Anayasa Mahkemesi Numara 11/1980 Dava No 9/1980 Karar Tarihi 26.06.1980
Karar Dilini Çevir:
Anayasa Mahkemesi Numara 11/1980 Dava No 9/1980 Karar Tarihi 26.06.1980
Numara: 11/1980
Dava No: 9/1980
Taraflar: Mustafa hasip vd ile Gümrük ve Rüsumat Dairesi
Konu: 146 sayılı 1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Emirnamesinin 4, 5. Maddelerinin Anayasaya aykırılığı iddiası
Mahkeme: A/M
Karar Tarihi: 26.06.1980

-D.9/80 Anayasa Mahkemesi 11/80
Anayasa Mahkemesi olarak oturum yapan
Yüksek Mahkeme Huzurunda.
Mahkeme Heyeti: Ülfet Emin (Başkan), Salih S. Dayıoğlu,
N. Ergin Salâhi, Niyazi F. Korkut, Aziz Altay.
Anayasanın 114. maddesi uyarınca.

Yüksek -İdare Mahkemesi tarafından 273/80 sayılı başvuru
(1. Mustafa M. Hasip 2. Mehmet D. Subashı ile Gümrük ve Resumat Dairesi Müdürlüğü vasıtası ile KTFD) ve 274/80 sayılı başvuruda
(Hayvan Besleyicileri Kooperatifi Ltd. ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve/vey-a Gümrük ve Resumat Dairesi vasıtası ile KTFD) 11.6.1980 tarihinde sunulan konu.

Müstediler namına: Kıvanç M. Riza
Müstedaaleyhler namına: Akın Sait

-----------

K A R A R
KONU:
5.6.1980 tarih ve 71 sayılı Resmi Gazete'nin Ek.III'ünde yayınlanan 146 sa-yılı '1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi'nin 4. ve 5. maddelerinin Anayasaya ve özellikle Anayasanın 1, 5, 36, 37 ve 88. maddelerine aykırı olduğu öne sürülmüştür.

I. OLAY:
(1) 273/80 sayılı başvuruda olay:
Yüksek İdare Mahkemesinde aç-ılan 273/80 sayılı başvuruda müstediler 837 numaralı ve 5.6.1980 tarihinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından verilen ihracat lisansı gereğince 3000 adet canlı kuzu, 500 adet canlı oğlak ve 100 adet canlı danayı, 1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanmas-ı Kararnamesi ışığında ihraç edemeyeceklerine dair Gümrük ve Resumat Dairesi Müdürünün 6.6.1980 tarihinde aldığı kararın hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağı hususunda bir karar isteminde bulundu. Aynı başvuruda müstediler söz- konusu kararnamenin müstedilerin 5.6.1980 tarihli ihracat lisansı gereğince ihraç edilmesine izin verilen hayvanların ihracını ilgilendirdiği nisbette hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair bir karar isteminde bulundu.

-Müstediler 8.4.1980 tarihinde 3000 adet canlı kuzu, 500 adet canlı oğlak ve 100 adet canlı danayı ihraç etmek için Ticaret ve Sanayi Bakanlığından ihracat lisansı talep ettiler. Ticaret ve Sanayi Bakanlığı 22.4.1980 tarihinde gerekli akreditifin açılabilm-esi için müstediler tarafından gerekli olan ifa garantisinin bankaya verilmesini sağlamak amacı ile ihracat lisansının bir suretini müstedilere verdi ve gereken işlem yapıldıktan sonra suretin iadesini istedi. Bankada müstediler tarafından gereken işlem y-apıldıktan sonra suret talep edildiği gibi iade edildi. Akreditif 16 Mayıs 1980 tarihinde geldi ve ilgili banka müstedilere durumu günün geç vaktinde bildirdi. 17, 18 ve 19 Mayıs 1980 günleri tatil olduğundan müstediler müstedaaleyhe ancak 20 Mayıs 1980'-de gittiler ve ihracat işlemlerinin yapılabilmesi için gerekli işlemlerin yapılmasını talep ettiler. Ticaret ve Sanayi Bakanlığı gerekli işlemi yapmayı ihmal etti ve bunun üzerine müstediler 26.5.1980 tarihinde Yüksek İdare Mahkemesine 270/80 sayılı başvu-ruyu yaptı. 270/80 sayılı başvuruda Yüksek İdare Mahkemesi 28.5.1980'de verdiği karar ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına söz konusu ihracat lisansı ile ilgili bir ihmalde bulunduğunu ve ihmal edilen işlemin yapılması gerektiğine dair karar verdi. Mahkemen-in kararının bir sureti bizzat Sanayi ve Ticaret Bakanına, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı müsteşarına ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Ticaret Dairesi Müdürüne tebliğ edilerek Mahkeme emrine uyulması talep edildi. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Bakan ve Bakanlık- olarak mahkeme emrine uymadıkları nedeni ile müstediler Sanayi ve Ticaret Bakanının, Müsteşarının ve Ticaret Dairesi Müdürünün mahkeme emrine uyuluncaya kadar hapsedilmeleri için mahkemeye müracaat etti. Hapis müracaatına Yüksek İdare Mahkemesi tarafında-n bakıldığı sırada Sanayi ve Ticaret Bakanı ile diğer ilgilileri temsil eden Başsavcılık, Hukuk Muhakemeleri Usulü Nizamatının 42A maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek konunun karara bağlanması için Anayasa Mahkemesine sunulmasını talep etti.- Yüksek İdare Mahkemesi de Anayasanın 114. maddesine uyarak konuyu karara bağlamak üzere Yüksek Mahkemeye, Anayasa Mahkemesi olarak, sundu. Anayasa Mahkemesi konuyu karara bağlamak üzere 5.6.1980 tarihinde oturum yaptı. Anayasa Mahkemesinde Savcı 270/80 -sayılı başvuruda verilen Mahkeme emrine Sanayi ve Ticaret Bakanlığının uyacağını ve müstedilere ihraç lisansı verileceğini bildirerek Anayasa Mahkemesinin, sunulan konu hakkında, karar vermesinin gerekmediğini beyan ederek konunun Anayasa Mahkemesi tarafın-dan karara bağlanmadan, dosyanın Yüksek İdare Mahkemesine iadesini talep etti. Yüksek Anayasa Mahkemesi de İdare Mahkemesi 270/80 sayılı başvuruda verdiği karara uyulacağı nedeniyle Anayasa Mahkemesi havale edilen konuyu bağlamakta gerek olmadığı kanaatın-a vararak dosyayı Yüksek İdare Mahkemesine iade etti. Bundan hemen sonra Yüksek İdare Mahkemesi 270/80 sayılı başvuruda oturum yaptı ve o başvuruda ilgili Bakanlık başvuru konusu hayvanlar için 5.6.1980 tarihinde ihraç lisansı verdiğinden ve müstediler de- Sanayi ve Ticaret Bakanının, Müsteşarının ve Ticaret Dairesi Müdürünün hapsedilmesi için yapılan müracaatlarını geri çektiklerinden, başvuruyu reddetti. Ancak Anayasa Mahkemesinde verilen şahadet ışığında görülmüştür ki Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bir ta-raftan hapis için yapılan istidanın ileri gitmemesini veya geri çekilmesini sağlamak amacı ile ihracat lisansını vereceklerini veya vermek üzere olduklarını beyan ederken, diğer taraftan da verdikleri veya vermek üzere oldukları ihracat lisansını tamamıyle- etkisiz kılacak bir Canlı Hayvan İhracını Yasaklayan Kararname hazırlamakla meşguldüler. Nitekim söz konusu 5.6.1980 tarihli ihracat lisansı verildikten bir kaç saat sonra 1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi yayınlandı ve işbu Kararname -ile K.T.F.Devletinden yabancı ülkelere canlı hayvan ihracı ve/veya bu kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte geçerliliğini koruyan ihraç izinlerine dayandırılarak ihraç izin süreleri içerisinde yabancı ülkelere ihraç edilecek canlı hayvan ihracı, Kararname-n yürürlüğe girdiği tarihten önce kişilerin doğmuş olan tazminat hakları saklı kalmak koşulu ile yasaklandı. Müstediler 5.6.1980 tarihli ihracat lisansına dayanarak ihracat lisansında belirlenen hayvanları veya bir kısmını ihraç etmek üzere Gümrük ve Rüsu-mat Dairesi Müdürüne takriben 6.6.1980 tarihinde başvurdular. Gümrük ve Rüsumat Dairesi Müdürü ise 5.6.1980 tarihli '1980 Canlı Hayvan İhracınının Yasaklanması Kararnamesi' ışığında hayvan ihracına müsaade etmeyeceğini müstedilere bildirdi. Bunun üzerine- müstediler 6.6.1980 tarihinde Gümrük ve Rüsumat Dairesi Müdürü vasıtasıyle K.T.F.D. aleyhine 273/80 sayılı başvuruda bulundular.

273/80 sayılı başvurunun duruşmasında 5.6.1980 tarihli 'Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi'nin 4. ve 5. maddele-rinin ihtilâf konusunun karara bağlanmasında etkisi olduğu ve bu maddelerin Anayasaya, özellikle Anayasanın 1, 5, 36, 37 ve 88. maddelerine aykırı olduğu ileri sürüldü. İleri sürülen iddia mahkemece ciddi görüldüğünden konunun karara bağlanması için konu -Yüksek Mahkemeye, Anayasa Mahkemesi olarak, 11.6.1980 tarihinde sunuldu.

(2) 274/80 sayılı başvuruda olay:
Yüksek İdare Mahkemesinde açılan 274/80 sayılı başvuruda müstedi 816 sayılı ve 7.5.1980 tarihli Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından verilen ihr-acat lisansı gereğince 255 adet canlı kuzuyu 1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi ışığında ihraç edemeyeceklerine dair Gümrük ve Rüsumat Diresi Müdürünün 5.6.1980 tarihinde aldığı kararın hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç d-oğuramayacağı hususunda bir karar isteminde bulundu.

Aynı başvuruda müstedi Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2500 adet canlı kasaplık kuzu ihracı için müstedinin şahip olduğu 799 numaralı ve 18.4.1980 tarihli lisans gereğince takriben 10.5.1980 tarihinde- 1500 adet canlı kuzu ihraç edildikten sonra söz konusu lisans gereğince ihraç etmeye hakkı olduğu mütebaki 1000 adet canlı kasaplık kuzuyu da ihraç edebilmesi için gerekli evrakı ve/veya lisansı düzenlemeyi ve/veya düzenledikten sonra müstediye vermeyi re-ddeden ve müstedaaleyh tarafından takriben 15.5.1980 tarihinde alınan kararın hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayacağına dair bir karar ve/veya Ticaret ve Sanayi Bakanlığının mezkûr evrakı düzenlememekle ve/veya düzenledikten sonra- müstediye vermemekle yaptığı ihmalin yapılmaması gerektiğine ve/veya müstedaaleyhin mezkûr evrakı düzenleyin müstediye vermesi gerektiği hususunda bir emir isteminde bulundu.

Aynı başvuruda son olarak müstedi 5.6.1980 tarihli 1980 Canlı Hayvan İhracının- Yasaklanması Kararnamesinin 816 ve 799 numaralı sıra ile 7.5.1980 ve 18.5.1980 tarihli lisansları ve/veya lisanslar gereğince yapılması gerekli ve/veya mümkün işlemleri ilgilendirdiği nisbette hükümsüz ve etkisiz olduğuna ve herhangi bir sonuç doğuramayac-ağına dair bir karar verilmesi isteminde bulundu.

Sanayi ve Ticaret Bakanı 1500 adet canlı kasaplık kuzuyu transit olarak Suriye'ye ihraç edebilmesi için 816 sayılı ve 7.5.1980 tarihli bir ay süreli müstediye bir ihracat lisansı verdi. Müstedi bu ihraca-t lisansına dayanarak 24.5.1980 tarihinde 1245 kuzuyu ihraç etti. Müstedinin ihraç lisansı uyarınca 255 adet kuzuyu daha ihraç etmeye lisansı vardır. 5.6.1980 tarihinde müstedi Gümrük ve Rüsumat Dairesine müracaat etti ve 7.5.1980 tarihli ihracat lisansı-na dayanarak 255 adet kuzuyu ihraç etmek istedi ancak Gümrük ve Rüsumat Dairesi yetkilileri Müstediye 255 adet kuzuyu ihraç etmesine, Kararname ışığında müsaade etmedi. Sanayi ve Ticaret Bakanı müstediye 18.4.1980 tarihli 799 sayılı bir ihracat lisansı il-e 2500 adet canlı kasaplık kuzunun Suriye'ye ihraç edilmesi için ihraç lisansı verdi. Müstedi söz konusu 2500 kuzudan 1500 tanesini takriben 10 Mayıs 1980 tarihinde ihraç etti ve mütebaki 1000 adet kuzuyu da daha sonra ihraç edebilmesi için usul ve/veya t-eamüle göre gerekli evrakın tanzimi için Ticaret ve Sanayi Bakanlığına başvurdu. Ticaret ve Sanayi Bakanı ise '1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi' ışığında evrak tanzim etmeyi reddetti ve/veya takriben 15.5.1980 tarihinde evrak tanzim et-tikten sonra müstediye vermeyi reddetti ve/veya mezkûr evrakı tanzim edip müstediye vermeyi ihmal etti.

II. İlgili mevzuat metinleri:
Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi aynen şöyledir:
"Kıbrıs Türk Federe Devleti Bakanlar Kurulu, Anayasa-nın 88. maddesinin kendisine verdiği yetkiyi kullanarak aşağıdaki Kararnameyi yapar.

1. Bu Kararname 1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi olarak isimlendirilir.

2. Bu Kararnamenin amacı canlı hayvanların ihraç edilmesi neticesi et fiyat-larında meydana gelen ve gelecek olan artışları önlemek ve kamunun gereksinme duyduğu besin maddesi olan etin mümkün olduğu kadar makul fiyatlarda temin edilmesini sağlamaktır.

3. Bu Kararnamede metin başka türlü gerektirmedikçe;
"Canlı Hayvan", canl-ı küçük baş ve/veya büyük baş hayvanları anlatır.

4. Bu Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren Kıbrıs Türk Federe Devletinden yabancı ülkelere canlı hayvan ihracı ve/veya bu Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihte geçerliliğini koruyan -ihraç izinlerine dayanılarak ihraç izin süreleri içerisinde yabancı ülkelere ihraç edilecek canlı hayvan ihracı, bu Kararnamenin yürürlüğe girdiği tarihten önce kişilerin doğmuş olan tazminat hakları saklı kalmak koşuluyla, yasaklanır.

5. Bu Kararname Re-smi Gazete'de yayınlandığı tarihten başlayarak yürürlüğe girer."


III. İlgili Anayasa metinleri:

"Madde 1.
Kıbrıs Türk Federe Devleti, demokrasi, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanan lâik bir cumhuriyettir.


Madde 5.
Her Türk yurttaşı, -kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahiptir.
Devlet, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bü-tün engelleri kaldırır; insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlar.


Madde 36.
Herkes, sözleşme hukukunun genel ilkelerince konan koşullar, kısıntılar, sınırlandırmalar ve yürürlükteki yasalara uymak kaydıyle, serbestç-e sözleşme yapma hakkına sahiptir. Ekonomik bakımdan güçlü kişilerin diğer kişileri istismarı yasa ile önlenir.
Sözleşmelerden doğan hak ve yükümlülükler kamu yararı, kamu düzeni, sosyal adalet ve ulusal güvenlik gibi nedenlerle yasa ile düzenlenebilir ve- kısıtlanabilir.


Madde 37.
Her Türk yurttaşı dilediği alanda çalışma özgürlüğüne sahiptir. Özel girişimler kurmak serbesttir. Yasa, bu özgürlüğü, ancak kamu yararı amacıyle sınırlayabilir.
Devlet, özel girişimlerin ulusal ekonominin gereklerine ve sos-yal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.




Madde 88.
Ekonomik konularda, ivedilik varsa, Bakanlar Kurulu, yasa gücünde kararname çıkarabilir. Yasa gücündeki kararname, Resmi Gazete'de yayınlan-arak yürürlüğe girer ve aynı gün, gerekçesi ile birlikte Meclise sunulur.
Meclise sunulan yasa gücündeki kararnameler, içtüzüğün yasaların görüşülmesi için koyduğu kurallara göre, komitede ve Genel Kurulda öncelik ve ivedilikle görüşülüp karara bağlanır.
Y-asa gücündeki kararnameler, Kıbrıs Türk Federe Meclisi tarafından kaldırılıncaya veya değiştirilinceye ya da Anayasa Mahkemesi olarak, Yüksek Mahkemece iptal edilinceye kadar, yürürlükte kalır.
Yasa gücündeki kararnameler ile, yeni malî yükümlülükler getir-ilemez; kişisel ve siyasal hak ve özgürlükler kısıtlanamaz."


IV. İddianın Gerekçesi:
1. Müstedilerin iddialarının gerekçesi özetle şöyledir:
5 Haziran 1980 tarihli Yasa gücündeki Kararname Bakanlar Kurulu toplanmadan, Kararname muhtıra halinde bakanla-ra ve Başbakana ayrı ayrı elden dolaştırılarak imza edildiği ve kararnamede konu olan hususlar Bakanlar Kurulu tarafından müzakere edilmediği nedeni ile kararname geçersizdir. Anayasanın 88. maddesi tahtında Bakanlar Kurulu yasa gücünde bir kararname çıka-rabilmesi için konunun ivedi ve ekonomik olması gerekir. Hayvan ihracının yasaklanması ekonomik bir konu değildir, ekonomik bir konu olsa dahi, Anayasanın 88. maddesinin öngördüğü gibi ivedi bir konu değildir. Kararnamenin 4. maddesi her iki başvurudaki -müstedilerin ticaret ve/veya ihracat yapmasını etkilediğinden Anayasanın 37. maddesinde kişiye verilen özgürlüğü kısıtlamaktadır. Halbuki 88. maddenin (4). fıkrasına göre yasa gücündeki kararnamelerle kişisel ve siyasal hak ve özgürlükler kısıtlanamaz. A-nayasanın 37. maddesine göre her Türk yurttaşı dilediği alanda çalışmak özgürlüğüne sahiptir, özel girişimler kurmaya serbesttir. Bu özgürlük ancak kamu yararı amacı ile, Yasa ile sınırlanabilir. Anayasanın 37. maddesinde kişiye bahşedilen özgürlük Anaya-sanın 88. maddesi uyarınca hiç bir şekilde kısıtlanamaz. Anayasanın 88. maddesi tahtında çıkarılan bir kararname Anayasanın 37. maddesinde öngörülen bir yasa değildir. İlgili kararname kişinin ticaret yapma özgürlüğünü kısıtladığından bu kısıtlamanın kam-u yararına olduğunu müstedaaleyhler tarafından isbat edilmesi gerekir. Halbuki mahkeme huzurunda verilen şahadetle kısıtlamanın kamu yararına olmadığı görülmektedir. Müstediler kararname çıkmazdan hemen önce yasa ve ilgili mevzuat uyarınca verilen geçerl-i ihracat lisanslarına sahiptiler. İhracat lisanslarında belirlenen hayvan miktarını ihraç etmeye hak kazandılar. Söz konusu kararname müstedilerin kazanılmış haklarını da ortadan kaldırdı. Esasen kararnamenin yegâne amacı müstedilerin kazanılmış haklar-ını ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle kararname hukuk devleti ve hukuk üstünlüğü ilkelerine de aykırıdır.

2. Müstedaaleyhin iddiasının gerekçesi özetle şöyledir:
Anayasanın 88. maddesi uyarınca çıkarılan yasa gücünde bir kararname hakkında Anayasanın- 114. maddesi uyarınca Yüksek Mahkeme, Anayasa Mahkemesi olarak, Anayasaya aykırı olup olmadığı hususunda herhangi bir karar veremez. Bu iddia Anayasanın 88. maddesinin (3). fıkrasına dayandırılmaktadır. Müstedilerin hayvan ihraç etmeye lisans sahibi olm-aları Anayasanın 37. maddesinde öngörülen çalışma özgürlüğü ile ilgisi yoktur. Anayasanın 88. maddesinin (4). fıkrasında bahsolunan kişisel ve siyasal hak ve özgürlükler Anayasanın 2. kısmında yer alan Bölüm 2'deki kişinin hak, özgürlük ve ödevlerini ve B-ölüm 4'deki siyasal hak ve ödevlerini kapsamaktadır. Bölüm 3'deki sosyal ve ekonomik haklar, özgürlükler ve ödevleri ise kapsamamaktadır. Çalışma özgürlüğü Bölüm III'de yer almaktadır. Yasaklama kararnamesi kamu yararı amacıyle çıkarılan bir kararnamedi-r ve hukuk üstünlüğü ile hukuk devleti ilkelerine aykırı değildir.




V. İNCELEME:
Anayasaya aykırılığı iddia edilen 5.6.1980 tarihli yasa gücündeki Kararnamenin nasıl ve hangi koşullar tahtında çıkarıldığını, bakanların imzalarının nasıl alındığını, Kar-arnamenin kamu yararı amacı ile çıkarılıp çıkarılmadığını saptamak için Yüksek Mahkeme, Anayasa Mahkemesi olarak, şahadet dinlemiştir.

Mahkemeye sunulan şahadet, tarafların yaptığı iddialar ve ileri sürdükleri gerekçeler, Anayasaya aykırılık konusu olan -yasa gücündeki ilgili Kararname ve ilgili Anayasa metinleri ile diğer ilgili tüm hususlar incelenip gereği düşünüldü.

Her iki başvurudaki müstedilere canlı hayvan ihraç etmeleri için önce Tarım Bakanlığı tarafından ön izin ve daha sonra Sanayi ve Ticaret- Bakanlığı tarafından ihracat lisansı verilmiştir. Anayasamızın 9. maddesi her Türk yurttaşının yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme haklarına ve kişi özgürlüğüne sahip olduğunu öngörmektedir. Anayasamızın 37. maddesi ise her Türk yurttaşına dile-diği alanda çalışma özgürlüğü vermektedir. Bakanlar Kurulunun 88. maddesi tahtında çıkardığı 5.6.1980 tarihli yasa gücündeki Kararname her iki başvurudaki müstedilerin maddi varlıklarını geliştirmek haklarını, kişi özgürlüğünü ve çalışma özgürlüğünü sınır-ladığına kuşku yoktur. Anayasamıza göre kişinin maddi varlığını geliştirmek hakkı, kişi özgürlüğü ve çalışma özgürlüğü temel haklardandır. Anayasada öngörülen temel haklar ilgili maddede belirlenen sebeplerden dolayı veya ilgili maddede herhangi bir sebe-p belirlenmediği hallerde, genel maddede belirlenen sebeplerden dolayı bu gibi haklar ve özgürlükler, özüne dokunmamak koşulu ile, kısıtlanabilir. Anayasanın 9. maddesinde verilen haklar da hak ve özgürlüğün belirli bir sebeple kısıtlanabileceği öngörülme-diğinden, 6. maddedeki genel sebeplerden dolayı kısıtlanabilir. 37. maddede ise belirlenen sebep kamu yararıdır. Müstedaaleyhler namına bulunan Savcı ilgili kararnamenin kamu yararı amacı ile çıkarıldığını ileri sürmüş, diğer taraftan ise müstediler ilgi-li kararnamenin kamu yararı amacı ile çıkarılmadığını ileri sürmüşlerdir. Çağdaş ve uygar ülkelerde uygulanan genel hukuk ilkelerine uyularak kamu yararının var olup olmadığını ve diğer ihtilâflı konuları kararlaştırmak için o konuda Mahkeme şahadet dinle-miştir. Bu gibi hallerde şahadet dinlenmesi gerektiği hususunda The Mayor Etc. Nicosia and the Cyprus Oil Industries Ltd., Kyrenia 2 R.S.C.C. 107 s.110-111'de şunlar yer almaktadır.
-"The question of the unconstitutionality of the application of sub-section (4) of section 3 of CAP 261, read in conjunction with the relevant provisions of the Regulations made under Cap 261, which this Court must consider with regard to this particular re-ference, is whether or not the resulting absolute prohibition of the sale of "olive oil", as defined in regulation 2 of the Sale of Food and Drugs Regulations, to which there has been added "olive kernel oil" is in contravention of the provisions of Articl-e 25, i.e. whether or not such an absolute prohibition of sale of such mixture is "necessary only in the interests of ........... the public safety ......... or the public health ........... or in the public interest", as provided in paragraph 2 of the sai-d Article 25.

The Court is of the opinion that it has become necessary in this case for it to hear evidence on the above issue before it can decide whether or not the absolute prohibition of the sale of "olive oil" to which has been added "olive kernel -oil" is constitutional under the provisions of paragraph 2 of the aforesaid Article 25 of the Constitution."


ve Nicosia Police- and Evgenia Georghiou and Others 4 R.S.C.C. 36 sayfa 37-38'de şunlar yer almaktadır:
"It has been submitted by counsel appearing on behalf of the Nicosia Police that the restriction made by section 3 of Cap. 177 is necessary in the sense of paragraph -2 of Article 25, because it is aimed at preventing (a) the eating of freshly baked bread by members of the public which might be detrimental to health and (b) the continuous physical strain on persons working in bakeries at night to the detriment of their -health.

Expert medical evidence was heard in connection with the above two contentions (a) and (b)."
-Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 25(1) maddesi her şahsa herhangi bir meslek, sanat, ticaret veya iş iştigal etme hakkı vermekte-dir. Aynı maddenin (2). fıkrası ise bu gibi hakların belli amaçlar için kısıtlamalara tabi tutulabileceğini öngörmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'nın 25. maddesindeki haklar Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası'nın 37. maddesinde verilen hakların b-enzeridir.

Bu gibi konularda yazılı Anayasaları bulunan uygar ve çağdaş ülkelerde de aynı hukuk sistemi uygulanmaktadır. Bu hususta Amerika Birleşik Devletlerinde Weaver v. Palmer Bros. Co., 270 U.S. 402 (1926) da şunlar yer almaktadır:
-"The question for decision is whether the provision purporting absolutely to forbid the use of shoddy in comfortables violates the due process clause or the equal protection clause. The answer depends on the facts of the case. Legislative determinations- express or implied are entitled to great weight; but it is always open to interested parties to show that the Legislature has transgressed the limits of its power. Penna Coal Co. v. Mahon, 260 U.S. 393, 413. Invalidity may be shown by things which will -be judicially noticed (Quong Wing v. Kerkendall 233 U.S. 59, 64) or by facts established by evidence."


Aynı hususta Basu's Co-mmentary On the Constitution of India 5. baskı, 1. cilt s.204'de şunlar yer almaktadır:
" 'Whether evidence can be taken in proceedings to determine the constitutionality of a law!

The general rule is that in a proceeding to determine the constitutional-ity of a statute, the Court will act on the facts stated or admitted in the pleadings and the affidavits or facts of which the Court may take judicial notice, and those which appear on the face of the record.

Exceptions have, however, been acknowledged -to admit evidence -

(i)Where the reasonableness of the statute in relation to the permissible objects depends on factual considerations, e.g., the reasonableness of rate; the reasonableness of the exercise of a regulatory power.

(ii)Where the validit-y of the statute is challenged on the ground that the circumstances on the existence of which the statute was based have changed and that the application of the statute to the changed circumstances has become unconstitutional.

When evidence as to facts i-s thus necessary, any kind of legitimate proof, including expert testimony, is admissible; and where it is not convenient for the evidence to be taken in the Supreme Court, as a Court of appeal, the case is remanded to the trial Court for taking evidence.
-
India.- When the constitutionality of a law is impugned in a suit, there is no reason why evidence should not be admissible as in other suits. As a matter of fact, in proceedings for writs, where evidence is necessary to establish disputed facts, the pa-rty is often directed by the Court to bring a regular suit."


-Herhangi bir yasanın kamu yararı amacı ile çıkarılıp çıkarılmadığını incelerken hiç şüphesiz bu amacın var olup olmadığının isbatı kime düştüğü mühim rol oynamaktadır. Çağdaş ve uygar ülkelerde kabul edilen ve uygulanan ilkelere göre yasama meclisinden g-eçirilen her yasanın anayasaya uygun olduğu varsayılır. Bu varsayım yasanın çıkarılmasını ilgilendiren olguların doğruluğunu kabul eden bir varsayımdır. Bu gibi varsayım şahadetle etkisiz kılınabilir veya ortadan kaldırılabilir. Bu hususta Basu's Commen-tary on the Constitution of India 5. baskı, 1. cilt s. 203'de şunlar yer almaktadır:
-"How the presumption is rebutted.
The presumption of constitutionality of a statute is a presumption of fact, i.e. of the existence of factual conditions supporting the legislation. As such it is a rebut table presumption.

In U.S. v. Carolene Products- Co. the Supreme Court observed -

'the existence of facts supporting the legislative judgment is to be presumed, for regulatory legislation affecting ordinary commercial transactions is not to be pronounced unconstitutional unless in the light of facts m-ade known or generally assumed it is of such a character as to preclude the assumption that it rests upon same rational basis within the knowledge and experience of the legislation.'

The presumption may be rebutted by showing that the factual foundation -to support the statute is absent, and this can be shown in any of the following ways:

(i)Where on the face of the statute it appears that the factual foundation was wanting.

(ii)Where that appears from facts of which the Court must take judicial noti-ce.

(iii)Upon the affidavit of the parties.

(iv)Upon regular evidence.

The Court cannot, however, make a fetish of the rule of presumption, for, as soon as a statute is clearly shown to be in contravention of the supreme law of the land, it is the d-uty of the Court to strike it down, uninfluenced by any extraneous consideration, such as the utility or desirability of such legislation."


--Genellikle herhangi bir yasanın veya belli bir kuralının Anayasaya aykırı olduğunu iddia eden taraf ilgili yasanın gerçekten An-ayasaya aykırı olduğunu isbat etmekle yükümlüdür. Bu genel bir ilkedir ancak her ilkede olduğu gibi bunun da istisnaları bulunmaktadır. Bu istisnalar özellikle Anayasaya aykırı olduğu iddia olunan yasanın Anayasanın bahşettiği temel haklara tecavüz edici- olduğu hallerde ilgili taraf üzerine düşen isbat yükümlülüğünü yerine getirmiş sayılır ve yasayı çıkaranların Anayasada öngörülen istisnalar dahilinde olduğu hususunda Anayasa Mahkemesini ikna etmesi gerekir. Bu hususta Basu's Commentary on the Constitut-ion of India kitabında gerek Amerika'da gerekse Hindistan'da uygulanan ilkeleri belirtmektedir. 5. baskı, 1. cilt s.206'da şunlar yer almaktadır:
-"Exception to the presumption of constitutionality.
In some cases (since 1938) the U.S. Supreme Court has held that the presumption of constitutional validity of a statute is not applicable where a statute appears prima facie to invade the fundamental ri-ghts guaranteed by the First Amendments, viz., freedom of speech, press, religion and assembly. In such a case, the presumption is rather to the contrary, viz., that when there is such a prima facie invasion of the fundamental right, the onus would rest u-pon those who defend it to show that it is justified by some 'clear and present danger' to public security. While in the case of regulatory legislation affecting other matters, a 'rational connection between the remedy provided and the evil to be curbed' -might support the legislation, in the case of legislation affecting these fundamental rights nothing but public danger, actual or impending, clearly established, would support the legislation."


--Aynı konuda Thomas v. Collins (1945) 323 U.S. 516 davasında şunlar yer almaktadır:
-"The case confronts us again with the duty our system places on the Court to say where the individuals freedom ends and the State's power begins. Choice on the border, now as always delicate, is perhaps more so where the usual presumption supporting legi-slation is balanced by the preferred place given in our system to the great, the indispensable democratic freedoms secured by the First Amendment. That priority gives these liberties a sanctity and a sanction not permitting dubious intrusions . . . For th-ese reasons any attempt to restrict those liberties must be justified by clear public interest, threatened not doubtfully or remotely, but by clear and present danger."


--Basu aynı konu hakkında Hindistan'daki uygulamayı ise söz konusu kitabında şöyle belirtmektedir: s.208:
-"Our Supreme Court has, accordingly, held that though the general presumption in favour of the constitutionality of the law arises when a restriction imposed by the law is impugned under Art. 19, if the Petitioner succeeds in showing that the impugned law- prima facie violates any of the rights coming under any of the sub-clauses of cl. of that Article, the onus then shifts upon the Respondent to show that the legislation comes within the permissible limits imposed by any of the clauses to as may be applica-ble to the case, and also to place materials before the Court in support of that contention. If the Respondent does nothing in that respect, it is not for the Petitioner to prove negatively that it is not covered by any of the permissive clauses, e.g., th-at the legislation is not for the public welfare and the like. If, however, the Respondent shows that the impugned law is covered by one of the permissible grounds of restriction, e.g., interests of the general public, public order or the like, then the o-nus to show that the restriction is unreasonable would shift back to the Petitioner. This is, again, subject to the modification that if the restriction- appears to be prima facie unreasonable, substantive evidence to establish its unreasonableness would not be required."


-Hindistan Yüksek Mahkemesi konu için 13.12.1963'de Khyerbari Tea Co. v. State of Assam AIR (1964) Vol.51 s.925 at p.938-939'da şunları belirtmiştir:
- "In Saghir Ahmad v. The State of U.P. 1955-1 SCR 707 at p. 726: (AIR 1954 SC 728 at p.738) where this Court was dealing with the invasion of the citizens' fundamental right under Art. 19(1)(g), it has been observed that when the enactment on the face -of it is found to violate a fundamental right guaranteed under Art. 19(1)(g), it must be held to be invalid, unless those who support the legislation can bring it within the purview of the exception laid down in clause (6) of Art.19. If the respondents do- not place any materials before the Court to establish that the legislation comes within the permissible limits of clause (6), it is surely not for the appellants to prove negatively that the legislation was not reasonable and was not conductive to the wel-fare of the community. It is true that on several occasions, this Court has generally observed that a presumption of constitutionality arises where a statute is impeached as being unconstitutional, but as has been held in the case of Saghir Ahmad 1955-1 S-CR 707: AIR 1954 SC 728) in regard to the fundamental right under Art. 19(1)(g) as soon as the invasion of the right is proved, it is for the state to prove its case that the impugned legislation falls within clause (6) or Art.19. The position may be diff-erent when we are dealing with Art.14 because under that Article the initial presumption of Constitutionality may have a larger sway in as much as it may place the burden on the petitioner to show that the impugned law denied equality before the law or equ-al protection of the laws. We may in this connection refer to the observation made by this court in the case of Hamdard Dawakhana v. Union of India 1960-2 SCR 671 at p.679: (AIR 1960 SC 554 at p.560) Another principle which has to be born in mind in exami-ning the constitutionality of a statute it was observed is that it must be assumed that the legislature understands and appreciates the needs of the people and the law it enacts are directed to problems which are made manifest by experience and that the el-ected representatives assembled in a legislature enact laws which they consider to be reasonable for the purpose for which they are enacted. Presumption is therefore in favour of the constitutionality of an enactment. It is significant that all the decis-ions to which references made in support of the statement of the law are decisions under Arts. 14 of the Constitution. Mr. Setalvad has fairly conceded that in view of the decision of this Court in the case of Saghir Ahmad, 1955-1 SCR 707: (AIR 1954 SC 72-8) it would not be open to him to contend that even after the invasion of the fundamental right of a citizen is proved under Art. 19(1)(g) the onus would not shift to the State. In our opinion the said decision is a clear authority for the proposition tha-t once the invasion of the fundamental right under Art. 19(1) is proved the State must justify its case under clause (6) which is in the nature of an exception to the main provisions contained in Art. 19(1). The position with regard to the onus would be t-he same in dealing with the law passed under Art. 304(b). In fact in the case of such a law the position is somewhat stronger in favour of the citizen because the very fact that a law is passed under Art. 304(b) means clearly that it purports to restrict -the freedom of trade. That being so, we think that as soon as it is shown that the Act invades the right of freedom of trade it is necessary to enquire whether the State has proved that the restrictions imposed by it by way of taxation are reasonable and -in the public interest within the meaning of Art. 304(b). This enquiry would be of a similar character in ragard to clause (6) of Art.19."


Hindistan'-da 19(1)(g) temel hak maddesi aynen şöyledir:
"19(1) All citizens shall have the right -
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
(g)to practise any profession, or to carry on any occupation, trade or business.
(6)Nothing in sub-clause (g) of the said- clause shall affect the operation of any existing law in so far as it imposes, or prevent the State from making any law imposing, in the interests of the general public, reasonable restrictions on the exercise of the right conferred by the said sub-clause-, and, in particular, nothing in the said sub-clause, shall affect the operation of any existing law in so far as it relates to, or prevent the State from making any law relating to -
(i)the professional or technical qualifications necessary for prac-tising any any profession or carrying on any occupation, trade or business, or
(ii)the carrying on by the State, or by a corporation owned or controlled by the State, of any trade, business, industry or service, whether to the ex-clusion, complete or partial, of citizens or otherwise."

-İlk önce müstedaaleyhin ilgili kararnamenin 114. maddesi uyarınca Anayasaya aykırı olup olmadığı hususunun Anayasa Mahkemesi ol-arak Yüksek Mahkeme tarafından incelenip karara bağlanamıyacağı iddiasını ele almayı uygun gördük. Anayasanın 88. maddesinin (3). fıkrası yasa gücündeki kararnamelerin Federe Meclis tarafından kaldırılıncaya veya değiştirilinceye kadar veya Anayasa Mahkem-esi olarak Yüksek Mahkemece iptal edilinceye kadar yürürlükte kaldığını öngörmektedir. Bu fıkra kararnamenin yürürlükte kalabileceği müddeti göstermek için konmuş olan bir maddedir. Bu madde bu gibi kararnamelerin sadece iptal yolu ile Anayasa Mahkemesi -olarak Yüksek Mahkemeye getirileceği anlamına alınamaz. İptal yolu ile bir müracaat Anayasa Mahkemesine ancak Anayasanın 113. maddesinde belirlenen makam veya kuruluşlar tarafından yapılabilir. Halihazırda bu makam veya kuruluşlar sadece Devlet Başkanı, -Siyasal partiler, siyasal guruplar ve en az 7 milletvekilidir. Bu maddeye göre sadece belli bir yasa veya yasanın belli bir kuralı veya Kıbrıs Türk Federe Meclisinin bir kararının Anayasaya aykırı olduğu ileri sürülebilir ve iptali istenebilir.

Anayasan-ın 114. maddesine göre ise herhangi bir mahkeme işlemindeki bir taraf, işlemdeki uyuşmazlık konularından herhangi birinin karara bağlanmasında etkisi olabilen herhangi bir yasanın veya kararın Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürebilir ve bu gibi hallerde -ilgili mahkeme Anayasaya aykırılık konusunu karara bağlamak üzere Anayasa Mahkemesi olarak Yüksek Mahkemeye sunması gerekir. Anayasanın 113. maddesi uyarınca iptal davaları yasa veya meclis kararının resmi gazetede yayınlandığı günden itibaren 90 gün içer-isinde getirilmesi gerekir. Anayasanın 114. maddesi uyarınca ise herhangi bir müddet sınırlaması yoktur. Anayasanın 114. maddesi kişilere herhangi bir yasanın veya herhangi bir kararın Anayasaya aykırı olduğu hususunu ileri sürmek hakkını vermektedir. A-nayasanın 113. maddesi ile 114. maddelerinde belirlenen haklar tamamen ayrı ayrı makam veya kişilere verilen haklardır.

Anayasanın başlangıç kısmının Anayasanın insan hak ve özgürlüklerini, kişilerin ve toplumun huzur ve refahını, demokratik ve sosyal hu-kuk devletini gerçekleştirmek amacını güden hükümler, Anayasanın ikinci kısmında yer alan temel hak ve özgürlükler kısmında Devletin kişinin temel hak ve özgürlükleri, kişi huzurunu, hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan ekonomik enge-lleri kaldırmasını öngören hükümler, Anayasanın diğer maddelerinde kişilere verilen hak ve özgürlükler Anayasanın 88. maddesinin (3). Fıkrasında, 113 ve 114. maddelerinde yer alan hükümler göz önünde tutulduğunda yasa gücündeki bir kararnamenin Anayasanın -114. maddesi uyarınca Anayasaya aykırı olup olmadığı hususunda Anayasa Mahkemesi olarak Yüksek Mahkeme tarafından incelenip karara bağlanabileceğine oyçokluğu ile ve Yargıç Aziz Altayın karşı oyu ile karar verilir.

Şimdi de Bakanlar Kurulu Kararnamesinin- Bakanlar Kurulu toplanmadan elden imza yolu ile çıkarıldığı hususundaki iddiayı inceleyelim.

K.T.F.D. Anayasasında Bakanlar Kurulunun nasıl karar alacağı hususunda herhangi bir sarih hüküm yoktur. Anayasanın 88. maddesinde de yasa gücünde kararnamenin -Bakanlar Kurulu tarafından nasıl çıkarılacağı hususunda sarih bir hüküm yoktur. Bu durumda genel hukuk ilkelerini uygulamak gerekir. Çağdaş ve uygar ülkelerde uygulanan ilkelere göre bir işlem veya eylem yapmaya yetkili bir kurul, toplanmadan ve konuyu m-üzakere etmeden herhangi bir karar alamaz. Buna sebep de Kurul toplanmadığı hallerde konu kurul üyeleri tarafından tartışılmadan kabul veya reddolunur, halbuki doğal olarak karara bağlanacak konunun etraflıca kurul tarafından müzakere edilmesi ve üyelerin- konu hakkında görüşleri, şayet varsa, belirlenmesi gerekir. Bu hususta Danıştay 5. Dairesi 1.4.1970 gün ve E.69/41/27 K.70/1162 sayılı kararda aynen şunları söyledi:
"Kurullarca karara bağlanması gereken hususlarda yetki, münferiden kişilere değil, bunl-arın usulüne göre teşkil edecekleri heyete verilmiştir. Kurul üyeleri usulü dairesinde bir araya gelmedikçe ve müzakere açılmadıkça ferden irade beyanına yetkili değiller ve beyan edilen bu iradeler bir karar mahiyeti iktisab edemez. Kurula izafesi mümkü-n olmayan böyle bir karar da yoklukla malûldur."


Huzurumuzda bulunan şahadete göre ilgili yasa gücünde kararname Bakanlar Kurulu toplanmadan, hatta Bakanlar Kurulu konuyu daha önce dahi müzakere etmeden elden teker teker dolaştırılarak imza yolu ile çık-artılmıştır. İlgili kararname yetkili Bakanlar Kurulu tarafından müzakere edilmeden ve ilgili Kurul toplanmadan çıkarıldığından, hukuk genel ilkelerine aykırıdır. Genel hukuk ilkelerine aykırı olan herhangi bir karar da hukuk devleti ve hukuk üstünlüğü i-lkelerine aykırı düşer. Bu durumda ilgili kararnamenin 4. ve 5. maddelerinin Anayasanın başlangıç kısmına ve 1. maddesine aykırı olduğuna karar verilmesi gerekir. Yargıç Aziz Altay bu görüşe katılmamaktadır.

Anayasamızın 6. maddesine göre temel hak ve -özgürlükler kamu yararı ile diğer nedenlerle ancak hak ve özgürlüklerin özüne dokunmadan yasalarla kısıtlanabilir. Hindistan ve Amerikan anayasalarına göre ise kamu yararına yapılabilecek kısıtlamaların makul olması gerekir. Bizim Anayasamızda kamu yarar-ı amacı ile yapılacak olan kısıtlamaların makul olması gerektiğine dair açık ifade bulunmamakla beraber kamu yararı ve diğer sebepler nedeni ile yapılacak kısıtlamaların hak ve özgürlüklerin özüne dokunmamak koşulu ile yapılabileceği göz önünde tutulduğund-a bu gibi kısıtlamaların Hindistan ve Amerikan anayasalarında öngörüldüğü gibi makul olması gerekir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi herhangi bir sınırlamanın kamu yararı amacı ile yapılabilmesi için kamu yararını sınırlamayı zorunlu kılması gerekt-iği hususunda karar vermiştir. Bu hususta karar No.1963/53 ve 7.3.1963 günlü kararda aynen şunlar yer almaktadır.
"Maddede belirtildiği üzere kanun bu hürriyetleri ancak kamu yararı amacıyle sınırlayabilecektir. Başka bir deyimle kamu yararı, sınırlamay-ı zorunlu kılmalıdır."


Bu durumda ilgili kararnamenin kamu yararı amacı ile çıkarılıp çıkarılmadığının araştırılması ve ilgili kararnamenin hangi ahval ve şerait tahtında çıkarıldığını saptamak gerekir. Bu havalede daha önce belirtildiği gibi, 273/80 s-ayılı başvurudaki müstediler gerekli ön izni Tarım Bakanlığından aldıktan sonra 8.4.1980 tarihinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığına ihracat lisansı için müracaat ettiler. Bu kararın olay kısmında belirtilen olgulardan sonra Yüksek İdare Mahkemesi 270/80 sayı-lı başvuruda Sanayi ve Ticaret Bakanlığının müstedilerin talep ettiği ihracat lisansı ile ilgili bir ihmalde bulunduğunu ve yapılması ihmal olunan işlemin yapılması gerektiğine dair karar verdi. Daha sonra kararın olay kısmında belirtildiği gibi Sanayi ve- Ticaret Bakanlığı 5.6.1980 tarihinde müstedilere talep ettikleri 3000 adet kuzu, 500 adet canlı oğlak ve 100 adet canlı danayı ihraç etmek için ihracat lisansı verdi.

274/80 sayılı başvuruda ise müstedi 7.5.1980 tarihli ihracat lisansı uyarınca geri kal-an 255 adet kuzuyu 5.6.1980 tarihinde ihrac etmek istedi ancak gümrük dairesi buna müsaade etmedi. Müstediler 18.4.1980 tarihli ihracat lisanslarında belirlenen 2500 adet kasaplık kuzunun 1500 adedini takriben 10 Mayıs 1980 tarihinde ihraç ettiler ve geri- kalan mütebaki 1000 adet kuzuyu daha sonra ihraç edebilmeleri için Ticaret ve Sanayi Bakanlığına 15.5.1980 tarihinde müracaat ettiler. Bu müracaatları reddedildi ve/veya gereken ihracat lisansı çıkarıldığı halde müstedilere verilmedi. 274/80 sayılı başv-uruda müstedi Hayvan Besleyicileri Kooperatifidir. Hayvan Yetiştirici ve Besleyicileri Birliği Genel Başkanı ve Hayvan Besleyicileri Kooperatif Ltd.'in Komite Üyesi olan Yeksan Bakay'ın verdiği şahadete göre 1980 Ocak ayında Tarım Bakanı K.T.F.D. de ihtiy-aç fazlası hayvan olduğunu, ihraç edebilme imkânlarının araştırılmasını istedi. Şahadete göre Tarım Bakanlığına bağlı Veteriner Dairesinin hayvanlarla ilgili yıllık raporuna göre 1979 yılında K.T.F.D.'de 356,768 küçük baş hayvan vardı. Ocak 1980'de Birli-k ve Kooperatif olarak yaptıkları araştırmada K.T.F.D.'de 1980 yılında 400,000 civarında küçük baş hayvan bulunduğunu saptadılar. Aynı rapora göre 1979 yılında 10,958 büyük baş hayvan vardı. Ocak 1980'de ise yapılan araştırmada 12,645 büyük baş hayvan ol-duğu saptandı. Devletin 1978 yılında hazırladığı beş yıllık kalkınma plânında ise 1982 yılı için 12,000 büyük baş hayvan ve 300,000 küçük baş hayvan öngörülmektedir. Kooperatif 18.4.1980 tarihli ihracat lisanslarına dayanarak 1500 kuzu ihraç etti. Koope-ratif 7.5.1980 tarihinde ek olarak 1500 kuzu için ihracat lisansı aldı. İkinci ihracat lisansından 1245'i 24 Mayıs 1980'de ihraç edildi. Tarım Bakanlığına bağlı Hayvancılık Dairesi Müdürü Birliğe gönderdiği 20 Mayıs 1980 tarihli bir yazı ile Yedikonuk, B-üyükkonuk ve Dipkarpaz köylerindeki hayvan yetiştiricilerinin halen satılık kuzu miktarlarını Yedikonuk Kooperatif Kredi Şirketi sekreteri ve Büyükkonuk Muhtarının Müdürlüğe bildirdiğini ve ihraç maksadı ile kuzu alımlarında gereği için Birliğin bilgisine -getirdi. Bu yazıya ekli belgelere göre Büyükkonuk'ta satılık 400 adet erkek kuzu, 15 adet tosun vardı, Dipkarpaz'da 200 adet kuzu, Yedikonuk'ta ise 430 adet kuzu bulunmakta idi. Müstedaaleyhler namına şahadet veren Tarım Bakanlığı İstatistik Plânlama Şub-esi sorumlusu Özel Berova'nın şahadetine göre 1979 yılında 320,140 küçük baş hayvan ve 10,958 de sığır vardı. Bu şahide göre 1979 yılında 396 ton ağırlığında 1565 büyük baş (dana) kesildi ve 2114 ton ağırlığında 94,426 küçük baş hayvan (kuzu, oğlak) kesil-di. Yine bu şahide göre 5 yıllık kalkınma plânında 1982 yılında fert başına sığır eti 10.7 okka, küçük baş 22 ½ okka, tavuk 12 okka ve balık ½ okka hedef olarak alındı. Bu şahide göre K.T.F.D.'de boğazlanan küçük baş hayvanın vasati ağırlığı 18 okkadır. - Yine bu şahidin şahadetine göre bir anaç küçük baş hayvan, vasati olarak yılda 1.2 yavru verir. Kalkınma Plânına göre 1978 yılında fert başına düşen küçük baş hayvan eti takriben 11 okka idi. Yine bu şahide göre 1979 yılında kesilen 2114 ton ağırlığında- 94,426 küçük baştan fert başına nüfus 145,000 olduğu takdirde 11.67 okka, nüfus 140,000 olduğu takdirde fert başına 12.08 okka düşer. Verilen şahadete göre bir an için Hayvan Yetiştirici ve Besleyicileri Birliği genel başkanının hayvan miktarı hakkında v-erdiği şahadet kabul edilse ve küçük baş hayvanın 400,000 olduğu addolunsa 1980 yılında kasaplık en azdan 218,000 küçük baş hayvan bulunması gerekir. Bir an için 1980 yılında herhangi bir artış olmadığı kabul edilerek 1980 yılındaki hayvan adedinin 1979 y-ılındakinin aynı olduğu yani 356,768 olduğu kabul edilse, 1980 yılındaki hayvan adedi 162,167 anaç ve 194,601 kasaplık küçük baş hayvan olması gerekir. Kaldı ki gerek Birlik başkanının ve gerek Ticaret Bakanlığı istatistik şubesi sorumlusu olan Yüksel Yaz-gın'ın verdiği şahadete göre 1980 yılındaki hayvan üretiminde bir artış olmuştur. Bu şahide göre 1978 yılından 1979 yılına %6 artış olmuş, 1979'dan 1980 yılına kadar da, kesin olmamakla beraber, en azından %6 artış olduğunu söylemiştir. Bir an için beş y-ıllık kalkınma plânında 1982 yılında öngörülen küçük baş hayvan eti için fert başına 22 ½ okkanın 1980 yılında tüketileceğini kabul edersek, nüfus 145,000 olduğuna göre küçük baş hayvan ihtiyacı 182,000 adettir. Halbuki daha önce belirtildiği gibi 1980 yı-lında var olan üretim artışını nazarı itibara almadan, 1980 yılındaki hayvan adedinin 1979 yılında olduğu gibi olduğunu kabul etsek dahi, 194,631 boğazlanacak küçük baş hayvan olması gerekir. Kalkınma plânında 1982'de öngörülen fert başına tüketimin 1980 -yılında tahakkuk edeceğini kabul etsek dahi, tüm lûzumlu küçük baş hayvan adedi 182,000'dir. Arada yine en azından 10-12,000 fazla küçük baş hayvan vardır. Unutmamak gerekir ki 1979 yılında toplumun fert başına küçük baş hayvan tüketimi 12 okka idi. Bu -durumda 1980 yılındaki bu tüketimin 12 okkadan 22 ½ okkaya yükseleceği kesinlikle söylenemez. Kaldı ki yükseleceği kabul edilse dahi, mevcut olan kuzular ile boğazlanması gereken kuzular arasında takriben 12,000 fark bulunmaktadır. Tarım Bakanlığının ön -izinleri vermeden önce herhangi bir araştırma yapıp yapmadığı hususunda huzurumuzda herhangi bir şahadet yoktur. Ancak bu gibi hallerde normal olarak böyle bir araştırmanın yapıldığını kabul etmek gerekir. Her halde bu araştırmanın sonucu gerçekten ihtiy-aç fazlası hayvan bulunduğuna kanaat getirildi ki her iki başvurudaki müstedilere gerekli ön izinler verildi. Ticaret Bakanlığı ise ihraç iznini vermeden istatistik şubesi sorumlusundan bir araştırma istedi ve istatistik şube sorumlusu da 16.4.1980 tarihi-nde bir rapor hazırladı. Bu raporun öneri kısmı aynen şöyledir:

(a)Yukarıdakiler ışığında Bakanlığınızın söz konusu canlı hayvanların ihracına izin vermemesi;

(b)Ancak Bakanlığımız Tarım, Doğal Kaynaklar ve Enerji Bakanlığı ile hayvan üreticileri ko-operatifinin ortak çalışmalar yaparak kasapların aşırı kârlar sağlamalarının nasıl kontrol edilebileceği hususunda karar vermeleri gerekecektir.

(c)Et tüketiminin yeterli seviyeye (plânda öngörüldüğü miktarda) ulaşması halinde ihracata izin verilme-si.


Şahit şahadetinde raporu hazırlarken veya araştırma yaparken 1979 yılında veya 1980 yılında K.T.F.D.'de kaç baş hayvan olduğunu saptamadığını söylemiştir.

Söz konusu rapora eklenen ek bilgiler kısmında ise Yüksel Yazgın Tarım Bakanl-ığının hayvan üreticileri kooperatifine ihracat için ön izin almalarını ve ihracatı gerçekleştirmelerini tavsiye ettiğini belirttikten sonra Kooperatife ilâveten özel kişilerin de Tarım Bakanlığı ile temasa geçtiğini ve özel kişilerin hayvan satın almaya b-aşladığını bildirdi. Yerli kasapların canlı kuzuyu okkası 80.TL'ye aldıklarını, özel kişilerin ise ihracat maksadı ile okkası 90.TL'ye satın almaya başladıklarını, Kooperatif ise okkası 144.TL'den alacağını belirterek iç piyasada fiyatların %100'e yakın a-rtacağını bu durumda etin okkası 380-400.TL'na çıkacağını belirtti.

Yüksel Yazgın'ın raporuna rağmen Ticaret Bakanlığı 18 Nisan 1980 tarihinde Kooperatife 2500 ve 7 Mayıs 1980 tarihinde 1500 canlı kasaplık kuzu için ihracat lisansı verdi. Ayrıca 274/8-0 sayılı başvurunun olaylarında da belirtildiği gibi 22.4.1980 tarihinde Akreditifin açıklabilmesi için müstediler tarafından gerekli olan ifa garantisinin bankaya verilmesini sağlamak amacıyle Ticaret ve Sanayi Bakanlığı 273/80 sayılı başvurudaki müstedil-ere bir izin verdi. Yüksel Yazgın'ın şahadetine göre küçük baş hayvan et fiyatlarındaki Şubat 1980 tarihinden itibaren herhangi bir artış olmamıştır. Bu şahadete göre küçük baş hayvanların fiatı 21 Ocak 1980 tarihinde okkası 135-155.TL idi. 25 Ocak 1980- tarihinde bilindiği gibi Türk lirasının değerinde esaslı bir devalüasyon olmuştur. 25 Ocak'tan hemen sonra et fiatlarında daha önce belirtildiği gibi bir artış oldu. Dana fiatlarında ise çok cüzi bir artış olduğunu söyledi. Şahadete göre daha etinin fi-atı 14.4.1980'de okkası 200-400.TL civarında idi. 5.5.1980'de ise 280.TL civarında oldu. 19.5.1980'de ise 220-260.TL ve 26 Mayıs 1980 de ise okkası 240-260.TL idi. Görüldüğü gibi küçük baş hayvan ihracatı yapıldığı halde küçük baş hayvan etinin fiyatlar-ında herhangi bir artış olmadı. Büyük baş hayvan etinde ise büyük baş hayvan ihracatı yapılmamakla beraber çok cüzi bir artış görülmüştür. Özel Berova'nın verdiği şahadete göre kasaplık hayvanın canlı olarak okkası üreticiye 85.TL'na mal olmaktadır. 85.-TL'dan yukarı üreticiye bir fiyat verildiği takdirde hayat pahalılığı artar. Ticaret Bakanlığının Nisan 1980 tarihinde ihracat izinlerini verdikten sonra hayvan miktarları ile ilgili veya et tüketimi ile ilgili herhangi bir


araştırma yaptığı hususunda -mahkeme huzurunda en ufak bir şahadet yoktur. Bilâkis Yüksel Yazgın'a göre böyle bir araştırma yapılmış değildir.

Görülüyor ki ihracat lisansları verilmeye başladıktan sonra kararnamenin çıkarıldığı güne kadar et fiyatlarında özellikle küçük baş hayvan- et fiyatlarında herhangi bir fiyat artışı veya çarşıda herhangi bir et sıkıntısı veya darlığı olduğuna dair en ufak bir şahadet yoktur.

5.6.1980 tarihinde Ticaret ve Sanayi Bakanlığı 273/80 sayılı başvurudaki müstedilere ihracat lisansını verdikten heme-n önce veya vermek üzere olduğu sırada ilgili kararnamenin çıkarılması için teşebbüse geçildi ve bunun üzerine ilgili makam bir kararname taslağı hazırladı. Hazırlanan kararname taslağının amaç kısmı olan 2. maddesinde "bu kararnamenin amacı önceden ihrac-atına izin verilen canlı hayvanların" ibaresi yer almaktaydı. Halbuki Resmi Gazete'de yayınlanan kararnamede "önceden ihracına izin verilen" söz ibaresi yer almamaktadır. Huzurumuzda olan şahadete göre bu ibare başsavcılık tarafından çıkartılmıştır. Kar-arnamenin Resmi Gazete'de yayınlandığı şekilde amacının canlı hayvanların ihraç edilmesi neticesi et fiyatlarında meydana gelen ve gelecek olan artışları önlemek ve kanunun gereksinme duyduğu besin maddesi olan etin mümkün olduğu kadar makul fiyatlarda tem-in edilmesini sağlamak olduğu belirtildi. Huzurumuzda olan şahadette ihraç neticesi et fiyatlarında özellikle küçük baş hayvan et fiyatlarında herhangi bir artış meydana geldiği görülmemektedir. Bilâkis müstedaaleyh tarafından çağırılan Yüksel Yazgın'ın -şahadetine göre küçük baş hayvan fiyatları Şubat 1980'den itibaren aynı kalmıştır. Bu devre içerisinde küçük baş hayvan et fiyatlarında en ufak bir değişiklik olmamıştır. Görülüyor ki kararnamenin amaç kısmında belirlenen hususlar gerçek değildir. Bir a-n için gerçek olabileceği hususu kabul edilse dahi yürürlükteki mevzuat uyarınca ihracat lisansı vermek yetkisi Tarım Bakanlığının ön iznine ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ihracat lisansına tabi olduğundan her iki bakanlık veya bakanlıklardan herhangi b-irisi yetkisini kullanarak ihracat ön izni veya lisansı vermeyebilir ve dolayısıyle yeni ihracatlar kısıtlanarak kendiliğinden yasaklanmış olabilir. Devletin herhangi bir organı yasal yetkisini kullanarak temel hak ve özgürlükleri kısıtlarken hak ve özgür-lüklerin özüne dokunamayacağı gibi Anayasa veya yasalar uyarınca kişilerin tekemmül etmiş kazanılmış haklarına saygı göstermesi ve bu gibi hakları zedelememesi gerekir.

Anayasanın 1. maddesine göre Kıbrıs Türk Federe Devleti hukuk üstünlüğü ilkelerine da-yanan bir Cumhuriyettir. 4. maddesine göre ise yasalar Anayasaya aykırı olamaz ve Anayasa kuralları yasama, yürütme ve yargı organlarını, Devlet yönetimi makamlarını ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Anayasa'nın 5. maddesine göre ise Devlet- kişinin temel hak ve özgürlüklerini, kişi huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal bütün engelleri kaldırır. Yukarıda belirtilen Anayasa maddelerinden açıkça görülüyor ki yasama orga-nının ve yürütmenin Anayasa kurallarına ilâveten hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine uyması zorunludur. Hukuk üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerine uymayan herhangi bir yasa Anayasanın 1. ve 5. maddelerine aykırı olur. Bu hususta Türkiye Cumhur-iyeti Anayasa Mahkemesi karar sayısı 1969/57 ve 23, 24 ve 25/10/1969 günlü (AMKD sayı 8, s.60) da şunları şöyledi:-
"Anayasa yalnız sözü ile değil, özü ile de bir takım kurallar koyar ve yine Anayasa'nın koyduğu açık kuralların dayandığı hukuk ilkeleri da-hi, anayasa kuralı gibi bağlayıcıdır."


Ve yine Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi karar sayısı 1968/25 ve 18, 19/6/1968 günlü kararda (Resmi Gazete 2.9.1970 gün ve 13412 sayı) şunları söyledi:-
"Kanunların anayasaya uygunluğunun yargı yolu ile denet-lenmesi sırasında, iptali istenen hükmün Anayasa ilkelerine ve bu ilkelerin dayandığı genel hukuk kurallarına uygun olup olmadığının araştırılması gerekir."


1963/243 sayılı 11.10.1963 günlü kararda (AMKD sayı 1, s.429) da şunlar yer almaktadır:-
"Hukuk- devletinde kanun koyucu organ da dahil olmak üzere devletin bütün organları üstünde hukukun mutlak bir hakimiyeti haiz olması, kanun koyucunun yasama faaliyetlerinde kendisini her zaman Anayasa ve hukukun üstün kuralları ile bağlı tutması lâzımdır. Zira -kanunun da üstünde ve kanun koyucunun bozamayacağı temel hukuk prensipleri ve anayasa vardır ve kanun koyucu bunlardan uzaklaştığı takdirde meşru olmayan bir tasarrufta bulunmuş olur."


Karar sayısı 1972/11 ve 24.2.1972 günlü kararda AMKD sayı 10, s.250'-de şunlar yer almaktadır:-
"Anayasa'nın başlangıç kurallarında Devletin Demokratik hukuk devleti olduğu ve bu Anayasa'nın demokrasiye bağlı hukuk devletini bütün hukuksal ve toplumsal temelleriyle kurmak ereğini güttüğü açıklandıktan sonra 2'nci maddesind-e Türkiye Cumhuriyetinin başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan sosyal bir hukuk devleti olduğu kuralına yer verilmiştir. Demek ki Anayasa'nın ereklerinden birisi Türkiye Cumhuriyetini bütün hukuksal ve toplumsal temelleri ile hukuk devleti olarak -kurmaktır ve Devletin bütün iş ve işlemlerinin hukuk devleti ilkelerine uygun olmak zorunluğu kesinlikle öngörülmüştür. Çağdaş hukuk anlayışına göre hukuk devleti, bütün iş ve işlemleri hukuk kurallarına bağlı olan bir devlet demektir."


Hukuk üstünlüğü- ile hukuk devleti ilkeleri ve temel hukuk prensiplerinin en önemli gereklerinden birisi kişilerin kazanılmış haklarına herkesin saygı göstermesini sağlamaktır. Bu hususta Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi karar sayısı 1969/57 ve 23, 24 ve 25.10.1969 -günlü kararda AMKD sayı 8, s.58'de şunlar yer almaktadır:-
"Zira kazanılmış hakka saygı göstermek hukuk devleti ilkesinin gereklerindendir."


Karar sayısı 197/8 ve 10.2.1970 günlü kararda Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 8, s.205'de şunlar yer al-maktadır:-
"Bundan başka hukuk devleti ilkesinin gereklerinden birisi bireylerin kazanılmış haklarına herkesin saygı göstermesini sağlamaktır; yoksa burada Devlet, üçüncü kişiye karşı korumakla ödevli olduğu mülkiyet hakkını, o hakkın kendi düzenlediği ta-pu koşanına dayandığını göz önünde tutmadan, tartışma konusu, hak düşüren süre kuralı ile, kendisi tanımamaktadır. Bundan dolayı bu kural, Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesine de aykırıdır."


Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sını-n 2. maddesi aynen şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir."


Hukuk devleti veya hukuk üstünlüğü ilkelerine göre yasa koyucu Anayasa'nın her-hangi bir kuralına uyarak kamu yararı veya kamu düzeni veya sosyal adalet nedeni ile bazı temel hak ve özgürlükleri kısıtlarken adalet ve hakkaniyet ölçülerini göz önünde tutması gerekir. Bu gibi sınırlamada biribiri ile çatışan hak ve yararların yerinde -ve yolunda uzlaştırılması zorunluğu vardır.

Kazanılmış hakları değersiz kılan herhangi bir yasa veya kararname hükmü Anayasanın başlangıç kısmında ve 1. kısmında belirlenen ilkelere ve özellikle sosyal hukuk devleti ve hukuk üstünlüğü ilkelerine aykırı d-üşer. Bu hususta karar sayısı 1974/41 ve 8.10.1974 günlü AMKD sayı 12 s.372'de şunlar yer almaktadır.
"Kazanılmış hakların değersiz kılınması ve haklı neden olmaksızın kanunun önünde eşitsizlik yaratılması sonucunu doğuran bu hükmün anayasanın 2. ve 12. -maddelerine aykırılığı açık olduğundan iptaline karar verilmelidir."


273/80 sayılı başvurudaki müstedilere 5 Haziran 1980'de verilen ihracat lisansının 3500 küçük baş hayvan ile 100 büyük baş hayvan için olduğu, 274/80 sayılı başvurudaki müstedilerin 5 -Haziran 1980'de geçerli olduğu kabul edilen 255 adet canlı kuzu için ihracat lisansı bulunduğu, 1000 adet kuzu için de ihracat lisansı verilip verilmediği hususunun ihtilâf konusu olduğu nazarı itibara alınırsa her iki başvuruda da müstedilerin tekemmül et-miş kazanılmış hakları tahtında 5.6.1980'de ihraç edebilecekleri canlı hayvanların en az 3755 ve en fazla 4755 küçük baş ile 100 adet büyük baş hayvan olduğu görülmektedir. K.T.F.Devletinde 1980 yılı için var olan kasaplık küçük baş ve büyük baş hayvan ad-edi ile toplumun et ihtiyacı ilgili kararname çıkarılmazdan önce kazanılmış ve tekemmül etmiş bir hak uyarınca ihraç edilebilecek küçük baş ve büyük baş hayvan adedinin miktarı, bu miktarın kamu yararını zedeleyici veya kamu yararını herhangi bir şekilde e-tkileyici nitelikte olmadığı, bu miktar hayvanların ihracının önlenmesi kamu yararı için zorunlu olmadığı ve hukuk devleti ile hukuk üstünlüğü ilkelerini benimseyen bir devletin tekemmül etmiş, kazanılmış haklara saygı göstermesi ve bu hakları zedelememesi- gerektiği nedeni ile ilgili yasa gücündeki kararnamenin yürürlüğe girmesinden önce verilen veya yürürlüğe girmesinden önce geçerli olan ve/veya verilmesi gereken ihracat lisanslarını geçersiz hale sokan Kararnamenin 4. maddesi Anayasanın 1, 5 ve 37. madde-lerine aykırı olduğuna oyçokluğu ile ve Yargıç Aziz Altay'ın karşıoyu ile karar verilir. Yargıç Salih S. Dayıoğlu ilgili kararnamenin biçim yönünden Anayasaya aykırı olduğuna karar verildiğinden esas yönünden Anayasaya aykırılık sorunu üzerinde durulmasın-a yasal olanak olmadığı nedeniyle bu hususta görüş belirtmemiştir.

Müstediler ilgili kararnamenin ekonomik konuları ilgilendirmediğine ve ekonomik konuları ilgilendirdiği addolunsa dahi ivedilik olmadığını ileri sürdü. Bakanlar Kurulunun yasa gücünde bi-r kararname çıkarabilmesi için Anayasa'nın 88(1) maddesine göre konunun ekonomik bir konu olması ve ivedi olması gerekir. Hayvan ihracı Kıbrıs Türk Federe Devletinden hayvan alınıp Kıbrıs Türk Federe Devletinin dışına çıkarılmasını içermektedir. Kuşkusuz- bu işlem bir tür ticarettir ve bunun bir ekonomik konu olduğuna kuşku yoktur. Bakanlar Kurulu Meclise sunduğu kararnamenin gerekçesinde şunları belirtti:
"Kıbrıs Türk Federe Devletinde üretilen et oranlarının Kıbrıs Türk Federe Devleti vatandaşlarının g-ereksinmelerinin üzerinde olmaması ve canlı hayvan ihracı halinde et fiyatlarında büyük artışın olacağını ve hayat pahalılığını olumsuz yönde etkileyeceği ve kamu yararı gerekçesi ile Kıbrıs Türk Federe Devletinden yabancı ülkelere canlı hayvan ihracı iliş-ikte sunulan kararname ile yasaklanması uygun görülmektedir."


Yukarıda iktibas edilen gerekçede ivedilikten bahsolunmamaktadır. Başka bir deyişle konuda ivedilik var olduğu ileri sürülmemektedir. Mahkeme huzurunda verilen şahadette dahi konunun ivedi -olduğu hususunda en ufak bir şahadet yoktur.

İhracat lisansı verilen hayvanların bir kaç saat içerisinde hatta bir kaç gün içerisinde ihraç edilebilmeleri için araçların var olduğu veya başka herhangi bir nedenle ihracın ivedilikle yasaklanması gerektiği- hususunda Mahkeme huzurunda şahadet yoktur. Bu durumda konuda herhangi bir ivedilik var olduğu söylenemez. Anayasanın 88. maddesinin (1). fıkrasına göre Bakanlar Kurulu ancak ivedilik var olan hallerde yasa gücünde kararname çıkarabilir. Ne gerekçede v-e ne de şahadette ivedilik olduğu hususu ileri sürülmediğinden ve konuda herhangi bir ivedilik görülmediğinden ilgili kararnamenin Anayasanın 88(1) maddesine aykırı olduğuna oyçokluğu ile ve Yargıç Aziz Altayın karşı oyu ile karar verilir. Yargıç Salih S.- Dayıoğlu daha önce belirtilen aynı nedenden dolayı görüş belirtmemiştir.




SONUÇ:
1. Sonuç olarak 5.6.1980 tarih ve 71 sayılı Resmi Gazete'nin Ek.III'ünde yayınlanan 146 sayılı "1980 Canlı Hayvan İhracının Yasaklanması Kararnamesi"nin 4 ve 5. madd-elerinin biçim yönünden Anayasaya aykırı olduğuna oyçokluğu ile ve Yargıç Aziz Altay'ın karşıoyu ile karar verilir.

2. Söz konusu Kararnamenin 4 ve 5. maddelerinin esas yönünden de Anayasa'nın 1, 5, 37 ve 88(1) maddelerine aykırı olduğuna Yargıç Aziz Alt-ay'ın karşıoyu ile ve Yargıç Salih S. Dayıoğlu'nun bu konu hakkında daha önce belirtilen görüşleri saklı kalmak koşulu ile, oyçokluğu ile karar verilir.


(Ülfet Emin) (Salih S. Dayıoğlu)
Başkan Yargıç


(N. Ergin Salâhi)(Nizayi- F. Korkut)(Aziz Altay)
Yargıç Yargıç Yargıç

25 Haziran 1980.



KARŞIOY YAZISI
Canlı hayvan ihracını yasaklayan 146 sayılı kararname 5.6.1980 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girdi ve aynı gün gerekçesi ile birlikte Meclis-e sunuldu. Anayasanın 88. maddesinin (3). fıkrasına göre yasa gücündeki kararnameler K.T.F. Meclisi tarafından kaldırılıncaya veya değiştirilinceye ya da Anayasa Mahkemesi olarak Yüksek Mahkemece iptal edilinceye kadar yürürlükte kalır. Görüleceği gibi (-3). fıkra kararnamelerin süresini belirtmekle kalmamış aynı zamanda yürürlükten nasıl kaldırılacaklarına ilişkin hükümler de koymuştur. Buna göre Meclise kararnameleri kaldırmak, Anayasa Mahkemesine de iptal etmek yetkisini vermiş ve böylece kararnamelere- özel bir boyut kazandırmıştır. (3). fıkranın bu açık hükmünden de anlaşılacağı gibi Anayasa Mahkemesine verilen denetim yetkisi Anayasanın 113. maddesinde öngörülen iptal davası yolu ile denetimden ibarettir. Bu şekilde Anayasa Mahkemesinin denetim yetk-isine özel bir sınırlama getirilmiş ve Anayasanın 113. maddesinin öngördüğü yetkililerin açacakları bir iptal davası yolu ile denetleme yetkisini kullanması istenmiştir. Böylece yasa gücündeki kararnameler konusunda benimsenen bu sistemle denetim yüksek d-evlet organlarına verilmiştir. A.Şeref Hocaoğlu ve Dr. İsmet Ocakçıoğlu'nun Anayasa ve Anayasa Mahkemesi adlı eserinde s.94'de bu konuda şöyle denmektedir.
"Anayasanın yetki yönünden iptal davası konusunda getirilmiş bulunduğu sınırlı sistemle denetim ol-anağı Yüksek Devlet organlarının takdirine bırakılmış olmaktadır."


Aynı eserin 93. sayfasında iptal davasında yetki: (Genel Olarak) başlığı altında şöyle denmektedir:
"Anayasanın 149. maddesi 'dava hakkı' ve organik kanunun 21. maddesi 'iptal davasını -açmaya yetkili olanlar' başlıkları altında iptal davasını açmaya yetkili olanları açık ve sınırlı bir biçimde tesbit etmiş bulunmaktadır. Yorum yolu ile açık hükümler karşısında, dava hakkının genişletilmesi ve söylenenler dışındakilere aynı hakkın tanınm-ası mümkün değildir."


Durum bu iken 88. maddenin (3). fıkrasının Anayasa Mahkemesine verdiği iptal yetkisi dışında yorum yolu ile şahısların, sair yasalarda olduğu gibi, Anayasanın 114. maddesi altında konunun Anayasa Mahkemesine sunulmasını istemeye ha-kları olduğunu kabul etmek zordur. Söz konusu fıkranın öngörmediği ve Anayasa koyucunun da vermek istemediği böyle bir hakkın yorum yoluyle tanınması Anayasanın sözüne ve özüne ters düştüğü kanısındayım. Şahıslara 114. madde altında konuyu Anayasa Mahkem-esine sunmak hakkı tanınmak istenseydi 88. maddenin (3). fıkrasına bu denetim yoluna imkân veren açık bir hüküm konması gerekirdi. Nitekim T.C. Anayasasının belli konularda Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararnameler çıkarma yetkisi veren 64. maddesinde- 'Anayasa Mahkemesi, bu kararnamelerin Anayasaya uygunluğunu da denetler' şeklinde bir hüküm koymak sureti ile Anayasa Mahkemesine açık bir şekilde sınırsız denetim yetkisi verilmiştir. Bizde ise kararnameler için bu kadar geniş bir yetki uygun görülmemiş-, iptal yolu ile denetim yeterli görülmüştür.

Öte yandan 88. maddenin (3). fıkrası ışığında 146 sayılı yasa gücündeki kararname Anayasa Mahkemesi tarfından iptal edilinceye kadar yürürlükte kaldığına göre Anayasa mahkemesinin Anayasanın 114. maddesi al-tında kararnamenin 4 ve 5. maddelerinin Anayasaya aykırı olduğuna karar vermesi halinde bu iki maddenin davacılara uygulanmaması sonucunu doğuracak ve böylece söz konusu maddelerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilinceye kadar yürürlülüğü bahis konus-u olmayacaktır. Böyle bir sonuç Anayasanın 88. maddesinin (3). fıkrasının yasa gücündeki kararnameler için tanıdığı geçerliliğin ortadan kaldırılması anlamındadır.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararnamenin Anayasaya ay-kırı olup olmadığını Anayasanın 114. maddesi altında inceleyip karara bağlamaya yetkisi olmadığı görüşündeyim.

Davacılar söz konusu kararnamenin Bakanlar Kurulu toplanmadan elde dolaştırılıp imza edilmek sureti ile çıkarıldığı cihetle kararnamenin 4 ve 5-. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olduğunu iddia ettiler. Kanımca böyle bir iddia ancak bir iptal davasında konu edilip incelenebilir. Herhangi bir davada bir yasanın herhangi bir maddesinin veya kuralının Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülerek Anayasa'nın- 114. maddesi altında Anayasa Mahkemesine sunulması istenebilirse de yasa Meclisten geçirilirken şekle uyulmadığı gerekçesi ile Anayasa'ya aykırılığı ancak bir iptal davasında ileri sürülebilir. Bu nedenle kararnamenin söz konusu maddelerinin biçim yönünd-en Anayasa'ya aykırılıklarının olayımızda konu edilemiyeceği kanısındayım.

Bu başvuruda Anayasa'ya aykırılık sorununun çözümlenmesi, yasaklamada kamu yararı bulunup bulunmadığına bağlıdır. Anayasa Mahkemesi kararnamenin kamu yararı amaçlı olup olmadığın-ı incelerken kamu yararı nedeni ile Anayasa'nın 37. maddesinde ifadesini bulan çalışma özgürlüğünün kısıtlanmasını zorunlu kılan bir halin mevcut olduğuna kanaat getirmesi gerekir. Hüseyin İrfan and Others v. The Republic of Cyprus Through the Minister of- Commerce and Industry, 3 R.S.C.C. p.39 at p.42-43'de şöyle denmektedir:
-"The relevant power to grant or refuse a license, was exercised, in the present case, in the public interest, i.e. for the purpose for which it was granted. The fact that by the exercise of such power the interests of a certain part of the population, i.-e. the vine-growers, for whose protection the Vine Products Scheme exists, may have been served at some expense to the interests of traders and consumers of sugar in general, due to the importation of the more expensive U.S.S.R. sugar, is not sufficient to- lead the Court to the conclusion that the power in question was exercised in abuse or excess thereof.

It may be, in certain circumstances, in the public interest that the whole population of the country should be made to bear some of the burdens cast up-on a particular section of its economy, provided that the powers in question are used sparingly and in due proportion to the necessity of the situation."


--Görüleceği gibi toplumun geniş bir kesiminin yararına kullanılan bir yetkinin bir kısım vatandaşı mütezarrır etmesini, Mahkemen-in yetki aşımı olduğunu veya yetkinin kötüye kullanıldığını gösteren yeterli bir neden saymaması gerekir.

Kararnamenin 2. maddesinde, yasaklamanın canlı hayvan ihraç edilmesi neticesi et fiatlarında meydana gelen ve gelecek olan artışları önlemek ve kanu-nun gereksinme duyduğu besin maddesi olan etin mümkün olduğu kadar makul fiyatlarda temin edilmesini sağlamak amacını güttüğü belirtilmektedir. Bu amacın kamu yararına olduğuna kuşku yoktur. Ticaret, Sanayi ve Kooperatifler Bakanlığı İstatistik-Araştırma- Şubesi sorumlusu Yüksel Yazgın'ın hazırladığı 16.4.1980 tarihli raporda canlı küçük baş hayvanın okkası kasaplara 80-90.TL'na satılırken ihracatçıların yüksek fiyatlar teklif etmesi, hayvan ihracı ile ilgilenen Kooperatifin köylüden ihraç için okkası 144.-TL'dan kuzu ve oğlak almağa çalışması ve özel kişilerin çok acele harekete geçerek binlerce hayvanı köylünün elinden almış olması nedeniyle iç piyasa fiyatlarının %100'e yakın bir oranda etkileneceği belirtilmekte ve hayvan ihracatına izin verilmemesi tavs-iye edilmektedir.

Hükümetin elinde bu rapor dışında konuya ilişkin başka bir rapor veya tavsiye olduğuna dair şahadet mevcut değildir. Ancak Hükümetin Yüksel Yazgın'ın raporuna rağmen davacılara ihraç izin verdiği bilinen bir gerçektir. Hükümeti bu izi-nleri vermeğe sevkeden nedenler bilinmemektedir. Mamafih şahadetten ihracat yapacak olanların yüksek fiyat vermeleri sonucu hayvanların birkaç kişinin elinde toplandığı, iş tüketim için kasaplarına hayvan bulamadıkları ve bu konuda şikâyette bulunmak için- Girne kasaplarının Tarım Bakanlığına iki temsilci gönderdikleri görülmektedir. Bu koşullar altında hayvan ihracatına ilişkin girişimlerin iç piyasayı etkileyip et fiyatlarının yükselmesine neden olması kaçınılmazdır. Bu durumda iç piyasa alt üst olmadan-, sorunun büyük boyutlar kazanmasına fırsat vermeden ve halkın temel besin maddelerinden olan etin fiyatlarını belli bir seviyede tutmak amacı ile Hükümetin ivedilikle harekete geçerek hayvan ihracatını yasaklamasının kamu yararının bir gereği olarak zorun-lu hale geldiğine kuşku yoktur.

Hükümetin hayvan ihracını yasaklarken önceden verilen izinlere dokunup dokunamayacağı hususu bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü kamu yararı amacı ile hayvan ihracının yasaklanması zo-runlu hale geldiğine göre önceden verilen izinlerin de iptal edilmesi doğaldır. Verilen izinlerin yürürlükte kalması halinde yasaklamanın amacı ve sağlanmak istenen kamu yararı ters yönde etkilenecektir. Bu nedenle izinlerin iptal edilmesinin yerinde old-uğu kanısındayım.

Önceden verilen izinlerle ihraç edilecek hayvan adedinin iç piyasayı etkileyecek kadar fazla olmadığı görüşünü paylaşmak güçtür. Öncelikle belirtmek gerekirse verilen hayvan populasyonuna ilişkin istatistiki bilgilerin sağlığı hususund-a kuşkularım vardır. Örneğin 1979 yılında küçük baş hayvan populasyonu 356769 olarak gösterilmiştir. 5 yıllık kalkınma plânında öngörülen hedefi aştığı iddia edilen bu populasyonun 194601 adedinin kasaplık olması gerektiği ileri sürülmüştür. Halbuki 197-9 yılında 53276 adet küçük, 1731 adet de büyük baş hayvan kesilerek toplam 2510 ton kırmızı et elde edildiği, bu miktarların iç piyasanın et gereksinmesini karşılamadığı için aynı yıl içinde dıştan 112 ton et ithal edildiği kabul edilen ve şahadetle sabit -olan bir gerçektir. Durum bu iken 1980 yılı için verilen hayvan populasyonuna ve kasaplık hayvan adedine ilişkin rakamları ihtiyatla karşılamak gerekir. Binaenaleyh yasaklamadan önce ihracına izin verilen hayvanların ihraç edilmesi halinde iç piyasamıza -etkisi olamıyacağı savına fazla itibar edilmemelidir. Kaldı ki soruna matematiksel bir kesinlikle yaklaşmak yürütmenin takdir yetkisine tecavüz anlamına gelir ki böyle bir durum yargı denetiminden güdülen amacın dışında kalır. (Bak: Sıddık Sami Onar, İda-re Hukukunun Umumi Esasları, cilt 1, s.476). Tüm bu nedenlerden dolayı önceden verilen izinlerin kararname kapsamına alınarak yasaklanmasının doğru olduğu kanısındayım.

Hükümetin söz konusu kararname ile koyduğu yasaklama sonucu, davacıların kazanılmış -haklarına saygı gösterilmesi gerektiğine kuşku yoktur. Nitekim Hükümet kararnamede kişilerin doğmuş olan tazminat haklarının saklı tutulduğuna dair hüküm koymak sureti ile kazanılmış haklara saygı göstermiştir. Bunun Anayasa'ya ve de yasalara ters düşen -bir yanı yoktur. Aksi halde verilen izinlerin yürürlükte kalması, kamu yararına aykırı ve kişinin kazanılmış hakları ile toplum yararı arasındaki dengeyi sarsacak nitelikte bir sonuç doğurabilir. Nitekim T.C. Anayasa Mahkemesi kararlarında fert yararı il-e toplum yararının karşılaştığı alanlarda toplum yararının üstün tutulduğu görüşünde olduğunu belirtmiştir. (Bak: 28.4.1966 gün ve 1966/3-23 sayılı karar A.M.K.D. sayı 4 sayfa 167).

Yukarıda belirtilenler ışığında kararnamenin Anayasa'ya aykırılığı iler-i sürülen 4 ve 5. maddelerindeki hükümler kararnamenin amaca ulaşması ile ilgili olup bu konuda gerekli ve yararlı bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenlerden dolayı söz konusu maddelerin Anayasa'ya aykırılığı bulunmadığı görüşünde olduğumdan çoğunluk kararı-na katılmıyorum.




(Aziz Altay)
Yargıç





-












38






Full & Egal Universal Law Academy