana gelen zarar ziyan veya kayba eşit bir tazminatın münferiden veya müştereken ödenmesini taahhüt eden ile kefilden yazı-lı olarak talep eder. Bu talebe uyulmaması halinde, bakanlık talep edilen miktar için hukuk muhakemeleri usulüne göre Lefkoşa Kaza Mahkemesinde bir dava açar. Dava, aynı usullere göre layiha teatisinin tamamlanmasınd-an veya bu amaçla usul hukukunun veya mahkemenin tanıdığı sürenin dolmasından başlayarak en geç iki ay ve istinaf halinde Yüksek Mahkemece en geç bir ay içinde karara bağlanır. Davaya bakan mahkeme ve- istinaf halinde Yüksek Mahkeme, başka herhangi bir yasa kuralına bakılmaksızın, yalnızca yemin belgesinde belirtilen hususların veya herhangi bir kısmının doğru olup olmadığını, bundan Bakanlığın zarar ziyan veya kayba- uğrayıp uğramadığını inceler ve doğru olmadığının ve zarar ziyan veya kayıp meydana geldiğinin sabit olması halinde, taahhüt eden ve kefilin davada talep edilen miktarı münferiden ve müştereken ödemelerine hüküm ve emir - verir.

Taahhüt eden ve kefil birlikte dava edilir.
(E) Bakanlığa tazminat ödenmesi, zarar ziyan veya kayba uğrayan diğer pay sahiplerinin haklarına halel getirmez ve onlara da tazminat ödenmesine engel teşkil etmez.
- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

(5) Bu Yasanın 112A ve 112B madde kurallarına uygun olarak üçüncü Devlet uyrukluların hissedar bulundukları şirketlerin Kuzey Kıbrıs Türk - Cumhuriyeti Şirketler Mukayyitliği nezdinde tescil edilmeleri için öngörülen süre içinde başvuruda bulunmamaları ve/veya yapılan tescil başvurularının ret edilmesi halinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tapu kayıtlarında böyle - bir şirket adında görülen herhangi bir taşınmaz mal terkedilmiş mal sayılır ve böyle bir taşınmaz mal İskân, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası kuralları uyarınca işleme bağlı tutulur.

Ancak, üçüncü Devlet uyruklu kişileri-n böyle bir şirketteki hisseleri için tazminat hakları saklı tutulur ve bu husus yasa ile düzenlenir."


IV. İLGİLİ ANAYASA METİNLERİ:

"Madde 1.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerin-e dayanan lâik bir Cumhuriyettir."


"Madde 7.
Yasalar Anayasaya aykırı olamaz.
Anayasa kuralları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, Devlet yönetimi makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır."




"Madde 10.
(1)Herkes, kişiliğine- bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahiptir.
(2)Devlet, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekono-mik ve sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlar."

"Madde 13.
Bu Anayasada gösterilen hak ve özgürlükler, yabancılar için, uluslararası hukuka uygun olarak yasa ile kısıt-lanabilir."

"Madde 17.
(1)Kimse, bu Anayasa ile veya bu Anayasa gereğince kendisine gösterilen mahkemeye başvurmak hakkından yoksun bırakılamaz. Her ne ad altında olursa olsun adli komisyonlar veya istisnai mahkemeler oluşturulması yasa-ktır.
(2)Herkes, yurttaş hak ve yükümlülüklerinin veya kendisine karşı yapılan bir suçlamanın karara bağlanmasında, yasa ile kurulan bağımsız, tarafsız ve yetkili bir mahkeme tarafından, makûl bir süre içinde adil ve açık bir surette davanı-n dinlenmesi hakkına sahiptir. Karar gerekçeye dayanır ve açık bir oturumda okunur."

"Madde 36.
(1)Her yurttaş mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, kamu yararı amacıyla ve yasa ile sınırlanabilir."


V. İNCELEME:

Tarafla-rın ileri sürdükleri sav ve görüşler ile ilgili yasa ve Anayasa metinleri incelenerek gereği düşünüldü:

İlkin Fasıl 113 Şirketler Yasasının (bundan sonra sadece İlgili Yasa olarak anılacaktır) değiştirilmiş şekliyle 112(1)A maddesinde yer alan ve müsted-iler gibi bir yabancı şirketin "KKTC Mahkemeleri nezdinde dava açmasını da şirketin faaliyet göstermesi" olarak tanımlayan kuralı incelemeyi uygun gördük. Daha ileri gitmeden son derece önemli bir konuya açıklık getirmek istiyoruz. Bu da bu kararın müste-di şirketlerin yabancı olmalarına karşın KKTC sınırları içinde 1974 öncesi edindikleri ve kayıtlarını yaptırdıkları bazı taşınmaz malları
ile sınırlı olduğudur. Daha açık bir ifade ile, 1974 öncesi Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde kayıtlı olmayan ve şimdi KK-TC sınırları içinde kayıtlı taşınmaz malı bulunan yabancı şirketlerin durumları bu karar içinde mülâhaza edilmemelidir.

Yukarıda belirtildiği gibi müstediler KKTC sınırları içinde bulunan taşınmaz malları ile ilgili olarak hak talebinde bulunmaktadırlar.- Ne var ki böyle bir hakkı arayabilmek, yani mahkemeye başvurabilmek için, herşeyden önce tescil edilmeleri gerekmektedir. Tescil istemlerinin reddi halinde dahi mahkemeye müracaat etmeleri engellenmekte ve bu şekilde fasit bir daire içinde mahkemeye mür-acaat etme hakları kendilerinden esirgenmektedir. İlgili Yasanın 112(1)A maddesinin ilgili kuralının Anayasaya uygunluğu kabul edilirse, yukarıdaki koşullara haiz yabancı bir şirket idarece, alınacak keyfi ve olumsuz bir kararla mal varlığına hiçbir zaman- sahip çıkma olanağına kavuşamayacaktır. Örneğin, böyle bir şirketin taşınmaz malı istimlâk da edilebilecek ve şirket ne bu istimlâk emrine ve ne de istimlâk bedeline karşı çıkabilecektir. Hatta istimlâk için çok cüz'i bir karşılık öngörülse veya hiçbir -ödence öngörülmese bile, bu şirket hakkını mahkemelerimizde arayamayacaktır çünkü mahkemeye başvurma da ilgili kurala göre bir tür şirket faaliyeti anlamındadır. Bir hakkın aranmasını imkânsız hale sokan veya idarenin keyfi hareketine tamamen açık olan bi-r düzene hukuk düzeni demek olası değildir. Bu bir mütekabiliyet konusu değildir. Burada söz konusu olan yabancı dahi olsa, bir şirketin ülkemizde bulunan taşınmaz malına ilişkin hakkını mahkemelerimizde aramasına izin verilip verilemeyeceği konusudur. -KKTC sınırları içinde mülkü olmayan ancak mülk sahibi olmak isteyen yabancı şirketlerin durumları müstedi şirketlerin durumundan tamamen farklıdır.

Yukarıda söylenenler ışığında KKTC sınırları içinde bulunan malları üzerinde hakkını mahkemelerde aramay-a çalışan müstedi şirketlerin bu haklarını engelleyen ve yukarıya çıkarılan ilgili kuralın hak arama özgürlüğünü güvence altına alan Anayasanın 17(1) maddesine aykırı olduğuna karar verilmelidir.

Havale konusu kuralın Anayasanın 17. maddesine aykırı oldu-ğuna karar verildikten sonra bu kuralın ayrıca Anayasanın 13. maddesine de aykırı olup olmadığının incelenmesine gerek kalmamıştır. Çünkü T.C. Anayasa Mahkemesinin Esas No.E 1967/47 Karar No.1969/9 AMKD Sayı 7 S.225 sayfa 228'de belirttiği ve bizim de ben-imsediğimiz ilkeye göre ". . . bir kuralın, Anayasanın bir hükmüne aykırı bulunması, onun iptali için yeterlidir ve söz konusu hükmün Anayasanın başka maddelerine aykırı olabileceği durumlarda o madde veya hükümlerinin hepsi açısından inceleme yapılıp son-uca varılmasını zorunlu kılan bir hukuk kuralı olmadığı gibi burada söz konusu Anayasa hükmü açısından tartışma yapılıp sonuca varılmasını gerektiren bir hukuki yarar görülmemiştir." Dolayısıyle önümüzdeki havale konusunun da ayrıca Anayasanın 13.maddesi -açısından incelenip bir sonuca varılmasını gerektiren hukuki yarar görülmemiştir. Sayın Yargıç N. Ergin Salâhi yukarıdaki ilkeye katılmakla birlikte bu meselede herhangi bir görüş belirtmemeyi uygun görmüştür. Sayın Yargıç Taner Erginel ise kararın gerek-çe ve sonucuna katılmakla birlikte ek gerekçelerini ayrı olarak açıklamayı uygun bulmuştur.

Değiştirilmiş şekliyle Fasıl 113 Şirketler Yasasının 112(A)(1) maddesi sair şeyler yanında 20 Temmuz 1974 öncesi Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde kayıtlı bulunan herh-angi bir şiketin KKTC bakımından geçerli addolunup KKTC nezdinde herhangi bir hak talebinde bulunabilmesi için şirketin KKTC nezdinde de kayıtlı olması koşuluna bağlamıştır. Böyle bir kayıt ise özetle aşağıdaki şu koşulların yerine getirilmesini öngörmekt-edir:
a.Şirketin taşınmaz mal varlığı ile ilgili haklarının en geç 12 Mayıs 1977 tarihine kadar şirketteki 15 Temmuz 1974 tarihindeki hissedarlık durumunu gösterir belgelerle birlikte Savunma Bakanlığı nezdinde not etirilmiş olması; ve
b.Şirk-etin tescili için en geç 12 Mayıs 1977 tarihine kadar KKTC Şirketler Mukayyitliğine 15 Temmuz 1974 tarihindeki hissedarlık durumunu gösteren ve böyle bir şirket tescili için gerekli diğer belgelerle başvuruda bulunulmuş olması; ve
c.İlgili şirket-in kaydı için yapılacak başvurunun 28/87 sayılı Şirketler (Değişiklik) Yasasının yürürlüğe girdiği 1.6.1987 tarihinden itibaren bir yıl içinde yapılması.

İlk nazarda (b) ile (c) paragraflarının çelişkili hükümler içerdiği görünümü mevcuttur. Şöyl-e ki: Yukarıdaki (b) paragrafı ilgili şirketin tescili için müracaatın 12 Mayıs 1977 tarihine kadar yapılmasını öngörürken (c) paragrafı şirketin "kaydı için yapılacak başvurunun" 1.6.1987'den itibaren bir yıl içinde yapılmasını öngörmektedir. "Tescil" il-e kayıt arasında
-Başsavcı Yardımcısının da teslim ettiği gibi- bir fark olmadığına göre bu iki paragraf arasındaki çelişkiyi anlamak mümkün değildir. Mamafih bu husus kararımızı etkilemediği cihetle bunun üzerinde daha fazla durmamayı uygun gördük.

An-ayasaya aykırı olduğu iddia edilen yukarıda özeti verilen (a) ve (b) paragraflarıdır. Bu iki paragrafın özü yasanın öngördüğü anlamda bir yabancı şirketin mal varlığı ile ilgili haklarını 12 Mayıs 1977'ye kadar Savunma Bakanlığına not ettirmiş olması ve y-ine aynı tarihe kadar, gerekli belgelerle, şirketin tescili için Şirketler Mukayyitliğine başvurmuş olması gerektiği merkezindedir.

Havalenin duruşması esnasında, geçmişte bazı Devlet organlarının muhtelif tarihlerde yabancı şirketlere çağrıda bulunup KK-TC nezdinde kaybolunmalarının istendiği bilgimize getirildi. Ancak ilgili makamlarca bu tür çağrının bir mevzuat niteliğinde olduğu iddia edilmediği gibi bu çağrıya uyulmaması halinde, ne gibi müeyyidelerin uygulanacağının duyurulmadığı da bilgimize gelm-iş bulunmaktadır. Daha öz bir ifade ile, geçmişte yabancı şirketlere KKTC nezdinde kayıt yapmaları çağrısında bulunuldu ve kayıt için müracaatların 12 Mayıs 1977'ye kadar yapılması istendi. Bu çağrı ne bir yasadan ve ne de herhangi bir mevzuattan kaynakl-anmıyordu. Ayrıca bu çağrıya uyulmaması halinde yabancı şirketin ileride tescil isteminde bulunup bulunamayacağına dair herhangi bir kural mevcut olup olmadığı da bilgimize getirilmiş değildir. Bu durumda böyle bir çağrının yasa gücünde bir işlem görmesi-ne olanak göremiyoruz.

Kanımızca sorun oldukça basittir. Müstedi şirketler KKTC'de olan mal varlığına sahip çıkmak istemektedirler. Geçmişte yapılan çağrıya uymamış olabilirler. Yasal güçte olduğu kanıtlanmayan böyle bir çağrıya uyulmamasının müstedil-erin yasal haklarını aramalarına engel olduğu kuşkusuzdur. Yabancı olan müstedi şirketlerin hakları uluslararası hukuka göre ve ancak yasa ile kısıtlanabilir. Oysa müstedilerin konu hakları yasa gücünde olmayan bir çağrıya dayanılarak ellerinden tamamen -alınmak istenmektedir. Bu duruma cevaz veren Yasanın 112(A) maddesinin (2).fıkrasının (B) bendinin (a) ve (b) paragraflarının da Anayasanın 13.maddesine aykırı olduğuna hükmedilmesi gerekir. Söz konusu paragrafların ayrıca Anayasanın 1.maddesine de aykır-ı olup olmadığının incelenmesine, yukarıda söylenenler ışığında, gerek kalmamıştır.




SONUÇ:
Sonuç olarak, 28/87 sayılı Şirketler (Değişiklik) Yasasının 4.maddesi ile değiştirilen Fasıl 113 Şirketler Yasasına eklenen 112(A) maddesinin (2).fıkrasının (B)- bendinin (a) ve (b) paragraflarının Anayasanın 13.maddesine, aynı Yasanın 112(B) maddesinin (1).fıkrasının (A) bendinde yer alan "KKTC mahkemeleri nezdinde dava açmasını da o şirketin faaliyet göstermesi" kuralının Anayasanın 17(1) maddesine Sayın Yargıç -Taner Erginel'in ek gerekçeleriyle ve oybirliği ile aykırı olduğuna, varılan bu sonuç ışığında sözü edilen (a) ve (b) paragrafları ile değiştirilmiş şekliyle Fasıl 113'ün 112(B) maddesinin (1).fıkrasının (A) bendinde yer alan havale konusu kuralın, sırasıy-le Anayasanın 1. ve 13.maddelerine aykırı olup olmadığının incelenmesine gerek olmadığı ve aynı Yasanın 112(A) maddesinin (1).fıkrasının ve 112(B)(1), (3) ve (5) maddelerinin, yukarıda söylenenlere tabi olarak, Anayasaya aykırı olmadığına, oybirliği ile, k-arar verildi.





(Salih S. Dayıoğlu)(N. Ergin Salâhi)
BaşkanYargıç






(Celâl Karabacak)(Taner Erginel) (Metin A. Hakkı)Yargıç Yargıç Yargıç


30 Haziran 1992




EK GÖRÜŞ VE GEREKÇELİ KARAR

Anayasa Mahkemesine -yapılan bu havalede Müstediler Fasıl 113 Şirketler Yasasına 28/87 sayılı Şirketler Değişiklik Yasasının 4.maddesinin getirdiği yenilikle 30/83 sayılı Şirketler Değişiklik Yasasının 6.maddesinin getirdiği yeniliğin Anayasamıza aykırı olduğunu öne sürmektedi-rler.

Dosyadan anlaşıldığına göre üçüncü Devlet uyrukluların yani Rum ve Türk olmayan yabancıların 1974'den önce Kıbrıs Cumhuriyetinde kurdukları bir şirket olan Müstediler, Kıbrısta muhtelif taşınmaz malların sahibi idiler. 1974 Barış Harekâtından sonr-a bu mallar Kuzey Kıbrısta kaldığı için Müstediler KKTC makamları nezdinde mallarına sahip çıkma mücadelesi içine girdiler. Satın aldıkları mallar şirket ismine kayıtlı olmasına rağmen KKTC yönetimi aldığı yönetsel kararlarla ve yaptığı yasalarla şirketin- mallarına fiilen sahip olmasını önledi.

Dosyadan anlaşıldığına göre İngiliz vatandaşlarına ait olan bu şirket, Kuzey Kıbrıs Türk makamları ile ilk temasını 17 Şubat 1975'den önce yaptı. Bu tarihlerde Dışişleri ve Savunma Bakanlığına yazılı bir müracaat- yapan şirket, Kuzey Kıbrısta kalan malları üzerindeki haklarının not edilmesini istedi. Dışişleri ve Savunma Bakanlığı önce bu talebi olumlu karşıladı. Ancak Müstedilere ait olup Kuzey Kıbrısta bulunan malların gerçek kişi değil de tüzel kişi ismine kay-ıtlı olduğunu, yani Müstedilerin bir şirket olduğunu dikkate alan Dışişleri ve Savunma Bakanlığı Müstedilere 17.2.1975 tarihli bir yanıt vererek, şirketin Türk Şirketler Mukayyitliğinde tescil edilmesi gerektiğini onlara bildirdi. Müstedilere verilen yanı-ta şirketin tescili için gerekli formalar da eklendi. Bu gerçekler dosyada bulunan ve Şirketler Mukayyidinin Müstedi avukatına yazdığı 24 Mayıs 1988 tarihli mektupta bilgimize gelmektedir. Müstediler kendilerine Dışişleri ve Savunma Bakanı tarafından gön-derilen 17 Şubat 1975 tarihli mektuba rağmen, şirketi Kıbrıs Türk Yönetimi Şirketler Mukayyitliğinde tescil ettirme yönüne gitmediler. Şirketin niçin bu yöne gitmediğini açıklayan bir bilgi dosyada mevcut değildir. Buna rağmen Müstedilerin bu konuda yapa-bilecekleri bir açıklamayı tahmin etmek de zor değildir. Şöyle ki o tarihte KKTC henüz kurulmuş değildi. Uluslararası hukuk açısından Kıbrısta sadece bir devlet vardı. Uluslararası bir şirketin hukukçuları, o tarihte tek devletin bulunduğu bir ülkedede -iki Şirketler Mukayyitliği olmasını ve iki mukayyitliğe ayrı ayrı kayıt yapılmasını çelişkili görmüş veya anlayamamış olmalıdırlar. Herhalûkarda o tarihte yabancı bir şirketin, Türk Şirketler Mukayyitliğine müracaat etmesi gerektiğini ve müracaat etmeyinc-e haklarını kaybedeceğini belirten bir yasa Kuzey Kıbrısta mevcut değildi ve Müstediler bu yola başvurmaları için yasal bir zorunluluk yoktu.

Davanın olgularına göre Müstediler Dışişleri ve Savunma Bakanlığının tavsiyesine uymamanın bedelini, daha sonra -çok pahalıya ödemek zorunda kaldılar. 1975 yılından sonra, zaman zaman Kuzey Kıbrısa gelen şirket yöneticileri, mallarının tasarrufunu elde etmek için girişimlerde bulunmalarına rağmen hiçbir başarı elde edemediler. 15 Kasım 1983'de KKTC ilân edildi ve K-ıbrıs uluslararası hukuk açısından iki Devletin ve dolayısıyle iki Şirketler Mukayyitliğinin bulunabileceği bir yer haline geldi. Müstediler de 25.6.1984 tarihinde KKTC Şirketler Mukayyitliğine başvurarak, şirketin tescilini talep ettiler. Fakat bu kez d-e Şirketler Mukayyitliğinin olumsuz tutumu ile karşılaştılar. Şirketler Mukayyitliğinin talep ettiği tüm belgeleri tamamlayan Müstedilere, Şirketler Mukayyitliği 18.3.1988 tarihinde bir yanıt vererek, şirketin kaydının mümkün olmayacağını bildirdi. Bu ya-zıda Müstedilerin Şirketler Mukayyitliğine 25.6.1984 tarihinde müracaat ettikleri, halbuki 28/87 sayılı Şirketler Değişiklik Yasasına göre müracaatların 12.5.1977 tarihinden önce yapılması gerektiği, bu tarihten sonra yapılan müracaatların işleme konamayac-ağı belirtildi. Verilen bu yanıta göre, 1987 yılında yapılan 28/87 sayılı Yasa yürürlüğe girmesinden 10 yıl önce yani 12.5.1977 tarihine kadar Şirketler Mukayyitliğine başvuruda bulunmayanların haklarını ortadan kaldırmıştı. Bu durumda Müstediler çoktan -kaybettikleri bir hakkı elde etmek için boş yere Şirketler Mukayyitliği ve diğer makamlar nezdinde uğraşıp duruyorlardı. Aldıkları 18.3.1988 tarihli olumsuz yanıta karşı Yüksek İdare Mahkemesine başvuran Müstediler, 12 Mayıs 1977 tarihinde Şirketler Mukay-yitliğine başvurmalarını gerektiren ve başvurmazlarsa haklarını kaybedeceklerini gösteren bir yasa olmadığını, mevzuat gereğince yapılması zorunlu olmayan bir işlemin yapılmasını 10 yıl sonra geriye dönük olarak zorunlu kılmanın mümkün olmadığını, 12 Mayıs- 1977'den önce KKTC makamlarına gerekli müracaatları yaptıklarına göre süreyi geçirdikleri itirazı ile karşılaşmamaları gerektiğini öne sürdüler.

Müstedilerin başvurusuna karşı Başsavcılığın dosyaladığı itiraz Müstediler için daha da büyük olumsuzluklar -içeriyordu. Şöyle ki Başsavcılığın ön itirazına göre KKTC Şirket Mukayyitliğinde kayıtlı olmayan bir şirketin KKTC'de faaliyet göstermesi mümkün değildir. 1983 yılında kabul edilen 30/83 sayılı Şirketler (Değişiklik) Yasasının 6.maddesine göre faaliyette- bulunmak yazılı veya sözlü başvuruda bulunmayı, iş takip etmeyi ve KKTC Mahkemelerinde dava açmayı da kapsamaktadır. Dolayısıyle Müstedi şirketin kaydını yaptırıp malına sahip olması şöyle dursun, dava açma hakkı dahi ortadan kaldırılmıştı. Diğer bir if-adeyle yapılan yasalarla Müstedi şirketin hem Şirketler Mukayyitliğine kaydolma hakkı hem de hakkını aramak için Mahkemelere başvurma hakkı elinden alınmıştı. Yüksek İdare Mahkemesinde bu engellerle karşılaşan Müstediler 28/87 sayılı Şirketler (Değişiklik-) Yasasının 4.maddesine getirdiği değişiklik ile 30/83 sayılı Şirketler (Değişiklik) Yasasının 6.maddesinin getirdiği değişikliğin Anayasamıza aykırı olduğunu iddia ettiler ve konunun Anayasa Mahkemesine sunulmasını sağladılar.

Müstediler avukatının Anay-asa Mahkemesinde yaptığı argümana göre 28/87 sayılı Yasanın yürürlük maddesinde ilgili şirketlere kayıt yaptırabilmeleri için bir yıl süre tanınmaktadır. Yani Yasanın yürürlüğe girdiği 1.6.1987 tarihinden itibaren bir yıl içinde ilgili şirketlerin Şirketl-er Mukayyitliğine müracaat ederek şirketlerini kaydetmeleri mümkün görünmektedir. Halbuki Yasanın diğer bir maddesi 12 Mayıs 1977'den önce müracaat etmeyenlerin kayıtlarının mümkün olmayacağını belirtmiştir. Burada bir çelişki vardır. Yasa ilgili şirket-lerden imkânsızı istemekle mülkiyet haklarını tamamen ortadan kaldırmıştır. Halbuki Anayasamız ülkemizde yaşayan yabancıların hak ve özgürlüklerini korumaya titizlik göstermiştir. Anayasanın 13.maddesi yabancıların haklarının uluslararası hukuka uygun ol-arak, yasa ile kısıtlanabileceğini belirtmektedir. Anayasanın 17.maddesi ise kimsenin Mahkemeye başvurmak hakkından mahrum edilemeyeceğini vurgulamaktadır. Dolayısıyle 28/87 sayılı Yasanın 4.maddesinin ve 30/83 sayılı Yasanın 6.maddesinin Fasıl 113 Şirke-tler Yasasına getirdiği değişikliklerin Anayasaya aykırı olduğu açıkça görülmektedir.

Müstediler avukatına yanıt veren Başsavcı Yardımcısı söz konusu yasa maddelerinin Anayasaya aykırı olmadığını savundu.

Karşılıklı argümanları dikkate alındıktan sonra- Sayın Başkan Salih Dayıoğlu'nun hazırladığı kararı okuma fırsatını buldum. Bu kararda belirtilen görüşlere tamamen katılıyorum. Ancak karara ek olarak aşağıdaki görüşlerimi de açıklamanın yararlı olacağını düşünüyorum.


Bu davada şikâyet konusu Yasa-ların Müstedilerin mülkiyet hakkını fiilen ortadan kaldırdığı açıkca ortadadır. Sayın Başsavcı Yardımcısı Yasaları savunurken yaptığı argümanda, yabancılara mülkiyet hakkının mütekabiliyet yani karşılıklılık ilkesi çerçevesinde tanındığını, yabancı devlet-ler KKTC'yi tanıyıp, kendi vatandaşları ile KKTC vatandaşlarına karşılıklı mülkiyet hakkı tanıyan bir anlaşma yapılıncaya kadar yabancıların mülkiyet hakkının sınırlanabileceğini veya ortadan kaldırılabileceğini öne sürmüştür. Mütekabiliyet veya karşılıkl-ılık ilkesinin yabancıların hakları söz konusu olduğunda, dikkate alınması gereken en önemli ilke olduğu doğrudur. Ancak Sayın Başsavcı Yardımcısının ilkeyi uygulama şeklinin hatalı olduğu görüşündeyim. KKTC'nin henüz tanınmadığı bir gerçektir. Acaba ya-bancı devletler bu henüz tanınmamış devletin vatandaşlarının kendi ülkelerindeki mülkiyet haklarını sınırlama veya ortadan kaldırma yönüne gittiler mi? Karşılıklılık ilkesi nedeniyle sormamız gereken soru budur. Eğer bugüne değin yabancı devletler ülkele-rindeki KKTC vatandaşlarının veya onların kurdukları şirketlerin mülkiyet haklarını ortadan kaldırmamışlarsa 28/87 ve 30/83 sayılı Yasalardan sonra bu yönde hareket etmeye davet ediliyorlar demektir. Çünkü mütekabiliyet ilkesinin doğal sonucu budur. Gönü-l isterdi ki Başsavcı Yardımcısı söz konusu Yasaları savunmadan önce dış ülkelerde ve özellikle Müstedilerin vatandaşı oldukları İngiltere'de KKTC vatandaşlarının mülkiyet haklarının ortadan kaldırıldığına veya mallarının gasbedildiğine ilişkin bir iki örn-ek gösterebilsin. O zaman söz konusu argümanlarında yerden göğe kadar haklı olacaktı ve bu Yasaların Anayasaya uygun olduğu ve yabancı devlet vatandaşlarının ve bu arada Müstedilerin mallarının ellerinden alınması gerektiği konusunda görüş beyan etmede te-reddüt etmeyecektim. Başsavcılığın elinde bu konuda herhangi bir bilgi olsaydı şüphe yok ki argümanlarını desteklemek için öne sürme yönüne gidecekti. Öyle anlaşılıyor ki Başsavcılık doğru ilkeyi bilmekte fakat bu ilkeyi doğru bir şekilde uygulamak için -gerekli araştırmayı yapma ihtiyacı dahi duymamaktadır. Veya dünyada argümanlarını destekleyecek bir örnek gerçekleşmemiştir.

Mütekabiliyet ilkesi ve Anayasamızın 13.maddesinin değindiği uluslararası hukuk ilkeleri yabancıların mülkiyet hakkının sınırlan-ması konusunda bizi uluslararası uygulamaları izlemeye yöneltmektedir. Acaba dünya devletleri, ülkelerindeki diğer devlet vatandaşlarının mülkiyet hakkını sınırlama veya ortadan kaldırma yönüne gitmek istedikleri zaman nasıl bir yöntem izlerler? Acaba dü-nyada 28/87 ve 30/83 sayılı Yasalara benzer yasalar yaparak yabancıların mülkiyet haklarını ortadan kaldıran devletler var mı? Daha açık ifade etmek gerekirse diğer devletlerin yasa yapıp, bu yasaya belli bir müracaatı yapmayan yabancıların mülkiyet hakla-rını fiilen kaybedeceklerine dair hüküm koyduktan sonra, müracaatın on yıl önce yapılmış olması gerekliğini belirttikleri görüldü mü? Yaptığım araştırmalar, dünyadaki hiçbir devletin yerine getirilmesi imkânsız şartlar koyarak ve hakkını Mahkemelerde aray-acak olanın bu olanağını da elinden alarak, mülkiyet hakkını ortadan kaldırma yönüne girmediğini göstermektedir. Böyle bir yaklaşım uluslararası hukuk ilkelerine o kadar terstir ki dünyamızın diğer devletlerinin bu yola başvurabileceklerini tasarlamak dah-i mümkün değildir. Şüphe yok ki her devletin kendi çıkarlarına ve kamu yararına önem vermesi gerekir. Bu amaçla yabancıların mülkiyet haklarını daha doğrusu ülkedeki herhangi bir kişinin mülkiyet hakkını sınırlama veya ortadan kaldırma yönüne gitmek mümk-ündür. Bunun için uluslararası hukuk ilkelerine uygun kamulaştırma yasaları her ülkede bulunmaktadır. Bu yasaların benzerini yapmak veya yetersiz bulundukları takdirde onları geliştirmek mümkündür. Bunu yapmayarak dünya devletlerinin tümünden farklı bir- uygulama içine girmek, dünyaya KKTC'nin bir Devlet olmadığı veya olamayacağı mesajını vermesi bakımından da sakıncalıdır.
Kanımca karşılaştığımız sorun Anayasaya aykırılığın ötesinde bir sorundur. Çünkü Anayasası olmayan ülkeler de 28/87 ve 30/83 sayılı- Yasaların benzerini yapmamaktadırlar. Muhtemelen sorunun kaynağı Kuzey Kıbrısta kalan Rum malları ile üçüncü devlet uyrukluların mallarına uygulancak ilkelerin birbirine karıştırılmasıdır. Bilindiği gibi 1974'den sonra Kıbrısta Rum ve Türk toplumları ar-asında nüfus mübadelesi olmuştur. Bu nüfus mübadelesini mal mübadelesinin izlemesi doğaldı ve KKTC'nin tek taraflı olsa bile mal mübadelesi yönüne gitmesi, yani Rum mallarını devlete intikal ettirerek karşılığında Rumlara Güneydeki Türk malları ile tazmin-at önermesi mümkündü. KKTC'deki bu uygulamanın uluslararası hukuk ilkelerine uygun olduğunu söyleyebiliriz. En azdan uluslararası hukuk ilkelerine uygun olduğu savunmasını yapmamız mümkündür. Ancak Kuzey Kıbrıs'ta kalan Rum malları ile üçüncü devlet uyr-ukluların malları arasında en küçük bir benzerlik yoktur. Çünkü bu devlet vatandaşları ile mal mübadelesi yapılması veya onlara tazminat ödenmesi söz konusu değildir. Üçüncü devlet uyrukluların mallarını ellerinden alma yönüne gitmeden önce dünyadaki uygu-lamalara göz atmak ve özellikle karşılıklılık ilkesini dikkate almak şarttır. Bu yapılmayıp dünyada görülmemiş yöntemlerle yabancıların mülkiyet hakları ortadan kaldırıldığı sürece KKTC'nin kalkınma güçlüğü çekeceği ve diğer devletler arasına katılmadan s-orunlarla karşılaşacağı açıkca görülen bir gerçektir.





(Taner Erginel)
Yargıç
-1


-21-



-


Full & Egal Universal Law Academy