Adana Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi 2022/637 Esas 2022/376 Karar
Karar Dilini Çevir:

Dairesi: 2. Vergi Dava Dairesi
Esas No: 2022/637
Karar No: 2022/376
Karar Tarihi: 14.03.2022



İSTEMİN KONUSU: Hatay 1. Vergi Mahkemesi'nin 24/01/2018 tarih ve E:2018/5, K:2018/64 sayılı davanın süre aşımı nedeniyle reddine dair kararının davacı şirket tarafından istinaf yoluyla incelenerek kaldırılması istenilmektedir.
 
YARGILAMA SÜRECİ:
 
Dava konusu istem: Davacı şirket adına tescilli 14/11/2014 tarih ve 4671 sayılı deniz ithalat özet beyanında "used steel bar" ( kullanılmış metal ) olarak beyan edilen eşyanın, "kullanılmış veya yeni paçavralar, sicim, ip ve halat döküntüleri ve sicim ip ve halattan veya dokumaya elverişli maddelerden kullanılmış eşya" olduğunun tespiti üzerine 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 237'nci maddesinin 6'ncı fıkrası uyarınca alınan para cezası kararına vaki itirazının reddine dair 11/09/2015 tarih ve 58 sayılı Bölge Müdürlüğü işleminin iptali istenilmektedir.
 
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Davaya konu işlemin 30/09/2015 tarihinde tebliğ edildiği, dava açmanın son günü olan 30/10/2015 tarihine kadar açılması gereken davanın, otuz (30) günlük dava açma süresi geçirildikten sonra 16/11/2015 tarihinde açıldığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
 
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: İstinaf başvurusuna konu Vergi Mahkemesi kararının hukuka ve usule uygun olduğu ve davacı şirket tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği belirtilerek, istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
 
İSTİNAF EDENİN İDDİALARI: Dava konusu edilen Bölge Müdürlüğü işleminde başvuru yolları ve süresinin açık ve net olarak gösterilmediği ve bu durumun Anayasa'nın 40'ıncı maddesine aykırı olduğu, nitekim Anayasa Mahkemesinin bir çok kararında vurgulandığı üzere bu hükmün doğrudan uygulanabilir nitelikte olduğu ve gümrük idarelerini de kapsadığı, ancak davalı idarece tesis edilen işlemlerde yargı yolunun vergi mahkemesi mi idare mahkemesi mi olduğu ve bunlardan hangisine başvurulması gerektiğinin açıkça belirtilmediği, dolayısıyla ilk defa idare mahkemesinde süresinde açılan davada süre aşımının bulunmadığı, özet beyanın ilgili idareye verildiği, özet beyan verilmeksizin eşya getirilmesini düzenleyen 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 237'nci maddesinin 6'ncı fıkrası uyarınca ceza kararı alınmasının hukuken mümkün olmadığı, eşyanın CIF değeri üzerinden ceza kararı alınmasının da hatalı olduğu ileri sürülerek Mahkeme kararının istinaf yoluyla incelenerek kaldırılmasına karar verilmesi istenilmektedir.
 
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI: Davacı adına düzenlenen ceza kararında dava konusu idari para cezasına karşı nerede ve hangi sürede dava açılması gerektiğine dair bilgiye yer verildiği, para cezası kararı ile bölge müdürlüğü kararının usulüne uygun davacıya tebliğ edildiği, bakılmakta olan davanın ise yasal dava açma süresi geçirildikten sonra açıldığı, davacının gerek dava dilekçesinde gerekse sonrasında beyan ettiği ve ileri sürdüğü iddiaların hiçbir hukuki dayanağının bulunmadığı, yerel mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen hüküm ve gerekçesinin hukuka uygun olduğu belirtilerek davacının istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmuştur.
 
TÜRK MİLLETİ ADINA
 
Hüküm veren Adana Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi'nce, Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesi'nin 25/06/2020 tarih ve 565 sayılı kararı ile Adana Bölge İdare Mahkemesi'nin 01/09/2020 tarihi itibariyle faaliyete geçirilmesi kararlaştırılmış olup, uyuşmazlığa ilişkin karara karşı yapılan istinaf başvurusunun çözüme kavuşturulması yetkisi bu haliyle Adana Bölge İdare Mahkemesi'nde olduğundan, Hatay 1. Vergi Mahkemesi'nin 24/01/2018 tarih ve E:2018/5, K:2018/64 sayılı kararına karşı davacı şirket tarafından yapılan istinaf başvurusunu reddeden Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi'nin 03/05/2018 tarih ve E:2018/534, K:2018/561 sayılı kararının; Danıştay 7. Dairesi'nin 04/11/2021 tarih ve E:2018/4569, K:2021/4449 sayılı kararıyla bozulması üzerine, yetkisizlik kararıyla Dairemize gönderilerek esas kaydına alınan dava dosyasında, bozma kararına uyulmak suretiyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 50'nci maddesi uyarınca dosya incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
 
İNCELEME VE GEREKÇE:
 
MADDİ OLAY:
 
Davacı şirket adına tescilli 14/11/2014 tarih ve 4671 sayılı deniz ithalat özet beyanında "used steel bar" ( kullanılmış metal ) olarak beyan edilen eşyanın, "kullanılmış veya yeni paçavralar, sicim, ip ve halat döküntüleri ve sicim ip ve halattan veya dokumaya elverişli maddelerden kullanılmış eşya" olduğunun tespiti üzerine 4458 sayılı Gümrük Kanunu'nun 237'nci maddesinin 6'ncı fıkrası uyarınca alınan para cezası kararına vaki itirazının reddine dair 11/09/2015 tarih ve 58 sayılı Bölge Müdürlüğü işleminin iptali istenilmektedir.
 
İLGİLİ MEVZUAT:
 
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlıklı 11'inci maddesinde, Anayasa hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu; "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36'ncı maddesinde, herkesin, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu hükümlerine yer verilmiştir. Anayasanın "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı 40'ncı maddesine, 4709 sayılı Kanun'un 16'ncı maddesiyle eklenen 2'nci fıkrada ise, "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." düzenlemesi yapılmıştır. Bu ek fıkranın gerekçesinde değişikliğin, bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amacıyla ve son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline gelmesi nedeniyle yapıldığına değinilmiştir.
 
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
 
Anayasal düzenlemeler ve değinilen gerekçeden Devletin, kurumları vasıtasıyla tesis edilen her türlü işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak yargı yeri veya idari makamlar ile başvuru süresinin gösterilmesinin bir anayasal zorunluluk haline getirildiği anlaşılmaktadır. Anayasanın bağlayıcılığı karşısında, bu zorunluluğa; yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durum, Anayasa Mahkemesi'nin 18/10/2003 tarih ve E:2003/67, K:2003/88 sayılı kararında; hukukun üstünlüğünün egemen olduğu ve bireyin insan olarak varlığının korunmasını amaçlayan hukuk devletinde vatandaşların hukuk güvenliğinin sağlanmasının, hukuk devleti ilkesinin yerine getirilmesinin zorunlu koşullarından olduğu ve hukuki güvenliğin, statü hukukuna ilişkin düzenlemelerde istikrar, belirlilik ve öngörülebilirlik göz önünde bulundurularak, açık ve belirgin hukuk kuralları yürürlüğe koyup, uygulayarak sağlanacağı şeklinde ifade edilmiştir.
 
Bu bakımdan, Devletin bir kurumu olan gümrük idaresinin de tesis ettiği idari işlemlerde; işleme karşı başvurulacak kanun yolunu, idari mercii ve başvuru süresini göstermesi ilgili makamların takdirinde olmayıp, en üst hukuki norm olan Anayasanın bağlayıcılığının zorunlu bir sonucudur. Diğer yönden, uygulama yasalarında bu zorunluluğu öngören bir düzenleme bulunmayan durumlarda, Anayasa'nın 40'ncı maddesinin 2'nci fıkrasının, doğrudan uygulanabilirliği sorunu yönünden de değerlendirilme yapıldığında, Anayasa normları, kural olarak doğrudan uygulanacak hükümlerden olmayıp, yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak yaşama geçirilirler. Ancak, öğretide ve Anayasa Mahkemesi'nin kimi kararlarında, yürürlüğe konulması gereken yasal düzenlemede yer verilmesi gereken konuların anayasa metninde açıkça kurala bağlandığı durumlarda, bir özel yasa ya da yürürlükteki yasalarda uygun değişiklik yapılması gerekmeksizin Anayasa hükümlerinin doğrudan uygulanacağı kabul edilmektedir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 40'ncı maddesinin 2'nci fıkrasının doğrudan uygulanması gerektiğini, 5225 sayılı Yasa'da, başvurulacak kanun yolu ve süresinin özel olarak düzenlenmemiş olmasının, Anayasa'nın 40'ncı maddesine aykırılık oluşturmadığını belirterek benimsediği 08/12/2004 tarih ve E:2004/84, K:2004/124 sayılı kararında; bireyler hakkında kurulan işlemlere karşı kanun yolları, başvurulacak merciler ile sürelerin belirtilmesi yönünden Devlete verilen görevin bir zorunluluk içerdiğine, bu zorunluluk nedeniyle her yasada özel bir düzenleme yapılması gerekmediğine değinerek, Anayasa'nın 40'ncı maddesinin 2'nci fıkrasının, doğrudan uygulanır nitelik taşıdığını kabul etmiştir.
 
Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğunu öngören Anayasa'nın 40'ncı maddesinin 2'nci fıkrasının, ayrı bir yasal düzenlemenin varlığını gerektirmeyen, doğrudan uygulanabilir nitelik taşımasından dolayı yasama, yürütme ve yargı organlarının, idare makamlarının ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının işlemlerinde, bu işlemlere karşı başvurulacak idari veya yargı mercileri ve kanun yolları ile sürelerini belirtmesi zorunludur.
 
Dosyanın incelenmesinden; tesis edilen davaya konu işlemde; başvuru merciinin tereddüte mahal bırakmayacak şekilde gösterilmediği ve sürenin de belirtilmediği açıktır. Bu durum, Anayasa'nın 40'ncı maddesinin 2'nci fıkrasına ilişkin gerekçede belirtildiği gibi son derece karışık olan mevzuat karşısında bireylerin yargı yeri ve idari makamlar önünde haklarını sonuna kadar arayabilmelerini olanaklı kılmak amacıyla öngörülen zorunluluğa aykırı ve dolayısıyla, Anayasa'nın 36'ncı maddesinde öngörülen hak arama hürriyetini sınırlayıcı bir sonuç doğurmuş ve Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin korunmasını düzenleyen 40'ncı maddesine açıkça aykırılık oluşturmuştur.
 
Bu durumda, Anayasa'nın 40'ncı maddesindeki düzenlemeye aykırı olarak, başvurulacak mercii ve başvuru süresi gösterilmeyen işlemin iptali istemiyle açılan davada Anayasa'nın 40'ncı maddesi dikkate alınmaksızın davanın süre aşımından reddi yolunda verilen mahkeme kararında hukuki isabet görülmemiştir.
 
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
 
1. Davacı şirketin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
 
2. Hatay 1. Vergi Mahkemesi'nin 24/01/2018 tarih ve E:2018/5, K:2018/64 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
 
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan MAHKEMEYE GÖNDERİLMESİNE,
 
4. Yargılama giderleri Mahkemesince verilecek kararla hüküm altına alınacağından, bu konuda ayrıca hüküm kurulmasına gerek olmadığına,
 
5. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45'inci maddesinin 5'inci fıkrası uyarınca, 14.03.2022 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi. (¤¤)
 


Full & Egal Universal Law Academy