Anayasa Mahkemesi Numara 18/2013 Dava No 2/2015 Karar Tarihi 23.02.2015
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 18/2013 Dava No 2/2015 Karar Tarihi 23.02.2015
Numara: 18/2013
Dava No: 2/2015
Taraflar: Kuzey Kıbrıs Bankalar Birliği ile KKTC Cuhuriyet Meclisi arasında
Konu: İptal davası - Anayasaya aykırılık - 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasasının 2. maddesinde yer alan "borç ilişkisi", "yasal faiz" ve yasal takip" tefsirlerine ilişkin kuralların ve Yasanın 3,4,5,6 ve 8 maddelerinin Anayasanın Başlangıç kısmı ile bazı maddelerine aykırı olduğu gerkçesiyl açılan iptal davası - Anayasa Mahkemesinin 29/2013 saylı Yasanın ilgili maddelerinin anayasanın ilgili madddelerine aykırı olmadığına oy çokluğu ile karar vermesi.
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 23.02.2015

-D. 2/2015Anayasa Mahkemesi: 18/2013

ANAYASA MAHKEMESİ OLARAK OTURUM YAPAN
YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.

Mahkeme Heyeti: Şafak Öneri Başkan, Narin F.Şefik, Hüseyin Besimoğlu, Ahmet Kalkan, Mehmet Türker.

Anayasanın 147.maddesinin verdiği yetkiye dayana-rak açılan iptal davası.

Davacı: Kuzey Kıbrıs Bankalar Birliği, Şht. Mustafa Yusuf Hacı
Sokak (Atatürk Caddesi) Yenişehir - Lefkoşa.

ile

Davalı: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi-
Lefkoşa.

A r- a s ı n d a

Davacı tarafından: Avukat Fuat Veziroğlu

Davalı tarafından: Başsavcı Yardımcısı Ersoy Ölçter.

-------------

K A R A R

KONU:

5.12.2013 tarihli Resmi Gazete Ek I'de yayımlanmış olan 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp Ta-hsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın 2. maddesinde yer alan "borç ilişkisi" tefsirine ilişkin kuralların, aynı maddede yer alan "yasal faiz" tefsirine ilişkin kuralların, aynı maddede yer alan "yasal takip"- tefsirine ilişkin kuralların ve Yasanın 3,4,5,6 ve 8. maddelerinin, Anayasa'nın Başlangıç Kısmı ile 1,3(4),4,7,8,10,
11,17,46 ve 136. maddelerine aykırı olup olmadığı.


I.OLAY:

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp Tahsili Geciken ve/veya Tah-sil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası, Yasama Meclisinde kabul edildikten sonra, 5.12.2013 tarihinde, Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Bu Yasa ile, özel hukuk kişileri arasında kurulan borç ilişkilerinde uygulanan yüksek -faizlerden ve/veya ülkedeki ekonomik durumdan dolayı tahsili geciken ve/veya tahsil edilemez hale gelen, bu Yasa kapsamına giren borçların mahkemeler tarafından yeniden yapılandırılmasına olanak sağlanması amaçlanmıştır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde-ki bankaların birliği şeklinde oluşan ve bankacılık sektörünü ilgilendiren alanlarda faaliyet gösteren kurum niteliğindeki Davacı, bu düzenlemenin Anayasa'ya aykırı olduğunu öne sürerek, Anayasa'nın 147. maddesine istinaden huzurumuzdaki iptal davasını açt-ı.


II.İDDİALARIN GEREKÇESİ:

Davacının iddiaları özetle şöyledir.

Dava konusu Yasa, kesin hükme bağlanmış, hatta önceki yapılandırma yasalarına istinaden bir veya birkaç kez hükme bağlanmış borçların yanısıra, hakkında mahkeme hükmü bulunmayan borçl-arı da kapsamına alarak, bunların yeniden düzenlenmesine olanak sağlamaktadır. Bu durum Anayasa'nın Başlangıç Kısmı ile birlikte, Anayasa'nın 3. maddesinin 4. fıkrasına, 7. maddesine, 8. maddesine, 10. maddesine, 11. maddesine, 17. maddesine ve özellikle 4-6. maddesi ile 136. maddelerine aykırılık teşkil etmektedir.

Anayasa'nın 46. maddesine göre, sözleşme hakkı vardır. Serbestçe sözleşme yapma hakkı temel haklardandır. Bu tür haklar özüne dokunulmadan sınırlanabilir. Getirilen düzenleme ile sınırlama yapı-lmamış, hak ortadan kaldırılmış ve tarafların serbest iradeleri ile yaptıkları sözleşmeler bertaraf edilmiştir. Yasa koyucu, taraflar arasındaki sözleşmeleri ortadan kaldırıp taraflar adına yeni sözleşmeler yaratamaz, bu nedenle yapılan düzenleme Anayasa'n-ın 46. maddesine aykırıdır.

Anayasa'nın 136. maddesi kesin hüküm ilkelerini düzenlemektedir. Kesin hüküm ilkesi ise, ihtilaflara mahkeme kararıyla son verilmesi ve aynı ihtilafın bir kez daha yargıya gelememesi demektir. Mevcut düzenleme ile tarafların -mahkemedeki iradeleri ortadan kaldırılmış, mahkeme hükümlerine müdahale edilerek, Anayasa'nın 136. maddesi ihlâl edilmiştir. Bu nedenle yapılan düzenleme Anayasa'nın 136. maddesine aykırıdır.

İptali istenen Yasanın gerekçe kısmında, yapılan düzenlemenin- son olduğu yazılmasına rağmen, bu durum, kişiler arasındaki hukuki ilişkilerde belirsizlik yaratmaktadır.
İlke olarak yasaların ileriye dönük çıkarılması gerekir.
Konu Yasanın yayınlandığı tarihten itibaren yürürlüğe
gireceği belirtilmekle birlikte, Ya-sanın içeriği tamamıyla geriye dönüktür. Bu düzenleme ile tarafların ilgili
tarihlerde yürürlükte olan yasalarla hükme bağlanmış hak
ve mükellefiyetleri ortadan kaldırılmakta, kazanılmış hakları ihlâl edilmektedir. Yasanın ilgili maddeleri mevcut hali il-e Anayasa'ya aykırıdır. Taraflara eşit mesafede olmayan düzenlemede, sadece borçluların çıkarı dikkate alınırken, bankaların zamanında yüksek faizden yaptığı ödemeler gözetilmemiş olduğu için bu husus düzenlemede eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedi-r. Ayrıca ekonomik durumdan kaynaklanan bir sorun varsa, sorumlusu Devlettir. Sorunun yaratıcısının, kendi alacaklarına yüksek faiz uygularken, özel kişilerin hukuki ilişkilerinden kaynaklanan alacaklarına müdahale ederek, alacaklılar arasında eşitsizlik y-aratması Anayasa'nın 8. maddesine aykırıdır.

Yapılan düzenleme, yargı kararlarını ortadan kaldırmaktadır. Yasamanın yargı kararlarına müdahale hakkı yoktur. Bu nedenle, Yasanın ilgili maddeleri Anayasa'nın yargı bağımsızlığını düzenleyen 6. maddesine ay-kırıdır.

Dava konusu Yasaya göre, yargıç uygun ve adil görmesi halinde, dava konusu Yasayı ilgili borçlara uygulayacaktır. Yargıca istediği borca Yasayı uygulama, istediğine uygulamama hakkının tanınması, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Kriter-ler belirlenmeden yargıca keyfi davranma hakkının tanınması, hukuk devleti ilkesine aykırıdır.

Bu Yasada, verilecek mahkeme hükümlerine uymayanların Yasadan istifade etme hakkı olmayacağına dair kural bulunmadığından, düzenleme, bu hali ile, kazanılmış b-ir hakkın tamamıyla ortadan kaldırılması niteliğinde olup Anayasa'ya aykırılık teşkil etmektedir.




Davalıyı temsilen Başsavcılığın müdafaası özetle şöyledir:

Anayasa Mahkemesinin 4/2006 sayılı davada, Merkez Bankası İdare Meclisinin yasada faizlerin -saptanmasında alt ve üst sınır belirlenmediği gerekçesiyle, İdare Meclisinin faiz belirleme yetkisinin olmadığına karar vermesinden sonra, ülkede faizler tamamen sınırsız bir duruma gelmiştir. O dönemde uygulanan faizler nedeniyle borçların ödenemeyecek du-ruma gelmesinin sonucu olarak bu Yasa çıkarılmıştır.

Yapılan düzenlemede, yapılandırmanın yargısal işlem ile gerçekleştirileceği belirtildiğinden, Yasamanın, yargı kararlarına müdahalesi söz konusu değildir.

Anayasa'nın 46. maddesinde yer alan sözleşme- hakkı ihlâl edilmemiştir. Anayasa'nın 46(2) maddesinde, sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin, kamu düzeni, kamu yararı, sosyal adalet ve ulusal güvenlik gibi nedenlerle kısıtlanabileceği düzenlenmiştir. Dava konusu Yasa ile yapılan düzenleme Anayasa'n-ın bu maddesine tamamıyla uygundur.

Yapılan düzenleme, bankaların esas alacaklarını ortadan kaldırmış değildir. Bu tamamıyla faizlere yönelik bir düzenleme olup, yetki tamamıyla yargıçlara verilmiştir. Yargıçlar görevlerinde bağımsızdırlar, bu nedenle An-ayasa'nın 136. veya 1. maddelerine aykırılık yoktur.

Devlet alacakları ile banka alacakları veya kredi sağlayıcıların alacakları eşit statüde olmadığından, ortada eşitlik ilkesine aykırı bir durum bulunmamaktadır.

Bu Yasa ile, ödenemez hale gelen bir b-orca, yargıcın müdahale edebilmesi imkânı getirilmiştir. Yasanın yetki vermesi halinde, sadece yargıçlar kendi kararlarını değiştirebilirler.

Mahkemeye müracaat edildiği takdirde, hüküm değişikliğe uğrayabilecektir. Yani herhangi bir idari makamın veya Y-asamanın mahkeme kararına doğrudan müdahalesi söz konusu değildir. Bu nedenle Anayasa'nın 136. maddesi ihlâl edilmiş değildir.

Dava konusu Yasada, Anayasa'ya aykırı düzenleme bulunmadığından dava reddedilmelidir.

III. İLGİLİ YASA MADDELERİ:

29/2013 sa-yılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın 2. maddesinde yer alan, "borç ilişkisi", "yasal faiz" ve "yasal takip" tefsiri aynen şöyledir:
"2. Bu Yasada, metin başka türlü g-erektirmedikçe:
"Borç İlişkisi; kamu kurum ve kuruluşlarının taraf
olduğu alacak-verecek ilişkileri dışında olup, bir sözleşme veya senet düzenlenmek suretiyle akdolunmuş her türlü alacak-verecek ilişkisini anlatır. Kredi kartı kullanılmak suretiyle- oluşan alacak-verecek ilişkisini de kapsar.
"Yasal Faiz" Mahkemeler Yasası'nın 42. maddesinin (3). fıkrası çerçevesinde, KKTC Merkez Bankası Yasası'nın 24. maddesi uyarınca saptanıp yürürlüğe konulan mevduat yıllık azami faiz oranını anlatır. "Yasal Taki-p" talep takririnin dosyalanması ile başlayan yasal süreç ile ipotekli mal satış sürecini anlatır."


29/2013 sayılı Yasanın 3. maddesi aynen şöyledir:

"3. Bu Yasanın amacı, özel hukuk kişileri arasında kurulan
borç ilişkilerinde uygulanan yüksek faiz-lerden ve/veya ülkedeki ekonomik durumdan dolayı tahsili geciken ve/veya tahsil edilemez hale gelen, bu Yasa kapsamına giren borçların mahkemeler tarafından yeniden yapılandırılmasına olanak sağlamaktır."


29/2013 sayılı Yasanın 4,5,6 ve 8. maddeleri sı-rasıyla şöyledir:

"4. Bu Yasa;
Bankalar veya kredi sağlayıcıları ile gerçek veya tüzel kişiler arasında düzenlenen borç senedi ve kredi kartı sözleşmeleri dahil her türlü sözleşme ve akdolunmuş borç ilişkisi içeren ve/veya her halükârda bu fıkrada beli-rtilen taraflar arasında her ne şekilde olursa olsun oluşan tüm borç ve alacak ilişkileri sonucunda hakkına yasal takip başlatılmış ve/veya hüküm alınmış borçları;
31.12.20012 tarihi itibarıyla donuk alacak kapsamına alınmış veya tebliğe göre alınması ger-eken borçları;
31.12.2012 tarihinden önce yürürlüğe giren yasalar uyarınca yeniden yapılandırılmış borçları; ve
İki özel hukuk kişisi arasında düzenlenen borç senedi veya her türlü sözleşme ile akdolunmuş ve/veya bu fıkrada belirtilen taraflar arasında h-er ne şekilde olursa olsun oluşan tüm borç ilişkileri dolayısıyla hakkında 1.1.2013 tarihinden önce yasal takip başlatılmış ve/veya mahkeme hükmü alınmış borçları
kapsar."


Yapılandırılmış Borç Miktarının Belirlenmesi
Tablo5.(1)Bu Yasa kapsamına- giren ve bankaların ve kredi sağlayıcıların alacaklı olduğu, hakkında hüküm ve/veya emir alınmış borçlarda, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren herhangi bir yargısal işlem veya safhada veya taraflardan herhangi birinin müracaatı üzerine mahkeme-, uygun ve adil bulması halinde, borcun ilk kez donuğa düştüğü veya Tebliğe göre ilk kez donuğa düşmesi gereken veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kalkınma Bankasının alacaklı olduğu borçlar hariç, Tebliğin 8'inci maddesine aykırı biçimde alacaklı ile borç-lunun anlaşması ile yeniden yapılandırılması durumunda yapılandırmadan önce donuğa düştüğü tarihteki miktarının bu Yasaya ekli Tabloda yıllara göre belirtilen katsayılar ile çarpılması sonucu ortaya

çıkacak rakama, varsa borç ile ilgili hüküm ve/veya yas-al takip nedeniyle doğan dava masraflarını da ekleyerek ve borçlu tarafından borç ilişkisi çerçevesinde, borcun ilk kez donuğa düştüğü, Tebliğe göre ilk kez donuğa düşmesi gereken veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kalkınma Bankasının alacaklı olduğu borçl-ar hariç, Tebliğin 8'inci maddesine aykırı bir şekilde yeniden yapılandırma yapılan durumlarda yapılandırmadan önce donuğa düştüğü tarihten sonra yapılan ödemelerin ödemenin yapıldığı yılların katsayılarıyla çarpılması sonucu elde edilen rakamı çıkararak b-orcu yeniden belirleyebilir. Bu şekilde belirlenen borca, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yalnızca yasal faiz uygulanır. Mahkeme, uygun ve adil görmesi halinde, böyle bir borç ilişkisinden kaynaklanan daha önceki hüküm veya emirleri değiştir-ilebilir veya kaldırabilir. (2)Bu Yasa kapsamına giren ve bankaların ve kredi sağlayıcıların alacaklı olduğu, yasal takip başlatılmış olsun veya olmasın, hakkında henüz hüküm ve/veya emir alınmamış borçlarda, bu Yasanın yürülüğe girdiği tarihten itib-aren herhangi bir yargısal işlem veya safhada veya taraflardan herhangi birinin müracaatı üzerine mahkeme, borcun ilk kez donuğa düştüğü veya Tebliğe göre ilk kez donuğa düşmesi gereken veya Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kalkınma Bankasının alacaklı olduğu- borçlar hariç, Tebliğin 8'inci maddesine aykırı biçimde alacaklı ile borçlunun anlaşması ile yeniden yapılandırılması durumunda yapılandırmadan önce donuğa düştüğü tarihteki miktarının bu Yasaya ekli Tabloda yıllara göre belirtilen katsayılar ile çarpılma-sı sonucu ortaya çıkacak rakama, varsa borç ile ilgili yasal takip nedeniyle doğan dava masraflarını da ekleyerek ve borçlu tarafından borç ilişkisi çerçevesinde, borcun ilk kez donuğa düştüğü, Tebliğe göre ilk kez donuğa düşmesi gereken veya Kuzey Kıbrıs -Türk Cumhuriyeti Kalkınma Bankasının alacaklı olduğu borçlar hariç, Tebliğin 8'inci maddesine aykırı bir şekilde yeniden yapılandırma yapılan durumlarda yapılandırmadan önce donuğa düştüğü tarihten sonra yapılan ödemelerin ödemenin yapıldığı yılların katsa-yılarıyla çarpılması sonucu elde edilen rakamı çıkararak borcu yeniden belirler. Bu şekilde belirlenen borca bu tarihten itibaren yalnızca yasal faiz uygulanır. (3)Bu Yasa kapsamına giren ve bankaların ve kredi sağlayıcıların alacaklı olduğu borçlar d-ışında kalan, özel hukuk kişileri arasındaki borç ilişkilerinden kaynaklanan ve hakkında yasal takip başlatılmış ve hüküm ve/veya emir alınmış borçlarda, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren herhangi bir yargısal işlem veya safhada veya taraflard-an herhangi birinin müracaatı üzerine mahkeme, uygun ve adil bulması halinde, borcun bu borç hakkında ilk yasal takibin başlatılmış olduğu tarihteki miktarının ekteki Tabloda yıllara göre belirtilen katsayılar ile çarpılması sonucu ortaya çıkacak rakama, v-arsa borç ile ilgili hüküm ve/veya yasal takip nedeniyle doğan dava masraflarını da ekleyerek ve borçlu tarafından, borç ilişkisi çerçevesinde, yasal takibin başladığı tarihten sonra yapılan ödemelerin ödemenin yapıldığı yılların katsayılarıyla çarpılması -sonucu elde edilen rakamı çıkararak borcu yeniden belirleyebilir. Bu şekilde belirlenen borca, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yalnızca yasal faiz uygulanır. Mahkeme, uygun ve adil görmesi halinde, böyle bir borç ilişkisinden kaynaklanan dah-a önceki hüküm veya emirleri değiştirilebilir veya kaldırabilir.(4)Bu Yasa kapsamına giren ve bankaların ve kredi sağlayıcıların alacaklı olduğu borçlar dışında kalan, özel hukuk kişileri arasındaki borç ilişkilerinden kaynaklanan ve hakkında yasal ta-kip başlatılmış ancak henüz hüküm ve/veya emir alınmamış borçlarda, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren herhangi bir yargısal işlem veya safhada veya taraflardan herhangi birinin müracaatı üzerine mahkeme, borcun bu borç hakkında ilk yasal takib-in başlatılmış olduğu tarihteki miktarının bu Yasaya ekli Tabloda yıllara göre belirtilen katsayılar ile çarpılması sonucu ortaya çıkacak rakama, varsa borç ile ilgili yasal takip nedeniyle doğan dava masraflarını da ekleyerek ve borçlu tarafından, borç il-işkisi çerçevesinde, yasal takibin başladığı tarihten sonra yapılan ödemelerin ödemenin yapıldığı yılların katsayılarıyla çarpılması sonucu elde edilen rakamı çıkararak borcu yeniden belirler. Bu şekilde belirlenen borca bu Yasanın yürürlüğe girdiği tariht-en itibaren yalnızca yasal faiz uygulanır.(5)Tebliğin yürürlüğe girmesinden önce hakkında yasal takip başlatılmış borçlarda, yukarıdaki (1)'inci fıkrada belirlenen yapılandırılmış borç miktarını belirleme yönteminde esas alınacak miktar, yasal takibin- başlatılmış olduğu tarihteki borç miktarıdır.Mahkeme, böyle borçlarda, uygun ve adil görmesi halinde, bu miktarın bu Yasaya ekli tabloda düzenlenen 2002 yılı katsayısıyla çarpılması sonucu ortaya çıkacak rakama, varsa borç ile ilgili hüküm ve/veya ya-sal takip nedeniyle doğan dava masraflarını da ekleyerek ve borçlu tarafından, borç ilişkisi çerçevesinde, yasal takibin başladığı tarihten sonra yapılan ödemelerin ödemenin yapıldığı yılların katsayılarıyla çarpılması sonucu elde edilen rakamı çıkararak b-orcu yeniden belirleyebilir. Bu şekilde belirlenen borca, bu Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, yalnızca yasal faiz uygulanır.Mahkeme, uygun ve adil görmesi halinde, böyle bir borç ilişkisinden kaynaklanan daha önceki hüküm veya emirleri değ-iştirilebilir veya kaldırabilir.(6)Mahkeme, bu fıkra kapsamındaki borçlarda, yeni borç miktarının belirlenmesi safhasında, taraflara, borç miktarının tespiti için gerekli bulduğu bilgi ve belgeyi makul süre içerisinde sunmaları için direktif verebilir-. Böyle bir direktifin yerine getirilmemesi durumunda mahkeme, direktifi yerine getirmeyen tarafın direktifi yerine getirinceye değin konu dava dosyasında ileri işlem yapmaktan men edilmesine karar verebilir. (7)Borçlunun, yukarıdaki fıkralar uyarınca- mahkeme tarafından belirlenmiş yeni borç miktarını aşan ödemelerinin tespit edilmesi halinde, borçluya geri ödeme yapılmaz, alacaklı tarafından başka herhangi bir alacak talep edilmez ve borç ödenmiş ve kapatılmış kabul edilir.

Yapılandırılmış Borç Mik-tarının Belirlenmesinde Mahkeme Masrafları6. Bu Yasanın 5'inci maddesi uyarınca mahkeme tarafından belirlenen borçlar için, banka ve/veya kredi sağlayıcıları tarafından herhangi bir komisyon ve/veya masraf alınamaz, bu Yasa kurallarına istinaden mahke-meye yapılan başvuru sonucunda belirlenecek hükümde, istida masrafları dışında daha önce hükmedilmiş masraflara ilaveten yeni dava masrafı talep edilemez.

Yürürlüğe Giriş8. Bu Yasa, Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten başlayarak yürürlüğe girer.
-
IV. İLGİLİ ANAYASA MADDELERİ:

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ ANAYASASI
BAŞLANGIÇ

Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve özgürlükleri için savaşım vermiş büyük Türk Ulusunun ayrılmaz bir parçası bulunan;

Anavatanından koparıldığı 1878 yılından bu yana- ulusal varlığına ve yaşam hakkına yöneltilen ve özellikle 1955 yılından sonra silahlı tedhiş, saldırı ve sindirme biçiminde yoğunlaştırılan olaylar karşısında, birlik ve bütünlük içinde, yetkin bir toplum olarak direnişini örgütlemiş olan;

Toplumsal hak -ve özgürlüklere sahip olmadan, bireysel hak ve özgürlüklerin sözkonusu olamayacağını, Anavatanın doğal, tarihsel ve andlaşmalardan doğan yasal garantörlük hakkını kullanması suretiyle Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin sonuçlandırdığı ve Kıbrıs Türklüğüne- huzur, barış, güvenlik ve özgürlük ortamı içinde yaşama imkanı sağlayan Barış Harekatının yapıldığı 1974 yılına kadar süren acı deneyimlerle saptamış bulunan; ve

Tarihten, uluslararası andlaşmalardan, insan hakları beyanname ve sözleşmelerinden doğan büt-ün hakları elinden alınmak ve Kıbrıs'taki varlığı tamamen yok edilmek istenen; 21 Aralık 1963 tarihinden sonra bütün organları, yasa dışı yollarla Kıbrıs Rumlarının tekeline giren, oluşum biçimi yanında, izlediği politikalarla da sadece Kıbrıs Rumlarının d-evleti haline gelen, Pan-Helenist yayılmacılığa hizmet eden, ırkçı ve ayırımcı düşünce ve eylemlerle andlaşmalardan ve Anayasa esaslarından tamamıyla ayrılarak meşruluğunu yitirmiş bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti karşısında, kendi kaderini tayin etme hak ve özg-ürlüğünü kullanarak, dünya ve tarih önünde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devletini ilan etmiş bulunan,

KIBRIS TÜRK HALKI

Egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olarak;

15 Kasım 1983 tarihinde, büyük bir coşku ve oybirliği ile kabul edilen Bağımsızlık Bild-irisini yaşama geçirmek;

Kendi yurdunda tam bir güven ve insanca bir düzen içinde varlığını sürdürmek;

İnsan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını korumayı içeren çok partili, demokratik, laik ve sosyal hukuk- devletini gerçekleştirmek; ve

Atatürk ilkelerine bağlı kalmak ve özellikle O'nun "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesini yaygınlaştırmak amaçları ile,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kurucu Meclisinin yaptığı bu Anayasayı, 15 Kasım 1983 tarihinde kurulan K-uzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Anayasası olarak Kabul ve ilân eder; ve

Asıl güvencenin yurttaşların gönül ve iradelerinde yer aldığı inancı ile, özgürlüğe, adalete ve erdeme tutkun evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet eder.


Devletin Şekli ve Nitelik-leri
Madde 1
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan laik bir Cumhuriyettir.


Yasama Yetkisi
Madde 4
Yasama yetkisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkı adına Cumhuriyet Meclisinindir.

Ana-yasanın Üstünlüğü ve Bağlayıcılığı
Madde 7
-Yasalar Anayasaya aykırı olamaz.
Anayasa kuralları, yasama, yürütme ve yargı organlarını, Devlet yönetimi makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
-
Eşitlik
Madde 8
-Herkes, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, Anayasa ve yasa önünde eşittir. Hiçbir kişi, aile, zümre veya sınıfa ayrıcalık tanınamaz.
Devlet organları ve yönetim makamları, bütün işlemlerinde yasa önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek ve ayrıcalık -yapmamak zorundadırlar.
Ekonomik bakımdan güçsüz olanların Anayasa ve yasalar ile elde ettikleri veya edecekleri kazanımlar, bu madde ileri sürülerek ortadan kaldırılamaz.
-
Temel Hakların Niteliği ve Korunması
Madde 10
-Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahiptir.
Devlet, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve so-syal bütün engelleri kaldırır, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlar.
Devletin yasama, yürütme ve yargı organları, kendi yetki sınırları içinde, bu Kısım kurallarının tam olarak uygulanmasını sağlamakla yükümlüdürler.-
-




Temel Hak ve Özgürlüklerin Özü ve Sınırlanması
Madde 11
Temel hak ve özgürlükler, özüne dokunmadan, kamu yararı, kamu düzeni, genel ahlak, sosyal adalet, ulusal güvenlik, genel sağlık ve kişilerin can ve mal güvenliğini sağlamak gibi nedenlerle ancak- yasalarla kısıtlanabilir.


Hak Arama Özgürlüğü ve Yasal Yargı Yolu
Madde 17
-Kimse, bu Anayasa ile veya bu Anayasa gereğince kendisine gösterilen mahkemeye başvurmak hakkından yoksun bırakılamaz. Her ne ad altında olursa olsun adli komisyonlar veya istisnai mahkemeler oluşturulması yasaktır.
Herkes, yurttaş hak ve yükümlülüklerinin- veya kendisine karşı yapılan bir suçlamanın karara bağlanmasında, yasa ile kurulan bağımsız, tarafsız ve yetkili bir mahkeme tarafından, makul bir süre içinde adil ve açık bir surette davanın dinlenmesi hakkına sahiptir. Karar gerekçeye dayanır ve açık bi-r oturumda okunur.
Ulusal güvenlik, anayasal düzen, kamu düzeni, kamu güvenliği veya genel ahlak yararına olduğu veya küçüklerin çıkarları veya tarafların özel hayatlarının korunması için gerekli olduğu ve yayının, adaletin sağlanması için mahkemece zararl-ı görüldüğü özel durumlarda, mahkeme duruşmanın kısmen veya tamamen kapalı yapılmasına karar verebilir.
Herkes:
Mahkeme önüne çıkarılması nedenlerinin kendisine bildirilmesi;
Davasını mahkemeye sunmak ve bunu hazırlamak için gerekli zamana sahip olmak;
De-lillerini göstermek veya göstertmek veya tanıkların yasaya uygun olarak doğrudan doğruya sorguya çekilmesini istemek;
(ç)Kendisinin veya yakınlarının seçtiği bir hukukçu tutmak ve adaletin sağlanması için gerekli görülüyorsa, yasanın gösterdiği şekilde -kendisine parasız bir hukukçu atanması;
-(d)Mahkemede kullanılan dili anlayamadığı veya konuşamadığı takdirde, bir tercümanın yardımından parasız yararlanmak, hakkına sahiptir.
Sözleşme Hakkı
Madde 46
-Herkes, sözleşme hukukunun genel ilkelerince konan koşullara, kısıntılara, sınırlandırmalara ve yürürlükteki yasalara uymak kaydıyla, serbestçe sözleşme yapma hakkına sahiptir. Ekonomik bakımdan güçlü kişilerin diğer kişileri istismarı yasa ile önlenir.
Sö-zleşmelerden doğan hak ve yükümlülükler kamu yararı, kamu düzeni, sosyal adalet ve ulusal güvenlik gibi nedenlerle yasa ile düzenlenebilir ve kısıtlanabilir.
Devlet yasa ile belirli yörelerdeki sosyal ve ekonomik gereksinmeleri ve özellikleri dikkate alara-k, konut kiraları konusunda gerekli önlemleri alabilir, kısıtlama ve düzenlemeler yapabilir.
-
Mahkemelerin Bağımsızlığı
Madde 136
-Yargıçlar, görevlerinde bağımsızdırlar, Anayasaya, yasaya ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında, mahkemelere ve yargıçlara emir ve talimat veremez; genelge gön-deremez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında, Cumhuriyet Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz; görüşme yapılamaz veya herhangi bir demeçte bulunulamaz. Yasama ve Yürütme organları ile Devlet Yöneti-mi makamları, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu organ ve makamlar, mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
-
Başkan Şafak Öneri:

Meslektaşım Sayın Ahmet Kalkan'ın kararını daha önce okuma fırsatım oldu. Sayın Ahmet Kalkan'ın dava konusu Yasanın herhangi bir maddesinin Anayasa'nın Başlangıç Kısmındaki Sosyal Hukuk Devleti ilkesine, 3(4), 4, 7, 8, 10, 11, 17 ve -46. maddelerine aykırı olmadığına ilişkin ulaştığı sonuca, farklı görüş ve gerekçelerle katılırım. İlgili maddelerin Anayasa'nın 1. ve 136. maddelerine aykırı olmadığına ilişkin kararına ise, saygım baki kalarak katılamıyorum.

Anayasa'nın 9. maddesi hükm-ü uyarınca Devletin değişmez niteliklerinden sayılan, "hukuk devleti" (Anayasa'nın 1. maddesindeki tanımıyla "hukukun üstünlüğü ilkesi")nin en önemli unsurlarından birisi de yargı bağımsızlığıdır.

Adalet devletin temeli, yargı bağımsızlığı da adaletin g-üvencesidir. Erkler ayrılığı ilkesi ile hayat bulan yargı bağımsızlığı, yasama ve yürütmeye karşı Anayasal boyutta korunur. Özünde erkler ayrılığı ilkesini taşıyan yargı bağımsızlığı, demokrasiyi özümsemiş devletlerde halkın yürütme ve yasamaya karşı korun-masının en büyük güvencesidir. Yargısı bağımsız olmayan devletlerde, demokrasinin varlığından bahsetmek olanaksızdır.
Geçerli yasalar altında verilen bir mahkeme kararının, daha sonra yapılan bir yasama faaliyeti ile, ne gerekçe ile olursa olsun ortadan k-aldırılması, yargı bağımsızlığını zedeler.
Verildiği tarihte hukuken haklı nedene dayanan bir mahkeme kararının, zaman içinde sıkıntılar yaratması, yargı bağımsızlığına aykırı olarak yasama faaliyeti ile değiştirilmesine hukuken haklı bir neden teşkil etm-ez.
Daha önce verilen kesin hüküm mahiyetindeki mahkeme kararlarını değiştiren, ortadan kardıran yasama faaliyetleri, erkler ayrılığı ilkesine ve yargı bağımsızlığına aykırı olur.

Anayasa'nın 136. maddesi yargı bağımsızlığını düzenler. Anayasa'nın 136. -maddesinde yer alan, yasama organının yargıçların kararlarına herhangi bir şekilde müdahale edememesi, yargıç kararlarını değiştirememesi ve bunların yerine getirilmesini, yani infazını geciktirememesine ilişkin kurallar, yargının yasama organına karşı kor-unmasının örnekleridir.
Anayasa, 136. maddesi ile diğer kamusal makamlar yanında, yasama organına da mahkeme kararlarına uyma yükümlülüğü getirmiş, yasama organının mahkeme kararlarını değiştiremeyeceğini ve yerine getirilmesini geciktirecek tasarrufta bul-unamayacağını hükme bağlamıştır.

Yasamanın, daha önce verilen bir mahkeme kararına bir yasama faaliyeti ile doğrudan müdahale ederek, mahkeme kararını değiştirmesi veya yerine getirmesini geciktirmesi ile, bunu doğrudan yapmayıp mahkemeyi görevli kılara-k yapması arasında, yargı bağımsızlığına müdahale açısından herhangi bir fark yoktur.

Yasa kapsamında olan bazı borçların, Yasada belirtilen kriterler uyarınca yeniden yapılandırılması, Yasanın amacını oluşturmaktadır. Yasa bu amaçla 4. maddede belirtile-n kategorik borçlar yanında, kesin hüküm haline gelmiş borçların yeniden yapılandırılmasını da düzenlemektedir.

Bir alacak-verecek ihtilafında kesin hüküm haline gelmiş mahkeme kararı, ana para ve varsa faizlerinden oluşur.
Ekonomik koşulların dayatmas-ı ile geçmişte, gerek mevduata, gerekse kredilere çok yüksek oranda faizler uygulandığı bir dönem yaşanmıştır.
Bilahare, faizlerde kademeli olarak düşüş yaşanmasına rağmen, alınan ve kesin hüküm niteliğini kazanan mahkeme kararlarındaki yüksek faiz oranl-arının aynen kalması nedeniyle, borçların ödenemez duruma gelerek çok ciddi adaletsizliklere neden olduğuna ilişkin iddialarda büyük haklılık payı olduğu tartışmasızdır.

Yasa koyucunun, henüz icra edilmemiş bir borcun ne şekilde icra edileceğine dair ile-riye dönük kurallar getirmesi Anayasa'ya aykırılık teşkil etmeyebilir. Bunun gibi henüz kesin hüküm niteliğini kazanmamış borçlarla ilgili yeni kurallar getirilmesinin Anayasa'ya uygunluğu da Anayasal boyutta tartışılabilir.
Ancak kesin hüküm niteliğini k-azanmış ödenmemiş bir borcun yeniden yapılandırılmak suretiyle miktarını değiştirme yolunun açılması, mahkeme kararlarına müdahale teşkil eder.
Bir borç ilişkisinde tahakkuk eden faizler, borcun bir parçası olarak kabul edilir. Borç miktarı hususunda kesi-n hüküm varsa, faizler dahil borcun miktarı bakımından tartışılacak bir husus kalmamış demektir. Borcun tahsil edilememesi, taraflar arasında borcun miktarı ile ilgili bir ihtilafın devam ettiği anlamını taşımaz.

Sonuç olarak, dava konusu Yasanın ilgili -maddelerinin kesin hüküm niteliğini kazanmış mahkeme kararlarına müdahale eden hükümlerinin, Anayasa'nın 1. ve 136. maddelerine aykırı olduğu görüşündeyim.

Ahmet Kalkan:

Anayasa'ya aykırı olduğu iddia edilen ilgili Yasa maddeleri, iddiaya dayanak ola-rak gösterilen Anayasa maddeleri ve taraflarca ileri sürülen iddia ve gerekçeler incelendi ve gereği düşünüldü.

Davacı, davasında 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılmas-ı Yasası'nın 2. maddesinde yer alan "borç ilişkisi" "yasal faiz" ve "yasal takip" tanımlarının tefsirine ilişkin kurallarının ve Yasanın 3,4,5,6 ve 8. maddelerinin, Anayasanın Başlangıç Kısmı ile 1,3(4),4,7,8,
10,11,17,46 ve 136. maddelerine aykırı olduğun-u iddia etmektedir.

Öncelikle, meselenin Anayasa'nın Başlangıç Kısmına aykırı olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.

Anayasa'nın Başlangıç Kısmı yönünden inceleme:

Anayasa'nın 163. maddesine göre, toplumsal mücadeleyi ve bu Anayasa'nın dayandığı- temel görüş ve ilkeleri belirten Başlangıç Kısmı, Anayasa'nın metninden sayılmaktadır.

Anayasa'nın Başlangıç Kısmının Anayasa metnine dahil olması, Başlangıç Kısmının, Anayasa'nın diğer maddeleriyle aynı pozitif hukuki değere sahip olmasını sağlamıştır-.

Anayasa hukuku esaslarına göre başlangıç metninin anlamını tespit etmek, onu uygulayacak Anayasa Mahkemesine aittir. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi başlangıçtaki ilkeye dayanarak bir kanunu iptal edebilmektedir.

Anayasa'nın 163. maddesi, Başlangıç K-ısmını 3 temel ilkeye ayırmaktadır. Buna göre, toplumsal mücadele, Anayasa'nın dayandığı temel görüş ve Anayasa'nın dayandığı temel ilkeler Başlangıç Kısmının esasını teşkil etmektedir.

Başlangıç ilkesinin önemli bir bölümü, Anayasa'nın çeşitli maddeleri-nde ayrıca düzenlenip somutlaştırılmıştır.

Anayasa Mahkemesinin, Anayasa'da açık hüküm bulunan hallerde, Başlangıç Kısmında belirtilen hükümleri ölçü norm olarak kullanması gerekmemektedir. Anayasa Mahkemesi, başlangıçta geçen soyut kavram ve ilkeleri öl-çü norm olarak kullanırken, o konuda Anayasa'da somut kural olup olmadığına özen göstermelidir. Çünkü başlangıçta geçen genel ve soyut olduğu düşünülen kavram ve ilkelerin, Anayasa Mahkemesi tarafından belirginleştirilip pozitif değer haline getirileceğind-en, Anayasa'nın somut olarak düzenlediği konuları ilgili maddesinde değerlendirmek, Anayasa'ya uygunluk denetimi bakımından doğru olacaktır (Bu konuda Bkz. Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku 1.baskı, sayfa 194).

Davacının taleplerini bu anlamda incelediği-mizde, Anayasa'ya aykırılığı iddia edilen Yasa maddelerinin toplumsal müdadele ve Anayasa'nın dayandığı temel görüşlerle alakası olmadığı ve bu bağlamda soyut kavramların belirginleştirilmesine gerek olmadığı açıktır.

Davacının talepleri bakımından dikka-te alınması gereken, Başlangıç Kısmının insan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını korumayı içeren çok partili, demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletini gerçekleştirmeye yönelik kısmıdır.

Bu paragraf bakım-ından mesele ile alakalı olan kısmı ise, insan hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü ve sosyal hukuk devletini gerçekleştirmekle ilgili bölümüdür.

Anayasa'nın Başlangıç Kısmında belirtilen genel amaçlara bağlı olarak, Kıbrıs Türk Halkı, Kuzey Kıbrıs Tür-k Cumhuriyeti'ni kurarken, insanca bir düzen içinde, insan hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını korumayı, sosyal hukuk devletini gerçekleştirmeyi amaçlamıştır.

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp -Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası ise, özel hukuk kişileri arasında kurulan ve borç ilişkilerinde uygulanan yüksek faizlerden ve/veya ülkedeki ekonomik durumdan dolayı tahsili geciken ve/veya tahsil edilem-ez, başka bir söylemle ödenemez hale gelen borçları yapılandırmayı amaçlamıştır.

Ülkenin ekonomik koşulları nedeniyle, kendi elinde olmayan nedenlerle herşeyini kaybetme noktasına gelen kişileri, hukuk önünde korumak, bunun yanında alacaklılara alacaklar-ını tahsil edebilmenin yolunu açmak, kuruluş amacı olarak hedeflenen sosyal hukuk devletinin görevidir.

Bu anlamda yapılan düzenlemenin, Anayasa'nın Başlangıç Kısmında ifade edilen amaca aykırılığından bahsedilemez.

Bunun yanısıra, yasama organının bu -amaç doğrultusunda hareket ederken hukuk devleti ilkesini ihlâl edip etmediği, Yasanın hak arama özgürlüğüne, sözleşme yapma hürriyetine aykırı olup olmadığı somut olarak düzenlenmiş ilgili maddelerde inceleneceğinden, konunun Başlangıç Kısmında incelenmes-ine gerek yoktur.

Davacının iptal davasına konu ettiği Yasa maddeleri, Anayasa'nın Başlangıç Kısmına aykırı değildir.

Anayasa'nın 1. maddesi yönünden inceleme:

Anayasa'nın 1. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan -haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimin-e açık olan devlettir.

Hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır.
Kişilerin hukuk güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde D-evlete güven duyabilmesini, Devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

Belirlilik ilkesi ise, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer ver-meyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamasına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir.

Belirlilik ilkesinin gerekleri, düzenlemenin yapılacağı alana ilişkin koşulların getirdiği zor-luklara göre değişebilmektedir (Bu konuda Bkz.T.C.Anayasa Mahkemesi Esas 2013/110, Karar 2014/8 16.1.2014 tarihli karar).

Hukuk devleti açısından önemli bir kriter, Devletin, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayıp, yargı denetimine açık- olan, yasaların üstünde, yasa koyucunun da bozamayacağı temel ilkelerin ve Anayasa'nın bulunduğu bilincine sahip olması gerektiğidir (Bkz. E.1985/31, K.1986/11, k.t 27.3.1986, AMKD, Sayı 22 S.120, E.1986/3, K.1986/15 k.t 3.7.1986 AMKD Sayı 22 s.174-175).
-
Huzurumuzdaki dava bakımından önemli bir kavram da "kazanılmış hak" tanımıdır. Kazanılmış bir haktan söz edilebilmek için iki şartın varlığı esastır. Buna göre: (a) hakkın edinildiği anda yürürlükte olan kurallara uygun şekilde ve (b) bütün sonuçları ile -fiilen elde edilmiş olması gerekir
(Bkz. T.C Anayasa Mahkemesi E 1986/3, K 1986/15, k.t 3.7.1986 AMKD, Sayı 22, s.175, E 1991/19 K.1991/36, k.t 8.10.1991 R.G 9.5.1997 Sayı 17).

Davacı, iptali istenen Yasayla, kişiler arasındaki hukuki ilişkilerde belirs-izlik yaratıldığını, yasaların ilke olarak ileriye dönük çıkarılması gerektiğini, konu Yasanın yayınladığı tarihten itibaren yürürlüğe gireceği belirtilmiş olmasına rağmen, Yasanın içeriğinin tamamıyla geriye dönük olduğunu, kazanılmış hakları ortadan kald-ırdığını, yargıca uygun ve adil görmesi halinde dava konusu Yasayı uygulama hakkı verdiğini, bunun sonucu olarak Yasanın uygulanmasında keyfilik yaratıldığını, mahkeme hükümlerine uymayanların Yasadan istifade etme hakkı olmayacağına dair kural içermediğin-den, düzenlemenin bu hali ile kazanılmış bir hakkı tamamıyla ortadan kaldırdığını ve hukuk devleti ilkesinin açıkça çiğnendiğini iddia etmiştir.

Hukuk devletinde, hukuki güvenlik ilkesi olmazsa olmaz koşuldur. Hukuk devleti, normlarının öngörülebilir olm-asını, bireylerin tüm işlem ve eylemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir(Bkz.TC.AYMK 4.5.2006 E 2006/64, K2006/54, RG 5.11.2006, Sayfa 26310).

Hukuk kural-larındaki değişikliklerin geçmişte tamamlanmış ve/veya kazanılmış haklara, geriye dönük olarak uygulanması belirlilik ve istikrarın yanısıra, hukuki güvenliğin zedelenmesine sebep olur.Bu nedenle, Yasada hukuki güvenlik ilkesinin ihlal edildiği sonucuna va-rabilmek için çıkarılan Yasanın geçmişte tamamlanmış ve bütün sonuçları ile fiilen elde edilmiş bir hakkı veya faydayı ortadan kaldırması gerekir.

Geçmişe yürürlük ve kazanılmış hak kavramları, Ceza Hukuku, İdare Hukuku ve Özel Hukuk bakımından farklılıkl-ar arz eder.
Huzurumuzdaki davada önemli olan, bu prensiplerin, hukuk davaları ve özel kişiler arasındaki borç ilişkileri bakımından değerlendirilmesidir.

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanıp Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Bo-rçların Yapılandırılması Yasası'nın 8. maddesine göre, Yasa, Resmi Gazete'de yayımlandığı tarihten başlayarak yürürlüğe girmiştir.

Yasanın yürürlülük maddesi tamamıyla Yasanın amacına uygun, ileriye dönük olarak düzenlenmiştir. Yasa yürürlüğe girdiği tar-ih itibarıyla sadece ödenmemiş olan veya ödenemez hale gelen borçları kapsamakta, geçmişte tamamlanmış hukuki ilişkileri ortadan kaldırmamaktadır. Davacı Avukatının iddia ettiği gibi geriye dönük uygulama söz konusu olsaydı, hükme bağlanmış ve ödenmiş, kap-atılmış veya yasal takibe uğramamış olsa bile borçlu tarafından ödenmiş ve kapatılmış olan borçları da kapsamış olacaktı. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte kapsama alınan borçların temelinin geçmişten gelmesi, Yasayı geçmişe yürür hale getirmez. Yapılan dü-zenlemede, Yasa koyucu, borç ilişkilerindeki işlem temelini ortadan kaldırmamış, aksine hükümlü alacaktan doğan haklar dahil, taraflar arasındaki hukuki ilişkileri korumuştur. Bu anlamda hukuki güvenlik ilkesinin ihlali söz konusu değildir.

Yasanın, yürür-lüğe girdiği tarihte elde edilen kazanılmış hakları ortadan kaldırıp kaldırmadığına gelince:

Kazanılmış haktan söz edilebilmesi için hakkın kesinleşmiş yani kişiselleşmiş, şahsi mal varlığına dahil olmuş, güncel ve belirlenebilir olması zorunludur.

Bu -Yasanın hiçbir kuralı, bir alacaklının hükümle elde ettiği alacak hakkını ortadan kaldırmamakta, fiilen elde ettiği ve şahsi mal varlığına dahil ettiği faydanın iadesini öngörmemektedir. Alacaklının, hükmün semerelerinden yararlanması hakkıdır. Ancak kişil-er arasındaki borç ilişkilerinde fiilen elde edilmemiş, alacaklının mülkiyetine geçmemiş olan fayda, tamamlanmış hak bahşetmez.

Örneğin, hüküm, ipotekli, memorandumlu veya hacizli mal üzerinde hak talep etmeye imkân sağlar. Ancak mülkiyeti alacaklıya geç-irmez. Hükümden kaynaklanan bir alacağın tamamlanabilmesi için borçlunun mallarının satılması, parasının ödenmesi ve alacak miktarının alacaklının mülkiyetine geçmesi gerekmektedir.

Bu Yasa alacaklının hükümden kaynaklanan alacak hakkını kaldırmazken sad-ece Yasanın yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ödenmemiş borçları yapılandırıp, borç miktarının günün koşullarına uygun hale getirilmesinin kriterlerini belirledi. Bu durum kazanılmış hakkın kaldırılması olarak değerlendirile-mez.

Hukuk devleti, herkesi -kanun önünde koruyan devlettir. Enflasyonun yüksek olduğu bir dönemde %100'ün üzerinde bir oranda faizle hüküm elde eden bir alacaklının alacağı ne kadar güvence altında ise, borçlunun da, o ekonomik koşulların değiştiği, enflasyonun düştüğü bir ortamda bo-rcunu, kendinden kaynaklanmayan nedenlerin yarattığı imkânsızlıklardan etki-lenmeden ödeme hakkı vardır. Bu nedenle böyle bir ortamın var olması veya doğmuş olması halinde, bir taraftan alacaklının hükümle elde ettiği haklarını, diğer taraftan kötü ekonomi-k koşullar ve yüksek faiz nedeniyle hürriyetleri dahil, her şeyini kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıya kalan borçluları korumak ve kötü ekonomik koşulların bir taraf aleyhine yarattığı olumsuzlukları ortadan kaldırmak, sosyal hukuk devletinin vatandaşları-na olan mükellefiyetidir. Yasada hiçbir şekilde kişinin hükümle elde ettiği alacak hakkını sonuçları ile birlikte ortadan kaldıran düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle, 29/2013 sayılı Yasanın alacaklıların kazanılmış haklarını ortadan kaldırdığını söyleme-k mümkün değildir.

Yasadaki düzenleme ile borçları yapılandırma görev ve yetkisi mahkemelere verilmiştir. Yasa kapsamındaki bir borcun hangi kriterler uygulanarak yapılandırılacağı açıkça belirtil-diğinden, ortada bir belirsizlik hali bulunmamaktadır.

U-ygun ve adil görmesi halinde, mahkemeye, böyle bir borç ilişkisinden kaynaklanan daha önceki hüküm veya emirleri değiştirme yetkisinin yasa ile verilmesi koşuldur. Yargıç, ancak yasadan aldığı yetki ile daha önce verilen bir hükmü gözden geçirebilir. Bunun- mümkün olmaması halinde ise, borçludan kaynaklanmayan nedenlerle ödenmesi imkansız hale gelen borç yükümlülüğünün yaratacağı sonuçların önüne geçmek mümkün olmayacaktır.

Hukuk devletinde, her işlemin yargısal denetime tabi tutulması devletin niteliğinin- gereğidir.

Yargıcın uygun ve adil görmesi ilkesinin hukuki karşılığı takdir hakkıdır. Yargıçlar, takdir hakkını adli olarak kullanırlar. Keyfilik, hiçbir şekilde yargıcın takdir hakkı kapsamında değildir.

Bir yasa uygulanırken, 'amacı' ile birlikte yo-rumlanır.
Bu Yasa, özel borç ilişkilerinde uygulanan yüksek faiz ve/veya ülkedeki ekonomik durumdan dolayı tahsili geciken ve/veya tahsil edilemez hale gelen borçların yapılandırılmasını amaçlamaktadır.
Yargıç, takdir hakkını kullanırken, yapılandırılmak- istenen borcun yüksek faiz ve ülkedeki ekonomik durumdan dolayı tahsili geciken bir borç olup olmadığını inceleyecek ve bu borcun Yasa kapsamına girip girmediğine karar verecektir. Yargıca takdir hakkının verilmesi, borç ilişkisinin tarafla-rını adalet ön-ünde eşit hale getirmekte, adil bir yargı işlemini zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle Yasa, hem adil hem de Anayasa ile güvence altına alınan hakkın özünün korunması bakımından hukuka uygun bir düzenlemedir.

Bu esaslardan hareketle, 29/2013 sayılı Borç İliş-kile-rinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın iptal davasına konu maddeleri Anayasa'nın 1. maddesine aykırı değildir.

Anayasa'nın 3(4), 4 ve 7. maddeleri yönünden inceleme:

Anayasa'nın 3-. maddesi egemenliği düzenlemektedir. Anayasa'nın 3(4) maddesine göre, hiçbir organ, makam veya merci kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanamaz. Anayasa'nın 4. maddesi Yasama yetkisini, 7. maddesi ise Anayasa'nın üstünlüğü ve bağlayıcılığını düzen-lemektedir.

Yasama yetkisi, egemenliğin kullanılma vasıtalarından birisidir. Yasama yetkisinin 'genellik' 'aslilik' ve 'devredilmezlik' olmak üzere üç temel özelliği vardır
(Bkz.Gözler, Türk Anayasa Hukuku. I.cilt, sayfa 364).

Bu davayı ilgilendirdiği- oranda yetkinin genelliğinin ve devredilmezliğinin anlamı önem arz etmektedir.

Yasama, yetkisini kullanırken, konu itibarıyla sınırlan-dırılmamıştır. Yasama organı, Anayasa'ya aykırı olmamak şartıyla, istediği her konuyu kanunla düzenleyebilmektedir. Ya-sama yetkisinin genelliği yürütme organına bırakılmış saklı bir alanın olmadığı anlamına gelir (Bkz. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, 4.baskı, sayfa 166). Son olarak, yasama organı, bir konuyu dilediği kadar ayrıntılı bir şekilde düzenleyebilmek-tedir.

Ya-sama yetkisinin genelliği ilkesinin bazı istisnaları vardır. Şöyle ki:

Yasama organı, maddi bakımdan, yargı işlemi niteliğinde olan bir işlemi kanun biçiminde yapamaz. Buna örnek olarak, Yasama Meclisinin yargı işlemi yapamayacağı, mahkemelerin verdiği ka-rarları değiştiremeyeceği gösterilir.
Yürürlükte olan kanunların uygulanmasından ibaret olan işlemler, yasama organı tarafından kanun yoluyla yapılamaz. Örneğin bir kadro belirlenebilir, ama meclis bu kadroya kişiyi atayamaz.
Yasama organı, kanunla, bell-i bir kişiye mükellefiyet yükleyemez (Bkz.Gözler Türk Anayasa Hukuku, cilt I, sayfa 365).

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası ile sadece müracaat üzerine veya -işlem yapılması halinde hükümlü borç dahil, özel borç ilişkisinden kaynaklanan borç miktarının yeniden yapılandırılması düzenlenmiştir. Bu Yasa ile hiçbir mahkeme hükmü ortadan kaldırılmadığı gibi, kişiler arasındaki borç ilişkisi sona erdirilmemiş, hükmün- sonuçları (ipotek, memorandum, haciz gibi engeller) ortadan kaldırılmamıştır.

Yasa koyucunun henüz icra edilmemiş veya ödenmemiş bir borcun ne şekilde ödeneceğine ilişkin düzenleme yapmasına Anayasal engel olmadığı gibi, borçlunun kendinden kaynaklanma-yan sebeplerle borcun imkansızlaşması ve bir borçlunun tüm mal varlığını kaybedebileceği, hapse girebileceği ve ömür boyu değerinin çok üzerinde para ödeyebileceği koşulların oluşması halinde, böyle bir borç ilişkisinin yapılandırılması konusunda yasal düz-enleme yapabilme yetkisi, genellik ilkesi çerçevesinde yasa koyucunun Anayasa'dan kaynaklanan hakkı olup, ortada kaynağını Anayasa'dan almayan bir yetki kullanımı söz konusu değildir.

Bu davada üzerinde durulması gereken diğer önemli bir konu, Yasama Mec-lisinin böyle bir yasa yapmakla, Anayasa'dan almadığı bir yetki ile yargıya ve taraflar arasındaki özel borç ilişkilerine müdahale edip etmediğidir.

Taraflar arasındaki özel borç ilişkilerini düzenlemek veya sınırlamak, hakkın özüne dokunmamak kaydıyla Y-asama Meclisinin yetkileri arasındadır. Bu Yasanın sözleşme hakkına olan etkisi, 46. maddede incelenecektir. Kişiler arasındaki borç ilişkileri bakımından, Anayasa'nın 3(4). maddesine aykırı, Anayasa'dan kaynaklanmayan yetki ile yapılmış bir düzenleme bulu-nmamaktadır.

Yasamanın, Anayasa'dan kaynaklanmayan bir yetki ile yargıya müdahale edip etmediğine gelince; burada incelenmesi gereken nokta, Yasamanın Anayasa'dan kaynaklanmayan yetki ile yargı kararlarını değiştirerek, yargı işlemi niteliğinde kanun çık-arıp çıkarmadığıdır.

Yargı işlemi, uyuşmazlık halindeki iki tarafın ileri sürdükleri konuları, yasaların buyruğu ve belli usûl kuralları ile yargıcın ya da yargı organının çözümlemesi ve bu maksatla yaptığı bütün işlemlerdir.

Yargı bağımsızlığının kabu-l edildiği tüm hukuk düzenlerinde bu tanım aynıdır.

Yapılan düzenleme, yargılamanın iadesi (yenilenmesi) niteliğinde değildir. Dolayısıyla, davadaki iddialar, bu konu bakımından incelenmeyecektir. 29/2013 sayılı Yasa, Yasanın yürürlüğe girdiği tarihte d-evam eden borç ilişkileri ve buna bağlı uyuşmazlıklar ile ilgilidir. Uyuşmazlık tahsil edilememiş borç ilişkilerinde olabileceği gibi, yasal takip kapsamında icra edilememiş, ödenmemiş hükümlü alacaklarda da olabilir.

Bu davaya konu Yasa ile ödenemez ha-le gelen borçların yapılandırılması konusunda mahkemeye yetki verilmektedir. Bağımsız mahkemeler bu yetkiyi, yasanın buyruğu ve kendi usul kuralları içerisinde hükme bağlayacaktır. Kısacası, Yasama tarafından yargı işlemi niteliğinde değişiklik yapılmadığ-ı gibi, Yasama, yargı yetkilerini de kullanmamıştır. Yapılacak yargısal işlem neticesinde, daha önce verilmiş mahkeme hükmündeki miktarın değişecek olması, hükümle elde edilen alacak hakkını ve hükmün sonuçlarını ortadan kaldırmadığı müddetçe, Anayasa'ya a-ykırı sonuç doğurmaz. Yasa, alacaklının borç ilişkisinden veya hükmünden doğan hakkını ortadan kaldırmadığı gibi, o güne kadar fiilen tahsil edilen miktarlar fazla olsa bile iadesine imkân vermemektedir.

Bu safhada, 29/2013 sayılı Yasanın tefsir bölümün-de yer alan "Yasal Faiz" tanımı üzerinde biraz durmamız gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi, 4/2006 D.1/2007 sayılı kararında, Anayasa'nın 148. maddesi altında havale yolu ile yapılan inceleme sonucunda, 41/2001 sayılı KKTC Merkez
Bankası Yasası'nın 11(5) ve- 24. maddelerini Anayasa'nın 1. ve 4. maddelerine aykırı bulmuştur.

Yasanın tefsir bölümünde, "yasal faiz", Mahkemeler Yasası'nın 42. maddesinin (3). fıkrası çerçevesinde, KKTC Merkez Bankası Yasası'nın 24. maddesi uyarınca saptanıp yürürlüğe konulan mev-duat yıllık azami faiz oranı şeklinde tanımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi, sözü edilen kararının 21. sayfasında, "hükümlerin taşıdığı faiz oranları ile ilgili düzenlemeler, konumuzu ilgilendirmediğinden incelenmemiştir" tümcesini kullanarak, hükümlerin taş-ıdığı faiz konusu ile ilgili inceleme yapılmadığını belirtmiştir.

Huzurumuzdaki davada, Mahkemeler Yasası'nın 42. maddesindeki düzenleme, iptal davasının konusu değildir. Bu nedenle, 29/2013 sayılı Yasa bakımından, mahkemeye, ödenmemiş bir borçla ilgili - yasal faiz uygulama yetkisinin verilmesi, bu anlamda iptal davasının konusu olamaz. Ancak, bu Yasa kapsamında belirlenecek borçlara yasal faiz uygulanmasını içeren maddelerin, Anayasa'nın 46. ve 136. maddelerine aykırı olup olmadığı daha sonra değerlendir-ilecektir.

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nda, Yasama Meclisinin kanun yapma yetkisini veya kanunların Anayasa'ya aykırı olmayacağını ve Anayasa kuralla-rının tüm organlarını bağlayıcı nitelikte olduğunu düzenleyen maddelerini ihlâl eden herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yas-ası'nın iptal davasına konu maddeleri Anayasa'nın 3(4), 4 ve 7. maddelerine aykırı değildir.

D. Anayasa'nın 8. maddesi yönünden inceleme:

Yasanın yürürlüğünün durdurulması istidasının kararında, 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Ge-ciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın genel ve objektif kural koyan bir Yasa olmadığı, Yasa, kapsamı ve niteliği gereği, Yasada tanımlanmış belli bir dönem içinde, özel kişiler (gerçek ve tüzel kişiler dahil) arasın-da kurulan borç ilişkilerinde uygulanan yüksek faizler ve ülkedeki ekonomik durum nedeniyle ödenemeyecek hale gelen miktarların, mahkemeler tarafından yeniden yapılandırılmasını amaçlayan, yerine getirilmesi halinde borç ilişkisinin taraflar bakımından kiş-isel sonuç doğuran bir Yasa olduğu belirtilmiştir (D.1/2014 Anayasa Mahkemesi 18/2013).

Yasanın bu özelliğini dikkate alarak, eşitlik ilkesinin bu mesele açısından, daha subjektif değerlendirilmesi gerekmekte-dir.

Bir kanunun, her zaman, herkes için, a-ynı hükümler taşıması mümkün değildir. Kanun yapma, genellikle kişilerin veya durumların bazı özellikler yönünden benzerlikleri veya farklılıklarına dayanan sınıflandırmaları içerir. Kanunların, maddi hukuki eşitlik normu açısından denetlenmelerinde sorun,- hangi sınıflandırma veya farklılaştırma türlerinin eşitlik ilkesine aykırı düşeceğidir. Anayasa Mahkemesine göre, kanun önünde eşitlik ilkesi, "herkesin her yönünden aynı hükümlere bağlı olması gerektiği" anlamına gelmez. Bu ilke ile güdülen amaç, benzer -koşullar içinde olan, özdeş nitelikte bulunan durumların yasalarca aynı işleme tabi tutulmasını sağlamaktır (Bkz.TC Anayasa Mahkemesi E 1976/3, K 1976/23, k.t, 13.4.1976 AMKD, Sayı 14, S.166).

Çok bilinen prensibi tekrarlayacak olursak, Anayasa'da öngör-ülen eşitlik, herkesin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamında değildir. Eşitlik, her yönüyle aynı hukuki durumda olanlar arasında söz konusudur. Hukuk felsefesine girmiş deyimle "eşitlerin eşitliği" anlamındadır. Farklı durumda olanlara, yani e-şit olmayanlara farklı kurallar uygulanması, yani eşit olmayanların eşitsizliği, eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz (E 1988/7, K 1988/27, k.t 27.9.1988 AMKD Sayı 24, Sayfa 421).

Bu prensip, bizim Anayasa Mahkememiz tarafından da benimsenmiştir.

Bu -meseleyi kendine özgü yapan husus, Yasanın, bir dönemde oluşan, özel kişiler arasındaki borç ilişkisini yeniden yapılandırmasıdır. Bu anlamda eşitlik mutlak anlamda değil, nispi anlamda ele alınmıştır. Nispi eşitlik yönünden Anayasa denetimine tabi tutula-n bir konuda, eşitlik ilkesine aykırı olduğu iddia edilen bir kanun hükmü "haklı bir nedene" dayanıyorsa, bu hüküm eşitlik ilkesine aykırı olmayacaktır.

Davacı Avukatı tarafından, 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tah-sil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'ndaki düzenlemenin, ekonomik ortamdan sorumlu ve faiz yasasını çıkarmayan Devletin, kendi alacaklarına yapılandırma getirmediği halde, özel kişilerin alacaklarına yapılandırma getirdiği, bunun alaca-klı tanımı açısından eşitsizlik yarattığı ileri sürülmüştür.

Devlet alacağı olarak tarif edilen kamu alacakları, özel borç ilişkilerinden hem oluşum hem de tahsil usulü bakımından farklı olup, benzer nitelikte borç ilişkisi olarak nitelendirilemez.

Bu- anlamda, kamu alacakları ile özel kişi borç ilişkileri eşitlik ilkesi bakımından aynı statüde değildir.

Davacı Avukatı, 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'n-da sadece borçluların menfaatinin korunduğunu, yıllarca mevduatlara yüksek faiz ödeyen Bankaların menfaatlerinin gözetilmediğini ve eşitsizlik yaratıldığını ileri sürmüştür.

Davacı Avukatının bu iddiası, ödenemez hale gelen borçların yapılandırılmasına g-erekçe teşkil eder niteliktedir. Bir dönem mevduata yüksek faiz ödeyen Davacının üyeleri, daha sonra ekonomik iyileşmeden yararlanıp mevduatlara faiz ödemesini tek haneli rakamlara düşürmüşken, hükümlü borçlular veya yüksek faizle borçlananlar ekonomik şar-tlar değişmesine rağmen aynı faiz yükü altında kalarak, borçtan kaynaklanan edimlerini ifa edemez hale gelmişlerdir. Dolayısıyla, Davacının bir dönem yüksek faiz ödemesi, 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Gereken ve/veya Tahsil Edileme-z Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın öngördüğü yapılandırma açısından eşitsizlik yaratmamıştır.

Bu esaslar dahilinde 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılmas-ı Yasası'nın davaya konu maddeleri, Anayasa'nın 8. maddesine aykırı değildir.


E. Anayasa'nın 10, 11 ve 17. maddesi yönünden inceleme:

Anayasa'nın 10. maddesi temel hakların niteliği ve korunmasını, 11. madde, temel hak ve özgürlüklerin özü ve sınırlam-asını, 17. madde ise hak arama özgürlüğü ve yasal yargı yolunu düzenlemektedir.

Temel hak ve özgürlükler bakımından sınırlamanın temel ölçüsü, hakkın özüdür. Yasayla da olsa, hakkın özüne hiçbir şekilde sınırlama getirilemez.

Sınırlama, belli bir temel- hak ve hürriyetin koruduğu alana dışarıdan girilmesi ve bu alanın daraltılmasıdır (Bkz.Fazıl Sağlam, Temel Hakların Sınırlanması ve Özü S. 23,33).

TC Anayasa Mahkemesi, benzer bir tanımı, 22.1.1993 tarih ve K 1993/4 sayılı kararında şu şekilde yapmıştır-.

"Sınırlama, belli bir temel hak ve özgürlüğün Anayasada
öngörülen ya da belirlenen alanı içinde kişiye sağlanan olanakların yasa koyucu tarafından daraltılmasıdır."


Anayasa'nın 11. maddesini esas alarak, bu konudaki içtihatlar ve Anayasa öğretisi -ile birlikte değerlendirdiği-mizde, temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının bazı şartlara bağlandığı görülmektedir.

Buna göre:

Sınırlama kanunla olmalıdır.
Sınırlama Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olmalıdır.
Anayasa'nın ilgili maddesinde öngö-rülen özel sebeplere dayanmalıdır.
Sınırlama demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmamalıdır.
Sınırlama öngörüldüğü amaç dışında kullanılmamalıdır.

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gele-n Borçların Yapılandırılması Yasası'nın iptal davasına konu maddelerini dikkate aldığımızda, söz konusu maddelerin yasa kapsamı dahilinde bulunan alacaklara bazı sınırlamalar getirdiği açıktır.

Yasa koyucu tarafından getirilen bu sınırlamanın alacaklılar -bakımından hakkın özünün ihlali niteliğinde ve Anayasa'nın özüne ve ruhuna aykırı olup olmadığını incelemek gerekmektedir.

Anayasa'nın 11. maddesinde yer alan sınırlama sebepleri arasında kamu yararı ve sosyal adalet kavramları yer almaktadır.

Yasa koy-ucunun sosyal adaletin sağlanması bakımından ekonomik yönden güçsüz olanların veya ülkedeki ekonomik koşullar nedeniyle güçsüz hale gelenlerin, güçlü olanlara karşı ve ülkenin ekonomik koşullarının yarattığı olumsuzluklara karşı korunması, hem kamu yararı -hem de sosyal adaletin gereğidir. Bu anlamda yapılan sınırlama, Anayasal çerçevededir.

Davacı Avukatı, hükümlü alacakların alanının daraltıl-masının, hükmün dışına çıkılmasının ve hükme bağlanmayan borçların da Yasa kapsamına alınmasının hak arama özgürlü-ğü ve yasal yargı yolu hakkının özünü ihlal edici nitelikte olduğunu ileri sürmüştür.

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası ile yapılan düzenlemenin, tüm hükümle-rin veya tüm borçların iptali sonucunu doğurmadığını; sadece yüksek faiz ve ülkedeki ekonomik koşullar nedeniyle tahsil edilemez hale gelen borçların faizlerini kapsadığını daha önce belirtmiştim.

Yasa ile yapılan sınırlama, alacakların faizine yönelik ol-up, hiçbir şekilde alacağın esasını ortadan kaldırmamak-tadır.

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nda kapsam dahilindeki hükümlü borçların ancak yargısal işle-mle değiştirilebileceği, diğer borçlarda ise yargı yoluna başvurulmasına engel olmadığı açıkça görülmektedir.

Mevcut düzenleme, Anayasa'nın öngördüğü sınırlar içerisinde yapıldığından ve hak arama özgürlüğünün özüne kısıtlama getirmediğinden, 29/2013 sayı-lı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın iptali istenen maddeleri Anayasa'nın 10,11 ve 17. maddelerine aykırı değildir.

F. Anayasa'nın 46. maddesi yönünden inceleme:

Anaya-sa'nın 46. maddesi, sözleşme hakkını düzenlemektedir.

Davacı Avukatı, tarafların yaptığı sözleşmenin yasa ile bertaraf edildiğini, yasa koyucunun taraflar arasındaki sözleşmeyi ortadan kaldırıp taraflar adına yeni sözleşme yapamayacağını, yapılan düzenlem-e ile hakkın bütünü ile kaldırıldığını ileri sürmüştür.

Anayasa'nın daha önce iktibas ettiğimiz 46(2) maddesinden görülebileceği gibi, sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülük-ler, kamu yararı, kamu düzeni, sosyal adalet ve ulusal güven-lik gibi nedenlerle -yasa ile düzenlenebilir ve kısıtlanabilir.

Kişinin sözleşme ile yerine getirmek zorunda olduğu edim yükümlülük, sözleşme ile elde edeceği fayda ise sözleşmeden doğan haktır.

Tarafların, hak ve yükümlülüklerini yasalar çerçevesinde serbestçe belirleyebi-lecekleri şartlarla sözleşme yapma hak-ları vardır.

Ancak sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerin Anayasa'da belirlenen nedenlerle yasa ile kısıtlanabileceği, yine Anayasa ile yasa koyucuya verilen bir haktır.

Burada da aynen temel hak ve özgürlükleri-n sınırlandırıl-masını düzenleyen 11. maddede olduğu gibi, sınırlamanın, hakkın özüne yönelik olmaması gerekmektedir.

Her şeyden önce sözleşmeye taraf olanların yapılan sözleşmeye uymaları ve sözleşmeyi yerine getirmeleri gerekmektedir. Koşullar, tarafla-rdan biri, genellikle borçlu açısından sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeniyle değişmiş olsa bile, borçlunun borcunu yerine getirme zorunluluğu vardır. Sözleşme serbestliği ilkesi, tarafların birbirleri karşısında, eşit hak sa-hibi olarak bulunmalarını gerektirir.

Bu genel kural, sözleşmeye bağlılık ilkesinin esasıdır. Ancak Sözleşmeler Hukukunun genel prensipleri, sözleşmedeki edimin yerine getirilmesini kısıtlayabilir veya ortadan kaldırabilir. Sözleşme yapıldığında karşılık-lı edimler arasında var olan denge, sonradan koşulların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde taraflardan biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulursa, örneğin savaş, ülkeyi sarsan ekonomik krizler, enflasyondaki aşırı yükselmeler, büyük devalüasyon, p-ara değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi durumlarda, tarafların iradelerini etkileyip sözleşme yapmalarına neden olan koşullar daha sonra önemli ölçüde çarpıcı adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse, taraflar artık o sözleşme ile bağ-lı tutulmayabilirler. Başka bir söylemle, borç ilişkisinin kurulmasından sonra borçlunun kusuru olmaksızın borç olanaksızlaşmışsa (imkânsızlaşmışsa), borcun yerine getirilmesi beklenemez.

Burada sözleşmeye uyma yükümlülüğü ile değişen koşulların sözleşme-yi ortadan kaldırması, birbirine tezat teşkil eden unsurlardır. Sözleşmeler Hukukunda, böyle durumlarda, beklen-meyen hal kuralı ile, sözleşmenin değişen koşullara uydurul-ması ilkesi uygulanarak çözüm bulunmasına ve dengenin sağlan-masına çalışılır. Nitek-im enflasyon ve paranın değer kaybet-mesinin yol açtığı imkânsızlık hallerinin bu tür sorunlara yol açtığı Türkiye Cumhuriyeti'nde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
E 1977/11-460 K. 1997/651, 17.9.1997 tarihli kararında işlem temelinin çökmesi esasından har-eketle, meseleye kendi ülke-sinde çözüm bulmuştur.

Yasa koyucu, ülkemizdeki ekonomik koşullar ve yüksek faiz uygulamasının ödenemez hale getirdiği borç sözleşmelerini ortadan kaldırmadan, sözleşmeyi değişen koşullara uydurmak ve borçları tahsil edilebili-r hale getirmek için, 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nı çıkarmıştır. Yasa koyucunun, ülkedeki koşullar ve yüksek faiz nedeniyle edimini yerine getiremeyen -borçluların borçlarını ödemelerine fırsat sağlamak maksadıyla, sözleşmeyi ortadan kaldırmadan, sadece tahsilat ve faiz ile ilgili yükümlülük-lerini sınırlaması, hakkın özüne ihlâl niteliğinde değildir.

Bu koşullara bağlı olarak, yasa koyucunun ülkedeki ol-umsuz ekonomik şartlardan ve yüksek faizden etkilenen sözleşmelerin değişen koşullara uydurulması için yaptığı düzenleme Anayasa'nın 46. maddesine aykırı değildir.

G. Anayasa'nın 136. maddesi yönünden inceleme:

Davacı, davasında, 29/2013 sayılı Borç İl-işkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın Anayasa'ya aykırı olduğu iddia edilen maddelerinin Anayasa'nın 6. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmemesine rağmen, Davacı Avukatı hitabında-, bu Yasa ile yargı kararlarının değiştirildiğini, bu durumun mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

Anayasa'nın 6. maddesi, yargı yetkisini düzenlemektedir. 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/v-eya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'ndaki düzenleme ile icra veya tahsil edilememiş alacaklarla ilgili yapılandırma ve bu konularda çıkacak uyuşmazlıkları karara bağlama yetkisi mahkemelere verilmiştir. 29/2013 sayılı Yasa, mah-kemelere bu yetkiyi genel yargı yetkisi çerçevesinde verdiğinden, bu anlamda Anayasa'nın 6. maddesine aykırılık yoktur. Ancak 29/2013 sayılı Yasanın yargı yetkisine müdahale niteliğinde düzenleme içerip içermediği, 136. madde ile birlikte değerlendirilmesi- gerekir.

Anayasa'nın 136. maddesi, mahkemelerin bağımsızlığı konularını düzenlemektedir.

Davacı Avukatı, özellikle bu maddenin üzerinde durarak, yasa koyucunun kesin hüküm ilkelerini ihlâl ettiğini, çıkarılan yasa ile hükümleri değiştirdiğini, davanın -görüldüğü tarihte yürürlükte olan yasalara göre elde edilmiş bir hükümlü alacağı sonradan yasayı değiştirerek kaldırdığını, bunu yapmakla özellikle Anayasa'nın 136 (3) maddesinde yer alan Yasama, Yürütme ve Devlet Organlarının, mahkeme kararlarını hiçbir s-urette değiştiremeyeceği kuralını ihlâl ettiğini, bu nedenle 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili
Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın Anayasa'nın 136. maddesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür-.

Kesin hüküm niteliğindeki kararların niteliği ve değişebileceği durumlar Anayasa Hukuku bakımından nasıl değerlendirilmelidir?

Prof.Dr.Erdoğan Teziç, Anayasa Hukuku adlı eserinde; 16. Baskı, sayfa 5'te şöyle demektedir:

"Yargısal işlemler, kesin h-üküm (kaziye-i muhkeme)
kuvvetini kazanır. Zira yargısal bir işlem, ilk derece mahkemesinden başlayarak üst derece mahkemelerine yapılan itiraz ve başvuru yollarından geçtikten sonra artık değişmez bir nitelik kazanır; hukuki gerçeği ifade eder. Hukuki g-erçek hukuki doğru anlamına gelmez. Gelecekte dava konusu ile ilgili yeni deliller ortaya çıkarsa, yeniden yargılama yolu açılır ve o konuda yeni bir karar verilirse, bu da yeni bir hukuki gerçeği ifade eder. 1982 Anayasasına göre (M 138/3) Yasama ve Yürüt-me organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiç bir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez. (Bizdeki 136/3'ün aynısı.)

Yargısal işlemin değişmezlik niteliğine ve gücün-e
"kesin hüküm" (kaziyye-i muhkeme) deniyor. Kararı veren hakim de, kesinleşmiş hükmü başka bir kararla değiştiremez. Ancak belli bir konudaki kuralın değişmesi, olayların akışına göre, o konudaki mahkeme kararlarının da (içtihatların) değişmesine yol aç-abilir. İki hususu birbirinden ayırmak gerekir.Mahkeme kararlarını kanun koyucu değiştiremez ama, belli bir konuda değiştirilen kurallar, o konuda ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda, başvuru üzerine, Mahkeme kararlarının da değişmesine yol açabilirler."

-
Burada belirtilen görüşleri iyi analiz etmek gerekmek-tedir. Öncelikle belirtmek istediğim husus; belli konudaki kuralların değişmesi, o güne kadar çıkmış içtihatların değişmesine yol açması, kesin hükmün değişmesi niteliğinde değildir. Böyle bir durum, -sadece eskiden geçerli olan bir içtihatın, yeni duruma uygulanamaması ve yeni bir kararla yeni içtihatlar çıkması sonucunu doğuracaktır. Ancak yeni bir düzenleme ile, daha önceden verilmiş bir kararın, müracaat üzerine yeni bir yargısal işlemle değişmesi h-alinde, durum ne olacaktır?

Yasa koyucunun, yargısal işlem niteliğinde olmaması kaydıyla, gerek kişiler arasındaki borç ilişkileri gerekse yasal takip kapsamında olan ve devam eden uyuşmazlıklarla ilgili yasa yapma hakkı vardır.

Burada önemli olan; Yas-anın yürürlüğe girdiği tarihte yasal takipten kaynaklanan hükümlü borcun icrası, ipotekli taşınmaz malın satışı, taksit, hapislik istidası, hapislik müzekkeresi gibi uyuşmazlıkların devam etmesi, var olmasıdır. Daha önce de ifade ettiğim gibi, bu davaya ko-nu Yasa madde-leri, ödenmiş, kapatılmış borçları kapsamamakta, verilen hükümleri, sonuçları ile birlikte ortadan kaldırmamaktadır. Devam eden borca konu miktarın yüksek faiz ve ülkenin ekonomik şartları nedeni ile ödenemez hale gelmesi ve halen devam eden -bu tür borç ve uyuşmazlıkların yapılandırılarak tahsil edilmesi, yeni bir hukuki gerçeğin ifadesidir. Dolayısıyla, hükümlü alacaklar bakımından yapılandırma yetkisinin mahkemeler eliyle kullanılması doğrudur ve bu anlamda yapılan düzenlemede, mahkemelerin -bağımsızlığına müdahale yoktur.

Yasal takibin kapsamı içerisinde olan ve taraflar arasında devam eden uyuşmazlıklarda, yasa koyucunun düzenleme yapma ve devam eden uyuşmazlıkla ilgili tarafların müracaatı üzerine veya taraflardan birinin işlem yaptığı h-allerde mahkemeye yeniden düzenleme yapma hakkı verilmesi, mahkeme kararlarının yeni bir yargısal işlemle değişmesine yol açsa bile, Yasayı, Anayasa'nın 6. ve 136. maddelerine aykırı hale getirmez. Burada gözetilmesi gereken ölçü norm, borcun ödenemez hale- gelmesinde borçludan kaynaklanmayan, ekonomik koşulların ve yüksek faizin yarattığı imkânsızlık haline bağlı olarak Yasanın amacına uygun şartların mevcut olmasıdır. Huzurumuzda, Yasanın gerçekte var olmayan nedenlerle sırf borçluları korumak için çıkarıl-dığını gösterecek olgu bulunmamaktadır. Mevcut düzenleme ile hükümlü alacak hakkı ortadan kaldırılmamış, sadece ülkedeki ekonomik koşullar ve yüksek faiz nedeniyle icra edilemez hale gelen hükümlü borçlar yapılandırılmıştır. Bunun sonucu olarak icra edilme-miş mahkeme kararlarının yargısal işlemle değişecek olması, Yasanın ilgili maddelerini Anayasa'ya aykırı hale getirmediği gibi; Yasama tarafından yapılan düzenleme, maddi bakımdan yargı işlemi niteliğinde olan bir işlemin, kanun biçiminde yapılması olarak- değerlendirilemez.

Buna göre, 29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın davaya konu maddeleri, Anayasa'nın 6. ve 136. maddelerine aykırı değildir.

Netice iti-barıyla;


29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın 2. maddesinde yer alan
"borç ilişkisi" "yasal faiz" ve "yasal takip" tanımlarının tefsirine ilişkin kuralla-rı ile Yasanın 3,4,5,6 ve 8. maddelerinin, Anayasa'nın Başlangıç Kısmı ile 1,3(4),4,7,8,
10,11,17,46 ve 136. maddelerine aykırı olmadığı görüşündeyim.

Narin F. Şefik:

29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden kaynaklanıp Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez- Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası, Resmi Gazete'de yayınlandığı tarih olan 5 Aralık 2013 tarihinden sonra uygulamaya girmiş olmakla birlikte, Yasanın uygulama alanı 4. maddede açıkça belirtil-diği şekilde , Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten ön-ce ortaya çıkan olgulara ve olaylara dayandırılmaktadır. 29/2013 sayılı Yasa yürürlüğe girdiği tarihten önce yasal takip başlatılmış ve/veya hüküm alınmış ve/veya donuk alacak kapsamına girmiş ve/veya daha önceki mevzuat altında yapılandırılmış borçlar il-e ilgili düzenleme içermektedir. Yürürlük tarihinden önce ödenmiş ve kapatılmış borç ilişkileri ile ilgili Yasanın uygulanırlığı olmamakla birlikte, Yasanın yürülüğe girmesinden önce vukubulan olgulara yönelik içerik taşıdığından, Yasanın geriye dönük bir -yasal düzenleme olduğu kabul edilmelidir.

Yasa koyucunun geriye dönük uygulama alanı olan yasal düzenleme yapması mümkündür. Ancak, yasanın yürürlük tarihinden önce meydana gelen , yani geriye dönük etkisi olacak bir yasanın, kazanılmış haklara müdahal-e etmesi söz konusu olmamalıdır.

Lehine hüküm ısdar edilen bir davacının, hüküm kesinleş-tikten, yani res judicata olduktan sonra, hükme konu borç tahsil edilmemiş ve/veya tatmin edilmemiş olsa da, hüküm konusu ile ilgili kazanılmış bir hakkı olduğu kab-ul edilme-lidir.

Kazanılmış bir hakka, geriye dönük uygulama alanı olacak bir yasa geçirilerek , yasa koyucu tarafından müdahale edil-mesi, hem hukukun üstünlüğü ilkesini ihtiva eden Anayasa'nın 1. maddesine hem de mahkemelerin bağımsızlığı ile mahkeme- kararlarına müdahale edilememesi ilkelerini ihtiva eden 136. maddesine aykırılık teşkil eder. Bu konuda Sayın Başkan Şafak Öneri'nin kararı ile hemfikir olduğumu belirtirim.

Anayasa'nın 3(4),7,8,10,11,17 ve 46 maddeleri ile ilgili Sayın Ahmet Kalkan'ın -okuduğu karara , farklı gerekçelerle katılırım.

Hüseyin Besimoğlu:

Sayın Ahmet Kalkan'ın okumuş olduğu kararda belirttiği görüşlerini benimser ve vardığı sonuca aynen katılırım.

Mehmet Türker:

Sayın Ahmet Kalkan'ın okumuş olduğu kararda belirttiği gö-rüşlerini benimser ve vardığı sonuca aynen katılırım.

MAHKEME:

Sonuç olarak;

1-29/2013 sayılı Borç İlişkilerinden Kaynaklanan Tahsili Geciken ve/veya Tahsil Edilemez Hale Gelen Borçların Yapılandırılması Yasası'nın 2. maddesinde yer alan "borç ilişkisi-" "yasal faiz" ve "yasal takip" tanımlarının tefsirine ilişkin kuralları ile Yasanın 3, 4, 5, 6 ve 8. maddelerinin, Anayasa'nın Başlangıç Kısmında yer alan sosyal devlet ilkesi ile 3(4), 4, 7, 8, 10, 11, 17 ve 46. maddelerine aykırı olmadığına oy birliği i-le,

2- Anayasa'nın hukuk devleti ilkesini düzenleyen 1. ve yargı bağımsızlığını düzenleyen 136. maddelerine aykırı olmadığına, Başkan Şafak Öneri ve üye Narin Ferdi Şefik'in karşı oyları ve oy çokluğuyla karar verilir.




Şafak Öneri - Narin F. Şefik
Başkan Yargıç





Hüseyin Besimoğlu Ahmet Kalkan Mehmet Türker
Yargıç Yargıç Yargıç

23 Şubat 2015















31






Full & Egal Universal Law Academy