Anayasa Mahkemesi Numara 15/1995 Dava No 2/1996 Karar Tarihi 07.03.1996
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 15/1995 Dava No 2/1996 Karar Tarihi 07.03.1996
Numara: 15/1995
Dava No: 2/1996
Taraflar: Sarper İnce ile Göksel Yaradan ve diğeri
Konu: Bölüm 339 Türk Aile Yasasının 44. ve 46. maddelerinin Anayasaya aykırılığı iddiası - Hak arama özgürlüğü ve getirilen sınırlama – Aile Yasasının 44 ve 46. maddelerinde öngörülen bir aylık dava açma süresinin kişinin temel hakkı olan “davasını mahkemeye sunmak ve bunu hazırlamak için gerekli zamana sahip olma” hakkının özüne dokunup dokunmadığı tartışması –Temel hakların özüne dokunulmaması
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 07.03.1996

-D.2/96 Anayasa Mahkemesi: 15/95
(L/şa Aile Genel İstida No:5/95)

Anayasa Mahkemesi Olarak Oturum Yapan
Yüksek Mahkeme Huzurunda

Mahkeme Heyeti: Salih S. Dayıoğlu, Başkan, Taner Erginel, Metin A. Hakkı, Nevvar Nolan, Mustafa Özkök.

Anayasanın- 148 (1) maddesi hakkında

Lefkoşa Aile Mahkemesi tarafından Genel İstida No:5/95 sayılı davada (Müstedi: Sarper İnce, Lefkoşa ile Müstedaaleyh: 1. Göksel Yaratan n/d Göksel İnce 2. Peyman Pınar İnce Lefkoşa. arasında) sunulan konu.

Müstedi ve havaleyi i-steyen tarafından Avukat Serhan Çınar.
Müstedaaleyh tarafından Avukat Kıvanç M. Rıza.
Amicus Curiae ve Başsavcılık tarafından Başsavcı Yardımcısı Bay Yaşar Boran.

-------------
K A R A R

KONU:
Bölüm 339 Türk Aile Yasasının 44. ve 46. maddelerini-n Anayasanın 17(4)(b) maddesine aykırı olup olmadığı.

I.OLAY:
Müstedi, Lefkoşa Aile Mahkemesinde ana ile kız olan, sırası ile, Müstedaaleyh 1 ve 2 aleyhine dosyalamış olduğu bir genel istida altında, özetle, Müstedaaleyh 1 ile 24.7.1981 tarihinde evlendi-ğini Müstedaaleyh 2 küçüğün 4.3.1994 tarihinde, evliliğin devam ettiği bir sürede,
dünyaya geldiğini, takriben Mayıs 1994'de Müstedaaleyh 1'in kendisini bir başka adamla aldattığını kabul ettiğini ancak küçük Müstedaaleyh 2'nin babasının kendisi olduğu hu-susunda teminat verdiğini, Temmuz 1994 tarihinde Müstedaaleyh 1'in kendisine küçük Müstedaaleyh 2'nin babasının kendisi olmadığını, geçmişte aksine bir teminat verirken kendisini kandırdığını ve hile yaptığını iddia ederek, Mahkemeden, sair talepler yanınd-a, Müstedaaleyh 2 küçüğün meşru çocuğu olmadığı doğrultusunda bir emrin verilmesini talep etti.

Müstedaaleyhler ise dosyalamış oldukları itirazname ile, sair hususlar yanında, müstedinin yukarıda özeti verilen iddiaların tümünü reddetti ve ayrıca Müstedin-in, Müstedaaleyh 2 küçüğün doğum tarihini bildiğini, buna rağmen, Bölüm 339 madde 44 hükümleri uyarınca bir ay zarfında Mahkemeye müracaat etmediğini veya Müstedaaleyh 1 tarafından hile yapıldığı kabul edilse bile hileyi Temmuz 1994'de öğrendiğini ve buna -rağmen Müstedinin hileyi öğrendiği tarihten itibaren bir ay zarfında Mahkemeye müracaat etmediğini ileri sürdü ve istidanın daha ileri gitmeden reddolunmasını talep etti.

İstidanın duruşması esnasında müstedi Bölüm 339 Türk Aile Yasasının (bundan sonra s-adece İlgili Yasa olarak anılacaktır) 44. ve 46. maddelerinin Anayasanın 17(4)(b) maddesine aykırı olduğunu iddia ederek konunun Anayasa Mahkemesine havale edilmesini talep etti. Gerek Müstedaaleyhler ve gerekse İlk Mahkeme sözü edilen Yasanın 44. ve 46. -maddelerinin, taraflar arasındaki ihtilafın hallinde, etken olduğu görüşünde birleştiler. Bunun üzerine İlk Mahkeme, müstedinin Anayasaya havale istemini kabul ederek konuyu Yüksek Mahkemeye, Anayasa Mahkemesi olarak, havale etti ve önündeki sair tüm işle-mleri de askıya aldı.

II. İDDİANIN GEREKÇESİ:

1. Müstedinin iddialarının gerekçesi özetle şöyledir:

İlgili Yasanın 44. ve 46. maddelerinde yer alan dava açmaya ilişkin bir aylık süre her türlü makuliyetin dışında olup çok kısa bir süredir. Kendisinde-n olmayan bir çocuğun doğumu veya böyle bir çocuğu olduğunu öğrenmesi "babayı" perişan eder. Onun normal ve makul düşünebilmesi için belirli bir zamana ihtiyacı vardır. Ayrıca çocuğun nesebinin reddine ilişkin bir dava açmaya karar vermesi halinde yasay-a göre gerek karısını ve gerekse çocuğu davalı olarak davada göstermesi gerekir. Çocuğun davalı olarak gösterilmesi için yürürlükte olan mevzuatımız uyarınca küçüğe bir vasinin (guardian ad litem) atanması gerekir. Böyle bir işlem için mahkemeye ayrıca b-ir müracaat yapılıp bu konuda emir alınması zorunludur. Bütün bunlar yapıldıktan sonra dava açma söz konusu olabilir. Bunlar zaman alır. Özellikle kişinin gayri meşru çocuğu doğduğunu öğrenmesiyle kendinin içinde bulduğu durum dikkate alındığında, İlgi-li Yasanın öngördüğü bir aylık süre davasını hazırlamak ve mahkemeye müracaat etmek için yeterli değildir ve bu nedenle hak arama özgürlüğünün özüne dokunmaktadır.

2) Müstedaaleyhlerin iddiaları ise özetle şöyledir:
İlgili Yasanın 44. ve 46. maddelerin-de öngörülen süre bir sınırlama olmakla birlikte makul bir sınırlamadır. Küçüğe vasi tayin edilebilmesi için mevzuatımız uyarınca tek taraflı bir istidanın yapılması yeterlidir. Bu da çok kısa bir zamanda yapılabilir ve böyle bir istida sonucu verilecek -olan emirden sonra Yasanın öngördüğü dava açılabilir. Nitekim müstedinin Müstedaaleyh 2 küçüğe vasi tayini için yaptığı tek taraflı istida 3.10.1995 tarihinde dosyalanmış ve 10.10.1995 tarihinde neticelenmişti. Böylelikle vasi tayini için istida 7 gün al-mıştı. Aslında tek taraflı bir müracaat bir günde de yapılıp sonuç alınabilir. Her sınırlayıcı düzenlemenin süresinin makul olup olmadığı düzenlenen alanın özelliği içinde mütalaa edilmelidir. Bir çok yasalarda ve Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğünün deği-şik emirlerinde kimi kısa kimi daha uzun sürelerle hak arama özgürlüğü, kamu yararı gereği, sınırlandırılmıştır. İlgili Yasa maddelerinin Anayasaya aykırı bulunması halinde süre ortadan kalkacaktır. Böyle bir durum ise nesep ile ilgili belirsizliğin uzun- süre sürüncemede kalması demek olacaktır. Aile toplumun, nesep de ailenin temelini oluşturur. Yasanın öngördüğü bir aylık sınırlama gereksiz gecikmeleri önlemeye yöneliktir. Aile içerisinde nesep ile ilgili bir şüphenin en kısa bir zamanda, şu veya bu -şekilde, ortadan kaldırılması aileyi korumaya yöneliktir ve kamu düzeni gereklerindendir.

3)Başsavcılığı temsilen Başsavcı Yardımcısının görüş ve iddiaları ise Müstedaaleyhlerin görüş ve iddiaları ile aynidir.

III. İLGİLİ YASA METİNLERİ:
Madde 44.Koc-a, çocuğun doğumu bilgisine geldiğinden başlıyarak bir ay içinde, o hususta dava açarak çocuğun nasebine itiraz edebilir. Böyle bir davada çocuk ile anası davalı olarak gösterilir.

Madde 45. (1)......
(2)......

Madde 46.Koca, doğrudan ya da dolay-lı olarak çocuğun nesebini tanır ya da nesebine itiraz süresi geçerse, çocuğun nesebine itiraz edemez, meğer ki Mahkeme böyle bir tanıma ya da zaman aşımının sahtekarlık yolu ile sağlandığına kani olsun, ve bu gibi bir durumda sahtekarlığın meydana -çıkarılmasından başlayarak bir ay daha süre verilir.

IV. İLGİLİ ANAYASA MADDESİ:
Madde 17.
(1)......
(2)......
(3)......
(4)......
(a)......
(b) Davasını mahkemeye sunmak ve bunu hazırlamak için gerekli zamana sahip olmak;
(c)....
(ç)-....
(d)....

V. İNCELEME:

Konu, ileri sürülen görüş ve iddialar İlgili Yasa ve Anayasa metinleri ışığında, incelenip gereği düşünüldü:

Yukarıya çıkarılan karşılıklı iddia ve görüşlerin incelenmesinden de görülebileceği gibi önümüzdeki meselede karar-a bağlanması gereken tek konu, havaleye konu edilen İlgili Yasanın 44. ve 46. maddelerinde öngörülen bir aylık dava açma süresinin, kişinin "davasını mahkemeye sunmak ve bunu hazırlamak için gerekli zamana sahip olmak" biçiminde ifadesini bulan temel hakkı-nı güvence altına alan Anayasanın 17 (4) (b) maddesine aykırı olup olmadığı konusudur.

Anayasanın 11. maddesi sair hususlar yanında, bir temel hakkın, özüne dokunmamak koşulu ile, yasa ile sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Evlilik süresi içinde doğan- çocuğun babasının kendisi olmadığını iddia eden ve bu doğrultuda bir emir elde etmek için Mahkemeye müracaat etmek isteyen kişi böyle bir girişimi, çocuğun doğumundan sonra bir ay zarfında yapması gerekir. Bu gibi kişi, doğrudan ya da dolaylı olarak çoc-uğun nesebini tanır ya da nesebine itiraz etme süresi geçerse artık çocuğun nesebine itiraz edemez meğer ki böyle bir doğrudan veya dolaylı bir tanımanın veya zamanaşımının sahtekarlıkla sağlandığı konusunda mahkemeyi tatmin etmiş olsun. Böyle bir durumd-a ise bir aylık süre sahtekarlığın meydana çıkarılmasından sonra başlar. Görülebileceği gibi temel hak olan hak arama özgürlüğüne bir sınırlama getirilmiştir. Burada yanıtlan-dırılması gereken esas soru getirilen bu sınırlamanın kişinin temel hakkı olan -"davasını mahkemeye sunmak ve bunu hazırlamak için gerekli zamana sahip olma" hakkının özüne dokunup dokunmadığıdır.

Herşeyden önce getirilen sınırlama süresinin makul olması gerektiği hususunda kuşku yoktur. Makuliyetin saptanmasında kullanılacak ölçü -ise objektif ölçüdür.
A.M. 10/83 (D.1/84) sayılı Kararda da ifade edildiği gibi "Konulan sürenin, hakkın özüne dokunmaması için, makul olması gerekir. Bu hususta saptanacak bir sürenin makul olup olmadığını en iyi bilecek durumda kuşkusuz yasama organıd-ır. Bu böyle olmakla beraber yasama organınca tesbit edilen bir sürenin hiç bir ahvalde gayri makul olmayacağı söylenemez. Bir hak ve özgürlüğün amacına aykırı biçimde kullanılmasını son derece zorlaştıran veya onu kullanılamaz duruma düşüren sınırlamal-ar o hak ve özgürlüğün özüne dokunmuş olur. Her konunun kendine özgü hal ve koşullar içinde değerlendirilmesi gerekir." Bu görüşleri aynen benimseriz. Ayrıca bak. A.M. 26/86 (D.4/87)
Kanaatımızca burada üzerinde durulacak en esaslı kriter, getirilen sını-rlamanın bir Anayasal hakkı kullanılmaz veya kullanılmasını aşırı derecede zorlaştıracak hale sokacak kadar aşırı olup olmadığıdır.

Önümüzdeki konu bir çocuğun nesebinin reddi ve genel ahlakı ve toplumu çok yakından ilgilendiren bir olaydır. Ender dahi -olsa bir ailede yaşanması muhtemel bu tür nahoş durumların meydana çıkması ile bunların mümkün olan en kısa bir sürede sonuca bağlanması, gerek aile ve gerekse toplum için gereklidir. Bu nedenledir ki yasa koyucu nesebin reddine ilişkin davaların açılması-nı olaydan itibaren bir aylık süre ile sınırlandırmıştır. Kuşkusuz, yürürlükteki bazı yasalarda yer alan sınırlandırmalarla ilgili süreler çok daha fazladır. Akitler Yasası ile Haksız Fiiller Yasasındaki sınırlamalar yıllarla ölçülmektedir. Ancak dikka-te alınacak husus konuları değişik diğer yasalarda yer alan sınırlamaların süreleri değildir. Bu meselede üzerinde durulacak konu bir aylık sınırlamanın temel hakkın özüne dokunacak yani bu hakkın kullanılmasını son derece zorlaştıracak veya kullanılmaz d-uruma düşürecek kadar az olup olmadığıdır.

Hukuk Muhakemeleri Tüzüğü ile bunun mehazını oluşturan Rules of Supreme Court'un ilgili muadil emirlerinin tetkikinden, yasal durumun davanın ilkin, doğrudan doğruya anne ile küçüğün aleyhine açılabileceği ve a-ncak bu yapıldıktan sonra küçüğe vasi tayin edilmesi konusunun gündeme gelebileceği noktasında olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyle havalenin duruşmasında ifade veya ima edildiği gibi çocuğun nesebinin reddine ilişkin davanın açılabilmesi için önceden küçüğ-e bir vasi tayin edilmesi gerekmez. Bunun tam aksine dava, anne ve çocuk aleyhine açılır ve daha sonra vasi tayini işlemlerine geçilir. (Gör. Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğü E.9 n.12, Rules of the Supreme Court, Annual Practice 1955 0.16 r:16, Halsbury's -Laws of England 3rd Edition Vol.21 para. 677,678 sayfa 322 ve Wade v. Keefe 188 22 L.R.Ir.154). Özetle, ilgili Yasanın 44. ve 46. maddelerinde öngörülen bir aylık süre, diğer başka yasalarda öngörülen sınırlama sürelerine oranla kısa olmasına karşın güttü-ğü amaç dikkate alındığında kişiyi mahkemeye müracaat etmede aşırı bir derecede zorlayacak veya böyle bir müracaatı imkansızlaştıracak derecede az değildir. Hal böyle olduğuna göre İlgili Yasa maddelerinin Anayasanın 17 (4)(b) maddesi ile güvence altına a-lınan hakkın özüne dokunduğu söylenemez.

Müstedi 26.1.1984 tarihinde verilen A.M. 10/83 (D.1/84) sayılı Karara atıfta bulundu ve Mahkememizin, değiştirilmiş şekliyle 41/1977 sayılı İskan, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasasının 56(5) maddesinde yer alan- ve Mahkemeye başvurmaya ilişkin iki aylık sürenin Anayasaya aykırı bulduğunu ifade etti. Bir olgu olarak bu doğrudur. Ne var ki sözü edilen 41/77 sayılı Yasa, süreyi "31 Temmuz 1982 tarihinden itibaren iki ay" olarak saptamasına rağmen Yasa 31.7.1982'd-e veya daha önce değil de 10.8.1982'de yayınlanıp yürürlüğe girmişti. Diğer bir anlatım şekliyle 10 günlük bir gecikme ile yürürlüğe giren Yasa, süre açısından, Yasama Organının iradesini yansıtmıyordu. Nitekim sözü edilen kararın 5. sayfasında" esas sür-e sadece 2 ay olduğuna göre bunun yasa koyucunun niyet ve isteği dışında yapılan azaltma oranı küçümsenemiyecek bir derecedir" demekle kararın odağını teşkil eden noktanın (ratio decidendi) yukarıda değinildiği gibi, yasa koyucunun iradesinin temsil edilme-diği doğrultusunda olduğu anlaşılmaktadır. Bu görüş Mahkemenin ayni sayfada yer alan "Bu böyle olduğuna göre de azaltılmamış şekli ile saptanan ve ilk nazarda az görünen esas 2 aylık sürenin makul olup olmadığının incelenmesi gerekmemektedir" ifadesi ile -teyit edilmektedir.

Yukarıda söylenenler ışığında İlgili Yasanın 44. ve 46. maddeleri ile getirilen bir aylık sınırlamanın hak arama özgürlüğünün uygulanmasını olanaksız hale getirdiği veya aşırı derecede zorlamak suretiyle özüne dokunduğu söylenemez.

V-I. SONUÇ:
Sonuç olarak Bölüm 339 Türk Aile Yasasının 44. ve 46. maddelerinin Anayasanın 17 (4)(b) maddesine aykırı olmadığına, oybirliği ile, karar verildi.


(Salih S. Dayıoğlu)(Taner Erginel)
BaşkanYargıç


(Metin A. Hakkı) (Nevvar Nola-n) (Mustafa Özkök)
YargıçYargıçYargıç

7 Mart 1996



8






Full & Egal Universal Law Academy