Anayasa Mahkemesi Numara 2/1977 Dava No / Karar Tarihi 01.01.1965
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 2/1977 Dava No / Karar Tarihi 01.01.1965
Numara: 2/1977
Dava No: /
Taraflar: Başsavcılık ile K.T.F. Meclisi
Konu: Konut Kiralarının Sınırlandırılması hakkında görüş istemi...
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 01.01.1965

- Anayasa Mahkemesi 2/77

Anayasa Mahkemesi Olarak Oturum Yapan
Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti: M.Necati Münir Ertekün, Başkan, Ülfet Emin, Ahmed İzzet, Şakir Sıdkı İlkay ve Sal-ih S. Dayıoğlu.

Anayasa'nın 112. maddesi altında Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı tarafından yapılan görüş istemi hakkında.
Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı namına: Kıbrıs Türk Federe Devleti Başsavcısı tara-fından Zaim M. Necatigil.
Kıbrıs Türk Federe Meclisi adına sözlü iddialar ileri sürülmemiştir.

----------

GÖRÜŞ BİLDİRİSİ

Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı, Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası'nın 112. maddesine dayanarak Kıbrıs Türk Fed-ere Meclisinin 14 Ocak 1977 tarihli birleşiminde kabul edilerek Anayasa'nın 74. maddesi gereğince yayınlanması için kendisine 18 Ocak 1977 tarihinde gönderilen Konut Kiralarının sınırlandırılması Yasasını, söz konusu Yasanın 2, 4, 7, 9, 11 ve 12. maddeleri-nin Anayasa'ya özellikle Anayasa'nın 5, 7, 27, 31, 33 ve 36. maddelerinin kurallarına veya herhangi bir kuralına aykırı veya ona uygun olup olmadığı konusunda görüşünü bildirmesi için Anayasa Mahkemesi olarak Yüksek Mahkemeye 27 Ocak 1977 tarihinde yollamı-ştır.

Devlet Başkanı adına Başsavcılık tarafından yazılı olarak sunulmuş olan görüş istemine "B" olarak eklenen ayrıntılı lâyihalar Anayasa Mahkemesi olarak Yüksek Mahkemenin aşağıdaki konular hakkında görüşü talep edilmiştir:-
Yasanın 2. maddesi, ve bu -meyanda Yasanın özü Anayasa'nın 5 ile 7. maddelerine aykırı mı?
Yasanın 4. maddesi, Anayasanın eşitlik hakkı ile ilgili 7., sözleşme hakkı ile ilgili 36., ve mahkemeye başvurma hakkı ile ilgili 27. maddelerine veya herhangi birine aykırı mı?
Yasanın 7. mad-desi, Anayasanın 27, 31 ve 36. maddelerine veya herhangi birine ters düşer mi?
Yasanın 9. maddesi, Anayasanın 27. maddesine aykırı mı?
Yasanın 11 ve 12. maddeleri, Anayasanın 27 ve 31. maddelerine uygun mu?


Yüksek Mahkeme, Anayasa Mahkemesi olarak, Ana-yasanın 112. maddesinin (2). fıkrası uyarınca sunulan konuları incelemek amacı ile ve Devlet Başkanı ve Federe Meclis adına ilgili konular hakkında ileri sürülen iddiaları dinlemek için 21 Şubat 1977 tarihinde bir oturum yapmıştır. O gün Kıdemli Savcı Zai-m M. Necatigil Kıbrıs Türk Federe Devleti Başsavcısı tarafından Devlet Başkanı namına iddialarını ileri sürmüştür. Federe Meclis ise, Yüksek Mahkeme Başmukayyitliğine göndermiş olduğu 54/77 sayı ve 17 Şubat 1977 tarihli bir yazı ile bahse konu Yasanın "Kı-brıs Türk Federe Meclisi Genel Kurulunca Anayasa'ya aykırı görülmediği için kabul" edildiğini ve bahse konu Yasanın "Anayasa'ya aykırılığı konusundaki müracaat hakkında Meclis Başkanlığının başka bir mütalâa vermesinin olanak dışı olduğu" görüşünü belirter-ek, Mahkemenin 21 Şubat 1977 tarihinde yer alan oturumunda herhangi bir sözlü iddia ileri sürmemiştir.

Devlet Başkanı tarafından sunulmuş olan konular Anayasa Mahkemesi olarak Yüksek Mahkeme tarafından incelenmiş olup Mahkemenin bu konular hakkındaki gör-üşleri şöyledir:-
Yasanın 2. maddesi:
Yasanın 2. maddesi aynen şöyledir:
"Amaç. 2. Bu Yasa, konut kiracılarının korunması amacını güder."


Bu madde ile ilgili olarak Devlet Başkanı adına ileri sürülen iddialar Başsavcılık tarafından şöyle özetlenmişt-ir:-
"Konut Kiralarının Sınırlandırılması Yasasının 2. maddesi bu Yasanın konut kiracılarının korunması amacını güddüğünü belirtmektedir. Anayasanın 125 ve 126. maddeleri zararlı borçluların korunması ve göçmenlerin esenlendirilmesine dair kurallar koyma-kta, ancak kiracı durumunda olan bir zümrenin korunacağına dair kural koymamaktadır. Anayasanın 5(2) maddesi, kişinin temel hak ve özgürlüklerini sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri Devletin kaldıracağını öngörmektedir. Anayasanın 7. maddesi- yasa önünde eşitlik ilkesini getirmekte, herhangi bir kişi, aile, zümre veya sınıfa ayrıcalık tanınmasını yasaklamaktadır."


Anayasanın 5. maddesinin (2). fıkrası aynen şöyledir:
"(2)Devlet, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal a-dalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlar."


Anayasanın 7. maddesi ise aynen şöyledir:
"Eşitlik.-
Madde 7.
Her Türk yurttaşı hiçbir ayırım gözetilmeksizin, yasa önünde eşittir.
Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz."


Yasanın 2. maddesinin metninden görüleceği gibi bu madde kural koyucu bir madde değildir; ancak söz konusu Yasanı-n amacının ne olduğunu açıklamaktadır. Bu madde kendi başına Anayasa'nın herhangi bir kuralını veya Anayasa tarafından korunan herhangi bir temel hak ve özgürlüğü doğrudan doğruya etkilememektedir. Söz konusu madde ile açıklanan amacın Anayasa'ya veya he-rhangi bir kuralına aykırı olup olmadığı ancak o amacı gerçekleştiren kural koyucu veya esasa ilişkin diğer maddeleri incelendiği zaman saptanabilir. Başka bir deyimle, herhangi bir yasanın açıklanan amacının Anayasa'nın herhangi bir kuralına aykırı olup -olmadığını karara bağlayabilmek için o amacı gerçekleştiren veya tatbik sahasına koyan diğer maddelerinin incelenmesi gerekir. Kural Koyucu ve esasa ilişkin maddelerin Anayasa'ya aykırılık konusu incelenirken elbette o zaman yasanın amacını açıklayan madd-enin yardımı olur. Fakat amacı açıklayan bu gibi bir madde, yasanın diğer maddelerinin amacının veya kanun koyucunun gayesinin ne olduğuna dair bir açıklamadan ileri gitmez. Söz konusu Yasanın diğer maddelerinin Anayasaya aykırılığı konusu incelendiğinde- o maddelerin veya herhangi birinin Anayasanın ilgili kurallara aykırı bulunması halinde kanun koyucunun amacı da o nisbette Anayasaya aykırı olmuş olacaktır.

Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı Yasanın 2. maddesinin kendi başına Anayasa'nın 5 ve 7. m-addelerine aykırı olduğunu söylemek, kanaatımızca, mümkün değildir.

Yasanın 4. maddesi:
Yasanın 4. maddesi aynen şöyledir:
"Konut ve 4. Bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten apartman başlayarak Kıbrıs Türk Federe Devleti dairesine sını-rları içinde ödenebilecek (1) Belediye sınırları içinde bağımsız kira veya herhangi bir noktasından diğer bir konuta bağlantılı olan konut kiraları, bir ay esas alınmak üzere, hiçbir şeki-lde 1250 (Bin İki Yüz Elli) Türk Lirasını aşamaz.
Belediye sınırları içinde konut olarak kullanılacak apartman dairesi kirası, bir ay esas alınmak üzere, hiçbir şekilde 1000 (Bin) Türk Lirasını aşamaz.
Belediye olmayan yerlerdeki konut veya ap-artman kiraları, bir ay esas alınmak üzere, 750 (Yedi Yüz Elli) Türk Lirasını aşamaz. Bu fıkra kurallarının hangi yerleşme merkezlerinde uygulanacağı Bakanlar Kurulunca saptanır.
İnşaatı 21 Aralık 1963 tarihinden önce tamamlanan konutların veya a-partman dairelerinin tavan kirası,
18/1973hale göre, yukarıdaki (1), (2) veya (3). fıkra kurallarına ve 1973 Kira Kontrol (Geçici Hükümler) Kuralı'nın 6. maddenin (2). ve (3). fıkralarına tabi olmak üzere, normal kiraya yüzde yirmi eklenmek suretiyle -elde edilecek miktardan ibarettir.
İnşaatı 21 Aralık 1963 ile 20 Temmuz 1974 tarihleri arasında tamamlanan konutların veya apartman dairelerinin tavan kirası, hale göre, yukarıdaki (1)., (2). veya (3). fıkra kurallarına tabi olmak üzere, ilk kez kiralandık-ları zaman saptanan Kira bedeline yüzde yirmi eklenmek suretiyle elde edilecek miktardan ibarettir.
Bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte yukarıdaki fıkralarda belirtilen tavan kirasının altında ödenmekte olan kira bedelleri artırılamaz."


Bu madde ile- ilgili olarak Devlet Başkanı adına ileri sürülen iddialar Başsavcılık tarafından şöyle özetlenmiştir:
"Söz konusu Yasanın 4. maddesi konut ve apartman dairesi Kiralarını sınırlamaktadır. Bu madde, Belediye sınırları içindeki konut Kiralarının aylık kira-larının 1250.-T.L'sını, konut olarak Kiralanan apartman dairelerinin aylık kiralarının ise 1000.-T.L.'sını aşmayacağını öngörmektedir. Belediye olmayan yerlerdeki konut veya apartman kiralarının bir ay esas alınmak üzere 750.-T.L.'sını aşmayacağı öngörülm-üştür. Belediye sınırları içerisindeki apartman ve diğer konutların kiraları arasında bir fark gözetilirken, belediye sınırları dışındaki konut ve apartmanlar arasında getirecekleri kira bedeli bakımından fark gözetilmemiştir.

Yasanın bu maddesi, bir çı-rpıda ve kendiliğinden, kira sözleşmelerini etkileyecektir. Yasa, kiraların düzenlenmesi için hiçbir kriter getirmemektedir. Bu sınırlama yasa gücüyle yapılırken bir yandan kiracının maddi durumu dikkate alınmamakta, diğer yandan mal sahibinin durumu düş-ünülmemekte, maliyet, büyüklük, malın bulunduğu yer, malsahibinin vergi ve onarım masrafları hiç dikkate alınmamıştır.

Sözleşme hakkını korumakta olan Anayasanın 36. maddesi (2). fıkrası ile sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülüklerin kamu yararı, kamu d-üzeni, sosyal adalet ve ulusal güvenlik gibi nedenlerle yasa ile düzenleneceğini öngörmektedir. Ancak, söz konusu Yasanın 'kamu yararı' amacını gütmediği açıktır çünkü bu amaç sadece kiracı sınıfını dikkate almıştır. "Sosyal adalet" söz konusu değildir, -çünkü Yasa bir sınıf halkın (Kiracının) mal sahibine karşı korunmasını amaç edinmiştir.

Yasal Kira düzenlemelerinin yasada belirtilen kriterler ışığında bağımsız mahkemeler tarafından yapılması Anayasaya uygun olabilir. Ancak hiçbir kriter belirlemeden,- bir çırpıda ve kendiliğinden kiralara tavan getirilmesi Anayasanın vatandaşa tanıdığı mahkemeye başvurma hakkını ortadan kaldırabilir niteliktedir. Anayasanın 27. maddesi fertlerin medenî hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasının yasa ile kurulan bağ-ımsız mahkemeler tarafından yapılacağını öngörmüştür."


Anayasa'nın 7. maddesinin metni yukarıda verilmiştir. Anayasa'nın 27. maddesi ise aynen şöyledir:-
"Hak Arama Özgürlüğü ve Yasal Yargı Yolu:
Madde 27.
Hiçbir kimse, bu Anayasa ile veya bu Anayasa g-ereğince kendisine gösterilen mahkemeye başvurmak hakkından yoksun bırakılamaz. Her ne ad altında olursa olsun adlî komisyonlar veya istisnaî mahkemeler oluşturulması yasaktır.
Herkes, medenî hak ve yükümlülüklerinin veya kendisine karşı yapılan bir suçla-manın karara bağlanmasında, yasa ile kurulan bağımsız, tarafsız ve yetkili bir mahkeme tarafından, makul bir süre içinde âdil ve açık bir surette davanın dinlenmesi hakkına sahiptir. Karar gerekçeye dayanır ve açık bir oturumda okunur. Ulusal güvenlik, A-nayasal düzen, kamu düzeni, kamu güvenliği veya genel ahlâk yararına olduğu veya küçüklerin çıkarları veya tarafların özel hayatlarının korunması için gerekli olduğu veya mahkemece, yayının adaletin sağlanması için zararlı görüldüğü özel durumlarda, basın -mensupları ve halk, mahkeme
Herkes -
mahkeme önüne çıkarılması nedenlerinin kendisine bildirilmesi;
davasını mahkemeye sunmak ve bunu hazırlamak için gerekli zamana sahip olmak;
delillerini göstermek veya göstertmek veya tanıkların yasaya uygun -olarak sorguya çekilmesini istemek;
(ç)kendi seçtiği bir hukukçu tutmak ve adaletin sağlanması için gerekli görülüyorsa, yasanın gösterdiği şekilde kendisine parasız bir hukukçu atanması;
mahkemede kullanılan dili anlıyamadığı veya konuşamadığı takdirde, -bir tercümanın yardımından parasız yararlanmak;
hakkına sahiptir."
Anayasa'nın 36. maddesi de aynen şöyledir:-
"Sözleşme Hakkı.
Madde 36.
Herkes, Sözleşme hukukunun genel ilkelerince konan koşullar, kısıntılar, sınırlandırmalar ve yürürlükteki yasalara uy-mak kaydıyle, serbestçe sözleşme yapma hakkına sahiptir. Ekonomik bakımdan güçlü kişilerin diğer kişileri istismarı yasa ile önlenir.
Sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülükler kamu yararı, kamu düzeni, sosyal adalet ve ulusal güvenlik gibi nedenlerle yasa- ile düzenlenebilir ve kısıtlanabilir."


Söz konusu Yasanın 4. maddesi apartman daireleri ile apartman olmayan konutların kiralarını sınırlandırmaktadır. Belediye sınırları içindeki apartman olmayan konutların aylık kiralarının 1250.-T.L.'sını, konut ol-arak kiralanan apartman dairelerinin aylık kiralarının ise 1000.-T.L.'sını aşmaması öngörülmektedir. Belediye olmayan yerlerdeki tüm konutların aylık kiralarının ise 700.-T.L.'sını aşmaması öngörülmektedir. Belediye sınırları içerisinde apartman ve diğer- konutların kiraları arasında bir fark gözetilirken Belediye sınırları dışındaki konutlar arasında bu bakımdan herhangi bir fark gözetilmemiştir.

(i)Anayasa'nın 7. maddesine aykırılık konusu:
Kanun Koyucu Yasanın 4. maddesi ile konut kiralarına bir tavan- koyarak bunları bu şekilde sınırlandırmakla ve bu sınırlandırma yapılırken konut sahiplerinin açısından herhangi bir kriter veya faktörün dikkate alınmasına olanak vermemekle eşitlik açısından kiracı olan yurttaşlarla mal sahibi olan yurttaşlar arasında b-ir ayrıcalık yapmış olduğu gözükmektedir.
(ii)Anayasa'nın 36. maddesine aykırılık konusu:
Söz konusu Yasanın mevcut kira sözleşmesi ile ilgili esas kuralı 4. madde ile değil de 7. madde ile konmuş olduğundan bunun sözleşme hakkı ile ilgili olan Anayasa'-nın 36. maddesine aykırılık konusu Yasanın 7. maddesi ile birlikte daha sonra incelenecektir.
(iii)Anayasa'nın 27. maddesine aykırılık konusu:
Anayasa'nın 27. maddesi kişinin mahkemeye başvurma hakkını korumaktadır. Yasanın 4. maddesinde bu hakkı direkt o-larak etkileyen herhangi bir kural mevcut değildir. Ancak Yasanın 9. maddesi, mahkemeye başvurma yerine kira konusunda Kaza Kira Takdir Komisyonlarına başvurulmasını öngörmekte ve bu hususta sözü edilen Komisyonlara bazı yetkiler vermektedir. Bu gibi yet-kileri mahkemelerden alıp Kaza Kira Takdir Komisyonuna veren 9. maddenin kurallarının Anayasanın 27. maddesine aykırı olup olmadığı hususu daha sonra 9. madde ile birlikte eleştirilecektir. Bu nedenle 4. maddenin kurallarının Anayasanın 27. maddesine aykı-rı olup olmadığı hususunun burada daha fazla eleştirilmesinin gerekmediği kanısındayız.

Her ne kadar da Yasanın 4. maddesi ile ilgili olarak Devlet Başkanı adına ileri sürülen iddialarda Anayasanın mülkiyet hakkı ile ilgili olan 31. maddesine değinilmemi-ş ve buna Yasanın 7. maddesi ile ilgili iddialarda değinilmişse de kanaatımızca 4. maddenin de Anayasanın 31. maddesine aykırı olup olmadığı hususunun incelenmesi gerekir. Anayasanın 31. maddesi aynen şöyledir:
"Mülkiyet Hakkına Ait Genel Kural:
Madde 31.-
Her Türk yurttaşı, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyle ve yasa ile sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılmasına, kamu güvenliği, genel sağlık, genel ahlâk, kent ve ülke plânlaması veya herhangi bir malvarlığını-n kamu yararı için geliştirilmesi ve faydalı kılınması veya başkalarının haklarının korunması için kesin olarak gerekli kısıntı veya sınırlamalar yasa ile korunabilir.
Malvarlığının ekonomik değerini fiilen azaltan kısıntı ve sınırlandırmalar için derhal t-am bir tazminat ödenir; anlaşmazlık halinde tazminatı hukuk mahkemesi saptar.
Devletin, yeraltı suları, madenler, eski eserler ve yasa ile sahipsiz taşınmaz mal olarak nitelendirilen taşınmaz mallar üzerindeki hakkı saklıdır."
Anayasa'nın 31. maddesinin (-1). fıkrasından görüleceği gibi mülkiyet hakkı "ancak kamu yararı amacıyle ve yasa ile sınırlanabilir." Anayasa'nın 6. maddesi ise genel olarak tüm temel hak ve özgürlüklerin, o hak ve özgürlüklerin, özüne dokunmadan, ancak kamu yararı, kamu düzeni, genel -ahlâk, sosyal adalet, ulusal güvenlik, genel sağlık ve kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak gibi nedenlerle yasalarla kısıtlanabileceğini öngörmektedir. Anayasa'nın gerek 31. maddesi gerekse 6. maddesi mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacı ile ya-sa ile kısıtlanabileceği koşulunu şart koşmaktadır. 31. madde, ilâveten, malvarlığının ekonomik değerini fiilen azaltan kısıntı ve sınırlandırmalar için derhal tam bir tazminat ödenmesini öngörmektedir.

Konutların toplumu çeşitli yönlerden ilgilendiren -büyük önemi olduğu aşikârdır. Konut darlığının bulunduğu ülkelerde Devletçe tedbir alınmadığı takdirde, talebin fazlalığı dolayısıyle kiralar anormal şekilde yükselir ve bu yükseliş istihkak maddelerinin fiyatları üzerinde de etkilerini gösterir ve hayat -pahalılığına sebep olur. Bu gerçek birçok memleketlerde de kabul edilmiş ve kira konusunda çeşitli tedbirler alınmıştır. Hayat pahalılığı toplumda huzursuzluk yaratan bir olaydır. Toplumu buna karşı korumak amacı ile Devletçe tedbir alınmasının kamu yar-arına bir müdahale teşkil ettiğinden şüphe edilemez. Aynı amaç ile kiraların kontrol altına alınması da kamu yararına olan sebeplerin birisinden sayılabilir. Devletin bu konudaki müdahalesi, mülkiyet hakkının kamu yararı amacı ile sınırlandırılabileceğin-i öngören Anayasa'nın 31. maddesinin kapsamına girebilir. Bu sebepler göz önünde tutularak konut darlığı mevcut olduğu ve devam ettiği sürece, kanun koyucunun kira konusunu düzenlemesinin ve bu alanda sınırlamanın, Anayasa'nın 6. maddesi anlamında mülkiye-t hakkının özüne dokunmamak koşulu ile, yapılabileceği ve böyle bir müdahalenin kamu yararına olabileceği görüşündeyiz.

Ancak Devlet Anayasa'nın 31. maddesi ile korunan mülkiyet hakkını "kamu yararı amacıyle" sınırlarken bu "yararın" sadece bir zümre vey-a sınıf için değil de genel olarak kamunun tümü için olması gerekir. Yasanın 4. maddesinde, Devlet Başkanı adına yapılan iddialarda ileri sürüldüğü gibi, tavan koymakla kiralar bir çırpıda kısıtlanırken kiracı ve malsahibinin maddi durumları ve konutun ma-liyet, büyüklük, bulunduğu yer, vergisi ve onarım masrafları dikkate alınmamaktadır. Bu durumun, mal sahipleri yönünden hakkaniyet ve adalet prensipleri ile bağdaşamadığı aşikârdır.

Fiyatlarda görülen yükselişin meşru sınırları aşarak haksız kazançlara -meydan bırakılmaması iktisadi alanın tümünü kapsayan etkili tatbikata gidilmek suretiyle piyasada genel bir fiyat istikrarının sağlanmasına bağlı bulunduğu ve fiyat istikrarına önemli etki yapan unsurlardan birinin de taşınmaz mal sektörü olduğu kabul edil-ebilir. Kira konusu iktisadi hayata etki yapan önemli bir faktör olmakla beraber bunun yalnız başına ele alınması istenen sonuçları sağlamaya etkili olmayabilir. Mal sahiplerinin taşınmaz mallara yatırdıkları sermaye gelirinin Yasanın 4. maddesinde öngör-üldüğü gibi kısıtlanması gelirlerin dağılışında mal sahipleri zararına ve kiracılar yararına bir değişiklik getirmiş olur. Bu sonuç, yurttaşların, haklarda ve yükümlülüklerde eşitlik prensibine tamamıyle aykırıdır. Yasa, kiraların fiyat yükselişlerine gö-re adalete ve iktisadi şartların gereklerine uygun bir şekilde ayarlanmasına elverişli olsaydı, böyle bir sonuç doğmamış olurdu. Yasanın 4. maddesinde öngörülen sınırlamalar, kanaatımızca, daha önce de belirtildiği gibi adalet ve eşitliğe aykırı durumlar -doğuracağı ve bu yüzden malsahibi yurttaşlar arasında huzursuzluk yaratacağı ve diğer yurttaşlar üzerinde de etkilerini göstermekten geri kalmayacağı cihetle, bunların "kamu yararını" sağladığı kabul edilemez.


Türkiye Anayasa Mahkemesinin, kiraların sın-ırlandırılması ile ilgili olarak ve oyçokluğu ile vermiş olduğu 1963/67 sayı ve 26 Mart 1963 günlü karardan aşağıdaki kısmı iktibas etmeyi faydalı buluyoruz (AMKD sayı 1, s.151-152 ve 152-154):-
"Gayrimenkullerin, mesken ve iş yeri olarak çeşitli yönlerde-n toplumu ilgilendiren büyük önemi vardır. Bu yönlerden birisi de iktisadi alandır. Mesken ve iş yeri darlığının bulunduğu memleketlerde, Devletçe tedbir alınmadığı takdirde, talebin fazlalığı dolayısıyle kiralar anormal şekilde yükselir. Bu yükseliş is-tihkak maddelerinin fiyatları üzerinde de etkilerini gösterir ve hayat pahalılığına sebep olur. Bu gerçek birçok yabancı memleketlerde de kabul edilmiş ve kira konusunda çeşitli tedbirler alınmıştır. Memleketimizde de ilk defa Millî Korunma Kanununda yer- alan 30. madde ile kiralar dondurulmuş, sonradan bu maddenin ihtiyacı karşılayamadığı görülerek değişiklikler yapılmış ve son olarak 1/6/1955 gününde yürürlüğe giren 6570 sayılı kanun kabul edilmiştir. Hayat pahalılığı, toplumda huzursuzluk yaratan bir o-laydır. Toplumu buna karşı korumak amacı ile Devletçe tedbir alınmasının kamu yararına bir müdahale teşkil ettiğinden şüphe edilemez. Aynı amaçla, kiraların kontrol altına alınması da kamu yararına olan tedbirler cümlesinden sayılmak icabeder. Devletin -bu konudaki müdahalesi, mülkiyet hakkının kamu yararı amacı ile sınırlanabileceği öngören Anayasa'nın 36'ıncı maddesinin kapsamına girer. Bu sebepler gözönünde tutularak, memleketimizde gayrimenkul darlığı devam ettiği sürece, kanun koyucunun, kira konusu-nu düzenlemesinin ve bu alanda sınırlama yapmasının, mülkiyet hakkının özüne, dokunmamak şartı ile, caiz bulunduğu ve bu müdahalenin kamu yararına olduğu hususunda görüş birliğine varılmıştır."

............................................................
-
Kiraların bu suretle dondurulmasına karşılık, 12/5/1953 gününden sonra iktisadi şartlar önemli derecede değişmiştir. Bu arada inşaat maliyetleri, bakım ve idare giderleri çok artmış Türk parasının kıymeti Hükûmetçe alınan kararlarla düşürülmüş, gerek bu- kararların ve gerekse çeşitli diğer sebeplerin etkisi altında eşya fiyatları yükselmiş, bina vergilerine de Devletçe zamlar yapılmıştır.

Bunun sonucu olarak 12/5/1953 günü ile bugünün konjektörleri arasında büyük bir fark hasıl olmuş ve bu durum, toplum-da huzursuzluk yaratmıştır. 1954 yılı sonlarında hazırlanan, 6570 sayılı kanun tasarısının gerekçesinde de bu huzursuzluğa işaret edilmiş ve İkinci Dünya Savaşının doğurduğu iktisadi sarsıntıların artık sona ereceği kanaatı ile bütün iktisadi alanlarda ol-duğu gibi kira alanında da tam bir serbestliğe eğilim gösterilerek 6084 sayılı kanunla konutlardan gayri yerlerde 1/1/1955 ve konutlarda 1/6/1955 tarihlerinden itibaren mutlak bir kira serbestliği kabul edilmiş ise de, memlekette baş gösteren yeni fiyat da-lgalanmaları karşısında 6084 sayılı kanunun uygulanmasına gidilmesinin büyük sakıncalar doğuracağı anlaşıldığı belirtildikten sonra, mal sahiplerinin tasarruf serbestliğine riayetle beraber kiracıları da makul şekilde koruyacak bir intikal devresi yaratılm-asının düşünüldüğü ve bu amaçla yeni tasarının hazırlandığı açıklanmıştır. Bu tasarıda bazı kayıt ve şartlarla günün serbest kira emsaline göre kiraların tesbiti esası kabul edilmiş, fakat geçici encümen halen memlekette bir gayrimenkul buhranının devam e-ttiği ve kiralar ile tahliye sebeplerinin tahdidi rejiminin terkedilmesinin büyük buhranlar yaratacağı gerekçesi ile teklif olunan esası kabul etmemiştir. Hükûmetin bu teklifinden sonra sekiz yıldan fazla bir zaman geçmiş, arada fiyatlar daha da artmış ve- iktisadi şartlar yeniden değişmiştir. Hal böyle iken benimsenmiş olan Mayıs 1953 Kira rayici esası devam etmektedir. Bu durumun, gayrimenkul sahipleri yönünden hakkaniyet ve adalet prensipleri ile bağdaşamayacağı aşikârdır.

Öte yandan gene sözü geçen -tasarı gerekçesinde, fiyatlarda görülen yükselişin meşru sınırları aşarak haksız kazançlara ve ihtikâra meydan bırakılmaması için Hükümetçe muhtelif tedbirlere başvurulduğu, bu tedbirlerin olumlu sonuçlar vermesinin, iktisadi alanın tamamını kapsayan, mües-sir tatbikata gidilmek suretiyle piyasada genel bir fiyat istikrarının sağlanmasına bağlı bulunduğu ve fiyat istikrarına en önemli etki yapan unsurlardan birinin ve belki de başlıcasının gayrimenkul sektörü olduğu ifade edilmiştir. Bu gerekçeye göre kira -konusu, iktisadi hayata etki yapan önemli bir faktör olmakla beraber bunun yalnız başına ele alınması, istenen sonuçları sağlamaya yetmemektedir. Hal böyle iken diğer sektörlerde, Devletçe alınmış olan tedbirler ve yapılan sınırlamalar kaldırılmış, bu sur-etle daha geniş kazanç imkânları sağlanmış, buna karşılık mülk sahiplerinin gayrimenkullere yatırdıkları sermaye gelirlerinin değişmez kalması gibi bir durum hasıl olmuştur. Bu durum, gelirlerin dağılışında, mal sahipleri zararına ve kiracılar yararına bi-r değişiklik doğurmuştur. Bu sonuç yurttaşların, haklarda ve yükümlülüklerde eşitliği prensibine tamamıyle aykırıdır. Kanunun, kiraların da fiyat yükselişlerine göre adalete ve iktisadi şartların gereklerine uygun bir şekilde ayarlanmasına elverişli olsa- idi, böyle bir sonuç doğmamış olurdu.

Burada şu yönü de belirtmek yerinde olur. Geçici encümen raporunda yazılı olduğu üzere, gayrimenkul darlığı, kira paralarının ve tahliye sebeplerinin sınırlanması rejiminin kaldırılmaması için makul bir sebep olara-k kabul edilebilirse de bu sebep, gayrimenkul sahiplerinin menfaatlerini de koruyan tedbirler alınmasına engel sayılamaz.

Üzerinde durulması gereken diğer bir nokta da kiraların takdiri konusunda kanunun koyduğu usuldur. Büyük bir yurttaş kitlesini ilgi-lendiren ve mülkiyet hakkının kullanılmasını sınırlayan bu konuda, belediye encümenlerine verilen takdir ve yetkisinin açık ve kesin ölçülerle sınırlanması gerekir. Kanunun koyduğu ölçünün ise bu nitelikte olduğu kabul edilemez. Gerçekten 2. ve 3. maddel-erde, kiraları belli olmayan gayrimenkullerin kiralarının bulundukları mahal veya semtteki mümasillerine göre takdir olunması öngörülmüştür. Mümasil gayrimankulü bulmak her zaman mümkün olmadığı gibi mümasil gayrimenkulün kirası da çeşitli sebeplerle düşü-k veya yüksek tutulmuş olabilir. Bu yüzden kira takdir edilirken çok defa yanlış mukayeseler yapılmakta ve doğru olmayan sonuçlara varılmaktadır.

6570 sayılı kanunun 2'nci ve 3'üncü maddelerinde öngörülen sınırlamalar, yukarıda belirtildiği gibi, adalet-e ve eşitliğe aykırı durumlar doğurduğu ve bu yüzden gayrimenkul sahibi yurttaşlar arasında huzursuzluk yarattığı ve huzursuzluk, diğer yurttaşlar üzerinde de etkilerini göstermekten geri kalmadığı cihetle, bunların artık kamu yararını sağladıkları kabul e-dilemez.

Öte yandan bu sınırlamalarla kiralar dondurulmuş olduğundan gayrimenkul sahiplerinin gelirlerini, değişen şartlara göre ayarlamak imkânı önlenmiş bulunmakta ve bunların elde ettikleri gelirler, diğer sektörlerdeki kazançların çok altında kalmakt-adır. Ayrıca, bu şekilde dondurulan kira paraları, fiyatların yükselişi sonucu gayrimenkullerin kazandığı değerin normal gelirini teşkil etmekten de uzaktır. Öteki sektörlerde sınırlamalar kaldırıldığı ve iktisadi şartlar büsbütün değiştiği halde 6570 -sayılı kanunla konulan kira rejiminin devam ettirilmesi, adaletsiz ve mülkün gelirinden sahibinin yararlanmasını önleyen aşırı bir sınırlama halini almıştır. Böyle bir sınırlamanın mülkiyet hakkının özünü zedelediği aşikârdır."


Yukarıda belirtilen nede-nlerden dolayı Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 7. maddesine aykırı olduğu Salih S. Dayıoğlunun karşıoyu ile ve oyçokluğu ile ve 31. maddesine de oybirliği ile aykırı olduğu görüşündeyiz.


Yasanın 7. maddesi:
Yasanın 7. maddesi aynen şöyledir:
"Mevcut- sözleşmelerin yasaya uydurulması.7. Bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte, mevcut kira sözleşmelerinin kira bedellerine ilişkin kurallarında saptanan kira bedelleri, bu Yasanın saptadığı sınırları aşıyorsa, Yasanın çizdiği azami sınıra indirilmiş olarak -değiştirilmiş sayılır ve bu gibi kira sözleşmeleri de 6. madde kurallarına uygun olarak kaydedilir.Kira bedellerinin, belirli devreler için toptan ödenmiş olması hali mevcutsa, peşinen ödenmiş kira bedelleri bu Yasa kurallarına uygun olarak, ilerik-i aylık kiralara mahsup edilir."

Bu madde ile ilgili olarak Devlet Başkanı adına ileri sürülen iddialar Başsavcılık tarafından şöyle özetlenmiştir:-
"Yasanın 7. maddesi mevcut sözleşmelerin bu Yasaya uydurulmasını öngörmektedir. Buna göre kira bedell-eri Yasanın saptadığı sınırları aşıyorsa, Yasanın çizdiği azami sınıra indirilmiş olarak değiştirilmiş sayılacaktır. Bu madde, Anayasada korunmakta olan sözleşme hakkı ve mahkemeye başvurma hakkı ile ilgili olduğundan bununla ilgili Anayasal sorunlar yuka-rıdaki (2)'nci paragrafta belirlenmektedir. Yasanın ilgili maddesi, yapıldığı zaman yürürlükteki yasalara uygun olarak tarafların rizasıyle yapılmış bir sözleşmenin şartlarına sonradan müdahale etmekte ve bunun Mahkemelerce değil, yasa gücüyle olacağını, -öngörmektedir. Bundan mada kiraların düşürülmesi taşınmaz malların değerlerini de olumsuz yönde etkilemektedir. Anayasanın 31'inci maddesi mülkiyet hakkını korumakta ve malvarlığının ekonomik değerini fiilen azaltan kısıntı ve sınırlandırmalar için derha-l tazminat ödeneceğini öngörmektedir."


Anayasa'nın 7, 27, 31 ve 36. maddelerinin metinleri daha önce yukarıda verilmiştir.




Kanun koyucu, 7. madde ile, mevcut kira sözleşmelerinde saptanan kira bedellerinin, Yasanın saptadığı sınırları aşması halind-e, Yasanın çizdiği azami sınıra indirilmiş olarak değiştirilmiş sayılmasını öngörmektedir.

Anayasa'nın 7. ve 31. maddelerine aykırılık konusu:
Yasanın 7. maddesi 4. madde ile sınırlanmış olan kiralara değindiğinden, bu maddenin 4. madde ile birlikte- incelenmesi gerekir. Bir bakımdan 7. madde 4. maddenin sonuçlarından doğmaktadır. Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 7 ve 31. maddelerine aykırı olduğundan 7. madde de, kanaatımızca, Anayasa'nın 7. maddesine aykırı olduğu Salih S. Dayıoğlunun karşıoyu il-e ve oyçokluğu ile ve 31. maddesine ise oybirliği ile aykırı olduğu görüşündeyiz.

(ii)Anayasa'nın 36. maddesine aykırılık konusu:
Anayasa'nın 36. maddesinin (2). fıkrası sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülüklerin, "kamu yararı, kamu düzeni, sosyal ad-alet ve ulusal güvenlik gibi nedenlerle yasa ile" düzenlenip kısıtlanabileceğini öngörmektedir. Buna göre sözleşmelerden doğan herhangi bir hak ve yükümlülük kamu yararı v.s. gibi nedenlerle düzenlenebilir veya kısıtlanabilir. Yasanın 7. maddesi sözleşme-lerden doğan hak ve yükümlülükleri kısıtlarken bunu "kamu yararına" yapmış olup olmadığının incelenmesi gerekir. Yasanın 7. maddesi mevcut sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülüklere 4. maddede öngörülen ve bizim Anayasaya aykırı olduğu kanaatına varmış ol-duğumuz kısıtlamaları getirmektedir. Bu nedenle 7. madde de, 4. madde gibi ve aynı sebeplerden ötürü, Anayasa'nın 36. maddesine Salih S. Dayıoğlunun karşıoyu ile ve oyçokluğu ile aykırı olduğu görüşündeyiz.




Yasanın 9. maddesi:
Yasanın 9. maddesi aynen- şöyledir:-
"Kaza Kira
Takdir
Komisyonu.9.(1)Bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olan herhangi bir sözleşme uyarınca tavan kiranın altında kira bedeli ödemekte olan ve bu bedelin, ilgili konuta ve bu Yasa kurallarına göre fahiş olduğunu id-dia eden kiracılar, kira bedelinin bu Yasa kuralları uyarınca saptanması için Kaza Kira Takdir Komisyonuna başvurabilirler.
Kaza Kira Takdir Komisyonu, Kaza İdare Âmiri veya temsilcisi, Belediye Başkanı veya temsilcisi ve Kaza Tapu Dairesi Müdürü ve-ya temsilcisinden oluşur.
Kira Takdir Komisyonuna yazı ile başvurulur. Komisyon, başvuru üzerine ilgili tarafların iddia ve görüşlerini yazılı olarak alır. Komisyon dilerse, buna ek olarak, tarafları ayrı ayrı veya birlikte çağırarak bilgi alabilir-.
Komisyon, ilgili konutu ziyaret ettikten sonra kararını gerekçeli olarak verir ve ilgili taraflara yazılı olarak bildirir. Tarafların, bu idarî karar aleyhine yetkili mahkemeye başvurma hakları saklıdır.
(2)1973 Kira Kontrol (Geçici Hükümler)- Kuralı'nda Kira bedeline ilişkin olarak mahkemeye verilen yetkiler, bu Yasa kurallarına tabi olarak, Kira Takdir Komisyonuna devredilir ve bu konuda mahkemeye yapılan atıflar, Komisyona yapılmış sayılır.
Bu Yasanın yürürlük tarihinden önce açılmış d-ava dosyaları, Kira Takdir Komisyonuna devredilir."

Bu madde ile ilgili olarak Devlet Başkanı adına ileri sürülen iddialar Başsavcılık tarafından şöyle özetlenmiştir:-
"Yasanın 9. maddesi bazı hallerde kiracılara Kaza Takdir Komisyonlarına başvurma -hakkı tanımaktadır. İlâveten aynı maddenin (2)'nci fıkrası 18/1973 sayılı kanun altında Mahkemeye verilen yetkilerin Kaza Kira Takdir Komisyonlarına devrini ve askıdaki mahkeme dosyalarının yine onlara havalesini öngörmektedir.

İsmine "komisyon" denilm-iş olmasına ve kararlarının "İdari" olacağından söz edilmiş olmasına rağmen, özel hukuk dalında vatandaşlar arasındaki anlaşmazlığı çözümlemek için kurulan bir mercinin görevleri yargısaldır, idari olamaz çünkü idare zaten bu davalarda taraf değildir. Bu -yetki Mahkemelerindir. Yasa daha da ileriye giderek halen Mahkemelerde olan davaları da "Kaza Takdir Komisyonuna" devretmek istemektedir.

Anayasa'nın 27. maddesi herhangi bir kimsenin Mahkemeye başvurma hakkından yoksun bırakılmasını yasaklamakta, her n-e ad altında olursa olsun adlî komisyonlar veya istisnaî mahkemelerin kurulamayacağını öngörmektedir."


Anayasa'nın 27. maddesinin metni daha önce yukarıda verilmiştir. Bu maddenin (1). fıkrasından görüleceği gibi "her ne ad altında olursa olsun adlî ko-misyonlar veya istisnaî mahkemeler oluşturulması" Anayasa tarafından yasaklanmıştır.

Yasanın 9. maddesinde öngörülen Kaza Kira Takdir Komisyonlarının oluşturulmasının Anayasa'nın 27. maddesine aykırı olup olmadığının tesbit edilebilmesi için ilkin bu ko-misyonların yetki ve görevlerinin ne olduğunun incelenmesi gerekir. Yasanın 9. maddesine göre bu komisyonların başlıca yetkileri şunlardır:-

(i)Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olan herhangi bir sözleşme uyarınca tavan kiranın altında kira b-edeli ödemekte olan ve bu bedelin, ilgili konuta ve Yasa kurallarına göre fahiş olduğunu iddia eden kiracılar tarafından kira bedelinin Yasa kuralları uyarınca saptanması için yapılan başvuruları inceleyip karara bağlamak; ve



(ii)1973 Kira Kontrol (Geç-ici Hükümler) Kuralında kira bedeline ilişkin olarak mahkemeye verilen yetkileri kullanmak ve bu konuda daha önce mahkemelerde açılmış olup da kendilerine devredilecek olan davaları karara bağlamak.

Yasanın 9. maddesinin (1). fıkrasının dördüncü bendind-e komisyonların yetki ve görevlerinin ve verecekleri kararların "idari" olduğu ima edilmiştir. Buna rağmen yine de Komisyonların bu yetki ve görevlerinin gerçekten idarî yoksa yargısal olup olmadığını bizim incelememiz gerekir.

Yukarıda özetlenen yetki -ve görevlerin niteliğinden ve bu meyanda 1973 Kira Kontrol (Geçici hükümler) Kuralınca mahkemelere verilen kira bedeline ilişkin yetkilerin kendilerine devredilmesinin öngörülmesinden anlaşılacağı gibi komisyonlara verilen yetki ve görevler idari olmayıp y-argısal veya en azından yarı-yargısal (quasi judicial)dır. Yüksek Mahkeme, Havale No. AMY 60/73'de 1973, Mutazarrır Borçlular Kuralı altında kurulması öngörülmüş olan Borç Tanzim Encümenlerinin Anayasamızın 27. maddesinin benzeri olan 1960 Cumhuriyet Anay-asasının 30. maddesine aykırı olup olmadığı konusu incelenmişti. Yüksek Mahkemenin, o havaledeki kararından aşağıdaki iktibası yapmağı faydalı buluyoruz:-
"Kanaatımızca iki taraf arasında mevcut bir ihtilâf konusunu mevcut kanunlara ve meselenin olguları-na istinaden nihai karara bağlayan herhangi bir organ kazaî kuvvet kullanmış olur. Eğer böyle bir organ mevcut kanunlara ve huzurunda olan olgulara istinad ederek karar vermekle beraber Devletin idarî politikasını uygularsa o zaman böyle bir organ yalnız -kazaî kuvvet kullanan bir organ olmayabilir. Bu hususta kesin bir karar verebilmek için ihdas olunan organın esas görev ve yetkilerinin ne olduğunu göz önünde tutmak gerekir. Eğer ihdas olunan organın esas gayesi devletin amme işlerini tedvirde tatbik ve- takip ettiği umumi prensipleri ve Devletin idari politikasını uygulamaksa, bunu yaparken doğal adalet prensiplerine de uyulması gerekmesine rağmen, bu gibi bir organ, kazaî kuvvet kullanan bir organ değildir. Çünkü bu gibi organların başlıca görevleri De-vletin idari politikasını uygulamaktır."
.............................................................
"Mutazarrır Borçlular Kuralında daha önce belirttiğimiz Encümenin yetki ve görevleri nazarı itibara alındığında Encümenin yetkisinin "kazaî kuvvet" oldu-ğu aşikârdır kanaatındayız. Çünkü Encümen ancak tarafların müracaatı ile harekete geçebilir, tarafların ileri süreceği olgulara ve kanuni hükümlere istinad ederek tarafları bağlayıcı nihai bir karar verir. Encümen kararını verirken Devletin idari politik-asını nazarı itibara alamaz. Başka bir deyimle Encümenin görev ve yetkileri amme hukukunu (public law) uygulamak değildir, hususi hukuku (private law) uygulamaktır. Encümenin kuruluşu ve yetkileri nazarı itibara alındığında idarî bir organ sayılamaz. En-cümenin verdiği karar idari bir karar değildir. Herhangi bir organın idari bir organ addolunabilmesi için bu organın esas itibarıyle görev ve yetkisinin amme hukuku sahasında olması gerekir. 1960'da Cumhuriyet kurulduktan sonra kurulan Yüksek Anayasa Mah-kemesi herhangi bir organın verdiği kararın Anayasanın 146. 1 maddesinin şumulüne girip girmediği hususunda verilmiş birçok kararları vardır. Bu kararlarında Yüksek Anayasa Mahkemesi herhangi bir organın kararının 146. 1 maddesinin şumulüne girebilmesi iç-in böyle bir organın esas gayesinin amme hukukunu uygulamak ve böyle bir kararın tek taraflı yetkili bir organın verdiği bir karar olması gerektiğini belirtmiştir". Bu hususta bak The Greek Registrar of the Co-operative Societjes Etc. and Nicos A. Nicolai-des (1965) 3 C.L.R. 164, s.170."


Yasanın 9. maddesi ile oluşması öngörülen Kaza Kira Takdir Komisyonlarının yetki ve görevleri idari olmayıp yargısal olduğundan bu Komisyonların oluşması AMY 60/73 sayılı havalede verilen Kararda (ss.9-17) belirtilen ayn-ı gerekçelerden ötürü Anayasa'nın 27. maddesinin (1). fıkrasına oybirliği ile aykırı olduğu görüşündeyiz.
Yasanın 11 ve 12. maddeleri:
Yasanın 11 ve 12. maddeleri aynen şöyledir:-
"Belediyenin
denetimi.11. Bu Yasa amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak üze-re, konut veya apartman dairelerinin bulunduğu yerleşme merkezinin Belediyesi, kullanmayıp boş bırakılan veya kiralanmayıp boş bırakılan konut veya apartman dairelerini denetleyip saptar. Bu nedenle bir yıl süre ile boş bırakılan, tamirat veya yurt dışınd-a bulunma gibi geçer sebebi bulunmayan mal sahiplerinin konut veya apartman dairelerine kamu yararına elkoyar.Belediyeler, bu elkoyma işleminden sonra, konut veya apartman dairelerini, ikametgâh olarak kiralarlar.

Belediyenin kiralama hali 12.Bele-diyeler, 11. maddede belirtilen işlemleri yaparak elkoyduğu konut veya apartman dairesini, Kaza Kira Takdir Komisyonunca saptanacak miktarda Kira karşılığında kiralarlar ve bu kira bedellerini masraflarını düştükten sonra mal sahipleri adına bir bankaya ya-tırırlar.
İkametgâh talep edenler, Belediyelere başvurarak sıraya girerler. Kendilerine, başvurdukları tarih itibarıyle bir belge verilir."

Bu maddeler ile ilgili olarak Devlet Başkanı adına ileri sürülen Başsavcılığın iddiaları şöyle özetlenmişti-r:-
"Yasanın 11. maddesi Belediyelerin denetimi ve taşınmaz mala elkoymaları ile ilgilidir. Taşınmaz mala el koyma sadece Anayasa'nın 33'üncü maddesine ve ona uygun yasalara göre yapılabilir ve bu elkoymanın yükleri ve sorumlulukları Anayasa'da ve yasala-rda belirtilmektedir. Anayasa'nın 33. maddesine göre el koyma bir amaçla olabilir ve bu amaç 3 yılda gerçekleşmezse mal sahibine iade edilmelidir. Tazminat ödeme yükü vardır.
Yasanın 12. maddesi Belediyelerce elkonulan taşınmaz malların kiralanacağını v-e kiralarının Kaza Takdir Komisyonlarınca saptanacak malsahibine ödeneceğini öngörmektedir.
Yasa "Kamu yararına" elkonulacağını öngörmekte, ancak bu "kamu yararı"nın ne olabileceğini belirlememektedir. Kamu yararı genel bir deyimdir. İlâveten, malsahibi- mahkemeye başvurma hakkına sahip değildir, çünkü kirayı saptama yetkisi Kaza Takdir Komisyonundadır. Elkoyma halinde "tazminatın" Mahkeme tarafından saptanacağı Anayasal bir kuraldır.
Bunlara ilâveten, Belediyeler elkoyarak kiraladıkları taşınmaz mallar-ın kiracılarını tahliye edememeleri halinde malsahibine malını geri verme durumları olamayacaktır. Yasa "elkoymayı" öngörmekte ancak bunun daha ziyade "devletleştirme" niteliği taşıdığı anlaşılmaktadır."




Yasanın 11 ve 12. maddelerinin yukarıda verile-n metinlerinden görüleceği gibi bu maddelerin kuralları ilgili konutlara Belediyeler tarafından elkonulmasını ve ondan sonra da bunların Belediyeler tarafından kiralanmasını öngörmektedir.

Şüphe yoktur ki bir taşınmaz mala elkonulması Anayasa'nın 31. mad-desi ile korunan mülkiyet hakkını sınırlamaktan daha ileri gidip bu hakkın, Anayasa'nın 6. maddesi anlamında, özüne de dokunmuş olur. Bir taşınmaz mala elkoyma mülkiyet hakkının özüne dokunduğundan ötürü olacaktır ki taşınmaz mallara elkoyma konusunda Ana-yasanın 33. maddesinin (2). fıkrası ile özel anayasal kurallar konulması lûzumlu görülmüştür. Yurttaşın herhangi bir taşınmaz malına elkonulması gerekiyorsa bu ancak, Yasanın 11 ve 12. maddelerinin öngördüğü şekilde veya Belediyeler tarafından değil de An-ayasanın 33. maddesinin (2). fıkrası uyarıca ve o fıkrada belirtilen koşullara göre Devlet tarafından yapılabilir.

Yukarıdaki nedenlerden dolayı Yasanın 11 ve 12. maddelerinin Anayasa'nın 31. maddesine oybirliği ile, aykırı olduğu görüşündeyiz.

SONUÇ:
S-onuç olarak:
Söz konusu Yasanın 2. maddesinin kendi başına Anayasa'nın 5 ile 7. maddelerine aykırı olduğunu oybirliği ile söylemek mümkün olmadığı;
Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 7. maddesine Salih S. Dayıoğlunun karşıoyu ve Ülfet Emin ile Ahmed İzzetin- ek gerekçe yazmak hakları saklı kalmak üzere ve oyçokluğu ile aykırı olduğu ve 31. maddesine de Ülfet Emin ile Ahmed İzzetin ek gerekçe yazmak hakları saklı kalmak üzere ve Salih S. Dayıoğlunun değişik gerekçesi ve oybirliği ile aykırı olduğu;
Yasanın 7. -maddesinin Anayasa'nın 36. maddesine Salih S. Dayıoğlunun karşıoyu ve Ülfet Emin ile Ahmed İzzetin ek gerekçe yazmak hakları saklı kalmak üzere ve oyçokluğu ile, aykırı olduğu;
Yasanın 9. maddesinin Anayasa'nın 27. maddesine oybirliği ile aykırı olduğu;
Ya-sanın 11 ve 12. maddelerinin Anayasa'nın 31. maddesine oybirliği ile aykırı olduğu
görüşündeyiz.





(M. Necati Münir Ertekün) (Ülfet Emin)
Başkan Yargıç


(Ahmed İzzet) (Şakir Sıdkı İlkay) (Salih S. Dayıoğlu)
- Yargıç Yargıç Yargıç


16 Mart, 1977.




EK GEREKÇE BİLDİRİSİ
Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasa'sının 1. maddesine göre Kıbrıs Türk Federe Devleti hukuk üstünlüğü ilkelerine dayanan bir Cumhuriyettir. 4. maddesine göre ise yasalar Anayasa-ya aykırı olamaz ve Anayasa Kuralları yasama, yürütme ve yargı organlarını, Devlet yönetimi makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Anayasa'nın 5. maddesine göre ise Devlet kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet- ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır. Yukarıda belirtilen Anayasa maddelerinden açıkça görülüyor ki yasama organının Anayasa Kurallarına ilâveten hukukun üstünlüğü ve hukuk d-evleti ilkelerine uyması zorunludur. Hukuk üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine uymayan herhangi bir yasa Anayasa'nın 1. ve 5. maddelerine aykırı olur. Bu hususta Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi karar sayısı 1969/57 ve 23, 24 ve 25/10/1969 günlü (-AMKD sayı 8, s.60) da şunları söyledi:-
"Anayasa yalnız sözü ile değil, özü ile de bir takım kurallar koyar ve yine Anayasa'nın koyduğu açık kuralların dayandığı hukuk ilkeleri dahi, anayasa kuralı gibi bağlayıcıdır."


Ve yine Türkiye Cumhuriyeti Anayas-a Mahkemesi karar sayısı 1968/25 ve 18, 19/6/1968 günlü kararda (Resmi Gazete 2.9.1970 gün ve 13412 sayı) şunları söyledi:-
"Kanunların anayasaya uygunluğunun yargı yolu ile denetlenmesi sırasında, iptali istenen hükmün anayasa ilkelerine ve bu ilkelerin -dayandığı genel hukuk kurallarına uygun olup olmadığının araştırılması gerekir."


1963/243 sayılı Karar 11.10.1963 günlü kararda (AMKD sayı 1, s.429) da şunlar yer almaktadır:-
"Hukuk devletinde kanun koyucu organ da dahil olmak üzere devletin bütün org-anları üstünde hukukun mutlak bir hakimiyeti haiz olması, kanun koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile beğlı tutulması lâzımdır. Zira kanunun da üstünde ve kanun koyucunun bozamayacağı temel hukuk prens-ipleri ve anayasa vardır ve kanun koyucu bunlardan uzaklaştığı takdirde meşru olmayan bir tasarrufta bulunmuş olur."


Karar sayısı 1972/11 ve 24.2.1972 günlü kararda AMKD sayı 10, s.250'de şunlar yer almaktadır:-
"Anayasa'nın başlangıç kurallarında Devl-etin Demokratik hukuk devleti olduğu ve bu Anayasa'nın demokrasiye bağlı hukuk devletinin bütün hukuksal ve toplumsal temelleriyle kurma ereğini güttüğü açıklandıktan sonra 2'nci maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayan-an sosyal bir hukuk devleti olduğu kuralına yer verilmiştir. Demek ki Anayasa'nın ereklerinden birisi Türkiye Cumhuriyetini bütün hukuksal ve toplumsal temelleri ile hukuk devleti olarak kurmaktır ve Devletin bütün iş ve işlemlerinin hukuk devleti ilkeler-ine uygun olmak zorunluğu kesinlikle öngörülmüştür. Çağdaş hukuk anlayışına göre hukuk devleti, bütün iş ve işlermleri hukuk kurallarına bağlı olan bir devlet demektir."


Hukuk üstünlüğü ile, hukuk devleti ilkeleri ve temel hukuk prensiplerinin en öneml-i gereklerinden birisi kişilerin kazanılmış haklarına herkesin saygı göstermesini sağlamaktır. Bu hususta Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi karar sayısı 1969/57 ve 23, 24 ve 25.10.1969 günlü kararda AMKD sayı 8, s.58'de şunlar yer almaktadır:-
"Zira -kazanılmış hakka saygı göstermek hukuk devleti ilkesinin gereklerindendir."


Karar sayısı 1970/8 ve 10.2.1970 günlü kararda Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 8, s.205'de şunlar yer almaktadır:-
"Bundan başka hukuk devleti ilkesinin gereklerinden b-irisi bireylerin kazanılmış haklarına herkesin saygı göstermesini sağlamaktır; yoksa burada Devlet, üçüncü kişiye karşı korumakla ödevli olduğu mülkiyet hakkını, o hakkın kendi düzenlediği tapu koçanına dayandığını gözönünde tutmadan, tartışma konusu, hak- düşüren süre kuralı ile, kendisi tanımamaktadır. Bundan dolayı bu kural, Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesine de aykırıdır."


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'nın 2. maddesi aynen şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve baş-langıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."


Hukuk devleti veya hukuk üstünlüğü ilkelerine göre yasa koyucu Anayasa'nın herhangi bir kuralına uyarak kamu yararı veya kamu düzeni veya sosyal adalet -nedeni ile bazı temel hak ve özgürlükleri kısıtlarken adalet ve hakkaniyet ölçlülerini göz önünde tutması gerekir. Bu gibi sınırlamada biribiri ile çatışan hak ve yararların yerinde ve yolunda uzlaştırılması zorunluğu vardır.

Bu hususta Türkiye Cumhuriy-eti Anayasa Mahkemesi karar sayısı 1970/8 ve 10.2.1970 günlü kararda AMKD sayı 8, s.206 ve 207'de şunlar yer almaktadır:-
"Bilindiği üzere, Anayasa'nın 36. maddesinin 2. fıkrası uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı düşüncesi ile sınırlandırılmasına enge-l yoktur. Ancak bu sınırlandırmanın olayımızda yeni malikin yararı ile daha açıkçası kamu yararı ile eski malikin yararını bağdaştırabilecek bir durum göstermesi dahi zorunludur. Bu sınırlandırmanın 10 yıl gibi kısa bir süre temel tutularak öngörülmüş ol-ması eski malikin mülkiyet hakkını ortadan kaldırma niteliğini göstermektedir.
............................................................
Kadastro işlerinde hukuki kararlılığı sağlamak üzere eski maliklerin haklarının belli bir süre ile sınırlanması ilg-ili Anayasaya uygun sayılınca sürenin takdirinin yasama yetkisi alanına girdiği ve sürenin uzunluk ya da kısalığı bakımından Anayasaya aykırılığı düşünülemiyeceği görüşü doğru değildir; çünkü yasa koyucu hukuki düzenlemelerde kendisine tanınmış olan takdir- yetkisini, ancak anayasal sınırlar içinde kullanabilir; bu yön Anayasanın 8. maddesi kuralından anlaşılmaktadır. Anayasanın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesi konulacak kurallarda adalet ve hakkaniyet ölçülerinin göz önünde tutulmasını gerektir-ir; bu ölçüler ise, hukuk kurallarının konulmasında birbirleri ile çatışan yararların yerinde ve yolunda olarak uzlaştırılmasını zorunlu kılar."


Karar sayısı 1973/14 ve 22/3/1973 günlü AMKD sayı 11, sayfa 190 ve 191'de şunlar yer almaktadır:
"Görülüyor- ki sözkonusu madde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ile borçlusu arasında bu kanunun yürürlüğe girmesinden çok önce usulunce yapılmış ve tarafları için hukuki değer taşıyan, geçerli, sürekli ve uyulması gerekli, başka deyimle bağlayıcı nitelik kazanmış -olan bir sözleşmenin faize ve taksitlendirmeye ilişkin bölümlerini doğrudan doğruya değiştirmekle kalmamış; ayrıca aynı sözleşme uyarınca esas borç dışında yapılmış ve yasa içi bir yolla Bankanın mamelekine geçmiş tahsilâtı da, bunların bir bölümünün gerçe-k giderler veya vergi ödemeler dolayısıyle Bankanın elinden çıkmış olabileceğini de göz önünde bulundurmaksızın, Bankanın elinden alarak dolaylı bir yoldan borçlunun mamelekine taşınmasını sağlamıştır.
Olayda olduğu gibi bir özel sözleşmenin oluşturduğu h-ukukî durumun güvence altında bulundurulması ve ancak o alana giren hukuk kurallarının ve ayrıca hukukun genel ilkelerinin gereklerine uyularak o hukuki durumun bozulabilmesi hukuku egemen kılmış bir düzenin başlıca görevidir. Yasama yolu ile yürürlükteki- böyle bir geçerli sözleşmeye yukarıda açıklanan biçimde müdahale edilmesinin hukuk devleti kavramı ile bağdaştırılması düşünülemez."


Aynı kararda gerekçe bakımından karşı oy veren bir üye ise sayfa 193'de şunları söyledi:-
"Anayasanın 40. maddesinde y-er alan sözleşme hürriyetine dayanarak yürürlükteki kanunlara uygun biçimde akdedilmiş bir sözleşmenin ve bu sözleşme ile kişilerin kazandıkları hakların, hukukun güvencesi altında bulunduğunda ve bu sözleşmelerde, kişilerce kazanılmış hakları bozucu nitel-ikte, kanun yolu ile değişiklik yapılmasının Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırı olduğuna kuşku yoktur."


Mal sahibi ile kiracı arasında yapılan sözleşmelerden dolayı gerek mal sahibi ve gerekse kiracı bazı haklar kazanırlar.- Mal sahipleri kira mukavelesinde belirtilen kira miktarlarını almaya hak kazanırlar. Kiracılar da kirayı ödediği veya mukavele şartlarını yerine getirdiği müddetçe mukavelede belirtilen müddet için kiralanan taşınmaz malı işgal etmeye hak kazanırlar. K-onu Yasanın 4. maddesi bir kira tavanı tesbit etmekle kira tavanından fazla kira almayı sözleşme uyarınca hakkı olan malsahiplerinin kazanılmış haklarının bir çırpıda ortadan kaldırıldığı görülmektedir. Sadece bu hususun hukuk üstünlüğü ve hukuk devleti i-lkelerine aykırı olduğu aşikârdır. Bu hususta T.C.A.M. karar sayısı 1969/57, 23, 24 ve 25.10.1969 günlü kararda AMKD sayı 8, s.58'de şöyle denilmektedir:
"Kazanılmış hakkı çiğneyen her tutum Anayasanın 2. maddesine aykırı niteliktedir."


Karar sayısı- 1973/4, 25.1.1973 günlü kararda AMKD sayı 11, s.102'de
"Gerçekten kazanılmış hak kavramı daha çok özel mülkiyet hakkı alanı içinde etki yapan bir hukuk kuralıdır."


Anayasamız hukuk üstünlüğü, hukuk devleti ve genel hukuk kurallarının üstünlüğünü kabul- etmekle beraber bazı maddelerinde kamu yararı, kamu düzeni, sosyal adalet genel sağlık, genel ahlâk gibi nedenlerle temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanabileceğini öngörmektedir. Bu gibi hallerde bizzat Anayasanın ilgili maddeleri haklarda fiili bir kısın-tı veya sınırlama yapıldığında gerçek tazminatın derhal veya bir kaç seneye kadar ödenmesini öngörmektedir. Örneğin Anayasanın 31. maddesi uyarınca mal varlığının ekonomik değerini fiilen azaltan kısıntı ve sınırlamalar için derhal tam bir tazminat ödenir-. Anayasanın 33. maddesi uyarınca kamulaştırma ve el koyma gibi hallerde tam ve hakkaniyete uygun bir tazminatın hemen veya yasanın öngöreceği 5 yılı aşmayan taksitlerle ödenmesini öngörmektir. Görülüyor ki Anayasamız hukuk devleti, hukuk üstünlüğü ilkel-erine ve genel hukuk kurallarına uyarak mülkiyet hakkı ile ilgili herhangi bir hak kısıtlandığında tazmin edilmesini öngörmektedir. Anayasada kısıtlama yetkisi veren herhangi bir kural Anayasanın 1. ve 4. maddelerinde belirtilen hukuk devleti ve hukuk üst-ünlüğü ilkeleri ile bağdaştırılması gerekir. Bu durumda kamu yararı, kamu düzeni sosyal adalet gibi nedenlerle herhangi bir kısıntı yapılması zorunlu ise bu gibi kısıntıların kişinin temel hak ve özgürlüğüne, kazanılmış haklarına dokunmaması, veya dokundu-ğu takdirde bu hakların tazmin edilmesi gerekir. Anayasamızın 36. maddesinin 2. fıkrası uyarınca sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülüklerin kamu yararı, kamu düzeni, sosyal adalet gibi nedenlerle kısıtlanabileceğini öngörmekle beraber, kısıtlanan hakları-n Anayasanın diğer maddelerinde belirlenen koşulların yerine getirilmesi, diğer maddelerinde belirlenen haklara tecavüz edilmemesi gerekir. Örneğin sözleşmelerden doğan bir hak mülkiyet hakkı ise bu mülkiyet hakkının kısıtlanmasından dolayı Anayasanın 31.-(3) maddesine uyularak hakkın tazmin edilmesi gerekir. Kanımızca 36. maddenin (2). fıkrası gereğince herhangi bir kısıntı yapıldığı hallerde kısılan hakkın tazmin edileceği hususunda herhangi bir kural mevcut değilse, sadece ilerideki haklar, özüne dokunm-amak koşulu ile, kısıtlanabilir. Sınırlandırma gününe kadar kazanılmış olan haklara dokunulamaz.

Konu Yasanın 4. maddesi ile yapılan kısıntılarla mülkiyet hakkını ilgilendirdiğini ve bu kısıntının hak sahibinin mal varlığının ekonomik değerini fiilen az-alttığına kuşku yoktur. Yasa herhangi bir tazminatın ödenmesini öngörmediği cihetle Yasanın geçeceği güne kadar mal sahipleri tarafından kazanılmış olan haklara dokunulamaz. Buna ilâveten konu Yasanın getirdiği kısıntıların adalet ve hakkaniyet ölçülerin-e dayanmadığına kuşku yoktur. Çünkü bir sözleşme ile konu Yasa uyarınca tesbit olunan kiradan fazla kira almağa hak kazanmış olan mal sahiplerinin hakları hiç bir esasa dayanmadan hakkaniyet ve adalet ölçüleri göz önünde tutulmadan kısıtlanmıştır. Bu hus-usun hukuk üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine ve genel hukuk kurallarına aykırı olduğu aşikârdır. Diğer taraftan mal sahiplerinin hakları esaslı bir şekilde ellerinden alınmakla beraber kiracının haklarına dokunulmamıştır, bilâkis onlara çok daha fazla- hak verilmiştir. Bu da bir mukavele tahtında doğan haklardan sadece bir tarafın haklarının kısıtlanması ile eşitlik ilkesine aykırı düşmektedir.

Bu nedenle konu Yasanın 4 ve 7. maddelerinin esas görüşte belirtilen gerekçelere ek olarak bu gerekçeler il-e de ilgili Yasa maddelerinin Anayasa'nın 1, 4, 5, 7, 31 ve 36. maddelerine aykırı olduğu görüşündeyiz.

(Ülfet Emin) (Ahmed İzzet)
Yargıç Yargıç



DEĞİŞİK GEREKÇE VE KARŞIOY BİLDİRİSİ

Sayın Başkanın açıkladığı görüş bildirisinde- de belirttiği gibi bazı noktalarda değişik görüşlerim şöyledir:
Yasanın 4. Maddesinin Anayasa'nın 36. maddesine aykırılığı hususu:
Anayasa'nın 36. maddesinin (1). fıkrası herkese serbest sözleşme yapma hakkını vermektedir. Yine Anayasa'nın 6. maddesi is-e bu sözleşme yapma hakkının özüne dokunulmadan kamu yararı, kamu düzeni, genel ahlâk, sosyal adalet, ulusal güvenlik, genel sağlık ve kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak gibi nedenlerle yasalarla kısıtlanabileceği öngörülmektedir. Binaenaleyh yukar-ıda da belirtildiği gibi kamu yararı, kamu düzeni v.s. hususlar sözkonusu olduğu takdirde Anayasa'nın 36(1) maddesi altındaki serbest sözleşme yapma hakkı ile 36(2) maddesi altındaki bu gibi sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülükler "kamu yararı, kamu düze-ni, sosyal adalet ve ulusal güvenlik" gibi nedenlerle yasalarla kısıtlanabilir. Bundan da anlaşılacağı gibi yasa koyucusu serbest sözleşme yapma hakkına ve bu sözleşmeden neşet eden hak ve yükümlülüklere ancak kamu yararı v.s. olduğu zaman ve özüne dokunm-adan müdahale edip bunları kısıtlayabilir.

Bu durumda Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 36. maddesine uygunluğunu saptamak için şu soruları cevaplandırmamız gerekmektedir.
Konutlar için ödenmesi öngörülen kira bedellerinin kısıtlandırılması kamu yararına- mıdır?
Sözü edilen kısıtlama kamu yararına ise bu kısıtlama Anayasa'nın 6. maddesinde yer alan sözleşmenin veya hak ve yükümlülüğün özüne dokunmuş mudur?

Birinci Sorun
Anayasa'ya uygun olarak halkın serbest iradesi ile oluşmuş bir Yasama Meclisi tarafı-ndan geçirilen yasalar kamu yararına ve Anayasa'ya uygun oldukları hususunda nakzedilebilir bir karine (rebuttable presumtion) teşkil ettiğine şüphe yoktur. Nitekim bir yasa veya herhangi bir kuralı hakkında Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı olduğuna -karar verilinceye kadar Anayasaya uygun oldukları doğrultusunda hareket edilir ve bu şekilde tatbik edilir. Herhangi bir yasanın Anayasaya aykırı olduğunu savunan bir kimse, bu iddiasını her türlü makul şüpheden ari bir şekilde isbat etmesi gerekmektedir.- Her ne kadar mahkemenin görüşünü isteyen Sayın Devlet Başkanının yazısında ilgili maddelerin Anayasaya aykırı olduğu iddia edilmiyor ve sadece Anayasanın belirli maddeleri açısından Yasanın ilgili maddelerinin Anayasaya aykırı olup olmadıkları" soruluyor-sa da, Sayın Devlet Başkanının görüşlerini yansıtan Sayın Kd. Savcı Zaim M. Necatigil'in gerek yazılı görüşlerinde ve gerekse duruşmadaki hitabesinde Yasanın ilgili maddelerinin Anayasa'nın işaret edildiği maddelerine aykırı olduklarını iddia ettiği görülm-ektedir. Bu bakımdan, yukarıda da işaret edildiği gibi, Sayın Kd. Savcı Anayasa'nın belirli maddelerine aykırı olduğu iddiasında bulunduğu Yasanın ilgili maddelerinin Anayasaya aykırı olduğunu her türlü makul şüpheden ari olarak isbat etmesi gerekmektedir-. Bu noktadan hareketle Yasanın, kamu yararı amacı güdülerek Yasama Meclisince onaylandığını kabul etmek gerekir. Saniyen memleketimizde (Özellikle büyük şehirlerde) konut darlığı nedeniyle konut sahiplerinin anormal kira talepleri karşısında bunun hayat- pahalılığına yaptığı etki ile halk arasında bir huzursuzluk yarattığı ve dolayısıyle kiralarda makul bir kısıtlamanın kamu yararına olduğu da kendiliğinden ortaya çıkar. Nitekim bu hususta Türkiye Anayasa Mahkemesi, 1963/67 sayılı Kararında Anayasa Mahke-mesi Kararlar Dergisi sayı 1, sayfa 152'de oybirliği ile şu görüşe yer vermiştir:-
"Hayat pahalılığı toplumda huzursuzluk yaratan bir olaydır. Toplumu buna karşı korumak amacı ile Devletçe tedbir alınmasının kamu yararına bir müdahale teşkil ettiğinden ş-üphe edilemez. Aynı amaçla kiraların kontrol altına alınması da kamu yararına olan tedbirler cümlesinden sayılmak icabeder . . . ."


İkinci Sorun
Bir sözleşmenin veya o sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüğün özüne dokunulması keyfiyeti, bu hususların tam-amen ortadan kaldırılması veya bu amaca yakın aşırı bir kısıtlama ile mümkün olur kanaatindeyim.

Yasanın 4. maddesi serbest sözleşmeden doğan kira bedellerini ve bu sözleşmeden neşet eden hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmamaktadır. Bunları sadece kı-sıtlamıştır. Bu kısıtlama yukarıda sözü edilen Türkiye Anayasa Mahkemesinin kararında sayfa 154'de de çoğunluk kararında dendiği gibi "mülkün gelirinden sahibinin yararlanmasını önleyen aşırı bir sınırlama" halini almış mıdır? Apartman olan veya olmayan,- belediyelerin mevcut olduğu veya olmadığı yerlerdeki konutlar için kira bedellerinin ne miktarda olduğu hususunda mahkemeye herhangi bir aydınlatıcı bilgi sunulmadı. Bunun yokluğunda yasanın 4. maddesinin getirdiği kısıtlamanın özünü zedeleyici bir şekil-de aşırı bir sınırlandırma olduğunu söylemeğe imkân yoktur.

Yasanın 4. maddesi kira bedellerinin tavanını saptamakla uygulamada ortaya bir ölçü getirmiştir. Bu ölçünün doğruluğu veya makûliyeti hususunda bir yargıya varmak kanaatımca Anayasa Mahkemesini-n yetkileri içine girmez. Kiraların azami haddinin tâyinine veya takdir usullerine yöneltilecek itirazlar olabilir, yasa hükümleri bu bakımlardan tadile muhtaç görülebilir. Ancak, bir yasa hükmünün tadile muhtaç olup olmadığını araştırmak, tadile muhtaç-sa -yeni hükümler sevkini temin maksadıyle- iptal kararı veya Anayasaya aykırılığı doğrultusunda karar vermek yasama organının vazifesine müdahale olur kanaatındayım.

Bu nedenlerle Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 36. maddesine aykırı olmadığı görüşünde-yim.

Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 7. maddesine aykırı olup olmadığı hususu:
Anayasa'nın 7. maddesi eşitlik ilkesi ile ilgilidir. Yasanın 4. maddesinin kendi başına eşitlik ilkesini çiğnediğini söylemeğe, kanaatımca, imkân yoktur. Yasanın 4. maddes-i kira bedellerinde bir tavan saptamakla yasa koyucusunun uygun bulduğu bir ölçü getirmiştir. Daha evvel de değindiğim gibi getirilen bu ölçünün lehinde ve aleyhinde söylenecek sözler olabilir. Adil olmadığı saptandığı takdirde veya konut darlığı hafifle-diğinde yasa koyucu kendi takdirine göre bunu her zaman tadil edebilir.
Öte yandan Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 7. maddesi açısından Kiracılar lehine bir ayrıcalık getirdiği de söylenemez. Anayasamız, 36. maddesi ile, kısıtlamayı ilke olarak kabul e-tmiştir. Kısıtlama sözcüğü, kendinden de anlaşıldığı gibi, her halukârda bir hakkın daraltılmasını, küçültülmesini, olduğundan daha düşük bir düzeye indirilmesini kaçınılmaz kılar. Ölçü ne kadar adil olursa olsun mal sahibinin çıkarları ne kadar korunurs-a korunsun her kira kısıtlanması muhakkak kiracı lehine ve mal sahibi aleyhine olacaktır. Bu durum kaçınılmazdır. Anayasa'nın öngördüğü ve cevaz verdiği bu duruma ayrıcalık yaratır nedeniyle iltifat etmemek Anayasa'nın kabullendiği kısıtlama ilkesinin va-rolmadığı sonucuna varmak demek olacaktır.

Bu nedenlerle Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 7. maddesine aykırı olduğu görüşüne katılmıyorum.

Yasanın 4. maddesinin Anayasa'nın 31. maddesine aykırı olup olmadığı hususu:
Anayasa'nın 31. maddesi bir Türk y-urttaşının mülkiyet ve miras hakları ile ilgilidir.

Yasanın 4. maddesiyle öngörülen kısıtlama ve sınırlama ancak kamu yararı olduğu kabul edilen durumlarda uygulanabilir. Daha evvel de değindiğim gibi çeşitli nedenlerle kira bedellerinde öngörülen kısıt-lama ile kamu yararı sözkonusu olduğu cihetle Yasanın 4. maddesiyle getirilen kısıtlama ve sınırlama Anayasanın 31. maddesinin (1). fıkrasıyle mümkündür. Ancak Anayasa'nın sadece 31. maddesinin (1). fıkrasını yalnız başına değerlendirmek mümkün değildir. - Anayasa'nın 31. maddesinin bir de (3). fıkrası vardır ve bu fıkra aynen şöyledir:-
"Malvarlığının Ekonomik değerini fiilen azaltan kısıntı ve sınırlandırmalar için derhal tam bir tazminat ödenir; anlaşmazlık halinde tazminatı hukuk mahkemesi saptar."


-
Kayda değer bir husustur ki Anayasa'mızın çok büyük bir kısmı Türkiye Anayasasından esinlenerek kabul edildi ve 31. maddesi Türkiye Anayasasının 36. maddesine tekabül ettiği halde Türkiye Anayasasının 36. maddesinde yukarıda iktibas ettiğim fıkra yoktur.- Bu fıkranın kendi Anayasamıza konması ve Türkiye Anayasasından bu noktada ayrılması özel bir amaca hizmet etmek için olduğu kendiliğinden meydana çıkar.

Kanaatımca Anayasa'nın 31. maddesi ile;
Kamu yararı olduğu takdirde mülkiyet hakkı, özüne dokunmama-k koşuluyle, yasa ile kısıtlanabilir veya sınırlandırılabilir;
Ancak bu kısıtlama veya sınırlandırma (3). fıkrada öngörülen tazminat ödendiği veya ödenmesi öngörüldüğü takdirde yapılabilir.

Anayasa'nın 31. maddesinin (1) ve (2). fıkralarını (3). fıkrad-an ayrı olarak okumak mümkün değildir.

Kira bedellerinin Yasa tahtında kısıtlanması ile Kira getiren konutların ekonomik değerinde Anayasa'nın 31. maddesinin (3). fıkrası anlamında bir azaltma meydana getirir mi? Bu soruna kat'i olarak evet veya hayır ş-eklinde bir cevap vermek çok güçtür. Mamafih kiralarda husule gelen her kısıtlamanın da ilgili konutun ekonomik değerinde bir azaltma yaratmayacağını söylemeğe de olanak yoktur. Örneğin, ayda 2500.-TL kira getiren bir konutun serbest piyasadaki ekonomik -değeri ile aynı konutun ayda 1250.-TL getirdiği takdirde ekonomik değerinin her zaman aynı olacağını rahatlıkla söyleyebilmek, kanımca, olanak dışıdır.

Yasanın 4. maddesi ile Anayasanın 31. maddesinin (1). ve (2). fıkraları altında kira bedellerinde sını-rlandırma ve kısıntı yapabilmek kabil olmakla beraber ekonomik değerde azalma olduğu takdirde 3. fıkranın şart koştuğu tazminatın öngörülmemesi ile bu gibi sınırlandırma ve kısıtlandırmaların yapılabilmesine imkân yoktur. Bu nedenlerle Yasanın 4. maddesin-in Anayasa'nın 31. maddesine aykırı olduğu görüşüne değişik gerekçelerle katılırım.

Yasanın 7. maddesinin Anayasanın 36. maddesine aykırılığı hususu:
Anayasa'nın 36. maddesinin (2). fıkrası "sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülükler kamu yararı . . . ." -v.s. gibi nedenlerle kısıtlanabileceğini öngörmektedir. Daha önce de belirttiğim gibi konut kiralarının kısıtlanmasında kamu yararı varolduğuna ve öngörülen kısıtlamaların sözleşmeden neşet eden hakkın özünü zedeleyecek kadar aşırı bir kısıtlama olmadığın-a göre Yasanın sadece 7. maddesinin Anayasanın 36. maddesine aykırı olduğu söylenemez kanısındayım. Bu nedenle Yasanın 7. maddesinin Anayasanın 36. maddesine aykırı olduğu görüşüne katılmıyorum.



(Salih S. Dayıoğlu)
- Yargıç



-


34



-


Full & Egal Universal Law Academy