Anayasa Mahkemesi Numara 1/1974 Dava No / Karar Tarihi 09.07.4974
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 1/1974 Dava No / Karar Tarihi 09.07.4974
Numara: 1/1974
Dava No: /
Taraflar: Derviş M. Konul ile Limasol T. Koop. Bankası
Konu: 21/73 Mutazarrır Borçlular Kuralının 5/1 (d) (i) maddesi
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 09.07.4974

- A.M. 1/74
A.M.Y. Havale No. 1/74

YÜKSEK MAHKEME HUZURUNDA.
(ANAYASA MAHKEMESİ YETKİSİ)
Mahkeme Heyeti: M. Necati Münir (Başkan), Ülfet Emin ve
Şakir S. İlkay.
Anayasa'nın 144. maddesi hakkında
-ve
Limasol Borç Tanzim Mahkemesi tarafından 15/73 sayılı İstidada (Derviş Mahmut Konul ile Limasol Türk Kooperatif Bankası Ltd. arasında) yapılan havale.

Müstedi namına: M. Çağatay Ali.
Müstedaaleyh (havaleyi talep eden taraf) namına: Ekrem Y. Avcıoğlu ve- Gözel Halim.
Amicus curiae olarak Baş Savcılık namına: Savcı Zaim M. Necati.

----------
K A R A R
M. Necati Münir, Başkan:- Müstedi 21/73 sayılı 1973 Mutazarrır Borçlular (Borç Tanzim ve İktisadî İstismarı Önleme) Kuralı tahtında Limasol Borç Tanzim Mah-kemesinde dosyalamış olduğu bir istida ile müstedaaleyhe olan 10/2/1961 tarihli kısa vadeli bir borç hesabında mevcut olan borcunun faiz yüzdesinin %6'ya indirilmesini ve ödenen fazlalığın iadesini talep etmiştir. Müstedaaleyh dosyalamış olduğu bir itiraz-name ile müstedinin talebine itirazda bulunmuştur. İstida konusu borcun 11/6/68 ve 29/6/73 tarihlerinde iki defa tecdit edilmiş olduğu Limasol Borç Tanzim Mahkemesi huzurunda taraflarca kabul edilmiştir.

İstida Mahkeme huzuruna geldiğinde müstedaaleyh K-uralın 2. maddesinde yer alan ve "Mutazarrır Borçlu" tabiri ile ilgili tefsir hükmünün ikinci fıkrası ile Kuralın 5. maddesinin (1)(d)(i) fıkrasının Temel Kurallarla etkilenmiş hali ile Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 26. maddesine aykırı olduğunu ileri sü-rerek meselenin Anayasanın 144. maddesi tahtında Yüksek Mahkemeye havale edilmesini talep etmiştir. Limasol Borç Tanzim Mahkemesi 21/73 sayılı Kuralın 5(1)(d)(i) maddesinin bir mutazarrır borçlunun borcunu taksitlerle düzenlerken, Mahkemeye tarafların ken-di aralarında yapmış oldukları anlaşmaya bakılmaksızın, borcun taşıdığı faizi akit tarihinden itibaren %6'ya kadar düşürmek ve hüküm tarihinden sonra da %6'yı geçmeyen faiz miktarı tesbit etmek yetkisini tanıdığını ve 2. maddede yer alan ve "Mutazarrır Bor-çlu" tabiri ile ilgili tefsir hükmünün ikinci fıkrasına göre de tecdit edilen bir borcun tecdit edilmemiş gibi muamele göreceğini göz önünde bulundurarak ileriye sürülen Anayasaya aykırılık hususlarının istidanın neticelendirilmesinde tesiri olacak (materi-al) hususlar olduğuna kanaat getirmiş ve bunları, karara bağlanmak üzere, Yüksek Mahkemeye havale etmeği uygun görmüştür.

Yüksek Mahkemeye havale edilen iki husus şunlardır:
"(1)21/73 sayılı Mutazarrır Borçlular (Borç Tanzim ve İstismarı Önleme) Kuralın-ın Madde 5(1)(d)(i) Temel Kurallarla etkilenmiş haliyle Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 26(1), 33, 34 ve 35'inci maddelerine aykırı olup olmadığı;

21/73 sayılı Mutazarrır Borçlular (Borç Tanzim ve İstismarı Önleme) Kuralının 2'inci maddesinde yer alan "M-utazarrır Borçlu"nun tefsirinin ikinci paragrafının, Temel Kurallarla etkilenmiş haliyle Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 26(1) maddesine aykırı olup olmadığı."


Görüleceği gibi esas itibarı ile kararlaştırılması gereken husus, 21/73 sayılı Kuralın mezkûr- hükümlerinin Temel Kurallarla etkilenmiş hali ile Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa'sının 26. maddesinin 1. fıkrasına aykırı olup olmadığıdır.





Anayasa'nın 26. maddesinin 1. fıkrası aynen şöyledir:-
"MADDE 26
1. Her şahıs, mukavele hukukunun umumî prensip-lerince konulan şartlar, kısıntılar veya tahditlere tabi olmak kaydıyle, serbestçe mukavele yapmak hakkına sahiptir. İktisaden kudretli şahıslar tarafından istismarı kanun önler."


21/73 sayılı Kuralın ilgili hükümlerinin Anayasa'nın 26. maddesinin 1. f-ıkrasına aykırı olup olmadığının kararlaştırılabilmesi için ilk önce 26. maddenin 1. fıkrasının anlam ve kapsamının ne olduğunun tezekkür edilmesi gerekir. Anayasa'nın 26. 1 maddesinin tefsiri ile ilgili iki ayrı görüş mevcuttur. Bunlardan biri 26. 1 mad-desinin sadece şahısların serbestçe mukavele yapmak hakkını garantilediği, yapılan mukavelelerin ifasını (performance) garanti etmediği görüşüdür. Diğer görüşe göre ise, 26. 1 maddesi gerek serbestçe mukavele yapmak hakkını gerekse yapılan mukavelelerin i-fasını, ayni maddede konulan şartlara tabi olmak üzere, garanti ettiğidir. Bu ikinci görüşe göre olağanüstü bir durum muvacehesinde ve zarurî hallerde mukavelelerinin ifasını Devlet kanun ile düzenleyebilir şol şartla ki bu hususta alınmış olan tedbirler- makul ve adil olsun.

Anayasa'nın 26.1 maddesi ana hak ve hürriyetlerle ilgili Kısım II'de yer almaktadır ve, kanaatımca, bu maddeyi tefsir ederken Kısım II'nin diğer maddelerini ve bilhassa 33, 34 ve 35. maddelerini göz önünde bulundurmak lâzımdır. Kıs-ım II'de sair ana hak ve hürriyetlerle ilgili muhtelif maddelerden görüleceği gibi bu maddeler tahtındaki herhangi bir hak ve hürriyetin, diğer şeyler meyanında, Cumhuriyetin güvenliğini, Anayasa düzenini, amme selâmetini, amme nizamını, amme ahlâkını ve d-iğer kimselerin hak ve hürriyetlerini koruyabilmek maksadı ile kısıtlanabilmesine imkân vermek istendiğinde ilgili madde veya maddelerde bunu mümkün kılacak açık (express) yetki mevcuttur: - (Gör: madde 7(2)(3), 10(3), 11(2)(3), 13(1)(2), 15(2), 16(2), 17(-2), 18(6), 19(3), 20(1), 21(3)(5), 23(3)(4)(7) (8), 25(2)(3), 26(1), 27(1)(2) ve 30(2).) Kısım II'de mevcut ana hak ve hürriyetlerin birçokları Roma'da 4 Kasım 1950'de imzalanan Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonunda bulunan insan haklarının benzeridir. Bu -Konvansiyon tetkik edildiğinde ise serbestçe mukavele yapmak hakkını garantileyen bir maddenin mevcudiyeti görülmemektedir. Kıbrıs Anayasası'nın 26. maddesi Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonunda bulunmayan ek bir hak ve hürriyeti garanti ederken, maddenin -metninden görüleceği gibi, bunu mahdut bir şekilde yapmış ve yalnız "serbestçe mukavele yapmak hakkını" garanti etmiş bulunuyor. Eğer 26.1 maddesinin gayesi yapılan mukavelelerin ifasını da garanti etmek olsa idi, bu maddenin metninde, Kısım II'de bulunan- ve yukarıda kendilerine atıf yapılan diğer maddelerde olduğu gibi, amme selâmeti v.s.'yi koruyabilmek maksadı ile kısıtlanmasını mümkün kılacak yetkinin bulunması beklenirdi. Kanaatımca bu maddede bu şekilde sarih bir kısıtlama yetkisinin bulunmasına lûz-um görülmemesinin ve bu maddede tanınan "serbestçe mukavele yapmak hakkının" yalnız mukavele hukukunun umumî prensiplerince konulan şartlar, kısıntılar ve tahditlere tabi tutulmasının nedeni bu maddenin sadece serbestçe mukavele yapmak hakkını garanti etmi-ş olması ve daha ileriye giderek yapılan mukavelelerin ifasını garanti etmiş olmamasıdır.

Anayasa'nın 26. 1 maddesini tefsir ederken, yukarıda da belirtildiği gibi, Kısım II'nin sonunda bulunan ve bu Kısımdaki bütün hak ve hürriyetlere şamil olan 33, 34 -ve 35. maddelerin göz önünde tutulması lâzımdır. Bu maddeler aynen şöyledir:-
"MADDE 33
1. Bu Kısımla sağlanan ana hak ve hürriyetler, Anayasanın fevkalâde hal hakkındaki hükümleri dışında, bu Kısımda konulanlardan gayrı hiçbir tahdit veya kısıntılara t-abi tutulamaz.
2. Bu Kısmın tahdit veya kısıntılara dair hükümleri dar şekilde tefsir edilir ve konduklarının dışında diğer herhangi bir maksatla tatbik edilemez.


MADDE 34
Bu Kısımdaki hükümlerin hiçbiri, bir Cemaata, grup veya şahsa, bu Anayasa ile k-urulan Anayasa düzeninin baltalanmasını veya yok edilmesini veya bu Kısımla tanınan hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya bu Kısımda konulduğundan daha geniş bir surette tahdit edilmesini hedef tutan bir faaliyete girişmeye veya harekette bulunmaya hak -verir şekilde tefsir olunamaz.


MADDE 35
Cumhuriyetin teşrîi, icraî ve kazaî makamları, kendi yetki sınırları içinde, bu Kısım hükümlerinin tam tatbikini sağlamakla mükelleftirler."


33.1 maddesinden görüleceği gibi Kısım II'de sağlanan ana hak ve hürr-iyetler, Anayasanın fevkalâde hal hakkındaki hükümleri dışında, o Kısımda konulanlardan gayri hiç bir tahdit veya kısıntılara tabi tutulamaz. 34. maddeden ise görüleceği gibi Kısım II'deki hak ve hürriyetlerin herhangi birisi, o Kısımda konulduğundan daha- geniş bir surette tahdit edilmesini hedef tutan bir faaliyete girişmeye veya harekette bulunmağa hak verir şekilde tefsir olunamaz. 33.1 maddesinde bahsedilen fevkalâde hal Anayasa'nın 183. maddesi tahtında ilân edilebilir ve bu durumda bu maddede bahsed-ilen ana hak ve hürriyetler yürürlükten kaldırılabilir. 183. maddenin 1 ve 2. fıkraları aynen şöyledir:-
"MADDE 183
1. Cumhuriyetin veya herhangi bir kısmının, hayatını tehdit eden harp veya diğer umumî bir tehlike halinde Bakanlar Kurulu, bu hususta ala-cağı bir kararla Fevkalâde Hal İlânına yetkilidir:

Ancak, Cumhurbaşkanı veya Cumhurbaşkan Muavini, böyle bir karara karşı, bu kararın dairelerine ulaştırıldığı tarihten itibaren kırk-sekiz saat içinde, ayrı ayrı veya müştereken veto hakkına sahiptirler.
-
2. Bu gibi her İlânda, bahis konusu Fevkalâde Halin devamı süresince yürürlüğü durdurtulan Anayasa maddeleri açıkça gösterilir:


Ancak, bu gibi herhangi bir İlân ile Anayasa'nın yalnız aşağıdaki maddelerinin yürürlüğü durdurtulabilir:-

Yalnız müsaade -edilmiş bir harp fiili ile sebebiyet verilen ölüm bakımından 7'nci madde; 10'uncu maddenin 2'nci ve 3'üncü fıkraları; 11'inci madde; 13'üncü madde; 16'ncı madde; 17'nci madde; 19'uncu madde; 21'nci madde; 23'üncü maddenin 8'inci fıkrasının (d) bendi; 25'in-ci madde ve 27'nci madde."


Görüleceği gibi bir fevkalâde halin ilânı üzerine ve devam ettiği sürece yürürlüğü durdurtulabilecek maddeler sadece 183. 2'de zikredilenler olup bunlar arasında 26. madde yer almamaktadır. Bundan da anlaşılacağı gibi bir fev-kalâde hal ilân edilip de devam ettiği sürece bile, 26. maddenin yürürlüğü durdurtulamaz. Fevkalâde hal vukuunda dahi yürürlüğü durdurulamayacak olan bir maddenin sair şekilde kısıtlanması, bu hususta sarih yetki olmadıkça, mümkün değildir.

26. maddenin- fevkalâde hal vukuunda yürürlüğünün durdurtulabilmesi için veya bu madde tahtındaki hakkın "mukavele hukukunun umumî prensiplerince konulan şartlar ve kısıntılar veya tahditler" dışında kısıntıya tabi tutulabilmesi için Anayasa'da yetki verilmemesinin ned-eni, kanaatımca, yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi, bu madde tahtında tanınan "serbestçe mukavele yapmak hakkının" sadece serbestçe mukavele yapmak hakkını garanti etmiş olması ve daha ileriye giderek mukavelelerin ifasını garanti etmiş olmamasıdır. Ana-yasa sair birçok konularda olduğu gibi, ifa konusunun düzenlenmesini de normal kanunlara bırakmıştır.

Bizim Anayasa'mız diğer anayasalardan farklıdır. Bizim Anayasa'mız iki Cemaatın ortaklık prensibi üzerine hazırlanmış ve kendisine has birçok özellikle-ri olan bir anayasadır. Buna ilâveten, hem yeni olduğu hem de Kıbrıs'ın özel durumu göz önünde bulundurulmuş olduğu için olacak ki, birçok anayasalardan farklı olarak çok şümullü ve ayrıntılıdır; bilhassa ana hak ve hürriyetlerle ilgili Kısmında bu hak ve- hürriyetlerin, daha önce de belirtildiği gibi, ne şekilde ve hangi kısıntı ve tahditlere tabi tutulacağı etraflıca ve sarahaten tesbit edilmiştir. Bunun içindir ki 26. 1 maddesinin anlam ve kapsamının ne olduğunu tezekkür edip kararlaştırırken bizimkinde-n farklı ve, bilhassa ana hak ve hürriyetlerle ilgili kısmı, ayni derecede şümullü ve ayrıntılı olmayan bazı anayasa'lar üzerine verilmiş içtihat kararlarında benimsenen görüş ve prensipleri örnek olarak almağı uygun görmedim.

26. 1 maddesinin tefsirini -yaptıktan sonra şimdi de havale edilen hususların bir bir ele alınıp 21/73 sayılı Kuralın mevzu bahis hükümlerinin Anayasa'nın bu maddesine aykırı olup olmadığının tezekkür edilmesi gerekir. İlkin havale edilen 2. hususu eleştirmeyi uygun gördüm. Kuralın- 2. maddesinde "Mutazarrır Borçlu" tabirinin tefsiri aynen şu şekilde verilmektedir:-
"'Mutazarrır Borçlu' yirmi bir Aralık bin dokuz yüz altmış üç tarihinde başlayan Türk Cemaatına yöneltilmiş Rum saldırısı neticesi meydana gelen durum nedeniyle ödeme im-kânları önemli bir şekilde azalmış olan ve yirmi bir Aralık bin dokuz yüz altmış üçte borçlu bulunup da borçlarını kısmen veya tamamen bu nedenle ödeyememiş olan Türk Cemaatına mensup herhangi bir şahsı ifade eder ve bu gibi şahıslardan meydana gelen bir ş-irketi, ortaklığı, her çeşit tüzel kişiyi veya diğer herhangi bir kuruluşu da kapsar. Mutazarrır borçlu sayılan herkesin kefili de, ilgili kefalet bakımından bu tefsirin kapsamına girer.

Yirmi bir Aralık bin dokuz yüz altmış üçte mevcut bir borç bu Kura-lın yürürlük tarihinden geç olmamak üzere herhangi bir şekilde tecdit edilmiş olsa bile, tecdit edilmemiş gibi muamele görür."


Yukarıdaki tefsir hükmünün ikinci fıkrası, görüleceği gibi, 21 Aralık 1963 tarihinde mevcut bir borcun, Kuralın yürürlük tarih-inden geç olmamak üzere herhangi bir şekilde tecdit edilmiş olsa bile, tecdit edilmemiş gibi muamele görmesini derpiş etmektedir. 21 Aralık 1963'de mevcut bir borç taraflar arasında varılan yeni bir mukavele ile tecdit edilebilir. Eğer taraflardan birisi- yapılan mukavelenin hile, korku tahtında yapılmış olup serbestçe yapılmamış olduğunu veya sair şekilde gayri kanunî bir mukavele olduğunu iddia ederse mukavele hukuku hükümleri tahtında Mahkemeye müracaat ederek böyle bir mukavelenin iptalini veya hükümsü-z addedilmesini talep edebilir. Fakat tarafların kendi istek ve arzuları ile serbestçe yaptıkları yeni bir mukavele, mukavele hukukunun umumi prensiplerine tabi olmak şartı ile, Anayasa'nın 26. 1 maddesi tahtında garanti edilen hakka istinaden yapılmış bi-r mukavele addolunur ve Anayasa'nın garanti etmiş olduğu böyle bir hakka tecavüz edilemez.

Dava konusu borç 11.6.1968 ve 29.6.1973 tarihlerinde taraflar arasında yapılan mukaveleler neticesi 2 defa tecdit edilmiştir. Bu borcun tecdit edilmemiş gibi muam-ele görmesi mezkûr iki mukavelenin hiç yapılmamış veya hükümsüz olduğunun kanunen farzedilmesi demektir ki bunu yapmakla, kanaatımca, Anayasa'nın 26. 1 maddesi tahtında garanti edilen hakka tecavüz edilmiş olur. Bu böyle olduğuna göre de taraflar arasında- serbestçe yapılan bir mukavele neticesi tecdit edilen bir borcun tecdit edilmemiş gibi muamele görmesini derpiş eden bir kanun maddesi Anayasa'nın 26. 1 maddesine aykırı düşer. Temel Kurallarda ise Anayasa'nın 26. 1 maddesini tadil eden veya bunun tefsir- veya şumulünü herhangi bir şekilde etkileyen hüküm mevcut değildir. Binaenaleyh, 21/73 sayılı Mutazarrır Borçlular (Borç Tanzim ve İktisadî İstismarı Önleme) Kuralının 2. maddesinde yer alan ve "Mutazarrır Borçlu" tabiri ile ilgili olan tefsir hükmünün i-kinci fıkrası Temel Kurallarla etkilenmiş haliyle Kıbrıs Anayasası'nın 26. 1 maddesine ve netice itibarı ile 33, 34 ve 35. maddelerine aykırıdır.



Kuralın 2. maddesinde yer alan mezkûr tefsir hükmünün ikinci fıkrasının gayesi 21 Aralık 1963'de mevcut ol-up da sonradan tecdit edilmiş olan borçlara da Kuralı şamil kılmak idi ise, böyle bir gayenin ancak Anayasa'ya uygun bir şekilde ve formül ile sağlanmasının mümkün olabileceğine işaret etmeği zait bulurum.

Şimdi de havale edilen 1. hususu ele alalım. Bu- husus 21/73 sayılı Kuralın 5(1)(d)(i) maddesi ile ilgilidir. Kuralın 5. maddesinin bu hususla ilgili kısımları aynen şöyledir:-
"5. Borç Tanzim Mahkemesi olarak oturacak olan herhangi bir Kaza Mahkemesi, Temel Kurallar ve 1968, Adalet Mahkemeleri Kuralı- ve 1960, Adalet Mahkemeleri Kanunu tahtında teşekkül etmiş herhangi bir kademede kazaî ve coğrafî bakımdan yürürlükteki mevzuat gereğince ve Kuralın diğer maddelerinde verilen yetkilere halel gelmeksizin, aşağıdaki yetkileri haiz olacaktır:
(1)(a)......-..........
................
................
Konunun bütün ahval ve şeraitini gözönüne alarak mutazarrır borçlunun gelirinin, servetinin veya kazancının düşük olduğuna ve durumunun, borcu veya taksitleri tamamen veya kısmen ödemesini imkânsız kıldığına kan-aat getirmesi halinde, gelir veya kazançtaki düşüklük nisbetinde-
(i)%6'dan az olmamak üzere faizi düşürmek ve karardan sonra, %6'yı geçmemek suretiyle, basit faiz esasları üzerinden yeni faiz tesbit etmek;".


Görüleceği gibi Kuralın 5(1)(d)(i) maddesi -mukavele yapmak ile değil de yapılan bir mukavelenin ifası ile ilgili olup bunun muayyen ahval ve şerait tahtında ve muayyen şekilde düzenlenmesini derpiş etmektedir. Bu böyle olduğuna göre ve Anayasa'nın 26. 1 maddesinin sadece mukavele yapmak hakkını ga-ranti etmekte olduğuna dair yukarıda varmış olduğum karar muvacehesinde havale konusu 1. hususun Limasol Borç Tanzim Mahkemesi huzurundaki davanın karara bağlanması bakımından tesiri yoktur. Mamafih, Anayasa'nın 144. maddesi tahtında herhangi bir kanunun -Anayasaya aykırılığı hususu Mahkeme tarafından mücerret olarak (in abstracto) karara bağlandığını (Bak: District Officer v. Yakup Naim, 2 R.S.C.C. 24 ve Lefkoşa Türk Emniyet Müdürlüğü v. Mehmet Hasan Paşa, Havale No. 2/71) göz önünde tutarak havale olunan -bu husus ile ilgili olarak, mevzubahis davaya tesiri olmamakla beraber, görüşümü belirtmeyi faydalı buluyorum. Kuralın 5(1)(d)(i) maddesi Borç Tanzim Mahkemelerine mevzubahis bir borcun taşıdığı faizi akit tarihinden itibaren %6'ya kadar düşürmek ve hüküm- tarihinden sonra da %6'yı geçmeyen faiz miktarı tesbit etmek yetkisini tanımaktadır. Böyle bir yetki, yukarıda belirtildiği gibi, Anayasa'nın 26. 1 maddesi tahtında garanti edilen serbestçe mukavele yapmak hakkını değil de yapılan bir mukavelenin ifasını- ilgilendirir ve etkiler. Bunun içindir ki 21/73 sayılı Kuralın 5(1)(d)(i) maddesinin Temel Kurallarla etkilenmiş hali ile Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. 1 maddesine ve dolayısıyle 33, 34 ve 35. maddelerine aykırı olmadığı görüşündeyim.

Ülfet Emin,- Hâkim:- Anayasa'nın 26. 1 maddesinin anlam ve kapsamı hususunda Yüksek Mahkeme 6/73 sayılı havalede 3 Ağustos 1973 tarihinde bir karar vermiştir. Yüksek Mahkeme söz konusu Kararında aynen şunları söylemiştir:-
"Kanaatımızca Anayasanın 26. 1 maddesinde -yer alan hüküm şahısların 'serbestçe mukavele yapma hakkını' tam manası ile garanti eder. Yani gerek mukavele yapma hakkını ve gerekse mukavelenin ifasını ayni maddede konulan şartlara tabi olunmak şartı ile garanti eder."


Az önce Sayın Başkanın okud-uğu hükümde 6/73 havaleye atıfta bulunmamakla beraber 6/73 sayılı hükümde Anayasa'nın 26. 1 maddesi ile ilgili belirtilen görüşlerle hemfikir olmadıkları gözükmektedir. 6/73 sayılı havalede Anayasa'nın 26. 1 maddesi hakkında belirtilenler ile bugün de ayn-i görüşte olduğum cihetle işbu görüşü destekleyen daha fazla gerekçe vermeyi uygun gördüm. Anayasa'nın 26. 1 maddesi mukavele hukukunun umumi prensiplerince konulan şartlar, kısıntı veya tahditlere tabi olmak kaydı ile her şahsın serbestçe mukavele yapmak- hakkına sahip olduğunu öngörmektedir.

Mukavele yapmak hürriyeti ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda da bir madde mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 40. maddesi aynen şöyledir:-
"Herkes, dilediği alanda çalışmak ve sözleşmek hürriyet-ine sahiptir. Özel teşebbüslere girişmek serbesttir.
Kanun bu hürriyetleri ancak kamu yararı amacı ile sınırlayabilir."


Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 40. maddesinde yer alan 'sözleşme hürriyeti' ile Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın 26. 1 maddesind-e yer alan 'serbestçe mukavele yapma hakkı' söz itibarı ile ayni olmamakla beraber öz itibarı ile tıpa tıp ayni oldukları kanaatındayım. İki madde arasındaki yegâne fark Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda ön görülen hakkın kamu yararı amacı ile sınırlanabi-leceğidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 40. maddesini ilgilendiren Türkiye Anayasa Mahkemesi tarafından verilmiş kararlar mevcuttur. Verilen kararlar sözleşme hürriyetinin gerek mukavele yapmak hakkını ve gerekse mukavelenin ifasını garantilediği ni-teliğindedir. Örneğin 26.3.63 günlü, Esas 1963/3, 1963/67 sayılı Karar kira kanunları ile ilgilidir. Sözü geçen kararda dava konusu gayri menkul kiralar hakkında kanunun Anayasa'ya aykırı olup olmadığıdır. O davada sözleşme hürriyetinin mukavelenin ifas-ını kapsamadığı hususunda herhangi bir iddia yapılmamıştır. Anayasa Mahkemesinin verdiği karardan sarahatla belirtilmemekle beraber sözleşme hürriyetinin tam manası ile mukavele yapma hakkını yani mukavelenin ifasını da garantilediği karara bağlanmıştır. - Ayni hususlara 28/4/70 günlü, 1969/67 Esas, 1970/22 sayılı Kararda da değinilmiştir. Dava konusu yine gayri menkul kiraları ilgilendirmektedir ve Anayasaya aykırı olduğu iddia olunan madde aynen şöyledir:-


"Ayni şehir veya belediye hudutları içinde k-endinin veya birlikte yaşadığı eşinin uhdesinde kayıtlı oturulabilecek meskeni bulunan kimse kirada oturduğu yeri malikinin istediği yeri tahliye etmek mecburiyetindedir."


İşbu maddenin Anayasa'nın 40. maddesine yani sözleşme hürriyetine aykırı olduğu i-ddia edildi. Anayasa Mahkemesi sözü geçen maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığı ve itirazın reddine, Avni Givda ve Muhittin Taylan hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği yolundaki karşı oyları ile ve oy çoğunluğu ile 28/4/70 gününde kar-ar verildi. Çoğunluk kararı sözü geçen kanun maddesinin sözleşme meriyette olduğu hallerde şamil olmadığına kanaat getirerek Anayasa'nın 40. maddesindeki sözleşme hürriyetini zedeler nitelikte olmadığından itirazın reddine karar verdi. Diğer taraftan kar-şı oy kullananlar sözü geçen maddenin sözleşmenin devam ettiği süreye de şamil olduğu kanaatına vararak sözleşmenin yalnız kiralayanın isteğiyle hükümsüz bırakılabileceğini göz önünde tutarak böyle bir tutumun Anayasa'nın 40. maddesi ile inanca altına alın-an sözleşme hürriyetini zedelediğinden ayni maddenin Anayasa'ya aykırı olduğunu belirtti. Bu hususta Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi Sayı:8, Sayfa 249'da çoğunluk Kararında şunlar yer almaktadır:-
"Demek oluyor ki kanun koyucu genellikle, taraflarca y-apılan kira sözleşmelerinde mal sahibine akdin feshi ile hemen tahliye isteme hakkını, kiracının taahhüdüne aykırı hareketi halinde tanımak esasını kabul etmiş, diğer hallerde ise bu hakkı, kira süresinin bitiminde tanımıştır. Bu durumda itiraz konusu fık-radaki tahliye sebebi, a bendindekilere değil, tahliye isteme hakkının kullanılmasını kira süresinin bitimine bağlayan öteki bentlerdeki sebeplere benzemekte olduğundan kanun koyucunun, itiraz konusu fıkrada mal sahibine tanınan tahliye isteme hakkını, söz-leşmeyi feshederek, hemen kullanabileceği hallerde saydığı kabul edilmez. Bu nedenlerle fıkradaki tahliye isteme hakkının kira süresinin bitiminde kullanabileceği anlamında yorumlanması gerekmektedir. Bu anlama göre de itiraz konusu fıkrada, ne mal sahib-i ve ne de kiracı yönünden bir sınırlanma yoktur.

Yukarıdan beri açıklanan hukuki esaslar karşısında itiraz konusu fıkra hükmü, hukuki durumları ayni olan kimseler arasında kanun önünde eşitlik ilkesini koyan Anayasa'nın 12. maddesi hükmüne aykırı olmadı-ğı gibi, Anayasa'nın 40. maddesindeki sözleşme hürriyetini de zedeler nitelikte olmadığından itirazın reddi gerekir."


Karşı oy Kararında ise sayfa 251'de şunlar yer almaktadır:-

"Gerek itiraz konusu hüküm metinin, gerekse bunun 6570 sayılı Yasanın 7-. maddesindeki tahliye nedenlerine ilişkin öteki hükümlerinin metni ile karşılaştırılmasının açıkça ortaya koyduğu üzere malik, kiracısının veya birlikte yaşadığı eşinin ayni şehir veya belediye hudutları içinde, uhdesinde kayıtlı ve oturabileceği meskeni -bulunduğunu öğrendiği an sözleşmedeki süreye bağlı kalmaksızın tahliye isteğinde bulunabilecek ve kiracı da oturduğu yeri tahlilye etmeğe mecbur olacaktır. Demek ki bu durumda kiralayan ile kiracı arasındaki sözleşme yalnız kiralayanın isteğiyle hükümsüz -bırakabilmektedir.

Böyle bir tutumun Anayasa'nın 40. maddesiyle inanca altına alınan sözleşme hürriyetini zedelediği ortadadır. Bu maddenin 2'inci fıkrasına göre kanun sözleşme hürriyetini ancak kamu yararı ereğiyle sınırlayabilir. Onbeş yıl önceki yaş-ama koşullarına göre düzenlenmiş olan itiraz konusu hükümdeki sınırlamanın bugün için kamu yararı ereğini güttüğü söylenemez."


Yukarıda bahsi geçen Türkiye Anayasa Mahkemesi Kararında ve bilhassa Sayı:8 Kararlar Dergisinde yer alan kararda 'sözleşme h-ürriyeti' sözünün tüm mukavele hakkını yani gerek mukavele yapma hakkını ve gerekse mukavelenin ifasını garantilediği aşikârdır.

Kıbrıs Anayasası'nın 26. 1 maddesi kamu yararı amacı ile herhangi bir kısıtlama yapmadığından dolayı 26. 1 maddesinde yer ala-n 'serbestçe mukavele yapma hakkını' mukavelenin ifasını garantilemediğini kabul etmek mümkün değildir kanaatindeyim. Kaldı ki 26. 1 maddesinde kamu yararı amacı ile kısıtlama olmamakla beraber mukavele hukukunun umumi prensiblerince konulan şartlar, kısı-ntı veya tahditlere tabidir. Buna ilâveten Kıbrıs Anayasası'nın 23. maddesi gereğince her şahıs herhangi bir menkul veya gayri menkul mal edinme, malik olma, zilyet olma, intifa veya tasarruf etme hakkına ve bu hakka riayet edilmesi hakkına sahip olmakla -beraber bu gibi hak amme selâmeti veya amme sağlığı veya amme ahlâkı bakımından kısıtlanabilir. Havale konusu olan meselede her ne kadar da ilk bakışta bir mukaveleyi ilgilendirirse de mukavele tahtında elde edilen hak 23. madde tahtında menkul mallarla i-lgili bahşedilen bir haktan doğmadır. Bu nedenle 26. 1 maddesi tahtında amme yararı amacı ile bir kısıtlama yaptığına dair sarih madde olmamakla beraber havale konusu meselede hak mukaveleden ziyade menkul mallardan doğma bir hak olduğu cihetle amme selâm-eti yararına bir kısıntı yapılabilir. 26. 1 maddede amme yararına kısıntı yapılıp yapılamıyacağı hususunu incelerken kanaatımca Kısım II'de belirtilen ana hak ve hürriyetler ile ilgili diğer maddelerin göz önünde tutulması gerekir. Kısım II'nin 9. maddes-ine göre her şahıs insanca bir hayat ve sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Her şahsın sahip olduğu hakkın yerine getirilmesini sağlamakla hiç şüphe yoktur ki devlet görevlidir ve devlet bu görevini kanunla düzenleyebilir. Kıbrıs Anayasası'nın 26. 1 maddes-i sadece mukavele yapma hakkını garantilediği addolunursa bu hakkın en ufak bir değeri olmadığı aşikârdır. Kanaatımca hiçbir Anayasa değeri olmayan bir hakkı garantilemek yönüne gitmez. Anayasalar ancak değeri olan bir hakkı garantilerler.

Kıbrıs Anaya-sası'nın 26. 1 maddesi gereğince verilen hak ayni madde tahtında amme yararı amacı ile hiçbir kısıntıya tabi olmamakla beraber Devlet Anayasa düzeni ile kamu iyiliğini sağlamak bakımından ve Anayasa'nın özüne uymak bakımından amme yararı amacı ile kısıtlam-alar yapabilir kanaatındayım. Bu hususta Türkiye Anayasa Mahkemesinin 8/4/1963 günlü 1963/16 - 83 sayılı kararı mevcuttur. O kararda dava konusu Anayasa Nizamını, Devamlı Güvenlik ve Huzuru bozan bazı fiiller hakkındaki 5/3/1962 günlü ve 38 sayılı kanunu-n 1. maddesinin 3. bendinin Anayasa'nın 20. maddesine aykırı olduğu iddia edildi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 20. maddesi aynen şöyledir:-


"Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim ile veya başka yo-llarla tek başına veya toplu olarak açıklayabilir ve yayabilir.
Kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz."


Anayasa Mahkemesi, Sayı 1, Anayasa Mahkemesi Karar dergisi sayfa 199'da şunları söylemiştir.
"Bu itibarla Anayasa'mızın, metni aynen -yukarıya çıkarılan, 20'nci madde hükmünü düşünce ve kanaatlerin mutlak ve sınırsız bir şekilde ve hiçbir sorumluluk duygusuyle bağlı olmaksızın her düşünceyi açıklamaya cevaz veren bir hak gibi telâkki etmemek icabeder. Aksine olarak onu Anayasada yer alm-ış diğer hükümler ve ilkeler ile birlikte ve Anayasa'nın bütünü içinde ve bir parça olarak ele almak ve değerlendirmek gerekir."

ve sayfa: 200'de:-

"Sınırsız hürriyetin anarşiden başka bir şey olmadığı gözönüne alınınca 20'nci maddeye, düşünce ve kanaat- hürriyeti hakkında hiçbir kayıtlama kıstası konulmamış olmasını, bu hürriyeti, Anayasa'nın dayandığı temel ilkelere uygun olmak ve Anayasa'nın 11'inci maddesinde gösterilen esaslar dahilinde kalmak şartiyle; her istikamette sınırlayabilmek hususunda Anaya-sa vazının kanun koyucuya takdir hakkı tanınmış olduğu şekilde yorumlamak tabii bulunmaktadır."

ve sayfa 202'de:-

"Bu bakımlardan düşünce, kanaat ve basın hürriyetlerinin bu istikamette sınırlandırılmasında kamu yararı bulunduğu ve bu sınırlamanın Anaya-sa'nın 11 ve 20'nci maddelerine aykırı olmadığı açıktır."


Yukarıda iktibas olunan Karardan da açıkça görülüyor ki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 20. maddesi tahtında bahsedilen düşünce ve kanaat hürriyeti diğer bazı maddelerden farklı olarak ayni mad-dede hiçbir kısıtlamaya tabi tutulmamakla beraber kamu yararı amacı ile sınırlandırılabilir. Kıbrıs Anayasası'nın 33. maddesi gereğince ana hak ve hürriyetler kısmında sağlanan ana hak ve hürriyetler Anayasa'nın fevkalâde hal hakkındaki hükümleri dışında -Anayasanın II. Kısmında konulanlardan gayrı hiçbir tahdit veya kısıntılara tabi tutulamaz ve tahdit veya kısıntılara dair hükümler dar şekilde tefsir edilir ve kendilerinin dışında diğer herhangi bir maksat ile tatbik edilemez. Kıbrıs Anayasasının 33. mad-desine benzer Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda da hüküm mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 11. maddesi aynen şöyledir:-
"11. Temel hak ve hürriyetler, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabilir.

Kanun kamu yararı, -genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve milli güvenlik gibi serbeplerle de olsa; bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunamaz."


Kanaatımca Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın 33. maddesinde yer alan 'ana hak ve hürriyetler II. Kısımda konulanlardan gayri h-içbir tahdit veya kısıntılara tabi tutulamaz' deyimi ancak II. Kısımda sağlanan ana hak ve hürriyetlerin özüne dokunulduğu hallere şamildir. Ana hak ve hürriyetler tahtında bahşedilen haklar mutlak hak olamaz. Kanaatımca sınırsız ana hak ve hürriyet anar-şiden başka bir şey değildir. Bu nedenle Kıbrıs Anayasa'sının II. Kısmında ana hak ve hürriyetler tahtında bahşedilen haklar özüne dokunulmamak şartı ile zaruri hallerde kısıtlanabilir ve bu gibi kısıtlama Kıbrıs Anayasası'nın sözüne ve özüne aykırı değil-dir.

21/73 sayılı Kuralın 2. maddesinde yer alan 'Mutazarrır Borçlu'nun tefsirinin son paragrafında yer alan 'Yirmi bir Aralık bin dokuz yüz altmış üç'de mevcut bir borç bu kuralın yürürlük tarihinden geç olmamak üzere herhangi bir şekilde tecdit edilmiş- olsa bile tecdit edilmemiş gibi muamele görür' hükmü Anayasa'nın 26. 1 ve 23. maddeleri tahtında verilen hakların özünü zedelediğinden Anayasaya aykırıdır.



Şimdi de Kuralın 5(d)(i) maddeleri ile ilgili havaleyi incelemeyi uygun gördüm. Bidayet Mahkem-esinin Anayasa'nın 144. maddesi tahtında yaptığı havalenin tezekkür edilip karara bağlanması için dava konusu uyuşmazlık konularının karara bağlanmasında tesiri olabilecek kanunu ilgilendirmesi şarttır. Bidayet Mahkemesi huzurunda olan muamelede esas konu- 1963'ten sonra yapılmış bir borç senedine istinat etmektedir. Yüksek Mahkeme böyle bir borç senedinin Mutazarrır Borçlular Kuralının kapsamı dışında kaldığı hususunda karar verdikten sonra böyle bir borç senedi tahtında faizin indirilip indirilemeyeceği -hususu tezekkür edilemez, kanaatındayım çünkü bu hususun Bidayet Mahkemesi huzurunda olan muameleyi karara bağlamakta herhangi bir etkisi olmaz. Bu böyle olmakla beraber Sayın Başkanın biraz önce verdiği hükümde bu hususta görüşlerini belirttiği cihetle b-en de bu husustaki görüşlerimi belirtmeyi uygun gördüm. Esasen bu husustaki görüşlerimi de 6/73 sayılı havalede sarahaten belirtmiştim. Sözü geçen havalede bu hususta söylediklerimi aynen tekrarlar ve bazı kısımlarını iktibas etmeyi uygun görüyorum. Söz-ü geçen havalede sayfa 5-6'da şunları söylemiştim:-
"Kıbrıs Anayasası gereğince, tüm demokratik Anayasalarda olduğu gibi, Devletin bir ana gayesi vardır. Bu ana gaye de kamu düzen ve iyiliğini gerçekleştirmektir. Kanaatımızca kişilerin Anayasa tahtindek-i ana hak ve hürriyetlerinin korunması 'kamu düzeni'nin korunması demektir. "Kamu iyiliği" ibaresi hem "kamu düzeni"ni ve hem de "kamu yararı"nı ihtiva eder. "kamu iyiliği" tüm toplumun iyiliğidir. Devlet kamu iyiliğinin meydana getiricisi ve koruyucusu-dur. Devlet kamu iyiliğinin oluşmasına elindeki bütün imkânlarla çaba göstermekle görevlidir. Bu görevini hem normal zamanlarda ve hem de olağanüstü durumlarda ifa etmesi gerekir. Bazı hallerde bir olağanüstü durum ve zaruri halin meydana gelmesi ile "k-amu iyiliği"ni sağlamak ve korumak amacı ile Devletin bazı tedbirler alması gerekir. Bu durumlarda Devlet kamunun acil ihtiyaçlarını karşılamak için mukavelelerin ifası hususunda geçici olarak bazı çareler ve tedbirler almakla görevlidir. Bu gibi acil ka-mu ihtiyaçları kuraklık, zelzele, ekonomik sarsıntı ve buna benzer hallerin vukuu ile meydana gelebilir. Kanaatımızca olağanüstü durum ve zaruri haller vukuunda Devletin "kamu iyiliği" bakımından gereken zaruri tedbirleri alması kaçınılmazdır. Ancak bunu-n yapılabilmesi için aşağıdaki hususların meydana gelmesi ve mevcut olması şarttır.

1. Olağanüstü bir durumun ve kaçınılmaz bir zaruretin meydana gelmesi.

2. Olağanüstü durumu ve kaçınılmaz zarureti giderecek başka herhangi bir çare bulunmaması.

3. Z-aruret dolayısıyle meydana gelen durumu gidermek için alınan tedbirlerin lûzumundan fazla olmaması, uygun, makul ve adil olması ve bu tedbirlerin yalnız zaruret devam ettiği müddetçe yürürlükte kalması."


Türkiye Anayasa Mahkemesi amme yararı amacı ile D-evletin tedbir almağa görevi olduğunu ve amme yararı amacı ile herhangi bir tedbir alınacaksa bir zaruretin meydana gelmesi ve bu zarureti gidermek için alınacak olan tedbirlerin makul ve adil olması gerektiğini belirtmiştir.

Bu hususta Türkiye Anayasa Ma-hkemesi 26/3/63 günlü 1963/3 Esas, 1963/67 sayılı Kararında Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi Sayı.1, sayfa 151, 152, 153 ve 154'de şunları söylemiştir:-
"Anayasanın 36'ıncı maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların, anca-k kamu yararı amacı ile kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamıyacağı, yazılıdır. Bu suretle Anayasa, mülkiyet hakkının, kanunla ve kamu yararı amacı ile sınırlanabileceği esasını koymuş bulunmaktadır. Bu-nunla beraber, yine temel hak ve hürriyetlerin Anayasa'nın sözüne ve ruhuna uygun olarak ancak kanunla sınırlanabileceğini ve kanunun kamu yararı, genel ahlâk, kamu düzeni, sosyal adalet ve millî güvenlik sebepleri ile de olsa bir hakkın ve hürriyetin özün-e dokunamıyacağını emreden Anayasa'nın 11'inci maddesinin, mülkiyet hakkının sınırlandırılmasında da gözönünde bulundurulması zorunluğu vardır.

Anayasa'nın 36'ıncı maddesi hükmüne göre, kiralar hakkında kanun koyucunun sınırlamalar koymasının caiz olup o-lmadığı konusu üzerinde durulmak gerekir.

Gayrimenkullerin, mesken ve iş yeri olarak çeşitli yönlerden toplumu ilgilendiren büyük önemi vardır. Bu yönlerden birisi de iktisadi alandır. Mesken ve iş yeri darlığının bulunduğu memleketlerde, Devletçe tedb-ir alınmadığı takdirde, talebin fazlalığı dolayısıyle kiralar anormal şekilde yükselir. Bu yükseliş istihkak maddelerinin fiyatları üzerinde de etkilerini gösterir ve hayat pahalılığına sebep olur. Bu gerçek birçok yabancı memleketlerde de kabul edilmiş -ve kira konusunda çeşitli tedbirler alınmıştır. Memleketimizde de ilk defa Millî Korunma Kanununda yer alan 30. madde ile kiralar dondurulmuş, sonradan bu maddenin ihtiyacı karşılayamadığı görülerek değişiklikler yapılmış ve son olarak 1/6/1955 gününde yü-rürlüğe giren 6570 sayılı kanun kabul edilmiştir. Hayat pahalılığı, toplumda huzursuzluk yaratan bir olaydır. Toplumu buna karşı korumak amacı ile Devletçe tedbir alınmasının kamu yararına bir müdahale teşkil ettiğinden şüphe edilemez. Ayni amaçla kiral-arın kontrol altına alınması da kamu yararına olan tedbirler cümlesinden sayılmak icabeder. Devletin bu konudaki müdahalesi, mülkiyet hakkının kamu yararı amacı ile sınırlanabileceğini öngören Anayasa'nın 36'ncı maddesinin kapsamına girer. Bu sebepler gö-zönünde tutularak, memleketimizde gayrimenkul darlığı devam ettiği sürece, kanun koyucunun, kira konusunun düzenlemesinin ve bu alanda sınırlama yapmasının, mülkiyet hakkının özüne dokunmamak şartı ile, caiz bulunduğu ve bu müdahalenin kamu yararına olduğu- hususunda görüş birliğine varılmıştır.

............................................................

Hal böyle iken benimsenmiş olan Mayıs 1953 kira rayici esası devam etmektedir. Bu durumun, gayrimenkul sahipleri yönünden hakkaniyet ve adalet prensipl-eri ile bağdaşmıyacağı aşikârdır.

Öte yandan, gene sözü geçen tasarı gerekçesinde, fiyatlarda görülen yükselişin meşru sınırları aşarak haksız kazançlara ve ihtikâra meydan bırakılmaması için Hükûmetçe muhtelif tedbirlere başvurulduğu, bu tedbirlerin olu-mlu sonuçlar vermesinin, iktisadi alanın tamamını kapsayan, müessir tatbikata gidilmek suretiyle piyasada genel bir fiyat istikrarının sağlanmasına bağlı bulunduğu ve fiyat istikrarına en önemli etki yapan unsurlardan birinin ve belki de başlıcasının gayri-menkul sektörü olduğu ifade edilmiştir. Bu gerekçeye göre kira konusu, iktisadi hayata etki yapan önemli bir faktör olmakla beraber bunun yalnız başına ele alınması, istenen sonuçları sağlamaya yetmemektedir. Hal böyle iken diğer sektörlerde, Devletçe al-ınmış olan tedbirler ve yapılan sınırlamalar kaldırılmış, bu suretle daha geniş kazanç imkânları sağlanmış, buna karşılık mülk sahiplerinin gayrimenkullere yatırdıkları sermaye gelirlerinin değişmez kalması gibi bir durum hasıl olmuştur. Bu durum, gelirle-rin dağılışında, mal sahipleri zararına ve kiracılar yararına bir değişiklik doğurmuştur. Bu sonuç, yurttaşların, haklarda ve yükümlülüklerde eşitliği prensibine tamamıyle aykırıdır. Kanun, kiracıların da fiyat yükselişlerine göre adalete ve iktisadi şar-tların gereklerine uygun bir şekilde ayarlanmasına elverişli olsa idi, böyle bir sonuç doğmamış olurdu.

............................................................

6570 sayılı kanunun 2'nci ve 3'üncü maddelerinde ön görülen sınırlamalar, yukarıda belir-tildiği gibi, adalete ve eşitliğe aykırı durumlar doğurduğu ve bu yüzden gayrimenkul sahibi yurttaşlar arasında huzursuzluk yarattığı ve huzursuzluk, diğer yurttaşlar üzerinde de etkilerini göstermekten geri kalmadığı cihetle, bunların artık kamu yararını -sağladıkları kabul edilemez.

Öte yandan bu sınırlamalarda kiralar dondurulmuş olduğundan gayrimenkul sahiplerinin gelirlerini, değişen şartlara göre ayarlamak imkânı önlenmiş bulunmakta ve bunların elde ettikleri gelirler diğer sektörlerdeki kazançların -çok altında kalmaktadır. Ayrıca, bu şekilde dondurulan kira paraları, fiyatların yükselişi sonucu gayrimenkullerin kazandığı değerin normal gelirini teşkil etmekten de uzaktır. Öteki sektörlerde sınırlamalar kaldırıldığı ve iktisadi şartlar büsbütün deği-ştiği halde 6570 sayılı kanunla konulan kira rejiminin devam ettirilmesi, adaletsiz ve mülkün gelirinden sahibinin yararlanmasını önleyen aşırı bir sınırlama halini almıştır. Böyle bir sınırlamanın mülkiyet hakkının özünü zedelediği aşikârdır.

Bu sebepl-erde sözü geçen 2 ve 4'üncü maddelerin, Anayasanın 36 ve 11. maddelerine aykırı olmaları yönünden iptal edilmeleri gerekir."


Amme yararı bakımından alınan tedbirlerin hakkaniyet ve adalet ilkeleri ile bağdaşması gerektiği hususu 14/9/1965 günlü 1963/127- Esas, 1965/47 sayılı Kararda Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 3, sayfa 206'da belirtilmiş ve bu hususta, şunlar yer almaktadır:-
"Kira sorununun bir toplum sorunu olduğu kabul edilince Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 36 ve 40'ıncı maddelerinin, -Devletin kira işlerini kanunlarla düzenlemesine ve bu alanda sınırlamalar ve kısıntılar yapmasına elverişli olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Nitekim Anayasa Mahkemesi 26/3/1963 günlü ve 1963/3-67 sayılı kararında ülkemizde konut ve işyeri darlığı devam -ettiği sürece kanun koyucunun kira konusundaki müdahale ve sınırlamalarına cevaz bulunduğu ve böyle bir tutumun Anayasa'ya aykırı olmadığı hususlarında görüş birliğine varmış 6570 sayılı Kanunun 2'inci ve 3'üncü maddelerini, ancak on yıl önceki dondurulmuş- ölçüler yüzünden hakkaniyet ve adalet ilkeleriyle bağdaşamıyacak duruma geldikleri için iptal etmiştir."


Bu gibi hallerde Devletin görevi hususunda Türkiye Anayasa Mahkemesi 28 Mart 1963 günlü 1963/4 Esas, 1963/71 sayılı Kararında (Anayasa Mahkemesi Ka-rarlar Dergisi sayı 1, sayfa 163) şunları belirtmiştir:-
"Şurasını önceden belirtmek yerinde olur ki; kişinin ve toplumun huzur ve refahını gerçekleştirmekle ödevli olan Devletin gerektiğinde demokratik hukuk kurallarından ayrılmamak ve temel hak ve hürri-yetleri zedelememek şartı ile ekonomi alanına müdahaleye hakkı vardır ve Anayasa'mız da koyduğu birçok hükümlerle bu gereği belirtmiştir.


Ayni hususta Türkiye Anayasa Mahkemesi 21/9/66 günlü, 1966/14 Esas, 1966/36 sayılı kararında (Anayasa Mahkemesi Kar-arlar Dergisi sayı 4, sayfa 251) şunları belirtmiştir:-
"Devletin, temel hak ve hürriyetleri gerçekleştirmek, bu hakları demokratik düzenle bağdaşmıyacak surette sınırlayan engelleri kaldırmak, kişinin maddi ve mânevi varlığını geliştirmek için ödevler yü-klenmesi nasıl bir Anayasa hükmü ise, yine Anayasa'da düzenlenen temel kurallarla sınırlı olmak ve bir kanunda yer almak şartı ile, yasaklar, cezalar ve ceza tedbirleri konulması ve böylece fert huzurunun ve toplum yararının korunması da bir Anayasa hükmüd-ür."


21 Aralık 1963'de Kıbrıs Türk toplumu Rum toplumunun hunharca saldırısına uğrayarak birçok vatandaş evlerini, köylerini terketmek mecburiyetinde kalmıştır ve birçok vatandaş da işlerini yürütemez hale gelmiştir. Bunun neticesi birçok vatandaş ağır- mükellefiyetlerini yerine getiremez duruma gelmiştir. Bu nedenle 1963 yılında olan borçlarını ödeyemediler. Bu gibi vatandaşları korumak ve borçların ödenmesini bir düzene sokmak hukuk ve kamu düzeni bakımından ve sosyal güvenliği temin etmek bakımından- Devletin zaruri görevidir. Tüm toplumun yararını göz önünde tutarak bu gibi vatandaşların borçlarını ödemelerine fırsat vermek için Yönetimin bazı tedbirler alması kaçınılmaz bir zaruret olmuştur. Meydana gelen bu durumu ve kaçınılmaz zarureti giderecek- mevcut kanunlarda herhangi bir çare bulunmadığına göre Yönetimin, yetki ve görevlerini kullanarak, harekete geçmesi ve makul ve adil tedbir alması uygundur. Hiç şüphe yoktur ki hadiselerden dolayı zarar gören ve bu nedenle 21 Aralık 1963'den önceki borçl-arını ödeyemeyecek kudrette olan vatandaşlara borçlarını ödemek için borçlarının vadesi geldiği halde bir müddet vermesi ve faiz nisbetini hakkaniyet ve adalet ilkeleri ile bağdaşacak bir şekilde indirmesi uygun ve adildir. Ancak bu havalede faiz nisbeti -konusunun karara bağlanması kesinlikle gerekmediği cihetle Mutazarrır Borçlular Kuralının öngördüğü gibi faizde bir indirim yapılmasının hakkaniyet ve adalet ilkeleri ile bağdaşıp bağdaşmadığı hususunda bu havalede kesin bir görüş belirtmeyi uygun görmüyor-um.

Şakir S. İlkay, Hâkim:- Sayın Başkanın vermiş olduğu hüküm ile hemfikirim.

M. Necati Münir, Başkan:- Netice itibarıyle, oy birliği ile, aşağıdaki şekilde karar verilir:
21/73 sayılı Mutazarrır Borçlular (Borç Tanzim ve İktisadî İstismarı Önleme) Ku-ralının 2. maddesinde yer alan ve "Mutazarrır Borçlu" tabiri ile ilgili olan tefsir hükmünün ikinci fıkrası Temel Kurallarla etkilenmiş haliyle Kıbrıs Anayasası'nın 26. 1 maddesine aykırıdır.
Ayni Kuralın 5(1)(d)(i) maddesinin Temel Kurallarla etkilenmiş h-aliyle Kıbrıs Anayasa'sının 26.1, 33, 34 ve 35. maddelerine aykırı olup olmadığı hususu, Limasol Borç Tanzim Mahkemesi huzurundaki davaya tesiri olmadığı cihetle, karara bağlanması gerekmez.
Ancak, oy çokluğu ile, Kuralın 5(1)(d)(i) maddesinin Temel Kur-allarla etkilenmiş haliyle Kıbrıs Anayasa'sının 26.1 maddesine ve dolayısıyle 33, 34 ve 35. maddelerine aykırı olmadığı görüşü izhar edilir.



Yüksek Mahkeme
9 Temmuz, 1974. - - - - - -
-


23



-


Full & Egal Universal Law Academy